Genç ve bağımsız yetenekleri sanat profesyonelleriyle buluşturan Mamut’un hikâyesi, Seren Kohen Ojalvo ve Ekin Kohen’in yaklaşık on iki yıl önce Türkiye’deki sanat ortamında genç ve bağımsız sanatçıların ciddi güçlüklerle karşılaştığını fark etmesiyle başlıyor. Altı ay süren ön çalışmanın ardından sektörün ihtiyaçları ve beklentileri bir bir masaya yatırılıyor. Tüm bu paylaşımlar, zihinlerinde şekillenen fikirlerle birleşince genç yeteneklere umut vadeden bu keşif alanı ortaya çıkıyor. Böylece filizleniyor Mamut’un hikâyesi. Bugün Mamut 12. edisyonuyla karşımızda ve genç sanatçılar için gerçek bir profesyonel basamak olmayı sürdürüyor.
Yapı Kredi bomontiada’nın 4. katında gerçekleşen 12’nci edisyon, Türkiye’nin farklı şehirlerinden 33 genç sanatçının baskıdan bio-art’a, heykelden kinetik enstalasyona uzanan üretimlerini bir araya getiriyor. Yeni kuşağın farklı ifade biçimlerini yan yana getiren bu seçki, Mamut’un genç sanatçılara sunduğu profesyonel destek yapısı www.mamutlimited.com adresi üzerinden de görülebiliyor. Etkinlikle eş zamanlı olarak Mamut Limited’in yeni seramik seçkisi de hem mekânda hem çevrimiçi ortamda izleyiciyle buluşuyor.
Mamut’un 12 yıllık yolculuğunu Seren Kohen Ojalvo ve Ekin Kohen’den dinledik. Beyza Durhan, Burcu Ejderoğlu, İkra Nur Doğrudil, Mahmut Rıfkı Ünal, Tarık Bolancı ile seçkide yer alan üretimlerini konuştuk.

Genç ve Bağımsız Sanatçılara Alan
Mamut Art Project 12 yıldır genç sanatçıların profesyonel hayata geçişinde önemli bir boşluğu dolduruyor. Bugün geriye baktığınızda, Mamut’u kurarken “mutlaka çözmemiz gerekiyor” dediğiniz temel ihtiyaç neydi?
SK: Yaklaşık on iki yıl önce Türkiye’deki sanat ortamına baktığımda, özellikle yolun başındaki genç ve bağımsız sanatçıların ciddi güçlüklerle karşılaştığını görmüştüm. Yurt dışındaki örneklerle karşılaştırınca, bizde hâlâ önemli eksikler bulunduğunu fark etmek yeni bir yapı oluşturma fikrini doğurdu. Sanat alımının dar bir çevreye sıkışmadığı, genç koleksiyonerlerin sürece dâhil olabildiği ve bağımsız sanatçıların görünür olma şansı yakaladığı bir platform yaratma düşüncesi böyle ortaya çıktı.
Altı ay boyunca sektörden tanıdığım herkesle konuştum; onların deneyimlerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini dinledim. Tüm bu paylaşımlar, kafamda şekillenen fikirlerle birleşince hem yolun başındaki hem de ilerleyen aşamalardaki bağımsız sanatçıları desteklemeyi amaçlayan ve zamanla büyüyen sıcak bir topluluğa dönüşeceğini hissettiğim bir yapıyı kurmak için harekete geçtim.
Başvurular her yıl Türkiye’nin dört bir yanından geliyor. Bölgesel çeşitlilik sizin için ne ifade ediyor?
SK: Bizim için en önemlisi, her sanatçının eşit şartlarda başvurabilmesi. Başvurular Türkiye’nin dört bir yanından, her yaştan ve farklı eğitim geçmişlerinden geliyor. Tüm bunlar birleşince, seçkilerde hem bölgesel hem de farklı alanlarda doğal bir çeşitlilik oluşuyor. Aslında biz sadece adil bir süreç yürüttüğümüzde, çeşitlilik kendiliğinden ortaya çıkıyor diyebiliriz.

