FOTOĞRAF: OSMAN ÜRPER

Bu Maçı Kim Alır?

Ferhat Özgür’ün, 4-30 Nisan tarihleri arasında Merdiven Art Space’te izlenen sergisi Futbol Hayat mıdır?, farklı insan gruplarını kıtalar ötesinden bile bir araya getirebilen futbolun hem ne kadar eşitleyici hem de ne kadar ayrışmaların odak noktasında olabileceğine dair soruları masaya yatırıyor.

/

Ferhat Özgür, Merdiven Art Space’de 2021 yılında Senkron Video Festivali kapsamında gerçekleşen Türkiye Gerçekliği başlıklı kişisel sergisinden sonra bir kez daha, bu defa çağdaş sanat açısından pek de girilmez ve görülmez alanlardan biri olan futbol temasını ele aldığı Futbol Hayat mıdır? isimli sergisiyle karşımızda. 2017 yılında The Pill galerideki Hayvan Çiftliği sergisinde göze çarpan sosyo politik yaklaşımıyla dikkat çeken sanatçı, benzer tavrını bu sergide de sürdürüyor.

Futbol teması üzerine çalışmaları 2000’lerin başına kadar uzanan Ferhat Özgür, yıllardır büyük turnuvalar başta olmak üzere futbol karşılaşmalarını sosyolojik, ekonomik ve politik izlenimler edinmek üzere takip ediyor ve yakaladığı pozisyonları olası bir sergi projesi için biriktiriyordu.

Bu sergisiyle sanatçı, farklı insan gruplarını kıtalar ötesinden bile bir araya getirebilen böylesine büyük bir organizasyonun hem ne kadar eşitleyici hem de ne kadar ayrışmaların odak noktasında olabileceğine dair soruları masaya yatırıyor. Basit bir mantıkla insanların bir araya gelip futbol karşılaşmasını izleyeceği stadlar şehrin içerisinde tutulduğundan, maça gitmeyen diğerleri vapurda yer bulamaz, otobüse binemez, yollar ve tüneller kapatıldığı için arabasında saatlerce trafikte beklemek zorunda kalır. İzlemeye gidilmese bile futbol derbisi saatlerine göre programların ayrıca düşünülmek zorunda kalındığı bir mevzudur futbol. Belli bir amaç için birleşmiş ve yola çıkmış insan kitlesinin diğerlerinin hayatına yapabildikleri etkiyi, şehir içerisindeki bir stadın etrafında dolaşarak gözlemleyebilir, bunu diğer sosyal, siyasal ve ekonomik ilişkilere uyarlayabilirsiniz.

Artık bir endüstri olan bu sporun, toplumsal cinsiyet, siyaset ve kültürel anlamda kazandığı yeni boyutlar sanatçının oyun sahasına girmeye başlıyor. Onun bakışıyla saha adeta canlı bir performans alanına dönüşüyor ve örneğin yıllar içerisinde değişen gol sevinçleri bile siyasi, ekonomik, etnik ve estetik anlamda yaklaşımların ve tezahürlerin ne kadar değiştiğini gösteriyor; bunların kökenlerine ilişkin büyük bir yelpaze önümüze çıkıyor. Ferhat Özgür, serginin temasına ilişkin çerçeveyi oluştururken Umberto Eco’nun futbolun bastırılmış tutkuların psikopatalojisi ya da bilinçaltının hüküm sürdüğü bir alan olduğuna yönelik hipotezlerinden de faydalanıyor. Örneğin eskiden oynanan maçlarda gol atıldıktan sonra oyuncular birbirlerini tebrik ederken şimdilerde tüm oyunculara sirayet etmiş bir saldırganlık ve şiddet açığa çıkıyor. İfadeler ve hareketler nefret ve tacize davet çıkarıyor adeta. Yumruk sıkılıyor, dirsek bükülüyor ve geriden ileriye doğru sert bir hamle ile fallik çağrışımları olan yeni dışavurumlar yaygınlaşıyor.

Sanatçının sergide gösterdiği desenleri, spor gazetelerinden biriktirdiği, gol sevinci sonrası refleksleri gösteren yüzlerce fotoğraflardan oluşan bir külliyat. Kulüp sahipleri veya başkanlarından antrenörlere, seyircilerden amigolara… Futbolcularla birlikte tüm bu bileşenlerin gol sonrasındaki sevinçleri acaba salt gol için atılan çığlıklar mı? Yoksa psiko sosyal birçok sıkışmanın, baskılanmanın veya hırsın, öfkenin, ayrışmanın tezahürü mü? Bir takım, gol atınca, milyonların desteklediği bir kulübün taraftarları bu gole kaç farklı sebep için sevinebilir? Bir gol hem de aynı takımın taraftarlarını ne kadar birleştirebilir? Ya da ne kadar ayrıştırabilir?

Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ırkçılığın görünür olduğu, tartışıldığı alanlardan biri futbol. Zaman zaman ülkemizde de rastladığımız, belli bölgelerin takımlarını hedef alan bir konu. Aslında futbol bir şekilde periyodik olarak o kadar fazla insanı bir araya topluyor ki; normal şartlarda muhtemelen başka sosyal konular için bu kadar insanı defaten iki haftada bir aynı alana toplamanız mümkün olmaz. Bu açıdan bakınca Özgür’ün sergi alanında üst katta yer verdiği birbirine karşılıklı iki duvarda yer alan “Sahaya Çıkmıyoruz!” yazılı iki pankartın anlamı derinleşiyor. Bu denli yoğun ve coşkulu bir grubun sesinin neleri değiştirebileceğini, nerelere dokunabileceğini hayal ettiriyor bize. Aynı yerleştirmenin bir parçası olan langırt masası ise olguyu adeta eyleme döküyor. Plastik küçük futbolcuların yer aldığı kolların üzerinden sökülüp, pankartlardan birinin önüne yığıldığı ‘oyuncusuz ve boş bırakılmış’ langırt masası adeta bilinçli ve amaçlı terk edilmiş bir stadyumu andırıyor. Bir anda futbol üzerinden kurulan etnik, cinsiyetçi, baskıcı ve tek taraflı birçok söylem sönükleşiyor ve etkisini yitiriyor.

