40 yıldır var Siyah Beyaz. Başkentte. Bu kırk yıl bir ömür gibi mi geçti yoksa çabuk mu? Hani göz açıp kapayana kadar mı diye sorayım.
Fulya Sade: Bu sene Cumhuriyet’in 100. Yılı. Bizim kırkıncı yılımız. Bir galeri için kırk yıl bir şey değil. Düşünsenize Batı’da adamların kaç yıllık galerileri var? Böyle güzel bir ülkede,böyleşahaneözgürlüklerin olduğu birülkedekırk yıldır var olmanın ben bu sene farkına vardım. Yüz yılın kırk yılına tanıklık etmişim. Ama çabuk geçti.
Batı’da evet ama bu coğrafyada kırk yıl varolmak bambaşka bir şey değil mi? Her şeye rağmen
F.S: Her şeye rağmen evet burada her şeye rağmen bunu yapıyorsun. Tabii. Hani buradaki kelime bu aslında. Önünü göremediğim bir ülkede kırk yıl. Bir köfteci bile olsan önünü göremezsin. Üç ay sonrayı bilemezken iki yıllık sergi programı yapıyorsun. Yapıyoruz.
O sırada neler neler oluyor. Son bir senede bile deprem, seçim derken …
F.S: Hep diyoruz ki bir duralım. Bir bekleyelim. Ama devam ediyoruz.
40 yıl ama bir adanmışlık ister değil mi?
F.S: Evet ama imkansız değil. Sizde dergi yapıyorsunuz bunca emekle ama belki birileri derginin sayfalarıyla cam siliyor, paket yapıyor, atıyor… Memleket böyle.
Ankara’da olmak sizi nasıl şekillendirdi? Kimliğinizin ayrılmaz parçası değil mi?
F.S: Ben İzmir’liyim. Ama artık Ankara’lı oldum. Ankara’ya hep gri derler ya. Memur şehri, bilmem ne, şu, bu. Ama bir de seksenlere gidelim. 81-82 yıllarına. Ankara hep toparlanma yeridir. Bir şey olur. Ankara’da toparlanılır. Yazarı, çizeri, düşünürü, komünisti, Ankara’da toplanmıştır, toplanır.
Ankara’da saklanır mı?
Sera Sade: Hep Annemden Babamdan duymuşumdur. Burası bir toplanma, buluşma, tartışma yeri olmuş. Buradaki sergiler bu buluşmalardan çıkmış hatta. Burada aslında buradaki o siyah beyazın temelini atmış bu insanlar, bu buluşmalar. Belki Ankara’da çok fazla yapacak bir şey olmadığı için bir araya geliyorlar, buluşup konuşuyorlar. Şehir insanı engellemiyor.
Bir yaşam kültürü diyelim. Siyah Beyazın bir barı da var.
Fulya Sade: En büyük sponsoru O.
Ben bir Ankaralıyım ve biz çok gelirdik bu bara. Ve böyle kim bilir kaç nesil var. Şimdilerde sergilerin uzantısı olarak zorlama partiler “event”ler yapılmaya çalışılıyor. Hatta önce event kurgulanıyor arkasına sanat fon oluyor gibi bir durumlar yaşanıyor. Oysa burada yıllar önceden beri zaten bir yaşama kültürü vardı bar ve galeri ayrılmaz bir bütün olarak adeta. İlk günden bugüne zaten organik olarak iç içeydi bu galeri ve bir yaşama kültürünü barındıran aynı isimli bar değil mi?
F.S: Kendiliğinden tabii. Barla galeri iç içe olması, Faruk’un (Sade) varlığı, vizyonu , onun mimar çevresinin gelmesi… Sadece bu da değil. Biz Bodrum’da 2000’li yıllarda sürekli ev sergileri yaptık.
Sekiz yıl kadar sürdü. Yahşi’de ODTÜ Mimarlıktan arkadaşlar zamanında bir arazi almış, herkes kendi evini yaptı.
S.S: Çoğu mimar bir grup arkadaş herkes kendi evini yapmış. Babamda bizim evi yapıyor ve her yılın Ağustos ayında ev sergileri yapılırdı. Evdeki tüm eşyalar kalkardı, ev bir sergi alanı olurdu. Aynı zamanda bir parti alanı. Yarımadada kim var kim yok gelirdi. Aklınıza gelebilecek herkes geliyor. Resmen evde iki yüz elli, üç yüz kişi. Müzik, sergi, insanlar bir arada yiyip içerlerdi. O zamanlar içki şirketleri böyle gecelere sponsor falan olmuyordu. Ama bunu niye yapıyorduk? Çok keyifliydi çünkü. Yemekleri Annem elleriyle yapıyordu.
