Türkiye 6 Şubat 2023 günü, Doğu Anadolu Fay Hattı’nda art arda gerçekleşen yıkıcı depremlerle sarsıldı. Merkez üstü Kahramanmaraş olan ve peş peşe gerçekleşen iki büyük deprem, güney ve güneydoğu bölgesindeki 11 ilin neredeyse yok olmasına sebep oldu. Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Diyarbakır ve Elazığ’ı etkileyen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde resmi rakamlara göre en az 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti. Binlerce insan yaralandı… Hayatta kalanlar ise evlerini, iş yerleri kaybetti… Deprem, binlerce yıldır tarihi ve kültürel zenginliklere ev sahipliği yapan kentlerden geriye birer moloz yığını bıraktı. Gaziantep Kalesi, Diyarbakır Surları, Malatya Arslantepe Höyüğü şiddetli depremlerde zarar gören insanlığın ortak miras alanlarından sadece birkaçı…
Depremlerde neredeyse sağlam binanın kalmadığı yerlerden biri de Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’ydı. Dinlerin ve kültürlerin buluşma noktası kadim ilçede camiler, kiliseler, sinagoglar yıkıldı. Mozaikleriyle ünlü Hatay Arkeoloji Müzesi’nde hasar oluştu. 14 asırlık Habib-i Neccar Camii, 514’te yapılan ve 2017’de restorasyonu tamamlanarak tekrar ibadete açılan İskenderun Arsuz Rum Ortodoks Kilisesi, Anadolu Katolik Kilisesi’nin merkezi olan İskenderun İtalyan Latin Katolik Kilisesi, Antakya Protestan Kilisesi ve Bizans mimarisinin özel bir örneğini yansıtan Antakya Azizler Petrus ve Pavlus Rum Ortodoks Kilisesi ve Hatay Devleti’nin tarihi meclis binası yıkılan tarihi yapılar arasında… Şiddetli depremler kadim kentin simgelerinden tarihi ve turistik Tarihi Uzun Çarşı’da ve çevresindeki eski Antakya evleri, tarihi hanlar, hamamlar ve camilerde de büyük hasara neden oldu. Türkiye’nin son Ermeni köyü olan Vakıflı’daki Meryem Ana Kilisesi de depremin ardından kullanılamaz hale geldi. Antakya’da zarar gören tarihi ve kültürel yapı ne yazık ki bu kadarla da sınırlı değil.
Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği Başkanı arkeolog ve konservatör Kenan Yurttagül, dünyada bir örneği daha olmadığını düşündüğü, 2300 yıl önce kurulduğu isimle yaşayan, doğup büyüdüğü Antakya’nın ruhunu hâlâ koruduğunu ancak yaralarının derin olduğunu belirtiyor. “Antakya’da sorunlar bitmiş değil, artarak devam ediyor” diyen Yurttagül ile Antakya’nın depremden bir yıl sonraki durumunu konuştuk.
Depremin üzerinden bir yıl geçti. Antakya’da yaşam nasıl devam ediyor?
Tüm bu sürece ve yaşananlara önce insani açıdan yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Depremin üzerinden neredeyse koca bir yıl geçmesine rağmen burada hâlâ en temel ihtiyaçlar çözülmüş değil. Bugün hâlâ şehirde çadırlarda yaşayan insanlar var. Konteyner kentlerde, zorlu koşullarda yaşayamaya çalışan insanlar var. Çadırları su basıyor, konteyner evlerde elektrik ve temiz su imkânı kısıtlı. Hijyen konusu ise en başından çok sıkıntılıydı… Depremin ardından çok sayıda insan gelir kaynağını, işini kaybetti. İş yerleri, çalıştıkları yerler yıkıldı. İnsanların şu anda burada para kazanma imkânları neredeyse yok. Bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar ancak bu kolay bir iş değil. En azından gıda ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar. Ufak tefek açılan dükkânlar da var tabii. Bunlar da henüz yeterli sayıda değiller.
Sizi bölgede şu anda en çok ne etkiliyor?
