Bosco Sodi

Bosco Sodi İstanbul’da: Hayatı Güzel Kılan şey Kusurlardır

Bosco Sodi’nin eserleri Japonya’nın ‘wabi sabi’ felsefesinden etkileniyor. Eserlerinde her güzelliğin içinde bir kusur vardır bakış açısıyla ilerleyen sanatçı için hayatı güzel kılan her anda bir kusur var ve bizler bu kusurları seviyoruz. Sodi ile Sevil Dolmacı İstanbul’da 22 Eylül-28 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen Formun Sessizliği adlı sergisini ve işlerinin arkasındaki felsefeyi konuştuk.

/

Eserleriniz belirli bir felsefi bakış üzerinden ilerliyor. Japonya’nın Wabi Sabi felsefesini eserlerinize nasıl yansıtıyorsunuz?

Wabi Sabi felsefesinde güzelliğin içindeki kusuru kabullenmek üzerine bir bakış açısı var. Benim de eserlerim genellikle doğayla ilgili ve kullandığım organik malzemeler aslında gerçekten de sonucu kabul etmeyi ve sonucu kontrol etmemeyi öğretiyor. Her şey değişir ve hiçbir şeyi kontrol edemeyebiliriz, eserlerimde de bu bakış açısını bulabilirsiniz. Eserlerim de bu kontrolsüzlük, zamanın akışı ve biriciklik üzerine. Özellikle eserlerimin tekrar edilemez doğası benim için önemli. Süreç içinde kalmak ve sonucu kontrol etmemek belirleyici nokta. Sonunda ortaya çıkan şey tam olarak özgür bir süreç diyebilirim.

Sonuçta bir eser üzerinde çalışırken ne çıkacağınız bilmiyorsunuz…

Sonuca odaklamıyorum. Sürece ve yaratıcılığa odaklanıyorum. Önemli olan sonucun tekrarlanamaz olması. Süreci ilgi çekici yapan da bu tekrarlanamayan durum. Bir eserin büyüklüğünü kontrol edebilirim ama kullandığım malzemeler nedeniyle nasıl bir şey çıkacağını bilemeyebilirim. Ben tekrarsız çalışan bir sanatçıyım. Bir eserim çok iyi de olsa, müzede de gösterilse ve çok beğenilse de o eseri bir daha yaratamam.

İstanbul’da sevil Dolmacı Galeri’deki serginizde nasıl eserler göreceğiz?

Burada ilk sergim olacağı için en geniş spektrumda eser türlerini seçtik. Hem yerleştirme, hem heykel, hem de resim görebileceksiniz. Bazı eserlerim yeni bazıları ise birkaç yıl öncesine dayanıyor. Amacım, buradaki izleyiciye eserlerimi anlatabilmek. Ne zaman bir galeri ile ilk defa çalışsam bunu yapıyorum en geniş spektrumda ve izleyicinin beni anlaması için her disiplinden eser seçiyorum.

Meksika’da doğmuş ve büyümüş olmak bu kültür işlerinizi etkiliyor mu?

Çok zengin bir kültür olduğu için evet etkiliyor. Meksika’nın kültürü çok canlıdır. Bu açıdan Türkiye’ye benziyor diyebilirim. Zanaat Meksika’da önemli, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Elbette, zengin tarihsel yapısından da kaçamıyorsunuz ve bir sanatçı olarak bu kültürden sürekli etkileniyorum. Bunu direk eserlerimde göremeyebilirsiniz ama bilinçsizce de olsa kültürün etkisi var.

İklim kriziyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sanatın en önemli yanının bu konudaki sorunları konuşmak ve bu konuda farkındalık yaratmak olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarımın doğaya ve malzemenin organik doğasına odaklandığını, sanatımın doğanın önemini derinlemesine araştırmasını sağladığını söyleyebilirim. Çoğu sanatçının bu noktayı kaçırdığını düşünüyorum. O kadar çok politik sanat var, ırkla ilgili, cinsiyetle ilgili sanat var ama doğaya, iklim değişikliğine, doğayla ilişkimize, hatta insanlıkla olan ilişkimize dair bilinç yaratan yeterince sanat üretimi yok.