F.S: Benim en sevdiğim şey yemek yapmaktır. Pazara gidiyorduk, taptaze sebzeler alırdık. Masaya koyardık yemekleri, tabakları sıralardık. Şimdi Bodrum’da bir çok “event” oluyor. Birine bile katılmadım.
Şimdilerde şöyle sanki. Bir “event” yapalım içine sanat da koyalım…
F.S: Aynen
Niye sanat koyalım? Birileri sınıf atlasın diye mi?
F.S: Evet. Çok güzel. Maalesef öyle. Ya sanatı sokmasalar “event”lerine keşke. Yapsınlar partilerini, “event”lerini. Büyük inşaat şirketisin, boş alanın var. Ya oraya da sanatı sokma sen işte. Bakın, sanat her şeyi masumlaştırır hatta meşrulaştırır. Ama sanat arka planda olmaz.
Ya eskiden Tepebaşı’ndaki fuarlarda sanat tartışılırdı. Şimdi hiç sanatın tartışıldığını duyuyor musunuz? “Bu kaç para?” “O iş ne kadar?” Konuşulan bu.
Instagram arka fonu olarak sanat…
F.S: Tartışmak, eleştirmek, bilgiyle olan bir şey bence. Evet. Yani eleştirel bir yazı yazmak çok zor bir şeydir. Çok. Bilmen lazım. Yani eleştiri çok önemli ve bizde yok. Yok. Olamıyor. Giderek de daha tehlikeli yani hiç olamayacak gibi geliyor bana artık.
Mevcut iklimden dolayımı?
F.S: İklimden hiç konuşmayalım.
Siyah Beyaz’ın dönüm noktaları nelerdir size göre?
F.S: Evvela kurulması. Kenan Evren dönemiydi. Faruk (Sade) Paris’ten dönmüştü.
ODTÜ’ler zaten devlette çalışmayı tercih etmediler. Hepsi kendi rüyasını gerçekleştirdi. Faruk’un rüyası da galeriydi. Öyle kuruldu. Ondan Bilkent’in kuruluşu. Vasıf Kortun, Erdağ Aksel gibi isimler buradaydı. Haluk Akakçe Bilkent’te öğrenci. Michael Morris, Hüseyin Bahri Atlptekin. Bedri Baykam’ın atölyesi buradaydı. Kaan -Ardıç Gürsel. Sıtkı kösemen. Kimler kimler şu an unuttuklarım vardır. Sonrasında Ankara’dan İstanbul’a göç verdik. Biz kaldık. Haldun’lar öyle gitti. Ekonomik kriz dönemleri oldu. Malum 2000’ler. Ve Sera’nın gelişi tabii bir dönem.
Siz hiç düşünmediniz mi gitmeyi?
F.S: Bir ara bir düşündük ama yatırımı İstanbul’a yapacağımıza Ankara’ya yapalım dedik. Paris’te bir yer açmayı düşündük esaslı olarak aslında bir ara.
Galeri adı neden siyah beyaz?
F.S: İnşaat zamanı burada hep partiler veriyorduk. Siyah şömine vardı. Gelenler siyah beyaz şömineli yere gidelim diyorlar. Kendi adını kendi koyuyor aslında.
Sizde her şey organik gelişmiş galiba.
F.S: Öyle. Bir araya gelmeye, tartışmaya bayılırdık biz… Bizim işimiz oydu. Faruk’un ilk gün yaptığı halini hala korur burası.
Hikayesi olan köklü yerleri önemsiyorum bu yüzden soruyorum.
F.S: Siyah Beyaz’ın en büyük şansı Sera’dır. (Sera Sade) Yani en büyük şansımız.
O olmasa devam eder miydiniz?
F.S: İşimi çok seviyorum. Hayatım bu. Kapıyı çekince bitmiyor ki. Ben bankacı değilim. Aslında Sera’ya hiç baskı yapmadık. Ne istersen yap dedik.
Sen kaç doğumlusun Sera?
S.S: 85.
Seradan ikinci nesil diye söz ettiniz. Faruk Sade kurucu dediniz ama kendinizden hiç söz etmediniz. Bu kırk yıl içinde kendinizi hangi noktada değerlendiriyorsunuz?
F.S.: Bunu en güzel Nevzat Sayın özetledi galiba. O hep, Faruk Faruktur, Fulya biraz Faruk biraz Fulyadır derdi. Galiba benim kırk yıldaki Siyah Beyaz hayatımın en net tespiti bu. Her şeyi Faruktan öğrendim ben.
Sera senin Siyah Beyaz’da çalışmaya karar vermen nasıl oldu?
