Gökçen Cabadan - Parrot Shield, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 145x100 cm, 2022

Yeni Yüzyılı Düşünmek

Bursa Nilüfer Belediyesi Yekhan Pınarlıgil ve Derya Yücel’in küratörlüğünü üstlendiği iki sergiyle farklı kuşaklardan sanatçılar ve eserlerle yeni yüzyılda düşünce biçimlerini sorgulamanın yolunu arıyor.

/

Yekhan Pınarlıgil ve Derya Yücel’in küratörlüğünü üstlendiği iki farklı sergi Nilüfer Belediyesi tarafından Bursa’da açıldı. Her iki küratörün sergisi de farklı kuşaklardan sanatçıları bir araya getiriyor ve farklı temalar üzerine yoğunlaşıyor. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde sergilenen Ferruh Başağa ve Defne Tesal’ın çalışmalarının yer aldığı, Derya Yücel küratörlüğündeki Böyle Rüyadaymış Gibi sergisinde her iki sanatçının üretim pratiklerini kavramsal açıdan keşfetme şansı mümkün. Yekhan Pınarlıgil’in küratörlüğünde 21 sanatçıyı bir araya getiren sergi İstikrarlı Hayaller ise Meteor/Balat Kültürevi’nde gerçekleşiyor.

Nilüfer Belediyesi her yıl sanatsal etkinliklerini belirli bir tema üzerinden kurguluyor. Bu yılki tema İkinci Yüzyıl İçin Tasarım olarak belirlenmişti. Temanın önemi aynı zamanda Nilüfer’i sosyal, ekonomik ve mekânsal anlamda daha dayanıklı ve sürdürebilir bir alan haline getirmek. Bu nedenle 2023’te tasarım konusu farklı boyutlarda ele alınıyor. Bu kapsamda sadece mimari, planlama, ürün tasarımı ya da sanatsal bir üretim biçimini değil, süreç ve sistem tasarımında da farklı düşünme biçimleriyle yeni ifadeler ortaya çıkıyor. Diğer yandan, yeni yüzyıl için farklı düşünce biçimlerine odaklanıyor.

Bu bağlamda düzenlenen sergiler de mesafeyle geçmişe bakmak, aynı zamanda değişen şartlarıyla birlikte yeni yüzyılı düşünmek ve kurgulamak için bir fırsat niteliğinde. Bu doğrultuda daha sürdürebilir öneriler ve sürdürebilir toplum inşası üzerine yoğunlaşıyor.

Yekhan Pınarlıgil’in hazırladığı Ütopyanın Gerçeğe Bakan Yüzü mottosu altında planlanan beş sergilik 2023 görsel sanatlar programı, sözde idealler etrafında kurgulanmış karanlık ütopyaların yerine, gerçeği sürdürülebilir şekilde dönüştüren, yeni yaşam alanları açan, farklı sergileme ve sunum tekniklerini öne çıkartan sergiler olma niteliğinde. Böylece, Pınarlıgil hem sanatçıları, hem küratörleri hem de izleyiciyi, ütopyanın gerçeğe bakan yüzünü aramaya davet ediyor ve farklı sanatsal deneyimlerle yeni yöntemler arıyor.

Onur Gülfidan – Dans Eden Yıldızlar, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 65×140 cm, 2022

Pınarlıgil’in küratörlüğünü üstlendiği İstikrarlı Hayaller adlı sergi 21 sanatçının farklı disiplinlerdeki eserlerini bir araya getiriyor. Serginin başlığı Gaye Su Akyol’un İstikrarlı Hayal Hakikattir şarkısından ilham alıyor. Aras Seddigh, Aylin Zaptçıoğlu, Bawer Doğanay, Bora Aşık, Çınar Eslek, Doğu Özgün, Duygu Deniz Bilgin, Erol Eskici, Gökçen Cabadan, Güçlü Öztekin, İhsan Oturmak, Meltem Şahin, Merve Morkoç, Mısra Balkan, Murat Balcı, Nazım Ünal Yılmaz, Nur Özkaya, Onur Gülfidan, Rafet Arslan, Sinan Tuncay, Tayfun Gülnar’ın da aralarında bulunduğu 21 sanatçı sergi kapsamında gerçeği ve hayali bir araya getiren tümel bir alan arıyor. Sergi, gerçeğin yanında, hayatı dönüştürebilecek, istikrarlı hayallere sahne olma amacı taşıyor.

