-
Pera Müzesi’nde yer alan “Yüzleşme” sergisi Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğrenci ve Mezunlar sergisi kataloğunda yer alan yazınızda dikkatimi çeken “sanatçı”nın tanımı ve sahip olduğu özellikler üzerine olması. En aklımda kalan ise sanatçının cesaretinden bahsettiğiniz kısım. Bu bölümde sanatçıların yaratım sürecinde- eyleme geçmedeki özgür tavrının- sıradan insanlara sirayet etmesi dileği var diyebilir miyiz? Bu anlamda sizin sözleriniz de bir cesaretlendirme barındırıyor mu?
Sanatçının cesareti ile ilgili vurgulamak istediğim aslında özgüven sorunu ile ilgili. Bu kişinin gelişim süreci içerisinde yaşadığı çevre ve kişiliğiyle ilgili bir mesele. İnsanın özgüvenli yetişip yetişmemesi ile ilgili… Bunda aile faktöründen tutun da pek çok etken saymak mümkün. Söz konusu sanat eğitimi olunca, öğrencinin özgüvenli yetişip yetişmeyeceğini planlamak mümkün. Eğitim programınız, ders içerikleriniz ve metotlarınız, öğrenciye alan açıyor ve söz hakkı veriyorsa, ölçme ve değerlendirme kriterleriniz doğru ve yanlış üzerine değil de yeni ve farklı olanın cesaretlendirilmesi üzerine kurulu ise; şeffaf ve hesap verebilir bir durumdaysanız birçok sorunu baştan sorun olmaktan çıkartmışsınız demektir.
Yaratma sürecinde özgür olmakta bu konu ile doğrudan ilintili. Sanatçı, tutkulu, meraklı ve deneysellikten yana tavır alıyor ve sonucu konusunda üzerinde baskı hissetmiyorsa, ürettikleri er veya geç hayatta karşılığını bulur diye düşünüyorum.
-
Yukardaki soruyla ilintili olarak yaratıcılığın sadece sanatçıların sahip olduğu bir özellik olmadığını vurguluyorsunuz. Bu fikri ve önemini biraz açar mısınız? Yaratıcılığın sadece sanatçılara özgü olmadığı fikrini belirtme gereğini neden duyduğunuzu buradaki motivasyonunuzu paylaşmanızın da önemli olduğunu düşünüyorum….
Evet, böyle düşünüyorum. Sanat derslerinin varlığı, küçük yaşta çocukların hem sosyal yaşamlarında hem de eğitim hayatlarında sanatla temas etmeleri bu yüzden çok önemli. Bir şeyleri ustaca yapabilme kabiliyeti değil, farkındalığın artırılması, soyut düşünme ve hayal edebilme edinimlerinin cesaretlendirilmesi ile ilgili. Yaratıcılık dediğimiz şey, insanoğlu için yoktan bir şey var etmek değil. Yaratıcılık, konu ve olaylar karşısındaki bir tutumdur. Newton’ un yer çekimini fark etmesi yaratıcı bir yaklaşımdır ya da sabah giyeceğimiz kıyafetlerin birbiri ile olan uyumu hakkında verdiğimiz karar da yaratıcı bir eylemdir. Sanatçılar, yaratıcılıklarını ifade edebilecekleri doğal kabiliyetleri ve alanları olan kimselerdir. Sesler konusunda doğal kabiliyeti vardır, müzisyen olur; gördüklerini çizerek yansıtma kabiliyeti vardır, ressam olur. Ancak bu doğal kabiliyetinin içerisine bir tavır koyar ise- ki bunu üslup ile karıştırmamak gerek- bu tavır da onu bilinenin ötesinde bir söyleme taşıyorsa, o kişi için sanatçı vurgusu yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bu anlamda sanatçı dediğimiz kimlik, icracının üzerinde bir üst kimliğe dönüşüyor ve icra ettiği alan ikincil kalıyor. Sanatçı gibi düşünebilme ise, her insana fark ettirilebilecek ve kazandırılabilecek, hayatı ve çevremizi daha yaşanılabilir kılacak tutumları ortaya çıkartmakla ilgili aslında.
-
Sorgulama becerisi, bakış açısı, hissetmek, sevmek, ümitlenmek, ürpermek, hayatta olmak, hayatta kalma arzusu gibi başlıklarla ilgili örnekler barındıran düşüncelerinizi izah etmenizi rica edeceğim…
Bu kelimler Auguste Rodin’ in bir sözünden ilham aldığım kelimeler. Sergi kitabında da kelimeleri kendimce anlamlandırmaya çalışmıştım. Kitaptaki hali ile burada da paylaşmak istiyorum. Bu ifadeler yukardaki sorunuzun da cevabının bir parçası olabilir. Çünkü sadece sanatçıya ait değerler değil, insana ait ortak değerler aslında. Bu yüzden vurgulamak istedim.
“Sorgulama belki de bir sanatçının en büyük özelliğidir ya da olmalıdır. Sanatçı öznesi ya da nesnesi olduğu her durumu sahip olduğu sanatçı duyarlılığıyla anlamlandırmak ve sergilemek gayesindedir. Sanatçının amacı bu algılayışı en doğru şekilde sunmak değil, öncelikle kendi yaşamına ve belki de tüm insanların yaşamına değer katabilecek özgün bir söyleme ulaşmaktır. Bakış açısı sanatçının söylemindeki özgün yaklaşımıdır. Bir bakış açısına sahip olmak, birikim, deneyim, bilgi ve de kararlı bir duruş gerektirir. Yaratıcılık eyleminde söyleyecek bir sözünüzün olması için bir bakış açınızın olması gerekir.
