Tülay Günal, Testament: The Story of Moses (Ahit: Musa’nın Hikâyesi, Netflix.

Sadece Kendi İstediğinde Görülebilen Sihirbaz

Haluk Bilginer, Güven Kıraç, Çetin Tekindor ve son dönemde Genco Erkal ile sahnede birlikte oynayan Tülay Günal, Netflix’teki "Testament: The Story of Moses/Ahit: Musa’nın Hikâyesi"ndeki performansıyla dikkatleri çekiyor. ArtDog Istanbul’a konuşan Günal, “Zor dönemlerden geçtik, geçiyoruz; belki daha zor dönemler gelecek. Ama bir şiir, bir roman, bir şarkı, izlediğiniz bir film, bir oyun, size bu hayata dayanma gücü verir. Bir şarkıyla, bir şiirle çok şey değişebilir” diyor.

/

30 yıldan fazladır tiyatro sahnesinde, 20 yıldan fazladır televizyonda ve 15 yıldan fazladır beyazperdede… Haluk Bilginer, Güven Kıraç, Çetin Tekindor ve her zaman ayrı bir yere koyduğunu belirttiği Genco Erkal gibi isimlere sahnede partnerlik etmiş bir oyuncu. Son olarak Netflix’teki Testament: The Story of Moses/Ahit: Musa’nın Hikâyesi’ndeki performansıyla dikkatleri çeken Tülay Günal, herkesin gözünün önünde saklanmayı ve sadece kendi istediğinde öne çıkmayı başaran bir sihirbaz.

Salt Mid
Salt Mid Mobil

Eleştirilerin çok daha yoğun olduğu yerli diziler söz konusu olduğunda bile eleştiri okları, ona asla uğramamış. Sosyal medyada, internette hakkında tek bir negatif yazı yok. Ekşiliğiyle meşhur Ekşi Sözlük’te hakkında sadece oyunculuğu ve sesiyle ilgili sayfalar boyu övgü var.

Devlet Tiyatrosu ile Başladı

Tülay Günal, Ankara Üniversitesi’nde tiyatro ve oyunculuk eğitimi alsa da mezun olduktan sonra İstanbul’da bir süre şarkıcılık yaptı.1993 yılında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaya başladı, beş yıl sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayin oldu. Devlet Tiyatroları’nda Arzu Tramvayı, Zengin Mutfağı, Atları da Vururlar, Rita’nın Şarkısı gibi oyunlarda rol aldı.

Devlet Tiyatroları’ndaki görevinin dışında Dostlar Tiyatrosu, Oyun Atölyesi ve DOT gibi topluluklarda da bulundu. Oyun Atölyesi’nde Haluk Bilginer ve Güven Kıraç’la birlikte oynadığı Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’nde Jeanne d’Arc’ı canlandırdı. DOT’ta ise Böcek oyununda başroldeydi. Çetin Tekindor ile birlikte Rita’nın Şarkısı adlı oyunu Adana’da Devlet Tiyatroları bünyesindeki Sakıp Sabancı Sahnesi’nde sergiledi. Ben Bertolt Brecht oyunundaki rolüyle 2012 Afife Jale Tiyatro ve Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Komedi / Müzikal Kadın Oyuncusu ödülünü almaya hak kazandı. 2017-2018 sezonunda bu kez 23. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde Rüzgarda Salınan Nilüfer rolüyle Drama Dalında Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ödülünün sahibi oldu. Tiyatro kariyerini Genco Erkal ile birlikte Yaşamaya Dair oyunundaki rolüyle de sürdürüyor.

Musa’nın Hikâyesi’nde Günal

Sinemada Sis ve Gece (2006), Küçük Günahlar (2011), Rüzgarda Salınan Nilüfer (2016) ve Birlikte Öleceğiz (2020) gibi filmleriyle; televizyonda Asi, Desperate Housewives’ın Türkiye uyarlaması Umutsuz Ev Kadınları, Pretty Little Liars’ın yerli uyarlaması Tatlı Küçük Yalancılar gibi dizilerle kamera karşısına geçti. 2017-2018’de dijital platformların ilk dizilerinden Fi’de, 2022’de nordic noir Bron dizisinin Türkiye-Yunanistan ortak yapımı uyarlaması I Gefyra’da (Köprü) yer aldı. Tülay Günal’ı son olarak Netflix’in yeni yabancı dizilerinden Testament: The Story of Moses/ Ahit: Musa’nın Hikâyesi’nde Mısır prensesi Bithiah rolünde izliyoruz. Sanatın pek çok alanından birden başarıyla faaliyet gösteren Günal’a hem bu deneyimi hem eleştirilmezliğini hem de hakkında merak ettiklerimizi sorduk.

