OlafurEliasson and Minik Rosing, Ice Watch, 2014. PlaceduPanthéon, Paris, 2015. Photo: MartinArgyroglo. Courtesy of the artist neugerriemschneider and Tanya Bonakdar Gallery.

Bir Yok Oluşa Doğru

Çevreye zarar veren şirketler, çevrecilikle ilgili sanatsal projelere sponsor olarak, sürdürülebilirlik konusunda kararlı oldukları ‘yanılsamasını’ yaratmaya çalışıyor. Yakın tarih, şirketlerin modern ve çağdaş sanat müzelerine veya sergilere sponsor olmalarının örnekleriyle dolu.

/

* Çevreye zarar veren şirketlerin sanata sponsor olması uygun mudur?

* Bu çelişki sanat dünyası tarafından görünür kılınacak mıdır yoksa görmezden mi gelinecektir?

* Bu şirketlerin sanatsal etkinliklere sponsor olmaları çevreyi tahrip etmelerine dair sicillerini aklar mı?

* Bu şirketlerden sponsorluk kabul eden sanat kurumlarının hiçbir sorumluluğu yok mudur?

* Bu kurumlara karşı sanat dünyasının güveni sürecek midir?

Ticari şirketler, çevresel yıkıma neden olan faktörlerin başında geliyor. Bu şirketler sera gazı emisyonlarında, ormanlık arazilerin kaybedilmesinde ve hava kirliliğinde önemli bir kaybın sorumlularıdır. Aynı zamanda onların faaliyetleri canlı türlerinin yok olmasına ve ekosistemlerin bozulmasına neden olmaktadır. Örneğin şirketler tarafından fosil yakıtların yakılması, tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte ikisini kapsamaktadır. Bu emisyonlar iklim değişikliğine neden olmakta ve halihazırda, gezegen üzerinde yıkıcı bir etki yaratmaktadır. İklim değişikliği buzulları eritirken, deniz seviyelerini yükseltmektedir. Bu, ayrıca, tarımsal verimi bozmakta ve hastalıkların yayılmasını arttırmaktadır. Büyük holdinglerin neden olduğu bir diğer önemli sorun da ormanların yok edilmesidir. Ormansızlaşma, bitki ve hayvanların yaşam alanlarını yok ederek türlerin yok olmasına neden olmaktadır. Bu holdingler havaya, suya ve toprağa kirletici maddeler salmakta, insanlar ve hayvanlar için sağlık sorunlarına neden olmakta ve ekosistemlere zarar vermektedir. Örneğin yakın tarihte BP ve ExxonValdez’in neden olduğu petrol sızıntılarının deniz yaşamı üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğu görülmüştü. Tabii ki, bu uluslararası şirketler yıkımlara neden olan şirketlerden sadece birkaçıdır. NRDC’nin “Toxic 100: The World’s Worst Corporate Polluters” raporuna bakılırsa, çevreyi en çok kirleten ilk 100 şirket görülebilir. Ayrıca RAN’in “Banking on Destruction: How Banks Finance Deforestation” isimli raporu da büyük bankaların dünyanın dört bir yanındaki ormansızlaştırma projelerini nasıl finanse ettiğini göstermektedir.

Bu yazının konusu uluslararası çevre problemleri ve nedenleri değil, zira benim uzmanlığımın dışında bir konu. İlgilendiğim, şirketler ve sanatsal projelere destek olmalarının altında yatan çelişki. Şirketlerin çevresel yıkımlara neden olması konunun sadece bir tarafıdır. Diğer tarafında ise şirketlerin söylediklerinin tam aksini yaptıkları bir eylem olarak “artwashing” şeklinde karşımızda duruyor. Osman Erden’in politikyol.com’daki “İKSV’nin yarattığı kriz, sanatın zararsızlaştırılması, sanatla aklama” yazısında Beral Madra’nın önerisini alıntılayarak “sanatla aklama” olarak not düştüğü bu eylem, şirketlerin zararlı faaliyetlerini sponsorluklar yoluyla gizleme çabasını gösteriyor. Yani, aslında, uzunca bir süredir çağdaş sanat alanını ilgilendiren bir konudur, bu. Ticari şirketlerin ekoloji-temelli sergileri sponsor olarak desteklerken çevreyi tahrip eden projeleri sürdürmelerinin çelişkisi, bu şirketlerin esasen iki zıt mesajı vermelerine dayanıyor. Bir yandan, çevrecilik ve sürdürülebilirlikle ilgili sergilere ve etkinliklere sponsor oluyorlar. Böyle bir girişim onların ilk başta çevre konusunda duyarlı olduklarını ve çevrenin korunmasına yardımcı olmak istediklerini göstermektedir. Öte yandan, kendi pratik uygulamalarının bizatihi çevreye zarar vermesi de çevrecilik olgusuna gerçekten bağlı olmadıklarını ve sanatı, sadece imajlarını temizlemek için bir yol olarak kullandıklarını göstermektedir.

