“Kumaş”ında Şiir Var

Nihat Özdal: “75 Gün ömür biçilen işçiler… Daha çok kot taşlama işçilerinde görülen, silikozis diye ölümcül bir hastalık var. Bingöl’ün Taşlıçay Köyü’nde bir dönem kot taşlama işi yapıp hastalanınca köylerine dönen ve burada ölümü bekleyen işçilerin öykülerinden çok etkilenmiştim. İşçi haklarını ve sağlığını gözetmeyen bir kumaş üstümüzde ne kadar şık durabilir?”

/

Nihat Özdal çok yönlü bir kültür sanat insanı. Bienaller, kitaplar, şiirler ve sergilerle sanatın birçok alanında kazı yapan yaratıcı dünyasının son ürünü ise Kumaş adını verdiği yeni şiir kitabı. İnsanlık tarihinin en eskilerinden olan kumaş üzerine birçok açıdan düşünmeye davet eden şiirler, Simurg Art tarafından yayımlandı. 2023’te Türkiye Tekstil Bienali’nin de küratörü olan Nihat Özdal’la yeni kitabı üzerinden kumaşı konuştuk ve tabii yeni projelerinden de haberler aldık.

Yeni kitabınız Kumaş’ın hikâyesi geçen yıl İzmir’de küratörlüğünü yaptığınız Türkiye Tekstil Bienali’nde başlıyor, yanılıyor muyum?

Kumaş ya da tekstil malzemeleri ile ilgili yıllardır yazıyorum, Düğmeler, Deri kitapları çok önceleri yayınlanmıştı ama kumaş hepsini saran bir malzeme, diğer tüm tekstil malzemeleri de kumaş için sanki, onu toparlamak, forma sokmak, güzelleştirmek, işlev kazandırmak için, Kumaş kitabı yayınlanmak için biraz bienali beklemiş sanırım. Çoğu sergimde, sergi öncesi hep bir kitabı yazıp bitirmiş oluyorum, sonrası bu kitaptan yola çıkacak sanatçılar neler yapar sorusu ile sergilere dönüşüyor. Kumaş kitabı da bienal metnini yazarken giyilebilir/okunabilir bir forma kavuşmuştu. Yeni eser üretmesini istediğim sanatçılarla, kitabı paylaşıp buradan hareket ederek neler çıkarabilirler merakıyla “iş” istedim. Türkiye Tekstil Bienali ile doğan bir kitap oldu. Bienale paralel Makas gibi sergiler de yaptık, elbette öncesi Makas kitabını yazmıştım.

Kitaba geçmeden sorayım; devamı olacak mı bienalin?

Tekstil önemli bir alan, bu alanda eserler üreten de çok fazla sanatçı var. Devamı olacak, çalışmalara başladık!

Türkiye Tekstil Bienali’nden. Rachel Hayes, Prism Passageway, Kumaş, 3.3 x 3m, 2023

Kumaş’taki şiirleri, metinleri bienal sürecinde mi yazdınız yoksa sonrasında mı, nasıl bir süreç izledi yaratımı?

Çok önce yazmaya başlamıştım, kitabın sonunda yazdığım metinlerin nerelerden yola çıkardığı ile ilgili bir bölüm de var.

Kitabın açılışında “Kumaş çelişkili yapı ve durumların birbirine bağlandığı, giyildiği, çıkarıldığı, asıldığı, yakıldığı çok anlamlı bir varlıktır” cümlesiyle başlıyor. Kitabınızı okurken kumaş üzerine hiç düşünmediğimi fark ettim, doğduğumuzda sarındığımız kundak ve hatta öldüğümüzde de bizi sardıkları kefen…

Biraz talihsiz bir nesne, onun kadar hayatımızda olan ikinci bir malzeme yok. Ateşi bulmadan çok önce sarınmaya başlıyoruz. Kundakta sarılan bir bebek ve kefenle örtülen bir cenaze arasındaki bu süreklilik, kumaşın sadece fiziksel bir nesne olmadığını, aynı zamanda zaman ve mekân ötesi bir bağlamda varlığımızın dokusunu şekillendiren metaforik bir araç olduğunu gösteriyor. Başlangıç ve bitiş noktalarımızı sembolize ediyor. Hayattaki dönüşüm kumaş gibi sürekli dokunuyor; her seçimimiz, her eylemimiz bu büyük dokumada bir iz bırakıyor.

Kumaşın esnekliği ve şekillendirilebilirliği, insan ruhunun esnekliğini ve adaptasyon kabiliyetini yansıtır. Kullanıldıkça karakter kazanır, yaşanmışlıklarla şekillenir. Kumaş üzerine düşünmek/yazmak, varoluşumuzun özünü keşfetmek için bir davet gibi, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve hayatımızı nasıl şekillendirdiğimizi sorgularken katkısı büyük.