Ahit: Musa’nın Hikâyesi adlı Netflix belgesel-drama dizisinde her ne kadar bir Mısır prensesini canlandırsanız da, dinî temaların bulunduğu bir hikâyede rol almanın bir oyuncu için diğer rollerden daha farklı bir anlamı var mı?

Hayır yok. Bir Shakespeare karakterini ya da bir antik Yunan karakterini oynasaydım da hareket noktam ve yaklaşımım aynı olurdu. MÖ 12. yüzyılda Antik Mısır’da geçen bir hikâye bu da. Daima dönem araştırması yapıp hikâye ve rolün temsil ettiği özelliklerin peşine düşerim.

Yabancı dijital platformlar Türkiye’ye girerken yerli dizilerin çıtasının yükseleceği umuluyordu ancak tersine onlar dizi kanallarının formatlarında yerli yapımlar üretmeye başladılar. Bir izleyici olarak dijital platformları nasıl buluyorsunuz?

İyi işler de oldu. Bu nokta tabii esas olarak yapımcıları ve tüketicilerin tercihlerini ilgilendiren başka bir profesyonel alan. Ancak Bir Başkadır, Kulüp, Fi, Masum, Şahsiyet gibi gayet kaliteli işler de oldu. Bu coğrafyada öyle hikâyeler var ki… İyi senaryoları, iyi yönetmen ve oyuncularla buluşturmak gerekir.

Projede çoğu yabancılardan oluşan bir kadro ve set ekibiyle çalıştınız. Bildiğimiz kadarıyla çekimler Fas’ta gerçekleşti. Bunların getirdiği zorluklar nelerdi?

Fas’a gitmeden önce biraz endişeliydim; ne yalan söyleyeyim, biraz da korkuyordum. Uluslararası bir projeydi ve anadilimde oynamayacaktım. Bir süre ailemden, eşimden, dostumdan uzak kalacaktım ama tüm bunlara değerdi. Yönetmenimiz Benjamin Ross’un olağanüstü yönetimi ve oyuncusuna yaklaşımı, muhteşem oyuncu kadrosu ve kamera arkasında görev alan tüm ekip arkadaşlarımın profesyonelliği sayesinde ortaya yüksek kalitede bir ürün çıktı. Hiç teklemeden, tıkır-tıkır işleyen bir sistem vardı. En ince ayrıntısına kadar her şey düşünülmüştü. Bütün konsantrasyonumuz oynadığımız rolde ve sahnelerimizdeydi.

İlginizi çekebilir:  Soprano Olga Peretyatko Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda

Sanatla uğraşan çok az insan sadece olumlu eleştiri alır. Ancak siz bir istisna gibisiniz. Üstelik hem tiyatro hem sinema hem TV’deki oyunculuğunuz hem de sesiniz övülüyor. Çıtanın bu kadar yüksek olması sizde geleceğe dönük kaygı oluşturuyor mu?

Çok teşekkür ederim ama olumsuz eleştiri de alabilirim. Eleştiriler insanları geliştirir. Hiç sorun değil böyle şeyler. Mesleğimizin doğasında var. Artık dünyada neler olup bittiğini çok daha rahat takip ediyoruz. Öğrenecek çok şey var. Kimse “ben oldum artık” diyemez.

Eleştiri ile lincin sık sık birbirine karıştığına şahit oluyoruz. Hatta geçen yıl izlediğimiz Karanlık Gece özünde bu linç kültürüne dair bir filmdi. Bir oyuncu olarak bu kültürün hakimiyetini hissediyor musunuz?

Eleştiri bilgi ile olur, linç ise içgüdüsel ve ilkeldir, arkasında başka siyasi hesaplar olabilir. Linç maalesef artık bir “kültür” olarak da nitelendiriliyor. “Linç kültürü”nü ancak tarihsel yüzleşmelerle aşabiliriz diye düşünüyorum.

Dostlar Tiyatrosu, Oyun Atölyesi ve DOT… Üçü de farklı ekoller. Bir oyuncu için farklı ekollere uyum sağlamak bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı?

