Müze koleksiyonlarının farklı yerlerde, müze dışında ve fuarlarda sergilenmesinin müzenin izleyici etkileşimini artırdığına dair çalışmalar, son yıllarda arttı. Özellikle de, sanatçı müzelerinin izleyici ile daha fazla etkileşimde olması ve sanatçının mirasını yaşatması açısından önemli bir etken olarak görülüyor. Sanatçı müzeleri, sadece söz konusu sanatçının mirasını değil, sanatçının yaşadığı dönem, o dönemdeki sanatsal gelişimi üzerine de bilgiler verir. Bu şekilde, sadece sanatçıyla ilgili bilgiyi almaktan öte, hayata, tarihe ve kültüre dair de bilgiler almak mümkündür. Bu yıl Artweeks Istanbul kapsamında sergilenen Doğançay Müzesi seçkisinin de bir sanat etkinliğinde ve farklı bir alanda izleyiciyle buluşması, hem sanatçının yaşantısı hem de kültürel tarihe dair önemli bir aşama.
50 Yıllık Sanatsal Gelişim
Doğançay Müzesi koleksiyonu, sanatçının erken dönem figüratif resimlerinden başlayıp kent duvarlarından ilham alan işlerine ve fotoğraflarına uzanan 50 yıllık sanatsal gelişimini kapsıyor. Bu geniş dönemin bir tür tanıklığını yapan seçki de Artweeks Istanbul’da izleyiciyle buluşuyor. Doğançay Müzesi, Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olma özelliğini taşıyor.
Müzenin Danışma Kurulu Başkanı Bahar Kızgut, Doğançay Müzesi’nin Doğançay’ın mirasını ve tüm eserlerini görmek için önemli bir alan olduğunu belirtiyor. Beyoğlu’nda, 150 yıllık beş katlı tarihi bir binada yer alan Burhan Doğançay Müzesi, aslında sanatçıya dair bir tür retrospektif sergi olarak da öne çıkıyor. Bu bağlamda da odağını sanatçının üretimlerinden alan bir sanatçı müzesi olma misyonunu tamamlıyor. Müzeci Neslihan Varol Akçe, sanatçı müzeleri üzerine yazdığı tezinde, bu tür müzelerle ilgili şöyle diyor: ‘‘Kültürel tarihin gidişatını etkilemiş tek bir sanatçının yaşamına ve eserlerine ışık tutan, toplum yararına hizmet veren, kâr amacı gütmeyen ve sürekli yönetilen müzelerdir.’’
Akçe aynı zamanda, Türkiye özelinde parmakla sayılabilecek kadar az olmalarına karşın sanatçı müzelerine duyulan ilginin topluma, bilime ve sanata kazandırabileceği potansiyel fayda konusundaki farkındalığın arttığını ifade ediyor.
İzleyici iletişimine ve etkileşimine önem veren müze, farklı etkinlikler ve yarışmalar da düzenliyor. 2005’ten beri temel eğitim okullarında jürili sanat yarışmaları düzenleyen müze, aynı zamanda her yıl 1500 okuldan, 8-14 yaşlarında ortalama 7 bin öğrenciyi de etkinliklere dahil ediyor. Bu yarışmada birinci gelenler 2006’da dört günlük Paris, 2007’de ise bir haftalık Londra gezileriyle ödüllendirmişti. Müze, eğitime sanat üzerinden destek vermeyi amaçlayan bu yarışmaları gelecekte de sürdürmeyi planlıyor. Aynı zamanda, müzede müzecilik konuşmaları da düzenleniyor.
