Gamze Yalçın’ın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Büyükdere35’te I believe in spring başlığı ile açıldı. Yalçın’ın gezgin ruhu ve çalışma pratiği ile ürettiği eserleri doğa, deniz, ormanlar ve insanın olmadığı, görünmediği, uzak kaldığı yaşam bölgelerinden soyutlanarak ortaya çıkıyor. Sergideki resimler, çizimler, yerleştirmeler, doğayı ilham veren bir anlatıyla ele alarak pastel ve neon tonlar arasında şiirsel bir geçişle karşımıza çıkıyor. Gamze Yalçın’ın doğanın soyutlama ve lirik bir temsilini sunduğu I believe in spring sergisi 27 Mayıs tarihine kadar Büyükdere35’te izlenebilir.
- İstanbul’daki ilk kişisel serginizi Büyükdere35’te açtınız. Üretimlerinizi ve kavramsal yönelimlerinizi biraz konuşalım isteriz.
İlk kişisel sergi hayalim bir şekilde İstanbul’da yerini bulsun istiyordum, öyle de şekillendi. İstanbul’da doğup büyüyen ve yaklaşık 3 yıldır da Berlin’de yaşayan bir sanatçı olarak, bu iki şehir beni çok derin şekilde besliyor. Sanat pratiğimin kökeninde büyük boyutlarda mural enstalasyonları olunca, stüdyo işlerimde de hep büyük formatlarda resimler, kağıt işler, eskizler ve son zamanlarda misafir sanatçı programlarında deneysel olarak üzerinde çalışmaya başladığım kumaş işler üzerinde kavramsal araştırmalar da ilerliyor, multidisipliner bir yönde. Çok yönlü, farklı malzemelere olan merakım da şekilleniyor.
- I believe in spring başlıklı serginizin adından referansla nasıl bir kavramsal kurgu ve disiplinel çeşitlilik karşımıza çıkıyor?
I believe in spring ilk kişisel sergime referans olurken, bir yandan da şimdiye kadar şekillendirdiğim tarzın, oluşturduğum çizginin bir özeti gibi. Genel olarak işlerimde aradığım nefes, akış, renklilik ve mekanlar, formlar, malzemeler arasında kurduğum ilişki, iletişim. I believe in spring bahara duyduğumuz özlemi, değişime, dönüşüme olan ilgimizi, merakımızı, oyuncu bir dille araştırma pratiği ile sunuyor.
- Dünyanın birçok noktasında hem misafir sanatçı programları ile üretmeye devam ediyorsunuz hem de aynı zamanda bir mural sanatçısı olarak duvarlarda, çeşitli bina cephelerinde eserlerinizi izliyoruz. Bu hareketlilik ve farklı kültürlerin üretimlerinize yansımasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu ülkeler sizi ne kadar şekillendiriyor?
Bu benim için her geçen yıl daha da avantaja dönüşüyor. Farklı kültürlerde, farklı şehirlerde üretmek her zaman benim için ana ilham kaynağım, içimdeki enerjiyi bulmak için en doğru yöntem oldu. Duvar resim festivalleri, seyahat etmek amaçlı gittiğim ülkelerde zaman ve imkan yaratıp duvar resimleri yapabilmek, gittiğim her şehir ve kültürde hızlıca yeni bir şehre adapte olup, üretiyor olma yeteneğimi geliştirmemi sağladı. Belki de bu şekilde şimdi geliştirmekte olduğum misafir sanatçı programları da üretimlerimi de kolaylaştırıyor. 2022 yılında, Bulgaristan, İspanya ve Avusturya’da farklı zaman dilimlerinde, farklı konseptlerde sanatçı programlarına dahil oldum. İspanya’nın Arecena şehrinde Grotta Air’de ürettiğim kumaş yerleştirmesini kişisel sergim için İstanbul’a getirip sergimin parçası olsun istedim. Çünkü yaptığım bu sanatçı programlarındaki üretimler, son zamanlarda çalışma tarzımı ve gelişimimi oldukça etkiliyor.
- Resim, çizim ve seramik heykeller üreten bir sanatçı olarak üretim yolculuğunuzu nasıl betimleyebilirsiniz?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olurken, beni en çok etkileyen şey, her bölümden bir şeyler öğreniyor oluşum ve bu dili sanat pratiğimde kullanacak olmanın şansını hissediyordum. Şimdi de öyle şekilleniyor, duvar resimleri ile başlayan kurgum, stüdyo işlerimle gelişiyor. İstanbul’da yaşarken, Sumahan’da ve Balat’da farklı zamanlarda atölyelerim oldu. Her zaman atölye sürecime, üretimime önem verip geliştirmek istedim. Berlin’e taşınırken evimden önce atölyemin adresi belliydi, bu da benim hep atölyede üretip deneysel oyun alanımı korumamı sağladı. Çalışmalarım, deneysel oyuncu bir dille, akıcı, meraklı, hareketten ilham alan, o enerjiyi seyirciyle paylaşan bir dil diye betimleyebilirim.
