Yeni kitabınız “Kentin Aynaları / İstanbul’un Sanatçılarından Yansımalar” ismiyle çıktı. Bu kitapta sanatçıların yaratıcılık süreçlerini de ortaya koyuyorsunuz. Kitabınızı nasıl tanımlarsınız? Kitabın ana fikri ve projesi nasıl ortaya çıktı? Aslında kitabın tüm ana fikri sanatçı stüdyolarına girmek ve keşfetmek üzerine ortaya çıktı.
Yalnızlık Çağı sergisi nasıl ortaya çıktı? Buradaki eserlerden yola çıkarak tümel bir hikâyeye ya da kavrama ulaşmak mümkün mü? Yalnızlık Çağı uzun zamandır üzerinde çalıştığım ve yine uzun soluklu bir sergi serisi olarak tasarladığım bir proje. Bu nedenle Yalnızlık Çağı Vol. I
Sabo’nun Versus Art Project’te gerçekleşen son sergisi Golden Hours (Altın Saatler), anılar, fotoğraflar, hisler ve tüm bunların verdiği hislerin peşinde koşan anları bir araya getiriyor. Sergide üzerinden vaktin akmakta olduğu ideal bir zamana gönderme yapan altından saatler, aynı zamanda hayali bir mekânı da çağrıştırıyor.
Bill Fontana’nın sesleri görmeye ve hissetmeye başlaması, öğrencilik yıllarına, Cleveland Orkestrası’yla birlikte çalışma dönemine uzanır. O zamanlar bir müzisyen olmak için eğitim gören sanatçı, bahçede otururken, içerdeki orkestra enstrümanlarının sesi, dışarıdaki kuşlar, arabalar ve yaşadığımız yeryüzüne dair birçok sesin birleştiği bir an’ın
Salt Beyoğlu’nda yer alan Sahnede 90’lar, sahne ve performans kavramları odağında Türkiye’nin 1990’lı yıllarından sanat üretimlerini bir araya getirirken dönemin ruhuna da gerçekçi bir bakış açısı sunuyor. Serginin küratörü Amira Akbıyıkoğlu serginin sahne ve performans odağının önemli olduğunu ifade ediyor. Bu kavramlar aracılığı
Uzun süredir İstanbul’da, İstanbul’a dair bir sergi yapmayı planlayan Taner Ceylan, Âheste Çek Kürekleri Mehtâb Uyanmasın adlı sergisinde figürler üzerinden şehri yeniden keşfediyor ve izleyiciye yeni bir İstanbul fikri sunuyor. Bu keşif bir tesadüf değil, aslında sanatçının yıllar önce verdiği bir karar:
Sanat tarihi profesörü Terry Smith, bieninalfoundation.org adlı websitesinde yayınlanan Biennials: Four Fundemantals, Many Variations (Bienaller: Dört ana başlık ve birçok çeşitleme) adlı yazısında, yıllar içinde bienallerin tarihteki değişimini ele alırken, ilk başlıkta, bienallerin araştırma ve arşiv bazlı eserlerin gösterildiği ve sosyal uygulamalarla
İpek Duben’in Salt Beyoğlu’nda “TEN, BEDEN, BEN” başlığıyla gerçekleşen ve 8 Mayıs’a dek sürecek sergisinde dilsel ifadeleri anlambilim ve göstergebilim açısından yorumlamak mümkün. Duben, 1994 yılında ürettiği Manuscript adlı eseri için kaleme aldığı kısa şiir şu şekilde başlar: “gövdemi sarmalayan ten/ taşlara
ArtNews dergisinin 20 Mayıs 2021 tarihinde yayımladığı bir haber, sanat tarihini yeniden şekillendiren 25 küratörden bahsediyordu. Bu habere göre dünyanın farklı yerlerinden farklı küratörler sanat tarihini alt üst ederek, bu alanda yeni söylemler geliştirebiliyor ve sanat tarihini yeniden şekillendiriyorlardı. Bu haberin ilk
Her şey 16 yıl önce umut vaat eden bir fikirle başladı. İstanbul’un kendine özgü bir çağdaş sanat fuarı olmalıydı ve Contemporary Istanbul bu misyonu üstlenecekti. Bugün geldiğimiz noktadan geriye bakınca, fuarın büyük bir boşluğu doldurduğunu ve İstanbul’un kültür ve sanat yaşantısına büyük