Genç sanatçılar için teknik donanım, görünürlük ve profesyonel yönlendirme sunuyorsunuz. Sizce Mamut’un en güçlü etkisi hangi alanda ortaya çıkıyor?
EK: Öncelikle Mamut’un genç sanatçılara sunduğu teknik altyapının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü günümüzde sanatın sadece üretimi değil, sergilenme biçimi ve sunumu da büyük önem taşıyor. Sanatçılar burada profesyonel bir sergi deneyimi kazanıyorlar; bu kariyerleri için önemli bir referans oluyor.
Bir diğer güçlü yönümüz, sanatçıları Türkiye sanat dünyasından pek çok farklı kişiye, koleksiyonerlere, küratörlere ve sanatseverlere kısa sürede ulaştırabilmek. Bu geniş erişim, görünürlüklerini ciddi şekilde artırıyor ve kariyerlerinin ilerlemesine büyük katkı sağlıyor.
Bunun yanı sıra, Mamut’un belki de en özel etkilerinden biri, bir topluluk – yani bir “community” oluşturması. Bu platform sayesinde genç sanatçılar sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda birbirleriyle etkileşimde bulunup deneyim paylaşarak büyüyorlar. Yeni dostluklar, iş birlikleri ve destek ağları kuruluyor ki bu, sanat hayatında çok kıymetli ve uzun vadeli bir kazanım.
Bunların bir araya gelmesiyle, genç sanatçılar için gerçekten sürdürülebilir ve kapsamlı bir destek mekanizması oluşturulmuş oluyoruz. Tüm ekip olarak da, bunun devamı için kapımız sanatçılarımıza, her konuda, her zaman açık…

Mamut Limited seramik seçkisi 2023’ten bu yana kendi ekosistemini oluşturmaya başladı. Bu platformun uzun vadede Mamut Art Project ile nasıl bir ilişki kurmasını hayal ediyorsunuz?
EK: 10. yılımızda hayata geçirdiğimiz Mamut Limited (ML), farklı disiplin ve tekniklerde çalışan sanatçılarla iş birliği yapmayı, sınırlı sayıda edisyonlu çalışmalar sunmayı, etkinlikler düzenlemeyi ve danışmanlık vermeyi amaçlayan bir platform. Türkiye’nin farklı bölgelerinden yaklaşık 550 bağımsız sanatçıyı sanatseverlerle buluşturan Mamut Art Project’in 10 yıllık birikimi ve değerli ilişkilerimiz, ML’in temelini oluşturuyor.
Bu iki platform birbirini tamamlayan ve birbirine dayanak olan yapılar gibi… Aralarındaki ilişki, projelerimizi ve sanatçı deneyimini zenginleştirerek her iki platformun da güçlü yanlarını öne çıkarıyor. Mesela bu yılki özel seramik seçkimizi Mamut Art Project etkinliği içinde sunuyoruz.
SK: ML, bize birçok konuda daha özgür hareket etme imkânı tanıyor. Bu sayede hem uzun süredir tanıdığımız hem de yeni tanıyacağımız sanatçılarla farklı iş birlikleri gerçekleştirebiliyoruz. Daha önce Mamut Art Project’e bir yıl katılan bir sanatçı bir sonraki etkinliğe katılamıyordu; artık ML sayesinde eski sanatçılarımızla da tekrar çalışma fırsatı bulabiliyoruz.
Genç Sanatçılar Mekânın Biçimlendirdiği Yaratım Süreçlerini Anlatıyor

Doğduğunuz, büyüdüğünüz ve şu an yaşadığınız şehirlerin üretimleriniz üzerinde ne gibi etkileri var? Bölgesel koşullar, imkânlar veya sınırlılıkların üretimlerinizde nasıl etkileri olabiliyor?