- Sergide soyutlama üslupta üretilmiş deniz, dağ, orman, bitkiler ya da insanın olmadığı mimari yapıların kompozisyonlarını izliyoruz. Bu alanları soyutlama ve görme biçiminizi minimize etme yönteminiz nasıl gelişiyor? Çalışacağınız resmi gerçekleştirmeden önce ne gibi eskiz ya da fotoğraf üretme yöntemleriniz var?
Öncelikle bolca seyahat, doğada geçirdiğim zamanlar, seyahatler beni müthiş etkiliyor, Bu seyahatlerde bolca fotoğraf çekiyorum; yanımda gezdirdiğim eskiz defterlerinde de bir şeyler karalıyorum şiirsel- belli belirsiz şekilleniyor o akışla.
- Resimlerde renk ve doku açısından ekspresif bir üslup yanında oldukça pastel tonları da görüyoruz. Kısmen pastel kısmen pastel tonlar arasında hafif görünür olup kaybolan neon renkler nasıl yan yana geliyor? Reel bir dünyayı nasıl böyle uçucu pastel ve hafif bir görüntüye sokuyorsunuz?
Belki de görmek istediğim ve görülmekte olan dünya arasında şekilleniyor. İçinde bulunduğumuz dünya, dünyanın gittiği yer, korkularımız, gelecek kaygılarımız, hâlâ cevabını bulamadığımız binlerce sorunla akıyor. Dünya, hiç durmadan dönüyor ve biz de onunla dönüşüyor, hayatta kalma gayemizle, iyiye olan özlemle, dünya ve kendimiz için en iyisini yapıyoruz. Çalışmalarımda, pozitif renklerle, kendi iç ışığımıza göndermeler yapan, biraz da ihtiyacımız olan şeyin peşindeyim.
- Burada izlediğimiz resimleriniz, perde, çizim ve fotoğraflarınız dünyanın hangi bölgelerinden, nerelerden yansımalar? Buralarda hangi gerekçelerde bulundunuz ve üretmeye devam ettiniz?
Birçok yerden izlenimlerim var. Bu sergimde özellikle 2022 yılı başında bulunduğum Ekvator’un Galapagos adalarındaki seyahatimden referanslar, detaylar var. Ekvator’da, Berlin’den arkadaşlarımla uzun bir seyahat sürecim oldu. 2022 yılı boyunca, halen de bana ilham vermeye devam ediyor. Doğası beni oldukça etkiledi; Amazonlar, Galapagos adaları, şelaleler, nehirler derken doğaya bakış açıma daha derin bir perspektif kattı. Doğadan aldığım referansları daha bir soyutlamaya, daha şiirsel, daha deneysel incelememi sağladı.
- Kamusal alanlarda ve galerilerde çalışmanın farklılıklarını üretimlerinizde nasıl yorumluyor, nasıl bulunduğunuz yere göre uyumlanarak üretmeye, çalışmaya devam ediyorsunuz?
Kesinlikle birbirinden çok farklı çalışma süreci olsa da, ikisine de aynı özeni ve samimiyeti vererek, iki alanda da oldukça rahat ve adapte olarak üretip çalışabiliyorum. Duvar resmi alanında üretirken, hızlı olmak, hızlı kararlar vermek ve doğru planlarda akmak çok önemli. Bu atölye üretimlerimde de çok değerli bir avantaja dönüşüyor. Bir de bana göre en önemli şey, büyük formatlarda resim yapmak için en çok ihtiyacımız olan cesareti veriyor oluşu; çünkü duvar resminde büyük duvarları çok seviyoruz.
- Üretimlerinize yansıyan bu ülkeler, kültür ve üretim dünyasının sonraki aşamasında nereler sizi bekliyor? Hangi programlar ve projeler ile devam edeceksiniz?
Yakın zamanda gitmeyi planladığım iki misafir sanatçı programı var. Bunlarda biri Eylül 2023’te Lisbon’da PADA Art Residency. İkincisi de kasım ayında Ekvator’da Quito şehrinde No Lugar Art Residency programı. Şimdiden üreteceklerim üzerine planlar yapıp, yeni malzemeler için araştırma yapıyorum. Biri Akdeniz ruhunda, biri Latin Amerika’da şekillenecek olan bu programlar beni şimdiden çok heyecanlandırıyor. Farklı şehirlerde, kültürlerde ve en önemlisi farklı disiplinlerden sanatçılarla bir arada üretme şansı bana en değerli motivasyonu sağlıyor.
*Söyleşi başlığı Turgut Uyar’ın Denge şiirinden alıntıdır.