Kültürel Yabancılaşma: “Yabani İstasyonlar”

Ece Cangüden'in İstanbul'daki ilk kişisel sergisi "Feral Stations", sanat platformu Viable'ın Cihangir'de bulunan İttihad Sigorta Pasajı'ndaki sabit mekânı YAYA'da açıldı. Sanatçı ile "Feral Stations" üzerine konuştuk.

/

“Feral Stations” İstanbul’daki kaçıncı serginiz ve şu an nerede üretim yapıyorsunuz? 

Ben İstanbul doğumlu, son iki yıldır Berlin’de yaşayan, multidisipliner bir sanatçı ve iç mimarım. Aslında son dört yıldır Almanya’dayım, önce Leipzig ve ardından Berlin’e taşındım. Feral Stations İstanbul’da ilk, toplamda dördüncü kişisel sergim. Üretimlerimi iki senedir Berlin’deki atölyemde sürdürüyorum.

Ece Cangüden. Fotoğraf: Marian Luft

İşlerinize baktığımda günlük hayatta sıkça karşılaştığımız nesneleri alışılmadık biçimlerde ve farklı bağlamlara oturtarak yeniden sunduğunuzu görüyorum. Bu da tecrübenin sınırlandırdığı algılama biçimlerinden ötürü alışageldiğimiz pek çok nesne ya da materyalle yeniden karşılaşma imkânı veriyor. Peki sizin üretim pratiğinizin temelinde esasen hangi tema ve motivasyonlar yatıyor?

Sanatsal pratiğim; kendiliğindenliği esas alarak ve neşeli bir üslupla karakterize ettiğim organik formlar ve süreçler aracılığıyla umut, tutku ve kişisel yüzleşmeler gibi duyguları yansıtma motivasyonu etrafında şekilleniyor. Bir yanda bürokrasi ve teknokrasi, diğer yanda kişisel deneyim ve duygular arasındaki çelişkilere meydan okumayı amaçlayan formlar ve içerikler yaratıyorum.

Gündelik nesneleri kullanarak onları tekinsiz ve absürt vizyonlara dönüştürüyorum. Bu sıradan unsurları yeniden şekillendirerek resim, heykel ve enstalasyon gibi çeşitli formlarla alışılmadık ve şiirsel anlatılara dönüştürüyorum. İşlerimde kullandığım malzemeler; tuval, akrilik ve sprey boyadan tutun da kâğıt, lateks, ahşap, yiyecek ve buluntu nesnelere kadar çeşitlilik gösteriyor. Çalışmalarım ağırlıklı olarak enstalasyon ve resimden oluşuyor ve çoğu zaman performatif bir aksiyona dönüşüyor. Çünkü kullandığım malzemelerin hâlleri değişiyor; ben de çürüme ve dönüşüm süreçlerini tematize etmekten hoşlanıyorum.

Bununla birlikte son dört yılda, Türkiye’den ve Almanya’ya yerleşme deneyimim, beni hareket ve yeniden yerleşme üzerine düşüncelere yönlendirdi. Özellikle kültürel miras ve hafızanın dönüşümü yoluyla farklı bir aidiyet duygusu oluşturma fikrinin üretimlerimi etkilemeye başladığını söyleyebilirim.

“Feral Stations” sergisinden ayrıntılar. Fotoğraf: Marian Luft

Feral Stations‘a ev sahipliği yapan sanat platformu Viable‘a dair, deneyimlerinize dayanarak neler söylersiniz? 

Viable ile ilgili en çok sevdiğim özellik, sanatçıları doğrudan ve keyifli bir şekilde işbirliği yapmaya teşvik etmesi. Ayrıca, Viable’ın post-modern hikayeler oluşturması ve hiyerarşileri en aza indirmeye odaklanması da oldukça ilgimi çekiyor. Sıra dışı yöntemlerle kültürel manzaraları sunma becerileri, İstanbul’un genellikle daha geleneksel sergileme ve sunum teknikleri uygulayan ve benim biraz kaskatı bulduğum sanat ortamına yeni bir alternatif sunuyor olması, romantik ve genç ruhlu oluşu beni heyecanlandırıyor.