Beyza Durhan: Doğup büyüdüğüm ve eğitimimi tamamladığım yer Ankara. Ankara’dan akademisyen olarak Şırnak’a taşındığımda, bu yeri bir araya getiren tüm ögeler malzemeyi doğurdu. Ben de bir süredir hikâye anlatıcılığını biyomalzemelerle birleştiriyor, bir bölgedeki insan ve insan dışı yaşamın kayıtlarını tutuyor, kısaca “biyota arşivleri” yaratıyorum. Biyota, bir bölgedeki canlı yaşamın bütünlüğü demek. Buna göre cansız şeyler ile fotosentez, nefes ve hatta radyasyon, sınırı belli olmayan özneler olarak biyotaya dahil oluyorlar. Kısaca arşivin üretim süreci işlerimin kendisi, çok önemli. Örneğin nem, oluşturduğum hikâye ve malzemelerde bir karakter haline geliyor. Türkiye’nin doğusundai Şırnak’ta ürettiğim biyoplastik, kuru iklim nedeniyle sertken, İstanbul’da üretilen biyoplastik daha elastik bir yapıya sahip ve kuruması daha uzun sürüyor. Böylece, biri keskin ve net bir hikâye anlatmamı sağlarken, diğeri hikâyeyi naif ama ironik hale getiriyor.
Burcu Ejderoğlu: Artvin’de doğdum ve orada büyüdüm. Aslında iki köyüm var diyebilirim: Biri Çoruh Vadisi’nin yüksek dağlarında yer alan Kintsxuret köyü. Korosi filminde gördüğünüz ev de tam olarak orası. Diğer köyüm ise Gürcistan sınırında bulunan Xintzkana. Çocukluk evim ise Artvin’in Murgul ilçesinde, “72 Evler” olarak bilinen maden yerleşkesindeydi. Ortak özellikleri yüksek rakımları, yoğun sisleri, çam ormanları ve hiç bitmeyen hikâyeleri.
Üretimlerimde neredeyse tamamen bu coğrafyada büyümüş olmamın etkili olduğunu söyleyebilirim. Şu an İstanbul’da yaşıyor olsam da zihnim ve imgelerim hâlâ çocukluğumun geçtiği o dağlarda dolaşıyor. Yaşadığım yer değişse bile, üretimlerimde sürekli o doğaya, o sisli evlere, çocukluk hatıralarıma geri dönüyorum. Bunu hayatımın en büyük şanslarından biri olarak görüyorum. Köyde büyümüş bir çocuk olmanın hayal gücüne etkisi çok büyük. İmkânların sınırlı olduğu bir yerde büyümek, sizi sürekli düş kurmaya, kendi oyunlarınızı ve hikâyelerinizi yaratmaya itiyor.
Bugün ürettiğim işlerde de o çocukluk haliyle yeniden karşılaşıyorum. Bir sahne kurarken kendimi hep sisli bir dağ yolunu, dağ evlerini ve o atmosfere ait küçük ayrıntıları düşünürken buluyorum. Sis, pus, dağ evleri, o bölgedeki hayvanlar ve yerel inanışlar benim için sadece arka plan değil, adeta birer karakter. Korosi de dâhil olmak üzere neredeyse tüm işlerimde bir şekilde kendilerine yer buluyorlar.
İkra Nur Doğrudil: Büyüdüğüm şehir ve yaşadığım şehir arasındaki en büyük fark çalışmalarımı sergileyeceğim alanın olmayışıydı. Yaşadığım şehirde bu imkanların olması ve farklı üretimler yapan sanatçılarla karşılaşmak benim için daha fazla motivasyon kaynağı oldu.Ve bu yönüyle sanat pratiğimi olumlu yönden etkilediğini düşünüyorum.
Mahmut Rıfkı Ünal: Yaşadığım her coğrafya, sanat üretim sürecinde bende iz bırakan farklı bir katman gibi duruyor. Doğanın sert ve geniş yüzeyleriyle başladığım görsel deneyim, bana mekânın aynı zamanda bir farkındalık gerektirerek yaşamak olduğunu öğretti. Daha sonra karşıma çıkan yoğun kent dokusu ise insan-doğa ilişkisini, mekânın/topoğrafyanın nasıl sürekli yeniden değiştiğini gösterdi. Bu bölgesel değişimler, işlerimde hem ölçek hem de algı olarak kendini gösteriyor; kimi zaman bir coğrafyanın genişliği, kimi zaman bir kentin sıkışıklığı, kimi zamansa doğanın kendisini yenilediği üretimlerimde vurgulanan konular oluyor.