Sergide eserler ve üretimleri açısından bir karnaval hazası mevcut. Böylece, sanatın özgürleştirici doğasını, farklı açılardan ve alanlardan düşündürebilme kapasitesinin öne çıktığını görüyoruz. Tüm genelleyici yaklaşımlardan uzaklaşarak düzenlenen sergide, eserlerin üretim yöntemleri ve farklı disiplinlerdeki sanatçıları bir araya getirmesi açısından serbestlik ilkesini görebilmek mümkün. Sergide farklı malzeme kullanımları dikkat çekiyor. Bu nedenle, mimesisin ötesinde kuralsız, demokratik, renkli bir alan söz konusu.

Defne Tesal ve Ferruh Başağa bir arada

Derya Yücel küratörlüğünde, Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleşen Böyle Rüyadaymış Gibi başlığındaki sergi; Türkiye’de soyut resmin temsilcilerinden Ferruh Başağa ve genç kuşak disiplinler arası sanatçı Defne Tesal’ın soyutlamaya yönelik tasarlama ve icat etme süreçlerini karşılaştırıyor, jenerasyonlar arası farklılıkların ve kesişmelerin izini sürüyor.

Yücel’e göre Ferruh Başağa ve Defne Tesal’ın eserlerini yan yana getiren bu sergi; çizgiler, geometrik şekiller ve basit bir renk paleti içeren, evrenin nihai saflığını ifade etmek için maddi dünyanın sınırsız ayrıntılarını keşfetmek yerine, insan deneyiminin en temel iç boyutlarını keşfediyor. Böylece, ‘varlık’, ‘bilinç’ ve ‘tin’le ilişkisine, resmin özünü ifade eden plastisite’nin sadelik ve saflık arayışına iki farklı kuşak sanatçının üretimleri üzerinden bakıyor. Sergi, Türkiye’de soyut resmin temsilcilerinden Ferruh Başağa ve genç kuşak disiplinler arası sanatçı Defne Tesal’ın soyutlamaya yönelik tasarlama ve icat etme süreçlerini karşılaştırıyor, jenerasyonlar arası benzerliklerin, farklılıkların ve kesişmelerin izini sürüyor.

İlginizi çekebilir:  Tahliye edilmesi beklenen Osman Kavala hakkında gözaltı kararı

Diğer yandan, iki farklı kuşaktan sanatçıyı bir araya getiren Yücel, Türk sanatında ustalarla, genç sanatçıların bir araya gelmesinin önemini de bu sergi sayesinde vurguluyor. Defne Tesal’a göre resim, tinsel bir atmosfer ve ruhta uygun titreşimler yaratacak güce sahip. “Bu titreşim ve yankı yaratan etkiler, Ferruh Başağa’da zihinsel birer hareket/devinim unsuru, Tesal’da ise ritüelistik ve ahenkli döngüler olarak karşımıza çıkmaktadır” diyen Yücel, her iki sanatçının da üretimlerinde zamanın ve mekânın tüm sınırların ötesine geçerek sessizleştiği bir alan yarattığını savunuyor. Bu nedenle, Ferruh Başağa ve Defne Tesal arasında kurulabilecek ilk ortaklık, saf ve zorunlu olanı keşfetme arzusudur. Bu açıdan iki sanatçının üretimleri farklılıklar içinde ‘aynı amacın’ tezahürü olarak görülebilir.