Hissetmek; duyarlı olmak, fark etmek, içselleştirmek, empati yapmak, anlamaktır, özetle sezebilmektir.
Sevmek; odaklanmak, adanmak, emek vermektir. Ümit etmek; hayal kurmak, merak etmek, hayata bağlanmak, yaşamı anlamlı kılmaya çalışmak, yaşama sevincimizi yitirmemektir.
Ürpermek; Bir Rodin heykeli karşısında o duyguyu hissetmektir.
Hayatta olmak ise tüm bunların farkında olmaktır. Hayatta kalma arzusu ise daha fazla hissetmek, daha fazla sevmek, daha fazla ümit etmek, daha fazla ürpermek için yaşama anlam katmak ve yaşamı yüceltmek için meydan okumaktır.”
-
Yeditepe çeyrek asrı geride bırakmış bir eğitim kurumu. Güzel Sanatlar Fakültesi’nin dekanı olarak öğrencilerinize en çok aşılamak istedikleriniz nelerdir? Yeditepe sizce sizin fakülteniz alanında diğerlerinden nasıl farklılaşıyor, bu anlamda kimliğine dair neler söylemek istersiniz?
Kurumsal yapılarda üst kimlik ve kurumun kültürü çok önemli. Bu anlamda “Atatürk Rönesansı’nı Devam Ettiren Üniversite” kimliği, Güzel Sanatlar Fakültesine önemli misyonlar yüklemekte. Kurumun sanata olan inancı, öğrenciye, insana, doğaya, geçmişe, kimliğine olan yaklaşımı bizlerinde eğitim anlayışlarımıza doğal olarak yansımakta. Bu anlamda kurumsal kimliğinin oluştuğunu ve hayatta karşılık bulduğunu söylemek doğru olacak.
Eğitim metodu olarak bir yaklaşımdan ve farklılıktan bahsedecek olursak, akademisyeninden idari personeline, öğrencilerden temizlik görevlisine, güvenlik görevlisinden yemek servisi yapan mutfak çalışanına kadar fakülte bünyesindeki herkesin kendisini önce güzel sanatlar fakültesi altında tanımlaması; küçük alanlar içerisinde kendi güven ortamına sıkışmak yerine sınırların kalktığı, kaynaşmanın ve bilgi birlikteliğinin arttığı bir fakülteyiz diyebilirim. İnsana ait evrensel değerlerin akademik hırsa kurban edilmediği, insanlara bireysel kabiliyetlerini ortaya çıkartabilecekleri ortam yaratmaya çalıştığımız bir fakülteyiz.
-
Bu sergi fikrinin ne zaman nasıl doğduğunu ve şekillendiğini sizden dinlemek isteriz….
2018 yazı idi. Kurumsal kimlikten bahsetmiştim ya, fakültemizle ilmi ve idari bir bağı olmayan ancak kurumsal aidiyet ve kimliğin oluşmasında üniversitemize ve fakültemize tanımlayamayacağımız katkıları olan Prof. Dr. Sedefhan OĞUZ hocamızın sosyal medyadaki bir paylaşımını görmem bu sergiye ilham oldu. Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü mezunu bir öğrencimizin defilesine gitmiş ve oradan aldığı kayıtları paylaşmıştı. Yıllar önce mezun olan bir öğrencimiz zaman içerisinde ayakta kalmış, mücadelesini bırakmamış ve harika bir kreasyona imza atmış; bu beni çok etkilemişti. Demek ki bizim mezunlarımızın mesleki üretim anlamında olgunlaşma süreci sonuç vermeye başlamıştı. Bunun üzerine ertesi gün hocamızdan bir randevu aldım ve Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mezunu sanatçılara bir sergi yapmak istediğimi söyledim. Yeni dekan olmuştum ve fakülte ileriye dönük bir şeyler yapmak istiyorsa geçmişini unutmaması ve onunla yüzleşmesinin gerektiğini düşünüyordum. Bu düşüncem bu sergide vücut buldu ve sergi kavramı olarak “Yüzleşme” ismini önerdim. Sedefhan hocaya mekân olarak Pera Müzesi’ni düşündüğümü söyledim. Sedefhan hoca cep telefonunu aldı ve bana o an Pera Müzesi ile bir randevu ayarladı. Fakülteye geldim, düşüncemi dekan yardımcımız Doç. Dr. Özlem Mutaf Büyükarman hocamız ile paylaştım. Bundan sonra proje bizim projemiz oldu, sonra hepimizin projesi oldu.
Adı konulan yeni doğmuş bir bebeği, işi bu olan Sanat ve Kültür Yönetimi bölümümüze emanet ettik. Bölüm başkanımız ve sergi küratörü Prof. Dr. Marcus Graf da harika bir seçki ve sunum ile ortaya bu sergiyi çıkarttı. Bu vesileyle sevgili Marcus’a ve gerek kitabın gerekse operasyonel anlamda eserlerin toplanmasına kadarki tüm aşamalarda sergiyi içselleştirerek sahip çıkan tüm akademik ve idari personellerimize (isimlerini teker teker burada saymak mümkün değil) teşekkürü bir borç bilirim.
Bir teşekkür de kuruluşundan bu güne fakültemizde emeği geçmiş, ancak çeşitli nedenlerle aramızda olmayan hocalarımıza etmek istiyorum. Bizler sadece mevcudu bir araya getirdik, onlar olmasaydı böylesi bir mevcudiyet olmayabilirdi. Son teşekkürümü de Pera Müzesi yönetimine ve ekibine etmek istiyorum. En başından itibaren sanata ve sanat eğitimine gösterdikleri özen ve önem, pandemi sürecindeki tüm karamsarlıklara ve kötü gidişe karşı bizlere kendimizi çok iyi hissettirdi.