Artweeks Istanbul ve Doğançay Seçkisi
Bu tür bir müzenin koleksiyon seçkisinin farklı yerlerde gösterilmesinin önemini benimseyen Yönetim Kurulu Başkanı Bahar Kızgut, “Artweeks büyük bir izleyici kitlesine ulaşıyor” diyor. ‘‘Biz de Doğançay Müzesi olarak burada olmayı önemsiyoruz. Bu yıl ilk defa, Müze Shop’un yanı sıra müze koleksiyonumuzdan eserleri de sergileyeceğiz. Bunu çok önemsiyorum çünkü izleyici olarak gelen genç nesil Doğançay’ın Kent Duvarları gibi, onlar tarafından daha az bilinen serilerini görecekler” diyen Kızgut, söz konusu seçkinin sanatçıya dair merak uyandıracağını ve müzenin ziyaretçi kitlesinin artışında büyük bir rol oynayacağını düşündüğünü belirtiyor.
Doğançay Müzesi hem sanatçı Burhan Doğançay hem de sanatçının babası Adil Doğançay’ın eserlerine ev sahipliği yapıyor. Müzede hem Adil Doğançay hem de Burhan Doğançay’ın eserlerini görüyoruz.
Diğer yandan, Artweeks Istanbul seçkisinde de göreceğimiz Burhan Doğançay’ın en önemli eser serisi, müzenin önemli envanterleri arasında. Kent Duvarları serisi zamanın akışını belgelendirirken, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi de yansıtıyor. Bu eserlerin zamana tanıklık ettiklerini bir tür hikayesel anlatımla izleyiciye sunan müzenin en önemli eserlerinin bu koleksiyon olduğunu söylemek mümkün.
Müze, Doğançay’ın mirasını yaşatırken onun sanatsal bakış açısını da izleyiciyle buluşturuyor. Doğançay’a göre, insanların yaşamına tanıklık eden duvarlardır. Ressam, kent duvarlarının insan deneyiminin anıtları olduğuna inanır. Böylece Doğançay’ın eserleri zamansız bir arşiv niteliğindedir.
Baba ve Oğul: Adil ve Burhan Doğançay
Sanatçı müzelerinin en önemli yönü, sanatçının yaşantısını aktarıyor olması. Bu kapsamda da Burhan Doğançay’ın yaşantısına dair birçok dönüm noktasını müzede görmek mümkün.
Burhan Doğançay dendiğinde herkesin aklına, kurdeleler ve kent duvarları üzerine verdiği eserler gelse de, Doğançay’ın ilk dönem eserleri babasından esinlenmişti. Adil Doğançay topografya subayı ve ressamdı ve ağırlıklı olarak tuval üzerine yağlıboya çalışmış, empresyonist manzaralar, deniz resimleri ve natürmortlarla öne çıkmıştı. Mesleği gereği Anadolu’nun her yerini dolaşmıştı ve sürekli doğayla iç içeydi. Bu nedenle doğayı “en büyük öğretmeni” olarak nitelendirmişti. Hatta, kendisinin bir empresyonist gibi çoğu zaman açık havada çalıştığı biliniyor. Adil Doğançay’ın, Burhan Doğançay’a verdiği eğitim kapsamında Burhan Doğançay genellikle figüratif eserlere yönelmiş olsa da, oğul Doğançay kendisine farklı bir yol çizdi.
1950 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Paris’e giderek, Paris Üniversitesi’nde doktora yapan Burhan Doğançay, bir yandan da Académie de la Grande Chaumière’de resim dersleri almıştı. Bu eğitimin onun eserlerinde çok farklı şekilde yansıdığını görüyoruz. Sanatçı bu dönemden sonra figürleri bırakarak daha soyut alanda eserlere doğru yöneldi. Doktorasını tamamladıktan sonra Ankara’ya geri dönerek, Türkiye Ticaret Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Burada Sanat Sevenler Kulübü’ne katıldı ve babası Adil Doğançay ile 1955 yılında ilk sergisini açtı. Doğançay için aslında sanata dair bakış açısının değiştiği bir diğer zaman, bu zamanlardır.
