Dijital sanatın sürekli gelişen manzarası karşısında zihnimize üşüşen soruların sınırı yok… İstanbul Modern’in yeni sergisi Zamansız Meraklar da dijitalleşmenin olanak tanıdığı sınırsız ifade tekniklerinin sanatçıların düşünme ve üretim süreçlerini nasıl dönüştürdüğü sorusundan yola çıkıyor. Ümit Mesci ve Nilay Dursun’un eş küratörlüğünü üstlendiği sergi, genç sanatçıların dijital dünyanın sunduğu ifade tekniklerini kullanarak bugünkü üretim dillerini nasıl kurduklarına odaklanıyor.
Zamansız Meraklar, 16 sanatçı, sanatçı ikilisi ve sanatçı kolektifinin çalışmalarından oluşuyor. Yedi sanatçı ve sanatçı ikilisine ait sekiz çalışma ise sergi kapsamında ilk defa sergileniyor. Cem A., Atıf Akın, Ozan Atalan, Kerem Ozan Bayraktar, Mehmet Berk Bostancı, Cihad Caner, Yasin Arıbuğa-Toprak Fırat, Beste İleri, Alican İnal, Yelta Köm, Ebru Kurbak, Oddviz, Özcan Saraç, Ahmet Rüstem Ekici-Hakan Sorar, Meltem Şahin ve Berkay Tuncay’ın dijital işlerinin yer aldığı sergi, Türkiye’deki dijital sanatla ilgili üretimlerin bugünkü halini kayıt altına almayı da amaçlıyor.
Üç Ayrı Bölüm
Adını antik çağlardan bu yana değişmeyen sanatçı merakından referans alan sergi, tarih boyunca sanat üretiminde öne çıkan doğa, tarih, mimarlık, kent, kimlik ve toplum gibi konuları dijital sanatın diliyle sunuyor. Üretimlerde öne çıkan konular ve anlatılar, İstanbul Modern’in koleksiyonundaki ana başlıklarla da ilişki kuruyor.
Sergideki üretimlerin öne çıkan özelliği, dijital dünya ile fiziksel dünyayı bir araya getirmesi. Bu iç iç içeliğin birer çıktısı durumundaki üretimler, aralarında kesin sınırlar olmadan üç ana çerçeveden hareketle mekâna yayılıyor. Dijitalleşmenin olanak sağladığı yeni dil ve ifade olasılıklarına odaklanan ilk bölüm, dijital araçların getirdiği yeni eleştirel düşünme alışkanlıklarına eğiliyor. Sergideki ikinci bölüm, dijitalleşmenin ve sürekli dönüşen teknolojik araçların doğa ve tarih eksenindeki tartışma alanlarını inceliyor. Bu yapıtları üreten sanatçılar, bilim ve sanat arasındaki kesişimde arkeoloji ve felsefe gibi alanları irdelerken yapay zekâ ve benzer teknolojilerin de yönlendiriciliğine başvuruyor.
Sergideki son alan ise mimarlık ve kent zemininde anlam kazanıyor. İstanbul’a ait duyusal manzaralar ile kent topografyasını oluşturan ve kimi zaman görmezden gelinen bileşenler, dijital araçlar yardımıyla çözümleniyor. Bu kapsamda özel olarak üretilen çalışmalar müzeye ve yakın çevresine odaklanıyor.