Tarık Bolancı: 1981’de Diyarbakır’da doğdum ve 2015 yılına kadar büyük ölçüde orada yaşadım. Bu uzun süreç, üretimlerimin temelinde yer alan politik ve toplumsal duyarlılıkları belirledi. İstanbul’un yoğunluğu, karmaşası ve kültürel çeşitliliği bana sürekli bir görsel malzeme ve düşünsel gerilim sağlıyor. Bu koşullar, bazen imkânlar sunarken bazen de sınırlılıklar getiriyor; örneğin mekânsal daralmalar ya da ekonomik zorluklar üretim sürecimi şekillendiriyor. Ancak tam da bu sınırlılıklar, beni farklı çözümler geliştirmeye ve üretimimi daha esnek, daha eleştirel bir hale getirmeye yönlendiriyor.

Sanatsal pratiğinizde sizi şu anda en çok meşgul eden soru, duygu ya da araştırma alanı Mamut’ta sergilediğiniz eserinizde nasıl karşılık buluyor? Bu işin çıkış noktasını ve izleyiciyle kurmasını umduğunuz ilişkiyi anlatır mısınız?
Beyza Durhan: Son yıllarda projelerimin sormak istediği iki temel soru var. Birincisi; insan dışının canlılığı dünyanın hikayesini nasıl etkiler? İkincisi ise; Sanatın malzemesi ne kadar yerel olabilir? Bu sorularla başlayan proje süreci, insan dışı etkilerle (hava ve nem dahil) şekillenerek bir biyota arşivine dönüşüyor. Örneğin, yabanda fark ettiğim bir olayı ya da bölgesel hikâyeyi biyomalzemeyi kesip biçerek kolajlarla yeniden yaratıyorum. Ortam odaklı gözlemlerimi ve yaptığım araştırmaları ifade edebilmek için medyumlar arasında geçiş yapıyorum.
Özetle yabanın ve yaban olmayanın malzemesini yeni bir deneyimin perspektifiyle inşa ediyorum. Mamut’ta, bu yabanın hikayesiyle kurduğum karşılıklı inşa sürecimi, araştırmamın özünü sergiliyor olacağım. Bu araştırma bölgeden anılar ve gözlerimle birleşerek malzemenin benim dışımdaki faillerle sürekli değişime açıldığını, hikayeler üzerinden anlatacak. Amacım, yalnızca gözlemi sergilemek değil, malzeme ile gözlemi irdeleyerek ve faillerin müdahalesine açık olarak, araştırmamın farklı düzlemlerde yeni anlamlar yaratabilmesi.
Burcu Ejderoğlu: İnsan, yalnızlık duygusuyla ve ölüm gerçeğiyle nasıl barışabilir? Ölüm hep korkulan, kaçılan bir son olmak zorunda mı, yoksa bazen bir kavuşma, bir tamamlanma hali de olabilir mi? Korosi tam olarak bu soruların içinden çıktı. Çocukluk evimi film setine dönüştürdüğümde, orada tek başına yaşayan yaşlı bir karakter hayal ettim. Ölümle çok küçük yaşta tanıştığım için Katsi benim erken kayıplarımın bir toplamı gibi. Onu gündelik rutinleri içinde görsek de filmin merkezinde hayatının sonuna yaklaştığını bilmenin sakin bir kabullenişi var. Hep aklımda olan tek bir imge vardı: Yeşildağlara bakan bir sandalyede oturan, sis yükselirken gözlerini kapatıp hafifçe gülümseyen bir adam. Korosi’nin atmosferi bu imgenin etrafında kuruldu. Korosi yüksek sesle konuşan değil, daha çok fısıldayan bir hikâye. İzleyicinin Katsi’ye bakarken kendi ailesini, çocukluk evini ve kayıplarını hatırlaması için alan bırakmak istiyorum. Mamut Art’ta Katsi karakterinin fiziksel olarak da orada bulunacak olmasının, bu kişisel ama ortak duyguyu güçlendiren bir karşılaşma imkânı yaratacağına inanıyorum.