Beni şu anda en çok Antakya’daki çocukların içinde bulunduğu durum etkiliyor. Bu çocuklar büyük bir deprem yaşadılar ve yaklaşık bir senedir de o depremin içerisindeler. Eğitimleri bir şekilde devam etmeli. Travmatik bir durumun içindeler. Her gün çamurlar içerisinde okula ulaşıyorlar. Çoğunun kışlık giysileri, paltosu, ayakkabısı eksik… Eğitimleri bir şekilde konteyner ya da prefabrik okullarda sürdürülmeye çalışılıyor. Fakat buralar eğitim için çok yetersiz mekânlar. Oyun alanı dahi olmayan yerler. Onları tekrar kazanabilmemiz için, eski konforları kadar olmasa da, şimdilik azami bir konfor yaratmak zorundayız. Düşünsenize o yaşta, o şartlarda okula gidiyorlar ve akılları akşam ev diye döneceği yerde, yiyecekleri yemekte… Ne yazık ki bu deprem 11 ilimizi etkiledi. Kimi illerimiz bir parça daha kolay toparlandı. Antakya’ya biraz daha fazla destek olunmalı diye düşünüyorum. İnanın ayrıcalık değil bu, Antakya’nın kaybı ne yazık ki çok büyük.
Depremlerin hemen ardından ilgili bakanlıklar zarar gören şehirleri tekrar ayağa kaldırmak için çeşitli projelerden söz etti. Kültürel miras açısından zengin Antakya’nın durumu da sıkça yer aldı. Şu an Antakya’da hayata geçirilen bir proje var mı?
Hem yeni Antakya hem de eski Antakya ile ilgili hayata geçirilmesi beklenen projeler var. Yeni Antakya’da Türkiye Tasarım Vakfı’nın öncülüğünde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bir projesi var. Proje çerçevesinde o alan, 12 ayrı bölgeye bölünüp kimi ulusal kimi uluslararası 12 ayrı mimarlık şirketine verildi. Ancak o bölgenin mimari projesini henüz paylaşmadılar. Belki de hâlâ tasarım aşamasındadır. Eski Antakya için ise daha enteresan gelişmeler oluyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın orada arkeopark yaratmak gibi bir hayali var. Şehrin bazı bölgelerinde çeşitli kazılar yapıp, arkeolojik alanları ortaya çıkarıp gelen ziyaretçileri oralarda dolaştırmak hedefleniyor. Açıkçası ben şehrin içinde bulunduğu durumu göz önüne aldığımda yapılmak istenen projeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Bence şu durumda şehri köstebek gibi delik deşik etmenin bir anlamı yok. Şimdilik oralara hiç dokunulmamalı… Hatta başlayan kazıların üzerleri kapatılmalı ve öyle bırakılmalı. Hadi o kazıları yaptınız diyelim, şehirde oradan çıkacak eserleri muhafaza edebilecek bir müze de yok.
Antakya’nın tarihi ve kültürel mirasının koruması da sıkça gündeme gelmişti. Antakya’nın kültürel dokusunun korunması için bugüne kadar neler, nasıl yapıldı?
Felaketten hemen sonra Antakya’nın yerel imkânlarıyla sivil toplum kuruluşları, İTÜ, ODTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin de desteğiyle eski Antakya’yı hep beraber korumaya çalıştık. Üniversitelerde bu yapılar için toplanıp “neler yapabiliriz” diye uzun uzun tartıştık. Turizm ve Kültür Bakanlığı’na tüm bu yapılan çalışmaları sunduk. Bakanlık ne yazık ki tüm bu yapılan çalışmalara gözünü kapadı. Hiçbir bilimsel kuruluştan akademik bir destek almadı. Sadece kimi üniversitelerle bir bilim heyeti kurdu. Onları da ne kadar dinlediler bilmiyorum. Bu üzüntü verici tabii… Eski Antakya’da güçlendirme yapılarak eski haline döndürülebilecek tarihi yapıları, kimi ağır hasarlı olmayan, az hasarlı ve kurtarılabilecek tarihi evleri maalesef bu süreçte kaybettik.
Neden yaşandı tüm bunlar?
Depremin ardından ilgili bakanlık bütün şehrin temizlenmesi için kimi yıkım şirketleri ile anlaştı. Onlar da hiçbir bakanlık denetimi olmadan hızla işe koyuldu. Ancak şu anda eski Antakya’nın önemli bir bölümü yok! Hatta kimi ağır hasarlı olmayan, az hasarlı ve kurtarılabilecek evler bile maalesef yıkıldı. Yani işin aslı, yıkım şirketlerinin gönderdiği kepçecinin insafına bırakılmış bir şehirden söz ediyoruz. Yanında hiçbir yetkili yok, hiç denetleyici yok. “Ben böyle talimat aldım” deyip hemen çalışmaya başladılar. Bu nedenle de az hasar almış, doğru restorasyonla kurtarılabilecek bazı yapıları bile ne yazık ki kaybettik. Bakanlık bu işler için bir doçenti görevlendirdi. Ancak tek başına o adamcağız nereye, ne kadar yetişebildi bilmiyorum. Ya da bu konuda nasıl bir tavır aldı, onu da kestiremiyorum. Belki de elemanları azdı, her yere yetişemediler ya da az deneyimlilerdi. Ancak bu konuda üniversitelerden destek alabilirlerdi.