“Başağa ve Tesal’ın üretimleri de hem gören hem de görünen olarak dünyanın yüzeyine tutunmuştur. Önümüzde olan her şey ister zihinde ister ruhta uyandırdığı yankılarla olsun, oradadır” diyen Yücel, eserlerin rengin, ışığın ve karanlığın boşluğu, bakışımızı görünen ufkun ardındaki ufka götürdüğünü ifade ediyor. Burası küratöre göre sonsuzluğun hüküm sürdüğü bir alan… Tıpkı rüyaların, nesnel dünyanın varlığından ve dünyaya ilişkin tüm bilgiden şüphelenmeyi kucaklaması gibi soyut sanat, fenomenolojik ve felsefi bir çözümlemeye duyulan görsel ifade arzusunu açığa çıkarıyor.

Soyut resmin yeniden ifadesi

Çağdaş resmin salt görünüm ve doğaya öykünmeden ibaret olmayacağı düşüncesi Ferruh Başağa’yı 1940’lı yılların sonunda soyuta yönlendirmiş, sanatçının figürlerinden güvercinlerine soyut/sembolik anlatım yerini 1970’li yıllardan itibaren saf geometrik soyutlamaya bırakmıştır.

Başağa’ya göre resim, görünen gerçekle olan maddi bağlardan ve nesne boyunduruğundan kurtulmalıdır. Sanatçının soyutlamaları, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde kurucusu olduğu vitray ve mozaik atölyelerinde gerçekleştirdiği üretimlerdeki parçaların titreşimlerine yaslanır. Yatay, dikey ya da çapraz çizgilerle oluşan geometrik biçimler, kesişen çizgilerle belirginleşmiş, çoğu kez iki rengin şeffaf, örtücü, yumuşak fakat keskin geçişler oluşturan düzenleri tuvallerinde yatay ve dikey biçimsel karşıtlıklar olarak ortaya çıkmıştır.

Defne Tesal’ın üretimleri hayat akışındaki hız ve ritmin aksine yavaşlama, arınma, sadelik ve azlık unsurunu minimal plastik öğeler olarak ortaya çıkarır. Sanatçı, resimlerinde, dikiş ve örgülerinde, vidolarında ve iplerle uyguladığı yerleştirmelerinde döngüsel, ritme dayalı ve durağan jestleri temel alır. Sakin, flu, pastel renk paleti, küçük ve üst üste üst üste bindirilen katmanların kristalize olmuş şekilleri, resimlerindeki duru ve mütevazi mavinin egemenliği ile sanatçı, yerçekiminden kurtulmuş ve uçuşkan bir atmosferin peşindedir. Küratör Derya Yücel’e göre, Tesal’ın tuval yüzeyindeki jestüel fırça izleri, az renkli ara ton çeşitlemeleri ve koyu lekelerin yığılımı, birimden bütüne rastlantısal ritmi gösteren videoları, ipler ve kumaşlarla uyguladığı kolosal mekân yerleştirmeleri, süreklilik ve tekrarlarla ortaya çıkar.

Sergi metninde de, sergide de geçirgenlik, akışkanlık gibi kavramları irdeleyen Yücel, Başağa ve Tesal’ın üretimlerinin hem gören hem de görünen olarak dünyanın yüzeyine tutunduğunu ifade ediyor. Derya Yücel’in sergi metninde de kullandığı dil ilgi çekici. Şiirsel bir dille ifade ettiği fikirlerini şu şekilde bitiriyor: “Önümüzde olan her şey ister zihinde ister ruhta uyandırdığı yankılarla olsun, oradadır. Rengin, ışığın ve karanlığın boşluğu, bakışımızı görünen ufkun ardındaki ufka götürür. Sonsuzluğun hüküm sürdüğü bir alan… Tıpkı rüyaların, nesnel dünyanın varlığından ve dünyaya ilişkin tüm bilgiden şüphelenmeyi kucaklaması gibi soyut sanat, fenomenolojik ve felsefi bir çözümlemeye duyulan görsel ifade arzusunu açığa çıkarır.”

Her iki sergi 10 Temmuz tarihine dek izlenebilir.

Previous Story

Patricia Piccinini’den HOPE

Next Story

İki Yeni Rembrandt

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.