Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın direktörlüğünde gerçekleşen 7. Mardin Bienali’nin küratörü Çelenk Bafra, kavramsal çerçevesi “GÖKzemin” olarak açıklandığı basın toplantısında, bienali karanlık ile aydınlık, hayal ile gerçeklik, gök ile zemin arasında kurulan bir eşik düşüncesi üzerinden anlattı.
Konuşmasına “21 Aralık, gecenin en karanlık, ışığın en çekingen olduğu andı. Ama aynı zamanda 22 Aralık itibarıyla günlerin yeniden uzanmaya başladığı ilk gündeyiz. Yani günlerin yeniden uzamaya başladığı bir eşikteyiz. Bitmek bilmeyen gecelerin içinden, neredeyse fark edilmeyen bir ışığın geri dönmeye başladığı bir zamandayız. Gökyüzünün tam da bu eşiklerde doğduğu; aşağı ile yukarının, karanlıkla aydınlığın, gerçeklikle hayalin birbirine dokunduğu bir aralıkta, bir aralık ayında,” cümleleriyle başlayan Bafra, gökyüzünün aşağıyla, karanlığın aydınlıkla, gerçekliğin hayalle birbirine dokunduğu bu aralık hâlinin “GÖKzemin” kavramının çıkış noktası olduğunu ifade etti.
Gök ile Zemin Arasında
2005 yılında ilk kez Diyarbakır ve Mardin’e, İstanbul Bienali sanatçıları ve ekibiyle birlikte geldiğini anlatan Bafra, o günden bu yana bölgeyle bağını koparmamaya çalıştığını belirtti:
“Bölge sanatçılarıyla, özellikle bağımsız sanat inisiyatifleri ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla bu ilişkiyi sürdürmeye çalıştık. Bir kısmı bugün hâlâ burada.”

Mardin’i anlamaya dair sürecini ise, “Mardin’in esnafını ve sanatçısını, sabahını ve akşamını, delilerini ve akıllarını, havasını ve suyunu, faunasını ve florasını anlamaya çalıştım ve hâlâ çalışıyorum,” sözleriyle anlattı. Konuşmasında dünya çapındaki bienalleri ve müzeleri yakından takip ettiğini, uluslararası seminer ve derslerde Mardin Bienali’ni ve Türkiye’nin farklı köşelerindeki bienalleri örnek olarak ele almaya özellikle özen gösterdiğini söyleyen Bafra, küratörlük davetini aldıktan sonra “Bugünün dünyasında, bugünün bienal ortamında, bütün bu çelişkiler, kamplaşmalar, kırılmalar ve adaletsizlikler içinde hayal kurmak hâlâ mümkün mü? Eğer mümkünse, bu hayal gerçekliğin zemininden kopmadan nasıl kurulabilir?” sorularına yanıt aramaya çalıştığını belirtti.
Bafra, “GÖKzemin”in tam da bu sorulardan doğan, “biraz uydurma ama bilinçli olarak iki zıt kelimeyi yan yana getiren” bir kavram olduğunu sözlerine ekledi.
Kuşların Rehberliğinde
İzleyiciyi hem yukarıya hem de içeriye doğru uzanan çok katmanlı bir deneyime davet eden bienalde, bölgenin kültürel hafızasında özel bir yere sahip olan kuşlar rehberlik ediyor. Mardin’in taşlarına sinmiş hikâyeleri ve coğrafyasına özgü rüzgârları ardına alan kuşlar; gökyüzü ile yeryüzü arasında süzülürken, kentin farklı noktalarına yayılan sergiler mekâna özgü yerleştirmeler ve performanslar arasında rotalar çiziyor.
Bienalin kavramsal pusulası, Türkiye’nin batısı ve doğusuna ait, ilk bakışta birbirine karşıt gibi görünen iki edebi yapıta işaret ediyor: Aristophanes’in Kuşlar adlı komedyası ve Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr (Kuşlar Meclisi) mesnevisi. Her iki metinde de kuşlar yalnızca doğanın bir parçası olarak değil; arayışın, eleştirinin, direnişin ve dönüşümün simgeleri olarak ele alınıyor.