İkra Nur Doğrudil: Beni en çok meşgul eden soru beden üzerinde ne gibi sınırlar kurduğumuz ve bunu kendimizle nasıl ilişkilendirdiğimiz. Mamut’ta sergilediğim çalışmalar benim için bu soruyla karşılık buluyor. İzleyicilerin de bu çalışmalarla beraber bedenleriyle ilgili sınırlarını irdelemesini umuyorum.
“Beni çalışmaya iten duygu, toprağın, suyun veya bir manzaranın aslında göründüğü gibi olmaması; altında sürekli değişen, hatta kimi zaman bastırılmış bir hikâye taşıması. Mamut Art’ta yer alan çalışmalarım tam da bu sorunun etrafında şekillendi.”
Mahmut Rıfkı Ünal: Son dönemde sanatsal pratiğimde beni en çok meşgul eden soru, insanın mekân üzerindeki bazen görünür bazen doğrudan görünmez etkilerinin nasıl bir zamansal iz bıraktığı. Beni çalışmaya iten duygu, toprağın, suyun veya bir manzaranın aslında göründüğü gibi olmaması; altında sürekli değişen, hatta kimi zaman bastırılmış bir hikâye taşıması. Mamut Art’ta yer alan çalışmalarım tam da bu sorunun etrafında şekillendi. Aynı zamanda sanatta yeterlik projemde yer alan bu çalışmalar, ilk bakışta sakin bir topoğrafyayı gösteriyor gibi dursa da yapının kendi içinde taşımadığı bir dinginliğe sahip. Renklerdeki hafif kayma, perspektifteki gerilim ve dijital katmanların yarattığı belirsizlik, mekânın geçirdiği dönüşümü ima ediyor. İzleyiciyle kurmasını umduğum ilişki, doğrudan bir açıklama değil; daha çok içsel bir sorgulama. İzleyicinin ben neye bakıyorum? sorusunu sormasını, görüntünün ardındaki insan-doğa ilişkisini anlamlandırmasını istiyorum. Çünkü bana göre asıl dönüşüm, dışarıdaki coğrafya kadar, onu görme biçimlerimizde başlıyor.
Tarık Bolancı: Sanatsal pratiğimde şu anda beni en çok meşgul eden soru, ölümün kaçınılmazlığı ve sonrasına dair belirsizliklerin birey ve toplum üzerindeki etkisi. Ölüm, yalnızca bir son değil; aynı zamanda hatırlamanın, unutmanın ve geride kalan parçaların nasıl anlam kazandığını sorgulatan bir deneyim. Mamut’ta sergilediğim işin çıkış noktası, ölmüş olan heykellerin fotoğraflarının çekilmesi oldu. Bu süreç, hem maddi bir nesnenin görsel temsile dönüşmesini hem de ölüm sonrası varoluşun izlerinin fotoğraf aracılığıyla yeniden düşünülmesini, İzleyici karşısına çıkan görüntü hem tanıdık hem de yabancı bir etki yaratıyor; onların kendi ölüm algılarını, kayıp deneyimlerini ve belirsizlikle yüzleşme biçimlerini harekete geçirmesini umuyorum.

Mamut Art Project’e seçilmek sizin için ileride neyi değiştirecek? Bu platformun size açacağını düşündüğünüz yeni yollar, görünürlük imkânları veya profesyonel katkılar konusunda beklentileriniz neler?
Beyza Durhan: Mamut Art Project’e seçilmek, çalışmalarımın farklı disiplinlerle ve yeni izleyici kitleleriyle karşılaşması için önemli bir eşik olacak. Malzeme odaklı üretimim genellikle süreç temelli olduğu için, Mamut’un sağladığı profesyonel ağ ve görünürlük, işlerimin daha geniş bir bağlamda tartışılmasına zemin hazırlayabilir. Benim için önemli değer, bu platformun yeni işbirliklerine, beklenmedik diyaloglara ve uzun vadede üretim pratiğimi derinleştirecek ilişkilenme biçimlerine kapı arayacak olması. Kısacası, seçilmek bir sonuç değil; daha karmaşık ve verimli bir sürecin başlangıcı gibi görünüyor
Burcu Ejderoğlu: Korosi bir kısa film ve şimdiye kadar daha çok film festivalleri üzerinden yol aldı. Bulunduğum ortamlar genellikle sinema salonları, festival seçkileri ve gösterim sonrası söyleşiler oldu. Mamut Art Project ise uzun süredir yakından takip ettiğim, disiplinler arası yapısı ve seçkisiyle beni çok etkileyen bir sergiydi. Bu yüzden ilk sergi deneyimimin böyle güçlü bir platformda gerçekleşiyor olması benim için ayrı bir heyecan.