Bu durumda çalışmalarınızın temelde doğa ve doğayla olan ilişkimiz üzerine olduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet, yaptığım işin doğayla ilişkisi var. İnsanlık ve doğa arasındaki ilişkiyi araştırıyorum. Birçok kişi bana bunu söylüyor, eserlerime baktıklarında doğanın özünün doğallığını ve organikliğini hissediyorlar. Çünkü tıpkı doğa gibi işlerim de organik ve spontane, bu da insana kontrolsüzlük hissi veriyor. Çalışmalarım doğayla, evrenle, kendimizle daha iyi bir ilişki kurmamız açısından da anlamlı bir duruşa sahip. Ve bu durumun, içinde bulunduğumuz dünya için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Londra’da BlainSouther’daki serginizin ismi Yugen’di, hep farklı başlıklar seçiyorsunuz. İstanbul serginizin adı ne olacak?

Yugen, ifade edemediğiniz güzellik anlamına gelir. İstanbul sergimin adı Formun Sessizliği. Her zaman eserler hakkında çok fazla bilgi vermeyen başlıkları kullanmayı seviyorum. İzleyicinin resimlerin ya da eserlerin nasıl görüneceğini tahmin etmesini tercih etmiyorum. Bu nedenle soyut başlıklar kullanıyorum.

Formun Sessizliği ne anlatıyor?

Eserlerimin sessizliğinden bahsediyor. Benim eserlerim sessizdir, gürültülü değildir, gösterişli değildir, çok sessiz ve çok sakindir. Bu yüzden soyut bir başlık kullanmak istedim. Normalde gösterişli başlıklar kullanmamaya çalışıyorum ve bunun gibi soyut başlıklar kullanıyorum. Yani izleyiciyi, sergiyi görmeden önce belirli bir şey düşünemeyecekleri bir durumla karşı karşıya bırakmak istiyorum.

Sanata nasıl başladınız?

Küçükken disleksi, hiperaktivite ve dikkat eksikliği teşhisi konuldu ve annem bir filozof ve sakin kalmam için bir tür terapi olarak beni sanat kurslarına götürmeye başladı. İşte o zaman haftada iki kez gittiğim sanat atölyesi beni sakinleştirdi. Sanat yapmak beni sakinleştiren, kendime bağlayan bir durum. Benim için sanat yapmak ilaç gibi ve hayatta bir zorunluluk. Bunu hayatımda keşfettiğim için çok şanslıyım.

İlginizi çekebilir:  Dizginlenemeyen Teknoloji Çağında Söz Hakkımız Olacak mı?

İşlerinize baktığımızda sizminimalist olmaya, belki estetiği kaydileştirmeye, belki de malzeme kullanımında yeni bir dil açmaya çalıştığınızı söyleyebilir miyiz?

Evet, ben buna sanayi öncesi minimalizmi diyorum. Minimalizmden önce de durum böyleydi (her şey doğaldı) ama Amerikan minimalizminde her şey makineden çıkmış gibidir ve yapmadır. Ben bir zanaatkar olarak her şeyi elle yapıyorum. Bu yüzden tarzıma böyle demeyi seviyorum. Malzeme olarak kullandığım her şey doğal, Amerikan minimalizminde ise tam tersine plastik. Ben ise insan yapımı malzemeler kullanıyorum yani tam tersi oluyor. Ellerimle çalışıyorum, eylemleri kabul ediyorum ve bir Amerikan minimalisti ve genel minimalist gibi mükemmelliği aramıyorum.

Bosco Sodi, İsimsiz, 2023, tuval üzerine karışık teknik, 200 x 280 cm

Tamamen doğal malzemelerle çalışıyorsunuz ve bazen işin sonunda ne çıkacağını bilmiyorsunuz. Hayalinizde bir görüntü oluyor mu?

Her şey süreç içinde gelişir. Tabii ki eserin rengini ben seçebiliyorum ya da başlangıçta rengi düşünebiliyorum çünkü kullandığım pigmentleri biliyorum. Ama bazen, pigmenti kullanırken bile, daha sonra üstteki diğer pigmentlerle veya hoşuma giden herhangi bir şeyle oynamaya başlıyorum ve böylece bambaşka bir şey yaratabiliyorum.

Netür malzemeler kullanıyorsunuz? Bunları kendiniz mi üretiyorsunuz?