S.S: Karar olduğunu bile bilmiyordum. Fark etmedim yani doğalı burayla olmamdı.
F.S: Biz karışmadık. Tek şartımız Üniversite’yi Türkiye’de okumasıydı. Bilkent’te Grafik okudu zaten. Sonra Londra’da “book art” yüksek lisans yaptı.
Peki nasıl oldu burada aktif olarak çalışmaya başlamak?
S.S: Buraya başladığımda Babam hep bana hep “Kendin yap.” dedi. Kendi hatalarımı yapmama izin verdi. Bende çok kontrolü seven biri olduğum için en başta hata yapmak fikri bana bir acayip geldi ama kendi yolumu açtılar bana o anlamda. Özgür bıraktılar.
Kaç yıldır çalışıyorsun burada?
S.S: 12 yıl oldu.
Galeri çok uzun zamandır çalıştığı sanatçılarıyla hiç yollarını ayırmadı değil mi?
F.S: Bazıları kuruluşundan beri burada. Tabi 40 yıldır çalıştığımız sanatçılar var.
Çok eşiklerden geçtiniz. Kırk yılın da tanığısınız. Örneğin bir dönem terör saldırıları vardı. Nasıl yansıdı size?
F.S: Açılışların boş geçtiği günler oldu. Burada bomba patlayacağı ihbarları geldi.
Korktunuz mu hiç?
F.S: Bombadan mı korkacağız? Bombalarla okuduk.
30 yılı anlatan bir kitap yaptınız?
F.S: Evet ve istedik ki bu hikayenin parçası olan herkes olsun orada. Bir tek Rabia Çapa eksiktir o kitapta, o dönem rahatsızdı.
Faruk Sade Sanat Fonu var değil mi?
S.S: Evet. Mimari, sanat tarihi gibi farklı disiplinlerden gelen sanatçıları desteklemek, onların rüyalarını gerçekleştirmek için yaptığımız bir şey bu. Her yıl 35 yaş altı genç yeteneklere destek veriyoruz. Desteklediğimiz ilk proje Ali Şentürk’ün 2013 yılında ortaya çıkardığı Operasyon Kamusal Alan enstalasyonunun kitaba dönüştürülmüş halidir. Şentürk’ün 2000- 2018 yılları arasını kapsayan araştırması; Türkiye’de sanatçının radarına takılmış kamusal alandaki heykellerin başına gelenleri listeliyor.
90’lı yıllarda bir artist residence projeniz oldu değil mi?
F.S: Sultanahmet’te üç katlı bir yerimiz vardı. 90-2003 yılları arasında artist residency olarak kullanıldı orası. Uluslararası bir projeydi. Fransızlarda vardı işin içinde. Önemliydi. Türkiye’den sanatçılar yurtdışına gidip, yabancı sanatçılar da buraya gelip çalışıyordu.
Bu sezon kırkıncı yılınız ve özel sergiler yapacaksınız?
S.S: Öyle. En başından beri bizimle olan sanatçılardan tutun da yeni katılan genç sanatçılara, sanatçılarımız ikili eşleşmelerle çalışacak ve üretecek.
Sera’nın gelişi Siyah Beyaz’ın nasıl bir dönemidir?
F.S: Bir hantallık vardı üzerimizde. Sera onu aldı üzerimizden. Dönem deyince birde Faruk’un gidişi var tabii.
Sare eşinle beraber iki sene evvel ön tarafa birde pizzacı açtınız?
S.S: Evet. Yeterince köklendiğimizi düşünüyorum. Babam 28 yaşında galeriyi kurmuş, bana ben 28 yaşımdayken devretti. Ben galeriden 1 yaş küçüğüm. Benim oğlumla pizzacı yaşıt. Büyüyoruz, ekleniyoruz, bir taraftan tüm bunları korumaya çalışıyorum.
40 yıl boyunca hiç vazgeçmeyi düşünmediniz mi siz?
F.S: Ben bir ara yeter dedim. Faruk (Sade) hiç demedi. Arnavut tarafı vardı onun.
40.yıl
Sinan Logie & Hayri Şengün 22 Eylül – 21 Ekim 2023
Ebru Döşekçi & Seçkin Pirim 27 Ekim – 25 Kasım 2023
Yılmaz Aysan & Ela Cindoruk 1 Aralık – 30 Aralık 2023
Alev Ermiş Mavitan & Bihrat Mavitan 5 Ocak – 3 Şubat 2024
Günnur Özsoy & Nevzat Sayın 9 Şubat – 2 Mart 2024
Ardan Özmenoğlu & GökhanTüfekçi 22 Mart – 27 Nisan 2024
Ali Kotan & Murathan Özbek 3 Mayıs – 1 Haziran 2024