Edwin Austin Abbey’nin Amerika’nın kültürel yükselişini simgeleyen en büyük çalışmalarından biri, uzun bir aradan sonra yeniden gün yüzüne çıkıyor. National Gallery’nin 20 Kasım’da açılan sergisi, sanatçının Pennsylvania State Capitol için tasarladığı görkemli The Hours üzerine odaklanarak Abbey’nin büyük ölçüde unutulmuş mirasını yeniden tartışmaya açıyor. Yale University Art Gallery tarafından yakın zamanda restore edilen bu dev kompozisyon, İngiltere’de bir asrı aşkın süre sonra ilk kez izleyiciyle buluşuyor ve sergi 15 Şubat 2026’ya kadar görülebiliyor.

Zamanın ve Işığın Peşinde
1878’den itibaren yaşamını İngiltere’de sürdüren Philadelphia doğumlu Abbey, yaşadığı dönemde hem Amerika’da hem Avrupa’da geniş bir üne sahipti. John Singer Sargent ve Henry James gibi isimlerle yakın dostluklar kuran sanatçı, Amerikan Rönesansı olarak anılan kültürel canlanmanın en etkili figürlerinden biri hâline gelmişti. Özellikle kamusal yapıların görsel kimliğini belirleyen büyük ölçekli kompozisyonlarıyla tanınan Abbey, devlet estetiğini alegorik figürlerle yorumlayan güçlü bir anlatı dili geliştirdi. The Hours da bu üretimin en dikkat çekici örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.

Sergi, The Hours‘un yanı sıra sanatçının The Apotheosis of Pennsylvania için yaptığı altı hazırlık çizimini de bir araya getiriyor. Sir Walter Raleigh ve Daniel Boone gibi figürlerin yer aldığı bu eskizler, Abbey’nin tarihsel karakterleri ritmik bir düzen içinde konumlandırarak kamusal hafızayı nasıl biçimlendirdiğini gösteriyor. Rotunda için tasarladığı The Spirit of Light ve The Spirit of Vulcan gibi alegorik kompozisyonlara dair çizimler ise onun sembolist etkileri Amerikan kamu mimarisiyle nasıl kaynaştırdığını hatırlatıyor.
Abbey’nin 1900’lerin başında Londra’daki dev atölyesinde ürettiği bu çalışmalar, yalnızca teknik ustalığı değil, aynı zamanda dönemin kültürel rekabetini ve sanatın devletler tarafından bir güç göstergesi olarak nasıl kullanıldığını da görünür kılıyor. Harrisburg’daki yeni devlet meclisi için hazırladığı bu devasa kompozisyonlar, bir ulusun kendini dünyaya anlatma arzusunun görsel karşılığı niteliğinde.