Türkiye’nin New York’taki turizm bürosunun müdürlüğünü yaptığı sırada hem Paris’te hem de New York’ta eserlerini sergilemeye devam etti. New York’a yerleşmek onun sanat kariyeri için bir kırılma noktası oldu. Çünkü sanatçı New York sokaklarından aldığı ilhamla duvar motifleri yapmaya bu zamanda başladı.
NEW YORK SOKAKLARI VE DUVARLARI
Burhan Doğançay her zaman çevresinden ve dışarıdaki dünyadan ilham alan bir ressam oldu. Dışarıdaki yaşam, sokaklar, insanların yaşamlarını nasıl sürdürdüğü onun için en önemli olgulardan birisi oldu. Babası Adil Doğançay için doğa ne demekse, kendisi için de şehir hayatı, duvarlar, yaşamın içinden gelen olaylar ve sokaklar o demekti. Böylece, fotoğraflarında ve eserlerinde gündelik yaşantıya ve gerçeklere yer verdi. Bir ressamın bir yandan bu kadar dışarı dünyayla ilgili olması, diğer yandan da iç dünyasındaki bu ilgiyi aynı alanda tuvalde ya da fotoğrafla dile getirmesi bir tesadüf değil, çok çalışmanın sonucu olarak da öne çıktı.
Bu çok çalışmanın sonucunda da ressam 1963 yılında Washington Squares Gallery’de Andy Warhol, Jasper Johns, Willem de Kooning gibi ünlü sanatçılarla birlikte World Show sergisinde yer aldı. Daha sonrasında ise 1964 yılında o dönemin Guggenheim Müzesi Müdürü Thomas Messer, sanatçının eserlerini çok beğendi ve böylece bir eserinin Guggenheim New York Müzesi’nde sergilenmesine olanak sağladı.
1970’li yıllarda fotoğrafçılığa olan ilgisinin artmasıyla birlikte New York duvarlarına yöneldiği duvarlar serisine başladı. Doğançay, 114 ülkeyi kapsayacak olan Dünya Duvarları adlı fotoğraf projesi için ülke ülke, şehir şehir gezdi ve bu gezilerden büyük bir miras bıraktı. Bu miras hâlâ Doğançay Müzesi’nden sergileniyor.
Kent duvarları sanatçı açısından tekrarlanan bir tema ama Doğançay bu eserlerin yorumlarını çeşitlendirebildi. Hatta sanatçının bu temayı çok farklı üsluplarla çeşitlendirmiş olduğunu görürüz. Bu eserlerde sanatçı kolaj ve fümaj teknikleriyle çalışır. Diğer yandan, farklı eser serilerinde kapılara ve renklere yer verir. Bu eserleri de yine farklı bir teknik olan grafiti veya gündelik ve sokakta görülen objeleri ekleyerek üretir. Aslında, burada amacı yeni bir duvar hikayesi üretmektir.
Duvarlardan topladığı afiş ve objeler eserlerinin esas bileşenleridir. 70’ler ve 80’lerde kent duvarlarını bu şekilde yorumlamaya başladı. Bu yorumlarda kendi üretimi olan kurdele dizileriyle de öne çıkan sanatçı, daha önce yaptığı kolajlı panolarının aksine, düzgün kâğıt şeritler kullandı. Doğançay bu eserleri, üç boyutlu maketlerden oluşturmaya başladı. Daha sonra, dış cephe malzemeleri üzerindeki alüminyum kurdeleleriyle gölgeli heykellere dönüştürdü. Doğançay’ın kolaj ve fümajlardan oluşan koni dizisi kolayca tanımlanabilen bir başka tarzı haline geldi.
Doğançay’ın en önemli serisi Kent Duvarları’nın ressam için özel bir anlamı vardır: Bunlar zamanın akışının belgeleridir, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırlar, aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler. Doğançay’a göre, kent duvarlarını insan deneyiminin anıtları yapan ve kendi eserlerini zamanımızın bir arşivi haline getiren şey de budur.