Viable’ın Cihangir’de konumlanan sabit  mekânı YAYA, metrekare olarak oldukça küçük bir alan. Bir tarafının boydan boya cam olmasıyla ve İttihad Sigorta Pasajı’ndaki diğer dükkânlarla yan yana bulunmasıyla bir mağazanın vitrinine bakıyormuş hissiyatı uyandırıyor. Siz bu YAYA’yı görünce ilk ne düşündünüz ve ürettiğiniz enstalasyonun mekânla ilişkisine dair ne söylersiniz?

Viable’ın mekânı YAYA’yı ilk gördüğümde; nostaljik bir pasajın içinde konumlanışı, gündelik işlerine koşturan insanların bu mekânın önünden hızlıca geçişi, mekânın aynı zamanda vitrin özelliği taşıması gibi unsurlar, bende bir sahne görüntüsü oluşturma isteği uyandırdı. Pasajın sürekli olarak hareket halindeki ziyaretçileri bana istasyonlar, havalimanları, duraklar gibi birtakım ulaşım merkezlerindeki hareketliliği çağrıştırdı ve ben de bu teması ele almak istedim. Bu sebeple istasyonlarda bulunan, halka açık oturma birimlerini anımsatan bir oturma ünitesi hayal ettim. Fakat tasarım aşamasında bu ünite daha kişisel ve hibrit bir heykele dönüştü.

Viable’ın mekânı YAYA’da konumlanan “Feral Stations” sergisinin dışardan görünümü. Fotoğraf: Marian Luft

Sergiyi şöyle tanımlayabilirim: Almanya’ya geldiğimde yaşadığım iklimsel, kültürel, insan ilişkilerine dayalı, bürokratik şok anlarım, fazlasıyla gösterdiğim çabalarım ve yeni yakınlıklar kurma maceralarımla birlikte Berlin’in kendisine has seksi ve kasvetli ruhunun birleşmesinden oluşan absürt bir komedi ya da bilim kurgu senaryosunun YAYA vitrininde sahnelenişi. Ayrıca Türkiye ve Almanya arasında bağlantı kuran sanatçıları ve aynı zamanda yerleşim ve yeniden konumlanma gibi temaları ilgi çekici bulan Goethe Enstitüsü de Feral Stations projesini destekledi.

YAYA’daki enstalasyonunuzu daha ayrıntılı anlatır mısınız? 

Heykelin üzerinde, boks minderlerlerini anımsatan yuvarlak ve amorf formda lateks el dikimi minderler bulunuyor. Bunlar insan bedeni ve psikolojisinin taktiksel mücadele ve keyif ile ilişkisine dair bir anlatıyı imliyor. Aynı zamanda bir oturma ünitesi tasarlamak istedim çünkü oturma eylemi konumlanmaya, kendini ait hissetmeye dair minimum bir işaretin metaforu. Fakat oturma ünitesine daha oturmadığınız halde ünitenin absürt bir haldeki kırık formunu gözlemliyorsunuz.

İlginizi çekebilir:  Göç Hikayelerinden İlham Alan Bir Sergi

Enstalasyonun sağ kısmında yer alan motor mekanizması, tavandan sallanan saatin akrep ya da yelkovan kolunu anımsatan dil benzeri bir uzantıya çarpıyor. Bu çarpışma, enstalasyonun o kısmına sismografik bir titreşim yayıyor. Bu tekinsiz salınım, zamanın matematiksel olarak algılanan hızında işlemediği gibi aynı zamanda bir boks minderine vurmuşuz ve son salınımlarını yapıyor gibi bir izlenim uyandırıyor. Gündelik hayatlarımızda ekonomik, statüsel hırslar için sarf ettiğimiz enerji ile süper güçlerin yaratığı gerilim hissine dair bir hareket. Buradaki o tekinsiz biraz da mizahi zamansallık hissinin, işlerini hızla halletmek için pasajdan geçen ziyaretçilerle de bir ilişkisi olabilir diye düşündüm.

“Feral Stations” sergisinden ayrıntılar. Fotoğraf: Marian Luft

Aslında serginin ismi, vermek istediğiniz tekinsizlik duygusunu, şehirdeki günlük hayatın “yabanilik”ten uzaklaştırılarak tasarlanmış rutinlerinin hayatın doğal akışıyla çelişkisini hissettiriyor. Serginiz için feral stations tamlamasını seçme sebebiniz neydi? 