Kumaş’ı şiirle anlatmak zor diye düşünüyorum ama şair sizsiniz, zor muydu? Neydi sizi bu kadar bağlayan kumaşa?

İlk çocukluğum babaannemin yanında geçti. Singer bir dikiş makinası, düğmelerle dolu kavanozlar, renk renk iplikler… Dokumanın bir düzlemden çok daha fazlasını ifade ettiğini o yaşlarda anladım. Kitap da biraz böyle ilerliyor, kendi söküğünü dikenlerdenim. Yani sadece bir metafor olarak değil, bir malzeme olarak da kesip biçip diktiğim bir nesne. Kemeraltı’nda terzim Eşref, şehre indiğimde ilk uğradığım esnaflardan, İstanbul’a yolum düşerse Hatice Gökçe neler yapıyor, uğramaya çalışırım, kumaşçıları gittiğim ülkelerde sıkça dolaşırım, ceketlerim, gömleklerim, pantolonlarım çoğunlukla terzi elinden çıkar. Yani bir AVM’de dolaşırken, vitrinlerde ya da soyunma kabinlerinde çok anlaşılmıyor kumaşın hikâyesi… Yeni bir sergi açtık Ayzeradant Galeri’de, Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dye Lab ekibi ile, Doğa Boya sergisi kumaş boyama üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor. Milyonlarca ton suda kirliliğe yol açıyor kumaş boyaları, sadece kumaş üzerine düşünen bir yazar ya da kültür insanı olarak değil, bir eylem olarak da dokuma tezgahındayım.

İlginizi çekebilir:  Duygu Asena Roman Ödülü Aday Listesi Açıklandı

Şiir nasıl imge, kelime ve sesten oluşuyorsa kumaş da ip, desen, dikişten oluşuyor ve ikisi de ilmek ilmek ve oluşturması güç gibi…

Kumaş, Ponty’nin “dünya ile etkileşimde olan beden” temasını somutlaştırır, çünkü kumaşa dokunduğumuzda ya da onu giydiğimizde bedensel varlığımızın sınırlarını hissederiz. Bizi kendi varoluşumuzun somut deneyimine yönlendirir. Her iki yaratım süreci de, insanın dünyada iz bırakma çabasını yansıtıyor. Kumaş, algılanan dünya ile bireyin deneyimlediği bedensel duyum arasındaki etkileşimi simgeliyor. Ponty, algıyı bedenin dünyayla olan temel bağlantısı olarak görür; ondan bakınca, hem fiziksel dokunuşlarımızla hissettiğimiz bir nesne hem de bu dokunuşların bize dünyayı nasıl “hissettirdiği” üzerine düşündürtüyor.

Nihat Özdal Portre, Fotoğraf: Cemal Şamlı

Galiba kumaşla ilgili ilk şiiriniz 75 Gün

75 Gün ömür biçilen işçiler… Daha çok kot taşlama işçilerinde görülen, silikozis diye ölümcül bir hastalık var. Bingöl’ün Taşlıçay Köyü’nde bir dönem kot taşlama işi yapıp, hastalanınca köylerine dönen ve burada ölümü bekleyen işçilerin öykülerinden çok etkilenmiştim. Kumaşın yaratım sürecinde doğası kadar adil olması da önemli, işçi haklarını ve sağlığını gözetmeyen bir kumaş üstümüzde ne kadar şık durabilir?

“Bu dünyanın ötesinden bir kumaşa ihtiyacım var” dizesi çok vurucu. Kamîs, İzâr ve Lifâfe yani kefen…

Kefen örtmek kökünden gelir, geçmişte ve bugün, pek çok dinde cenazenin yıkandıktan sonra kefenlenip gömülmesi geleneği var. Yensiz ve yakasız, dikişsiz ve oyasız sade birkaç parça bezden ibaret kefen… Kumaşla ilişkimizin öldükten sonra bile devam ediyor olması çok ilginç değil mi?

Peki yakın zamanda görebileceğimiz yeni proje var mı? Neler yapıyorsunuz bu ara?

Yeni kitaplar var, gastronomi ile ilgili denemelerden oluşan Umami adında bir kitap, futbolun diğer disiplinler ile ilişkisi üzerine yazdığım Futbol Yuvarlaktır, toplu şiirlerim Yük Yeri, Pelin Batu ile ortak kitabımız Zirr yakında yayınlanacak, başka biten ve sırasını bekleyen kitaplar da var… Elbette sürprizi bol yeni sergiler de bir taraftan 24 Ağustos’ta kapılarını açacak Kommagene Bienal’inin hazırlıkları da devam ediyor. Mesnevi’de bazı bölümlerin kokularını tasarladım, küratörlüğünü yaptığım yeni bir müzede sergilenecek.

Previous Story

William Saroyan’ın Rock Wagram’ı Türkçede

Next Story

Her Yer Konser Her Yer Müzik

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.