Bir avantaj. Farklı yönetmenlerle, farklı ekollerle çalışmak sizi oyuncu olarak zenginleştirir.

Haluk Bilginer, Güven Kıraç, Çetin Tekindor ve Genco Erkal, aynı sahneyi paylaştığınız tiyatro ustaları. Onlardan neler öğrendiniz?

Genco Erkal ile birlikte çok uzun süredir aynı sahneyi paylaştığım için kendisini ayrı tutarım. Bu işte mesleğin prensiplerine ilişkin büyük bir literatür var. Bu insanlar, büyük oranda bunlara hakim insanlar. Bir de sahne üzerinde öğrendiğiniz daha “teknik-taktik” ayrıntılar var ki, bunlar çoğu zaman hayatidir. Mesela Genco Abi, “Eğer sahnede hata yaparsan sakın geriye dönüp onu düzeltmeye çalışma, devam et” der. Tabii bunu yapabilmeniz için sadece kendi rolünüzü değil, karşınızdaki oyuncunun da repliklerini bilmeniz gerekir; bu ancak büyük bir hakimiyetle olur. Bunlar okullarda öğretilemez; ancak bir ustadan öğrenilir.

Peki yer almak istediğiniz ama fırsat bulamadığınız ya da “keşke” dediğiniz projeler var mı?

Olmaz mı, dünyanın en iyi Shakespeare yorumcusu olarak tanınan Robert Sturua 2000’lerin başlarında Devlet Tiyatrosu’nda oyun sahnelemek için Türkiye’ye gelmişti. İnanılmaz bir yönetmendi. Çok iyi anlaştık. Beni Rustaveli Tiyatrosu’nda sahneleyeceği bir müzikalde oynamam için davet etti. İnanamadım. Rustaveli Tiyatrosu’nu derslerden, hocalarımdan duyuyordum; şimdi orada oynamam için teklif gelmişti. Ancak o zaman sanıyorum yeterince cesur değildim. Radikal kararlar almam gerekiyordu, alamadım. Bu hep “keşkem” olarak kalacak.

“Her Oynayışımda Yeni Şeyler Keşfediyorum”

Genco Erkal ile başrolleri paylaştığınız Yaşamaya Dair’i bu yıl da sahnelemeye devam ediyorsunuz. Nâzım Hikmet sizce nasıl bir figür ve Türkiye’nin kaderini nasıl etkiledi?

Evet, 11 yıl oldu. Hâlâ aynı heyecan ile oynuyorum. “Defalarca izledim; her izleyişimde yeni şeyler keşfediyorum” diyen seyircinin heyecan ve umut dolu gözlerine bakarak, “Evet, ben de her oynayışımda yeni şeyler keşfediyorum” diyorum. Nâzım’ı keşfediyorum, ustam Genco Erkal’ın o gün başka şekilde yaptığı bir tonlamayı düşünüyorum… Bunun içinde bulunmak, bu ustalıklara tanık olmak paha biçilmez. Nâzım Hikmet politik kimliği bir yana, ortaya koyduğu muhteşem eserlerle uluslararası bir şairimiz. Hayatı cezaevlerinde, sürgünde geçmiş; ona sunduğumuz maalesef bu. Ama o, insana olan inancını, umudunu hiç kaybetmemiş.

“Bu dünyada kiracı gibi değil

yaşa bu dünyada babanın eviymiş gibi

tohuma, toprağa, denize inan

ama insana hepsinden önce,

bulutu, makinayı, kitabı sev,

insanı hepsinden önce…”

diyebilmiştir. Umudumuzu onun şiirleri ile koruduk. Millet olarak zor dönemlerden geçtik, geçiyoruz; belki daha zor dönemler gelecek. Ama bir şiir, bir roman, bir şarkı, izlediğiniz bir film, bir oyun, size bu hayata dayanma gücü verir. Bir şarkıyla, bir şiirle çok şey değişebilir.

Ustalıklara Tanık Olmak

Nâzım’ı keşfediyorum, ustam Genco Erkal’ın o gün başka şekilde yaptığı bir tonlamayı düşünüyorum… Bunun içinde bulunmak, bu ustalıklara tanık olmak paha biçilmez.

Previous Story

EArt Galeri’den TASCHEN Mağazası

Next Story

“Sığ Hikâye”ye Tribeca Film Festivali’nden Ödül

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.