Sanatçı BillieGraceLynn ‘ın şişme heykellerinden oluşan “White Elephants” serisinde yer alan şişme filleri gezegenin
içinde bulunduğu duruma gönderme yapıyor.

İlgili çelişki, en net biçimde, ekoloji-temelli sergilere sponsor olan şirketler söz konusu olduğunda belirgin olarak görünmektedir. Bu temadaki sergiler, genellikle, doğayı korumanın önemi ve sürdürülebilirliğe duyulan ihtiyaçla ilgili olur. Ancak, bu tarz sergilere sponsor olan şirketler, genellikle, çevresel yıkımdan sorumlu olan şirketlerin kendileridir. Aslında bu girişim sözcüğün tam anlamıyla ikiyüzlülüktür ve bu şirketlerin çevre mücadelesine karşı samimiyetleri konusunda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.

Çevreye zarar veren şirketlerin sanata sponsor olmalarına “greenwashing” (yeşil aklama) adı veriliyor. Yeşil aklama, bir şirketin kamuoyundaki imajını iyileştirmek için kendisini çevre dostu gibi göstermeye çalışması ama gerçekte faaliyetlerinin çevreye zararlı olmasıdır. Bu tip şirketler çevrecilikle ilgili sanatsal projelere sponsor olarak, sürdürülebilirlik konusunda kararlı oldukları “yanılsamasını” yaratmaya çalışmaktadır. Ancak eylemleri bambaşka bir noktaya işaret etmektedir. Özünde sanatın çevreye zararlı şirketler tarafından desteklenmesi ciddi bir sorundur ve sanat dünyası bu çelişkinin farkında olarak, yeşille aklama yapan şirketleri dönem dönem teşhir etmektedir.

Yakın tarih, şirketlerin modern ve çağdaş sanat müzelerine veya sergilere sponsor olmalarının örnekleriyle doludur. Bu eğilim, eleştirmenler tarafından, olumlu bir kurumsal imajı teşvik eden sergiler üretme yönünde bir baskı yarattığı ve sergilenen eserlerin niteliğinde bir düşüşe yol açtığı şeklinde değerlendirilmektedir. 1980’li yıllarda Kamerun, Nijerya ve Yeni Zelanda’da birçok etkinliğe sponsor olan Mobil Oil, temelde, bu ülkelerdeki imajını desteklemeye çalışıyordu. Her zaman olduğu gibi bazı eleştirmenler bu kirli oyunu görebilirken, diğer birçok isim sergilerin bu desteklerle yüksek kalitede gerçekleştirilebildiğini ve Mobil’in sponsorluğunun gösterilerin içeriğini etkilemediğini savunmuştu – Türkiye’de de sponsorlukların sanatı etkilemediğini, festivallerde sponsorların logolarına bakmadan etkinliklerin izlenebileceğini savunan birçok önemli yazar ve sanatçı bulunmaktadır.

Londra’da Tate Müzesi’nin sponsorlarından BP, çok sert eylemlerle protesto edilmişti.

Tate Modern, Los Angeles Sanat Müzesi (LACMA) ve Seul’de Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi’ndeki sergilere sponsor olan Hyundai de aynı eleştirilerden nasibini almıştır. Şirketin etkinliklere sponsor olması Kore kültürü ve sanatına ilişkin farkındalığı arttırdığı için alkışlanırken, bazı isimler şirketin çevre konusundaki sicilini gündeme getirmiştir.  Hyundai 2015 yılında Karbon Saydamlık Projesi’nde dünyayı en çok kirleten şirketler olarak gösterilmiştir.

İlginizi çekebilir:  Kendini Arayan Beyoğlu…

Peki Türkiye’de durum farklı mıdır?

Bu soruya kocaman bir “Hiç de farklı değil!” cevabını verebiliriz. Madencilik ve petrol sondajı gibi çevreye zarar veren çeşitli projelerde yer alan Koç Holding bunun en temel örnekleri arasında gösterilebilir. Şirket Arter’in yanında İstanbul Bienali gibi bir dizi sanatsal projeyi ve etkinliği desteklemektedir. Koç Holding’in kendi markasının sürdürülebilirliğini sağlamak ve çevre sicilini aklamak için sanatı desteklemesi uzunca bir süredir bilinen bir gerçektir. İnşaat ve kömür madenciliği gibi çevreye zarar veren çeşitli projelerde yer alan bir diğer Türk holdingi ise Sabancı Holding’dir. Onlar da Sakıp Sabancı Müzesi başta olmak üzere, bir dizi sanatsal etkinliği desteklemektedir.

Türkiye’de yakın tarihte gündem Akbelen Ormanı’ndaki eylemler üzerine yoğunlaştı. Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de yer alan ve 1.200 hektarlık bir alana yayılan Akbelen Ormanı çam, meşe, kızılağaç ve kestane gibi çeşitli ağaç türlerini barındırırken; ayı, geyik, yaban domuzu, tilki ve tavşan gibi çeşitli hayvan türlerine de ev sahipliği yapıyor. 2021 yılından bu yana kömür madeni açılma planı nedeniyle tehdit altında olan ormanın, eğer kömür madeni tamamen açılırsa ormanın yaklaşık 400 hektarlık bir alanını ve binlerce ağacı kaybedeceği öngörülüyor. Ayrıca kömür madeninin ormandaki hayvan türlerinin yaşam alanlarını yok ederek, bölgenin iklimini değiştireceği de düşünülüyor.

Limak Holding’in Akbelen Ormanı’nda ağaçları katletmesine karşı birleşen yöre halkı ve STK’lar protestolarına devam ediyor. Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir bir çağdaş sanat koleksiyoneri olmasının yanı sıra SAHA’nın da üyesi.

Kömür madeni projesi, İkizköy halkı tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Köy halkı, projenin çevresel ve toplumsal etkileri konusundaki endişelerini dile getirmiş ve projenin durdurulması için imza kampanyaları düzenlemiş ve eylemler yapmıştı. Bölge halkı ve çevreye duyarlı STK’lar ve çevre aktivistleri Limak Holding’in Akbelen Ormanı’nda kömür madeni açmak istemesine karşı eylemler yapmaya devam ediyor. Limak Holding ise kömür madeni projesinin çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyeceğini savunurken, bilindik “istihdam” ve “ekonomiye katkı” söylemlerini tekrarlıyor. Çevre mücadelesinin başarıyla sonuçlanması en büyük arzumuz. Peki Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in profili bize ne gösteriyor?

Sanatsal projeleri destekleyen ve SAHA grubunun üyelerinden birisi olan Özdemir’in yukarıda uzun bir biçimde özetlediğimiz sanatla aklama konusundan ayrı düşünülmesi olası mıdır? Elbette, hayır. Bunun yanında basına yansıyan çelişkilerden birisi de insanları hayrete düşürmüştür. Limak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye şubesinin (WWF Türkiye) Mütevelli Heyeti üyesi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tam anlamıyla bir fars olarak tanımlanabilir. Sanatsal projeleri destekleyen ve çevre dostu olan Özdemir’in şirketi ve IC Holding’in ortak iştiraki YK Enerji’nin maden sahasını genişletmek için ağaç kesimi günlerdir sürerken, ağaç katliamına engel olmak isteyen yöre halkına ise kolluk güçleri sert müdahalede bulunuyor.

Koç, Sabancı ve Limak Türkiye’de sanatı desteklerken aynı zamanda çevreye zarar veren projelerde yer alan şirketlerden sadece birkaç örnektir. Bunların yanına ülkede faaliyet gösteren birçok şirket daha eklenebilir. Önemli olan bir konu, sanat dünyası olarak bu tip şirketlerin sanata sponsor olmasına nasıl bir reaksiyon gösterileceğidir. Çevreye zarar veren şirketlerin sanata sponsor olması uygun mudur? Bu çelişki sanat dünyası tarafından görünür kılınacak mıdır yoksa görmezden mi gelinecektir? Sahi, bu şirketlerin sanatsal etkinliklere sponsor olmaları çevreyi tahrip etmelerine dair sicillerini aklar mı? Soruyu bir de ters çevirelim: Bu şirketlerden sponsorluk kabul eden sanat kurumlarının hiçbir sorumluluğu yok mudur? Mütevelli heyetlerine kimleri seçtiklerini veya projelerine kimlerin destek olduklarını bilmediklerini kabul edebilir miyiz? Elbette kabul edilemeyeceğine göre, bu kurumlara karşı sanat dünyasının güveni sürecek midir?

Bu soruların cevaplarının kolay olmadığı ve girift sorular oldukları açıktır. Ancak, çevreye zarar veren şirketlerin sanatsal ve kültürel projelere sponsor olarak, amaçladıklarının ne olduklarını ve yarattıkları potansiyel sorunların farkında olmak bir sanat izleyicisi için temel önemdedir.

Şirketlerin sanat sponsorluğu, kolay cevapları olmayan karmaşık bir konudur. Bir yandan, kurumsal sponsorluk müzeler ve sergiler için çok ihtiyaç duyulan mali desteği sağlayabilir. Öte yandan, çıkar çatışmalarına ve her zaman en yüksek kalitede olmayan sanatın teşvik edilmesine de yol açabilir. Sanatın kurumsal sponsorluğu ile ilgili potansiyel sorunların farkında olmak ve şirketlerin sponsor olduğu sergileri eleştirel bir gözle değerlendirmek önemlidir. İlgili ve zeki bir izleyici, sergi gezerken sponsor logolarına bakmalıdır; yoksa Gezi Parkı Direnişi de bunu öğretmedi mi?

Previous Story

Frieze Sculpture Fatoş Üstek’e emanet

Next Story

Bosco Sodi İstanbul’da: Hayatı Güzel Kılan şey Kusurlardır

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.