Bir filmin festival perdesinin dışına çıkıp sergi bağlamında var olmasının, izleyiciyle kurduğu ilişkiyi de değiştireceğini hissediyorum. Stop motion tekniğinin film festivallerinde aldığı tepkileri biliyorum ama Mamut’ta işin daha yakından, daha detaylı ve belki de daha yavaş bir bakışla inceleneceğini düşünüyorum. Karakter üretiminde kendimi her geçen gün geliştirmeye çalışıyorum. Özellikle büyük boyutlu eserler her zaman çok dikkatimi çekti ve bu ölçekte üretimler yapma konusunda güçlü bir isteğim var. Katsi’nin sergide fiziksel olarak yer alması, hem bu hayalime atılmış ilk adım gibi geliyor hem de üretimi sergi bağlamında nasıl var edebileceğimi, bundan sonra nelere dikkat etmem gerektiğini deneyimleyebileceğim önemli bir süreç sunuyor.
Mamut’un bana açacağı yollar konusunda büyük bir beklenti listem yok. Daha çok anın heyecanına ve karşılaşmalara odaklanmak istiyorum. Farklı disiplinlerden sanatçılarla tanışmak, işler üzerinden sohbet etmek, Korosi ve Katsi karakterinin sinema izleyicisinin dışındaki insanlarla buluşmasını görmek beni çok heyecanlandırıyor. Dostlarımın Katsi ile tanışacak olması, hiç tanımadığım birinin ondan etkilenip belki onunla fotoğraf çektirmek istemesi bile benim için çok kıymetli. Bu platformun uzun vadede yeni işbirlikleri, yeni sergi olanakları ve belki de Korosi’nin başka biçimlere evrilmesi için bir kapı aralayabileceğine inanıyorum
İkra Nur Doğrudil: Mamut Art Project’e seçilmek benim için görünürlükle beraber, yeni deneyimler de sağlayacağını düşünüyorum. Üzerinde çalıştığım sanat pratiğimi de daha fazla kişiye ulaştırmak heyecan verici olacak. Bununla beraber işimin alan içindeki yerinin de güçlenmesini umuyorum.
“Mamut Art benim için sadece bir sergi alanı değil; çalışmalarımın anlatısının daha geniş bir ekosistemde dolaşıma girebilmesi ve insan-doğa ilişkisi gibi hassas bir konuda görme biçimlerine katkı sağlaması adına önemli bir platform.”
Mahmut Rıfkı Ünal: Mamut Art Project’e seçilmek benim için yalnızca bir görünürlük kazanmak değil, pratiğimin yeni bir bağlama yerleşmesi anlamına geliyor. Bu platformun, işimin farklı disiplinlerden izleyiciler ve profesyonellerle karşılaşmasını sağlayarak üretimimi dönüştürecek geri dönüşler yaratacağını düşünüyorum. MamutArt’ın genç sanatçılara sunduğu alan, benim için yeni iş birliklerine ve gelecekteki sergileme olanaklarına açılan bir eşik niteliğinde. Özellikle çevre ve topoğrafya gibi daha uzun soluklu araştırmalar yürüttüğüm bir dönemde, burada yer alıyor olmak, sanat pratiğime hem motivasyon hem de sürdürülebilir bir üretim ağı sağlayacağına inanıyorum. Kısacası, Mamut Art benim için sadece bir sergi alanı değil; çalışmalarımın anlatısının daha geniş bir ekosistemde dolaşıma girebilmesi ve insan-doğa ilişkisi gibi hassas bir konuda görme biçimlerine katkı sağlaması adına önemli bir platform.
Tarık Bolancı: Mamut, benim için hem ciddi bir adım hem de keyifli bir keşif yolculuğu