“Feral” terimi, genellikle bir bölgede “yerli olmayan” bir türe atıfta bulunarak, evcilleştirilen yabani bir hayvanı veya bitkiyi tanımlamak için kullanılan bir kelime. Bu terim aynı zamanda, evcil hallerde yaşayan varlıkların yabani koşullara dönüşümünü de sembolize ediyor. Ayrıca, bir türün aslında ait olmadığı bir bölgeye yerleşip oradaki ekosistemi dönüştürmesiyle ilgili.

Ben bu terimi daha çok kültürel bir yabancılaşmayı metaforik bir yerden anlatmak için kullandım. Türkiye’den Almanya’ya yerleşimimdeki entegrasyon süreci buna dahil, evcilleştirilen bir yabaniliği sembolize etmek için. Sergi için kullandığım “Feral Stations / Yabani İstasyonlar” ismi,  kültürel farklılıkların ve nedeni tam olarak anlaşılmayan bürokratik şaşkınlığın yarattığı bir yabancılaşma ve bunu istasyon/kamusal alan fikri ile beraber kullandım. Yabani kısmı elbette biraz ironi de içeriyor.

Ayrıca, duvardaki resimlerde, bazı yerleri tırmalanmış ve ince uçlu kalemle hızla karalanmış bölümler bulunuyor. Bu desenler, resmin kompozisyonunda belirgin bir şekilde öne çıkıyor. Minderlerdeki düzensiz dikiş detayları, âdeta yabani bir his veren dokunuşlar ile tırmık ve resimlerdeki yırtıklar arasında uyumlu bir kompozisyon oluşturuyor. Serginin enstalasyonunda ise sivri uçlu çelik yerleştirmeler var. Bu çelik parçalar, kalem ucu gibi görünüyor ve hem resimlerdeki çiziklerle etkileşim halinde hem de izleyici mekândan içeri girdiği ve işlerle temasta bulunduğu zaman performatif bir alan oluşturuyor.

“Feral Stations” sergisinden ayrıntılar. Fotoğraf: Marian Luft

Son olarak, sergi afişinin de en az sergi kadar ilgi çekici olduğunu söylemek gerek. Afişte, serginin manifestosu sayılabilecek bir şiir yer alıyor. Bu şiir size mi ait ve sergi için mi yazıldı?

Afiş için sanatçı ve grafik tasarımcı Don Elektro ile beraber çalıştık. Almanya’daki tren istasyonlarında asılı duran konser, film, etkinlik posterlerinin grafik sunumlarına yakın bir afiş tasarladı benim için. Üstünde yer alan şiiri de evet serginin üretim sürecinde yazdım. Yaptığım sergiler için şiir yazmak benim için bir alışkanlık haline geldi çünkü düz yazı yazmak çok zor! Sergi süreçlerinde düşüncelerimi şiir formunda ifade etmek daha samimi geliyor. Şiir, benim için doğrudan görsel ifade ile ilişkilendirilmiş bir araç olduğu için, üretim sürecimde önemli bir yere sahip.

Feral Stations‘ın şiirini yazarken Viable’ın direktörü Eline Tsetkova’nin önerdiği bilim kurgu filmi Brazil‘den ilham aldım. Film, devlet yönetiminin kâbus gibi bir hal aldığı, bürokrasinin insanlığı tehdit ettiği bir dünyayı anlatıyor. Filmin ana karakteri Sam, yaşamından sıkılmış bir şekilde hayallerine ve fantezilerine sığınıyor. Bu filmdeki kurgu ve temaları serginin bütünüyle dolayısıyla da şiir ile ilişkilendirdim.

“Feral Statşons” sergisi afişi. Tasarımcı: Don Elektro

Ece Cangüden’in Feral Stations sergisi, sanat platformu Viable’ın Cihangir’de bulunan İttihad Sigorta Pasajı’ndaki sabit mekânı YAYA’da 10 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilir.

Previous Story

Gölge Topraklar Gök Topraklar

Next Story

Venedik Bienali’nin Öne Çıkanları

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights