Modern Dans Topluluğu (MDT), Fotoğraf: Murat Dürüm

Alkışlar Beyhan Murphy’ye

Koreograf, sanat yönetmeni, eğitmen Beyhan Murphy Modern Dans Topluluğu (MDT) yoluyla memlekette yüzlerce genç dansçı yetiştirdi. Bu yıl MDT’ye veda eden, kendi deyimiyle görevi genç nesile devreden Murphy ile 90’larda Ankara’da başlayıp İstanbul’a ve oradan da yurt dışına uzanan hikayesini ve modern dansı konuştuk.

/

Beyhan Murphy Türkiye’de modern dans ve koreografi denildiğinde akla gelen ilk isimlerin başında yer alıyor. Ankara’da başlayan, sonrasında İstanbul’a ve yurt dışına yayılan, çok önemli koreografi ve performansların gerçekleştiği, pek çok genç dansçının yer aldığı, yetiştiği Modern Dans Topluluğunun (MDT) kuruluşundan bu yana başında olan koreograf, sanat yönetmeni, eğitmen Murphy, bu yıl MDT’deki idarecilik görevinden ayrıldı. Kendi ifadesiyle görevi ‘genç jenerasyon devraldı’. Murphy ile ‘90’larda başlayan hikayenin nasıl geliştiğini ve modern dansın derinliklerini konuştuk.

  • Londra Çağdaş Dans Okulu sonrasında Ankara’ya dönüşünüz ve MDT’nin kurulmasından başlayalım. MDT yolculuğu nasıl başladı ve nasıl gelişti?

1992’de Türkiye’de modern dans kavramının temelleri, biraz öncesinde modern dansın ilk hocalarından Sait Sökmen ve koreograf Duygu Aykal’ın modern bale üslubuyla operada sahneye koyduğu eserlerle atılmıştı. Ayrıca operanın içinde bu alanın gelişmesi için çaba gösteren arkadaşlar vardı. Ben zamanın Genel Müdürü Rengim Gökmen’in davetiyle İngiltere’den geri dönmüştüm ve tüm bu girişimler MDT’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Gerisi, Ankara’da çok fazla çalışmakla ve mesai harcamakla geçen bir 10 yıl… Tabii ki zorluklarla ve dirençlerle karşılaştık, fakat bunu, her yeni oluşumun karşısına çıkabilecek anlaşılabilir reaksiyonlar olarak kabul etmek lazım. Nedense modern dansın ortaya çıkmasının, klasik baleden bir şeyler eksilteceğini düşünenler vardı, hâlâ da var. Aslında iki alan da birbirinden faydalanabilen ve kökleri çoğu zaman bir tabanda birleşen dallar. Bu sürecin başarılı olabilmesini iyi bir ekip kurmuş olmaya borçluyum. Ankara izleyicisi MDT’ye çok açıktı, kısa zamanda bayağı geniş bir izleyici tabanına sahip olmayı başardık. Sadece bununla kalmayıp yurt içi ve yurt dışı turnelerine, yabancı eğitmen ve koreografları getirmeye ağırlık verdim. Topluluk içinden koreograf ve eğitmen yetiştirme konusunda yoğun girişimlerim oldu. Bütün bunların meyvelerini hâlâ topluyoruz diyebilirim. Şimdi geri dönüp baktığımızda, MDT Ankara ile yaptığımız bu çalışmalar cidden bir rekor, bir mihenk taşı olmuş. Sonra 2011’de MDTistanbul süreci başladı. İstanbul’da da, Ankara MDT gibi benzer bir modern dans topluluğu kurma fikri uzun yıllardır vardı. Nihayet 2011’de yine Rengim Gökmen ve İstanbul Devlet Opera ve Bale Müdürü Suat Arıkan’ın vizyonu beraberliğinde MDTistanbul’u başlatabildik.

MDTistanbul büyük metropolde var olduğundan doğal olarak Ankara’dan daha fazla tanınıyor ve görünürlüğü daha fazla. Özellikle 2021’de AKM’ye geçtikten sonra bir ivme kazandı. Bu 12 yıllık süreçte cidden çok işler yaptık. Bu süre içerisinde İspanya, Cezayir, Yunanistan, Hollanda, Slovenya, Arnavutluk, Bosna, Çin, İsrail, Tayland gibi ülkelere turne yapma imkanımız oldu. Barak Marshall, Itzik Galili, Andonis Foniadakis gibi dünyaca ünlü koreografların eserlerini alabildik. Eğitmen ve koreograflar yetişmesi için fırsatlar ve platformlar yaratıyoruz, çeşitli programlar üreterek konservatuar ile yakın işbirliği kuruyoruz. Elektronika ve Yeni Hayat gibi çok ses getiren, çarpıcı yapımlar üretildi. Sosyal sorumluluk her zaman çok önem verdiğimiz bir alan. Benim bu sene idarecilikten ayrılmamla birlikte genç jenerasyonun görevi devralmasının, MDT’ye yenilikler getireceğine inanıyorum.

  • Uzmanlıkların çok tartışıldığı bir dönemdeyiz. Bir taraftan disiplinler arasındaki sınırlar keskinliğini kaybederken, diğer taraftan da belirgin uzmanlıkların değeri öne çıkmaya devam ediyor. Bu açıdan değerlendirdiğinizde özellikle çağdaş dans alanında koreografiyi nasıl tanımlarsınız?

Disiplinlerarası sınırların keskinliğini kaybetmesiyle birlikte, alanlar arası erişebilirlik kolaylaştı. Bu bağlamda yaratıcı sanatçıların tasarlama kapsamları genişledi diyebiliriz. Sahnelerin imkanlarının artması da buna olanak sağlıyor. Ancak yine bu, dans üreticilerinin tercihleriyle düz orantılı. Çağdaş dans düşündürme, sorgulama, ayrıştırma, sentezleme gibi daha düşünsel boyutlarda çalıştığından, daha yalın bir anlatımla kendini buluyor. Ancak ne kadar yalın olursa olsun, ‘belirgin’ uzmanlıklar araçlarla var olabilir. Bizim koreograflarımıza, daha geniş imkanlar, kendilerini geliştirebilecekleri alanlar ve insan kaynakları gerekiyor. Koreografi tek başına var olamayan bir sanat dalı. Her şeyden önce dansçı ile bağımlı. İyi dansçı iyi sonuç denklemindeki seviyenin artması için genel dans icra seviyesinin yükselmesi lazım. Müzik, tasarım gibi ilişkili alanlarla daha çok iş birlikleri ve tabii ki alt yapısal destek olmadan üretime geçilemez. Bağımsız çağdaş dans üreticilerinin, sponsorluk ya da işbirlikçilik şeklinde kurumsal desteğe ihtiyacı var; yoksa üretim yüzdesi devamlı aynı kalacak. Bağımsız çalışan sanatçıları ve grupları organize edecek, proje geliştirecek ve kaynak bulacak destek mekanizmaları gerek. Daha yeni gelişen bir alan bu, ancak son 10 yıllık dönemde birkaç üniversitenin ilgili alanlarından mezunlar verildi. Sanat idareciliği alanında eğitim görmüş bu genç insanlara iş alanlarının açılması gerekiyor. Genelde bu tip idari konumlarda sanatçılar çalışıyorlar ama kendi sanat üretimlerinden feragat ettikleri gibi sistemdeki açıkları kapamak ve para bulmak gibi son derece zor alanlarda çaba sarf etmek zorunda kalıyorlar. Bu da camianın kan kaybına neden oluyor. Bütün bunlar birbiriyle ilişkili; dolayısıyla koreografik uzmanlığın gelişmesi için öncelikle bu sorunlarda ilerleme kaydedilmesi gerek.

  • Kültür birikimi ve sanatsal üretim kapsamında çağdaş dans alanını nasıl konumlandırdığınızı da merak ediyorum. Sahne tekniği ve izleyici deneyimi açısından önemli yenilikler sunan, sahnelemeye ve sanatsal yönetime dair önemli teknolojik gelişmeler söz konusu son yıllarda. Bu gelişmeler koreografiye nasıl yansıyor?
İlginizi çekebilir:  n – 1 insan (2)

Birebir yansıyabilir, teknolojik yenilikler dans üretiminde kendine yer bulabilir, ancak bu, finansal kaynakların alana akıtılmasıyla gerçekleşebilecek bir şey. Çoğu zaman ‘kendi yağıyla kavrulma’ düşüncesinden kurtulamıyoruz. Teknolojik gelişmeleri daha çok ticari sektörde görüyorum. Animasyon, CGI gibi dijital efektlerle dansı birleştiren tanıtımlar; biraz daha büyük çapta müzikaller gibi… Salt sanat alanında bunu çok fazla göremiyoruz. Hayal gücü eksikliğine değil tamamıyla maddi imkansızlıklara bağlıyorum bunu. Sahne üstüne yansıyan kısmı böyle. Sahne gerisinde yani sahne işletim ve sahne üstü idaresine gelince durum biraz daha farklı. Özellikle, Rock’n Coke’tan başlayan Zorlu PSM, Unique Hall, Volkswagen Arena gibi merkezlerin gelişmesiyle devam eden, sahne ekipleri ve kullanılan ekipmanlarda çok iyi gelişmeler var. Büyük çaplı düşünülürse, sahne imkanlarının koreografi tasarımına tabii ki büyük etkisi olabilir. Döner sahne var mı örneğin? Dansçı uçurabilir misiniz? Sahne asansörleri var mı, çalışıyor mu? Bunlar bir oyun tasarlarken etki edebilecek ögeler. Küçük prodüksiyonlarda, performance-art ya da ‘fringe’ diye tanımlanan daha yalın küçük ölçekli projelerde bir ‘black box’ sahne ideal olabilir. Bir müzenin koridorları bile tam uygun olabilir. Ne istediğinize bağlı. Çağdaş dans koreografisi daha çok çağdaş insan kimliğinin varoluşsal boyutu ile çok ilgilendiği için teknolojiyi amaçtan öte araç için kullanıyor.

Çağdaş ve modern dans, doğası itibariyle güncel sosyo-kültürel ve sosyo-politik konuları işleyebilecek bir taban da sağlıyor. Bu, Isadora Duncan ile 20. yüzyıl başlarından itibaren akan bir süreç. Dünyada birçok örneklerini görüyoruz. Ülkemizde de bu tandansta olan dans üreticileri var tabii ki ancak belirgin çapta ilgi odakları olarak kalıyor. Ülkemizdeki çağdaş-modern dans nüfusu (üretici-icracı ve izleyici kapsamında) ile göreceli bir toplumsal etki oluyor. Kurumsal alanda daha geniş bir taban var ancak buradaki üretim de finansal olarak desteklenmesine rağmen bu destek alt yapıyla kısıtlı olduğu için büyük adımlarla ilerlenemiyor.

  • İletişime, görselliğe ve yaratıcı endüstrilere dair tüm gelişmeler bir yana, içerik ve hikaye anlatımı hâlâ tüm deneyimin merkezinde yer alıyor. Çağdaş dans hikaye anlatımına nasıl bir katkı sağlıyor? Veya hikaye dansı nasıl besliyor? 