Malzeme olarak doğal talaş kullanmayı seviyorum çünkü çok organik bir malzeme ve ne elde edeceğinizi asla bilemezsiniz; her talaş birbirinden farklıdır. Ne zaman marangozlardan talaş almaya gitsem, bunun ne tür bir talaş olduğunu asla bilemiyorum. Çünkü bu ağaca bağlıdır, pigmentle yaratacağı reaksiyona veya suyla veya karıştırdığı diğer malzemelerle oluşturacağı reaksiyona bağlı olarak değişir. Böyle bir eserin ortaya çıkması 5-6 gün sürüyor, sonra kurumaya bırakıp kendi kendine oluşuyor. Tablodaki ilk çatlağı gördüğümde duruyorum. Asla malzemeyi ölçmüyorum ve her şeyi çok gelişigüzel, çok içgüdüsel, olarak yapıyorum. Yani sezgisel bir süreçten geçiyorum.

Farklı yerlerde stüdyolarınız var. Seyahat etmek de sezgisel bir sürece sizi hazırlıyor olabilir mi?

Oaxaca’da ve ayrıca New York’ta bir stüdyom var. Üssüm New York’ta. Eserlerim hava durumuna, iklime ve neme bağlı olarak değişebildiği gibi sonuç da tamamen değişiyor. Aynı tabloyu Yunanistan’da, New York’ta ya da Meksika’da yaparsam sonuç tamamen farklı olur çünkü ortam farklıdır. Su farklıdır. Hava farklıdır. Gezdiğim yerlerde bir şey görmek, yeni şeyler keşfetmek bilinçsiz olarak eserlerime yansıyor.

Her ne kadar çok sezgisel çalışsanız da çalışmalarınız evrensel. İzleyicinin eserlerinizde anlatmaya çalıştığınız şeyi anlamaları ya da hissetmeleri önemli mi?

Önemli, bu yüzden eserlerimi çok basit tutmaya çalışırım. Çalışmamın gün batımı ya da güzel bir ağaç kadar basit olmasını istiyorum. Herhangi bir konsept yaratmamaya çalışıyorum. Eserlerimin önüne asla imza atmam, imzam her zaman arkadadır. İmzamı kimsenin görmesine ve tablonun Bosco Sodi’ye ait olduğunu bilmesine asla izin vermem. Bu yüzden çizimlerimi mümkün olduğunca basit tutmaya çalışıyorum. Bir sanat eseri üzerinde çalışırken karmaşık şeylerden kaçınırım.

İstanbul’a ilk gelişiniz mi olacak? İstanbul serginizde bu şehrin etkisini görebilir miyiz?

İstanbul’u birkaç kez ziyaret ettim ve şehri seviyorum, çok kaotik ve çok fazla enerji var. Bilinçsizce gezdiğim şehirlerden etkileniyorum. Gördüğüm ve hafızamda sakladığım bir şey olabiliyor ve belki bu anıyı bir resimle ifade edebiliyorum.

Aslında siz arazi sanatı üzerine yoğunlaşan bir sanatçısınız. Size hangisi daha heyecan veriyor, galeri mi, doğada eser üretmek mi?

Doğada eser üretmek her zaman daha heyecanlı. Çevrede, ormanda, kumsalda, çölde olabildiğince özgür olmaya çalışıyorum. Doğanın içinde olmayı tercih ediyorum çünkü dünyanın başkalarıyla, doğayla olan ilişkisine bakıyorum. Bu benim için çölü veya ormanı çok ilginç kılıyor çünkü doğayı doğanın içine koyuyorsunuz. Çünkü eserlerim aynı zamanda ışıkla, gölgelerle, zamanın akışıyla ya da hava durumu ve değişimle ilgili.

Zamanın akışını eserlerinize nasıl yansıtıyorsunuz?

İşim zamanla ilgili. Zamanla her şey nasıl değişir sorusu benim için önemli… Bu aynı zamanda kusurluluğa ve kusurluyu sevmeye de yol açar. Ve bu yine sürece ve yaratıcı süreçte kalma durumuna geliyor. Bütün bu kavramların zamanı, süreci ve kusurları insana ilişkindir. Bir an için burada olduğumuzu ve daha iyi bir hayata sahip olduğumuzu anladığımızda, daha iyi yaşadığımızı, doğayla daha iyi ilişkiler kurduğumuzu anlarız.

Previous Story

Bir Yok Oluşa Doğru

Next Story

Pergeller, Şişeler, Fanuslar, Zincirler

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.