Antakya’da restorasyon süreci başlayan yapılar var mı?
Benim bildiğim kadarıyla henüz öyle bir restorasyon yok. Antakya’daki eski yapıların onarılması, tekrar kullanılabilmesi için bölgede yetişmiş, daha önce bu yapıları onarmış deneyimli mimarlar var. Özellikle Mimarlar Odası’nda çok deneyimli arkadaşlarımız var. Ne yazık ki bu insanlardan yeteri kadar destek alınmıyor. Bakanlık, bölgedeki yapıların restorasyonu için dışarıdan mimar arıyor. Dışarıdan gelen bir mimarın bu yapılar hakkında ne kadar bilgisi olabilir, bilmiyorum.
Depremde hasar gören Hatay Arkeoloji Müzesi’nin 2024’te tekrar açılacağı söylendi. Müzenin son durumu nedir?
Hatay Arkeoloji Müzesi’nin durumu çok iyi değil. Çok bilgim yok ancak eski Arkeoloji Müzesi’nde bir sıkıntı olduğunu sanmıyorum. Eski müze bir Fransız yapısı ve dünyada esere göre tasarlanmış tek müze. Yeni müzenin ise en başından zeminle ilgili sıkıntısı vardı. Riskli bir zemine inşa edildi Hatay Arkeoloji Müzesi… Bu konuda çok bir şey söylemek istemiyorum ancak sonuç ortada ve müzenin durumu iyi değil.
Müzedeki küçük objelerin bir bölümü, Bakanlığın bu gibi durumlarda hazır tuttuğu afet planı çerçevesinde başka bir müzeye taşındı. Ancak burası ağırlıklı olarak mozaiklerin olduğu bir müze. Dolayısıyla onları taşıma şansınız yok. Müzenin 2024’te açılışını yapacağız diyorlar. Umarım bunu gerçekleştirebilirler. Çünkü hâlâ eserlerin bir bölümü müze bahçesinde konteynerlerde duruyor.
Antakya’nın eski ruhuna kavuşabileceğini düşünüyor musunuz?
Antakya fiziksel olarak yıkıldı, ruhu hâlâ duruyor. Kimse Antakya’nın ruhunu yok edemez. Kötü bir şey yaşadık, toparlamamız üç yıl, beş yıl, belki on yıl sürecek. Ancak iyi tarafından bakmak istiyorum ve Antakya’nın eski günlerine tekrar döneceğine inanıyorum. Bu noktada sadece şunu belirtmek isterim: Bence eski Antakya, aynı şekilde yerinde kalmalı. O alana yapılacak evler, çok titizlikle ve fazla derine gitmeden yapılmalı. Bakın Antakya bir deprem şehri. Bu konuda İTÜ’den Mevlüde Bakır hocanın kapsamlı bir doktora tezi var. O tezi incelediğinizde şunu görürsünüz: Şehir tarihi boyunca deprem nedeniyle 60 küsur kez yıkılmış. Ama dikkat çeken başka bir nokta da şu: Her seferinde de aynı yerine kurulmuştur. Antakya, aynı görkemini, aynı hayatını her seferinde sürdürmeye devam etmiştir. Ben de bu süreçte hep aynı şeyi tekrarlıyorum: Antakya yeniden ve aynı yerine kurulmalı. Evet riskli ancak bence bu risk alınmalı ve şehir eskisi gibi hayatını aynı yerinde sürdürmeli. Yeter ki insanlar eskisi gibi toparlansınlar burada. Yaşam alanlarını yaratsınlar. Çünkü Antakya’nın ruhu onların içinde… Antakya’nın ruhu yukarıda asılı duruyor. Yukarıdan şehre bakıyor ve onu koruyor. Antakya ruhu kaybolmuş değil. O ruh bir gün tekrar aşağıya, şehre inecek…