Çağdaş-modern dans, koreograf kimliği temelli bir daldır. Koreografın tercihleri, dinamikleri, yaşam felsefesi vb üzerine kuruludur. Dolayısıyla burada koreografın soyut-somut anlatım tercihine göre bir kimlik gelişir. Ben hikaye anlatmayı ve drama kullanmayı tercih eden koreograflardanım. Örneğin Tuğçe Tuna, Korhan Başaran, Çıplak Ayaklar Kumpanyası gibi çağdaş dans üreticileri; daha soyut bir dil ve bedensel anlatımlarla çalışıyor diyebiliriz. Her koreograf birbirinden farklı; her bestecinin birbirinden farklı olduğu gibi. Hem sahne araçları hem modern teknik alfabemiz buna son derece müsait olduğundan, ben modern anlatısal bir retorik geliştirmeyi tercih ettim. Dans sanatında edebi eserler genelde klasik metotlarla uyarlanıyor; uyarlanıyorsa eğer… Türkiye’de anlatısal çağdaş-modern koreografi daha yeni bir alan. Bu işler çok araştırma ve derinlemesine çalışma gerektiriyor ve kişiden ciddi zaman istiyor. Her şeyin son derece hızlı aktığı çağdaş yaşamımızda bu zamanı ayırıp odaklanmak kolay değil. Buraya kadarı işin tasarımı. Bundan sonrasında salona girip dansçılarla çalışma sürecinde tasarladığınız kreasyonu aslına en yakın şekilde çıkarabilmek.

Biraz risk almak lazım; risk almazsanız keşif yapamazsınız. Anlatım, beden-duygu-tasarım ile ortaya çıkan bir mesele. Dansçı çok önemli; sonuçta bir koreografın tuvali, kalemi oluyor. Dansçı ile o karakteri geliştirip, hikayeyi anlatıyorsunuz. Dansçılar ile sahne kompozisyonları kuruyorsunuz. Bu açıdan ben koreograf-dansçı ilişkisinde çok şanslı görüyorum kendimi. Hem kendi yetiştirdiğim dansçılarla uzun soluklu çalışma süreçleri yaşama fırsatım oldu hem de ülkedeki en iyi dansçılarla beraber üretme imkanı yaratabildim.

DÜNDEN BUGÜNE 

Sahne performansları, çağdaş dans ve koreografi bağlamında genel olarak bir düşüş gözlemliyoruz ancak resim o kadar basit değil. Bazen eski röportajlarıma bakıyorum, yıllar önce özel sektörün, sponsor kaynaklarının ilgisizliğinden bahsediyordum, hâlâ durum aynı. Nedense bu alanda yeterli ilerlemeyi sağlayamadık. Bağımsız sanatçılar ve gruplar proje üretiminde, hayatta kalmakta zorlanıyorlar çünkü maddi destekleri yok denecek kadar az. Devlet Opera ve Balesi’nin büyük prodüksiyonları ve festivalleri, sponsorlar için çok cazibeli olması gerekirken maalesef o çark bir türlü hareketlenemiyor. Önce gazetelerde kültür-sanat sayfaları azaldı, sonra sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla biraz ivme kazandı. Sosyal medya, basının ilginç ilgisizliğini telafi edercesine kültür-sanat tanıtımını üstlendi, herkes bunun farkında. Türkiye’de modern dansın kurumsallaşmasından bu yana 30, MDTistanbul’un kurulmasının üstünden 12 sene geçmiş. Bu süreç sonunda ciddi bir takipçi sayımız oldu, seyircimiz arttı. Sahne, doğası itibariyle son derece zahmetli ve düpedüz insan teri üzerine kurulu bir alan; özellikle dansa geçtiğimizde zorluk faktörü daha da artıyor. Her ne kadar modern-çağdaş dansın izleyicisi artık yetişmiş ve de modern dansın işleyebileceği konuların sosyo-kültüre olan dinamik yakınlığı anlaşılmış olsa da; bu sanat dalının yaygınlaşmasında icracıların, yürütücülerin, izleyicinin, hatta basının biraz daha rol alması lazım. Kim ne derse desin sanat takipçisinin hedefinde, en geniş yelpazesiyle müzik başta geliyor, ardından tiyatro; dolayısıyla modern dansın kendini duyurabilmesi için biraz daha yüksek sesle konuşmaya ihtiyacı var.
Previous Story

Geleceğin Laboratuvarı Olarak Venedik

Next Story

Neden Bir Tiyatro Müzemiz Yok?

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.