Bienal İlk Kez Şehrin Sınırlarını Aşıyor
2010 yılından bu yana düzenlenen Mardin Bienali, 7. edisyonuyla tarihinde ilk kez eski şehrin sınırlarının dışına çıkarak Dara Antik Kenti, Deyrulzafaran Manastırı, Kızıltepe’ye yayılıyor. Bienal bu genişlemeyle izleyiciyi bölgenin farklı coğrafi, tarihsel ve kültürel katmanlarını birlikte düşünmeye davet ediyor. Basın toplantısında bienalin mekânsal kurgusunu da ayrıntılarıyla anlatan Çelenk Bafra,
“Bilmeyenler için anlatmak gerekirse, Yukarı Mardin ve hemen yanı başındaki Deyrulzafaran Manastırı, çok dinli ve çok dilli yapısıyla, kadim mimarisi ve geniş panoramasıyla bienalin düşünsel merkezlerinden biri. Gökle yer arasında asılı duruyormuş hissi, kuşlarla birlikte Mezopotamya’ya bakan bu yaklaşım, bienalin metaforlarından birine dönüşüyor,” dedi.
Kızıltepe’yi ise bienalin kentsel ve toplumsal zemini olarak tanımlayan Bafra, ilçenin canlı yapısına dikkat çekti:
“Kızıltepe, pek çok sanatçının doğup büyüdüğü, Mardin’in en büyük ilçesi. Tarih boyunca ticaretin ve gündelik yaşamın merkezi olmuş, bugün hâlâ toplumsal ilişkilerin ve siyasal gerilimlerin iç içe geçtiği çok canlı bir yer.”
Dara Antik Kenti içinse Bafra, burayı “geçmiş ve gelecek arasında yolculuğun en katmanlı hissedildiği alanlardan biri” olarak tanımladı. Arkeolojik dokusu ve doğal peyzajıyla Dara’nın bienalde bir yankı alanı olarak kurgulandığını belirtti.

Farklı Coğrafyalardan Sanatçılar
Bienale davet edilen sanatçıların seçimine de değinen Bafra, Türkiye’den ve Mardin’le kültürel bağ kurabilecek coğrafyalardan sanatçılara özellikle alan açtıklarını vurguladı. Bienalde Doğu Avrupa, Balkanlar, Asya, Kuzey Afrika ve Güney Amerika’dan sanatçıların yer alacağını ekledi.
Deyrulzafaran Manastırı’nın ilk kez bir bienal mekânı olarak açılmasının kendileri için özel bir anlam taşıdığını belirten Bafra, bu mekânı “yavaşlama, durma ve düşünme alanı” olarak tarif etti. Kızıltepe’de ise eski hamam ve eski sebze hali gibi gündelik hayata ait mekânlarda sanatın ilk kez bu ölçekte yer alacağını ifade etti. Bienalin açılışı 15 Mayıs’ta Yukarı Mardin’de geleneksel bir şenlikle gerçekleşecek. Bienal süresince sergiler, performanslar ve kamusal etkinlikler farklı mekânlara yayılırken, kapanış ise yaz gündönümünde, 21 Haziran’da Dara Antik Kenti’nde yapılacak.
Çelenk Bafra, bienalin temel yaklaşımını şu sözlerle özetledi: “Mardin Bienali gök ile yer arasında bir tercih yapmayı değil, bu ikisi arasındaki geçişte durmayı öneriyor. Hayal gücünü göğe, sorumluluğu zemine yerleştirerek.”
Mardin Sinema Derneği ev sahipliğinde düzenlenen 7. Mardin Bienali PEUGEOT’nun ana sponsorluğunda gerçekleştirilecek.