İstanbul’a Dijital Bir Bakış
Sergide İstanbul’dan ilhamla üretilmiş dijital işler de öne çıkıyor. İstanbul ve kent odağında geliştirilen çalışmalardan biri, Beste İleri’ye ait. Üretimlerinde özellikle kent üzerine yoğunlaşan sanatçının SENTIMAP Istanbul adlı projesi, serginin araştırma ve geliştirme sürecinde etkili olan İstanbul Modern’in Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği “Dijital Sanat Alanında Genç Üretimler” programının bir ürünü. Sanatçı projesinde 1970’ten günümüze İstanbul ile ilgili gazete haberlerinin duygusal olarak anlam yakınlıklarına bakıyor. Çalışmasında haritalara ilişkin eleştirel bir bakış da sunan sanatçı, buradan yola çıkarak dijital uygulamalarla desteklenen yeni bir kartografi yöntemi öneriyor. Kentin mutluluğunu haritasında pembe renk mutluluğu, mavi üzüntüyü, sarı endişeyi, yeşil umudu ve kırmızı ise kızgınlığı ifade ediyor. Çalışma, metinlerdeki anlam yakınlıkları üzerinden baskın duyguları İstanbul’da konumlandırmak için eğitilmiş yapay zekânın oluşturduğu bir duygu haritası olarak öne çıkıyor.
Rastlantı ve Görüntüler
Sergide sürekli dönüşen canlı bir kolaj olarak izleyiciye sunulan Yasin Arıbuğa ve Toprak Fırat’ın hazırladığı Rastlantı başlıklı yerleştirme, İstanbul’un 50 farklı noktasından gelen görüntüleri işliyor. Sanatçıların ilk defa izleyiciyle buluşan yerleştirmesi ön görülemeyen bir hızla genişleyen İstanbul’un, barındırdığı farklı kültürel ekosistemler arasındaki etkileşime ne kadar izin verdiğini sorguluyor. İstanbul’un farklı yönlerini keşfetmeye olanak sunan bir çalışma oluşturmak için görüntüleri farklı bölgelerden seçen sanatçılar, kenti diyaloğa davet eden çok sesli bir kolaj oluşturuyor. Teknolojik gelişmelere paralel olarak yeni üretim yöntemlerini deneyimleyen sanatçılar, aynı zamanda bu değişimlerin izleyici üzerindeki etkisini de araştırıyor.
Kadıköy’ün Ses Manzarası
Çalışmalarını ses ve mimarlık odağında sürdüren Alican İnal’ın Zamansız Meraklar sergisi için ürettiği Kaybolan Sesler Müzesi, Karaköy’e odaklanan bir ses arkeolojisi araştırması… Karaköy’ün ses manzarasını görsel olarak kayda alan çalışma, iki bileşenli bir yerleştirmeyle sergide yer alıyor. Üç boyutlu yazıcıyla üretilen heykel, kamuya açık alanlarda sesin farklı zamanlarda bıraktığı izlerin arşivlemesi aracılığıyla, tekrarlanması imkânsız bir topografya olarak duvar yüzeyinden yükseliyor. Ekranda ise sese ilişkin verilerin görselleştirilmesiyle hazırlanan dijital ekosistem, sanatçının tasarladığı “müze”nin fiziksel çıktısı olan heykelle anlam kazanıyor. Heykel ve video, sesin durağan ve fiziksel ya da devingen ve dijital olarak nasıl ifadelendirilebileceğini sergi alanına taşıyor.
Sokaktan Sergiye
Mekânların ve nesnelerin tarihini, kültürel ve toplumsal bağlamını kavramaya öncelik veren Oddviz, Kadıköy I’de, sokak mobilyaları, kamusal alandaki heykeller, tarihi anıtlar ile diğer kentsel bileşenleri rastlantısal bir düzenlemeyle izleyiciye sunuyor. Bir kent arşivi olarak da yorumlanabilecek çalışma, 2018’in nesnelerle kayıt altına alınan tarihini bugüne taşıyor. Yapıtın üretildiği zaman taranan üç boyutlu nesnelerin büyük bir çoğunluğu hâlâ Kadıköy sokaklarında yer alıyor. Sanatçı kollektifi, çoğunlukla göz ardı edilen ve kent belleğinde yer almayan graffitiler ve sokak mobilyaları gibi unsurlardaki değişim ve dönüşümü mercek altına alıyor. Kadıköy I, kolektifin farklı kentlere odaklanarak sürdürdüğü envanter serisinin ilk çalışması olarak da dikkat çekiyor.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Zamansız Meraklar sergisi 11 Ağustos’a kadar görülebilir.