İlginizi çekebilir:  Amaç Kamusal Sanat Eserlerinin Görünürlüğünü Sağlamak

Biri mavi diğeri soluk kırmızı-pembeye döneyazan bu iki pankarta renklerinden sebep iki farklı cinsiyet yüklemek de isteyebilirsiniz. Toplumun ve hatta dünyanın genelinde olduğu gibi kadın taraftar sayısının özellikle büyük şehirler dışında azlığı (uzun yıllardan beri tribünlerde olan Ordulu ‘Mor Menekşeler’ kadın taraftar grubunu bir istisna olarak belirtmeliyiz) aşikar. Kaç kadın amigo tanırsınız? Kaç kadın futbol veya spor kulübü başkanı vardır? Kadın futbolu ile erkek futbolu arasındaki ekonomik ve organizasyonel uçurum ne boyuttadır? Sorular çoğaltılabilir. Sergi mekanına girdiğinizde sizi ilk karşılayan, iki adet kale ve ortalarında çift kişilik bir yatağın yer aldığı Yeni Evliler İçin (2002-2023) isimli yerleştirme ve hemen yanında bir erkek ve bir kadının tasvirinin yer aldığı Futbol Hayattır (2002) isimli fotoğraf, buna benzer tüm konuların cisimleştiği işler olarak alanda yer kaplıyor. Fotoğrafta yasak elma mitini bir futbol topuyla değiştiren sanatçı, maçoluk ve erkeksi güç gösterisi anlamında futbolun kendisini ve futbol endüstrisini elinde tutanları sorunların baş mimarı olarak işaret ediyor. Burada kurduğu dil elbette sarkastik bir frekansta ve Havva aslında şöyle der gibi: “Bak, bu oyunu erkek olarak sen icat ettin. Kuralları da sen koydun. Ama işler zamanla değişti. Artık biz de futbol oynuyoruz ve şimdi pası sana atıyorum. Ancak artık oyuna ben de dahilim.” Bir anlamda ilk günahın failini futbol topuna, kadın haklarını savunma bağlamında yüklemiş oluyor sanatçı. Futbol kuruldu kurulalı metafor olarak erkeksi üstünlüğü ifade ediyor. Özgür, kadınların modernizmle birlikte küresel süreçte erkek egemen alanlara meydan okumansından hareketle, futbolu da kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği için ilerlediği bir alan olarak görmek gerek diyor.

Sanatçının Paris’te Gineli bir sokak göstericisine 10 euro verip büyük bir sokak lambasına tırmandırıp çektiği Cambaz (2013) adlı fotoğraf, yokluktan gelen insanların futbol sayesinde nasıl yarı tanrılara dönüşebileceğine, örselendikleri ekonomik, etnik veya dini kökenlerinden nasıl sıyrılabileceklerine de bir kanıt gibi adeta. Bu anlamda kendini var etmek isteyen gençlerin futbola sadece tutkun olmalarından öte onu bir kurtarıcı gibi görmeleri de pek normal bu durumda. Dilerseniz İngiltere’den Liverpool futbol takımı taraftarlarının, takımın Mısırlı, Müslüman oyuncusu Muhammed Salah için yaptıkları tezahüratın ilk bölümüne kulak verelim: “Muhammed Salah, a gift from Allah! – Muhammed Salah, Allah’tan bir hediye!” Salah, İslam dinine bağlılığını yeri geldiğinde net bir şekilde belirten bir oyuncu. Müslüman kimliği olmayan bir taraftar grubu, onu inandığı ilahın kendi dinindeki orijinal ismini özellikle kullanarak yüceltiyor. Tezahüratla tüm stad inliyor. Ülkedeki İslam konusundaki tartışmalar açısından bakılsa ya da maç çıkışı ülkedeki Müslüman’lara ilişkin fikirler sorulsa nasıl sonuçlar alınır? Başka bir alanın ve yazının konusu. Ancak futbol çıkarabileceği, çıkmasını sağlayabileceği seslere ilginç bir örnek.

Farklı bir açıdan bakılınca eleştirel birçok yön olmasına rağmen futbol, içinde kolektivizm, takım olma fakat aynı zamanda bireysellik, zafer, hüsran gibi birçok insani olguyu ve duyguyu aynı anda barındırıyor. Kimisi localarından olmak üzere toplumun farklı katmanlarından birçok insanı bilet ücretleri, oturdukları koltukların bölümü farklı olsa da aynı alanda belli bir inançla toplayabilen istisnai bir faaliyet. Dolayısıyla sanatçı tüm bu insani olgu ve duyguların futbol sahası ve bağlı tüm bileşenleri nazarında nasıl daha insan, nasıl daha estetik ve etik bir pozisyonun sahası olabileceğini sorguluyor. Performatif espriler taşıyan Futbol Hayat mıdır adlı sergi topyekün bakıldığında mekanı bir tür ‘oyun içinde oyun’ metaforu olarak ele alıyor.

Previous Story

“Fata Morgana” Decollage Art Space’te

Next Story

“Sizin alınız al, inandım Sizin morunuz mor, inandım”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.