Yabancılaşma Duyguları Yaratan Bir Masalsılık - ArtDog Istanbul

Yabancılaşma Duyguları Yaratan Bir Masalsılık

//

İnsanların ve hayvanların kesişen hayatları, başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen cinsiyetsiz figürleri, insan hayvan melezi varlıkları izleyicinin üzerinde sessizce bir hâkimiyet kurar. Bir büyü gibi kendine bağlar.” Bu sözler, Selma Gürbüz’ün resimlerine dair… Tarih, gelenek, mitoloji, doğa ve bilinçaltına ait temaları işleyen Selma Gürbüz’ün otuz beş yıla yayılan sanat pratiği, İstanbul Modern’de izleyiciyle buluştu.

“Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” adlı sergi, sanatçının otuz beş yıllık sanat pratiğini ve kendine özgü imge dünyasını görünür kılıyor. Sergi, 31 Mart tarihine kadar görülebilecek. Ayrıca, İstanbul Modern Eğitim ve Sosyal Projeler bölümü tarafından sergiye paralel ve farklı yaş gruplarına özel olarak tasarlanan, sergi turlarını da içeren eğitim programları çevrimiçi olarak düzenleniyor. Selma Gürbüz’ün resim, yerleştirme, desen, video ve heykel gibi farklı ifade araçlarıyla ortaya koyduğu yüzden fazla yapıt sergide yer alıyor. Sergiye ilişkin sorularımızı ise Selma Gürbüz ile serginin küratörü Öykü Özsoy yanıtladı.

  • “Benim için her sergi hesaplaşmadır, yeni bir düşüncedir, yeni bir duygudur” diyorsunuz, bu sergi neyin hesaplaşması? Nasıl bir duygu üzerine kurulu?

Selma Gürbüz: Bu sergimle daha çok doğayla ve dünyayla kurduğum ilişkiye bir vurgu yapmak istedim. Dünya dayanılmaz bir yer oldu. En başta da sahip olmadığımız doğayı katlederek kendi felaketimizi kendi elimizle hazırlıyor olmamız beni ürkütüyor. Sadece kendi yazgımızı belirlemekle kalmıyoruz; milyonlarca yıllık doğayı, hayvanlarıyla bitkileriyle yeryüzündeki yaşamı oluşturan ekolojik dengeyi de alt üst ediyoruz. Yine de bir tehlikeye dikkat çekmek gibi bir amacım yoktu doğrusu. Elimden geldiği kadar şehirden kaçıp doğaya sığınmaya, o doğanın içinde hayale dalmaya, doğayla aramdaki bağı güçlendirmeye, hayvanları keşfetmeye, onların bir parçası olduğumu hissetmeye, gördüklerimi kucaklamaya, duygularımı sonuna kadar yaşamaya gayret ediyorum.

“Kendi Dünyamı da Anlatıyorum”

“Dünya Diye Bir Yer” diyerek kendi dünyamı da anlatıyorum. Doğasıyla, hayvanlarıyla, bitkileriyle, kadınlarıyla, bütün duygularıyla, düşünceleriyle, mitleriyle, masallarıyla, rüyalarıyla ve daha pek çok şeyiyle görmekte ve duymakta olduğum, içinde nefes aldığım, ait olduğum, kalbimin en derinlerinde hissettiğim, bugüne kadar ara vermeden resmettiğim dünya…

O dünyaya biraz mesafe koyarak, sanki başka bir gezegenden bakar gibi yoğun bir duygusallıkla, biraz şefkat biraz üzüntü biraz aşk biraz melankoliyle, aynı zamanda izleyicide yabancılaşma ve yadırgama duyguları yaratabilecek bir masalsılıkla, bir düşsellikle de bakıyorum.

Selma Gürbüz, Home, 2019, 220×120 cm, Ink on handmade paper, Collection of the artist
  • Bu sergide ilk kez gerçekleştirdiğiniz dijital çalışmalarla birlikte sanat hayatınızın farklı dönemlerinden örnekler bir araya geliyor. Sergide buluşan 100’den fazla eserinize bir bütün olarak baktığınızda ne görüyorsunuz?

S. G: Doğasıyla, hayvanlarıyla, bitkileriyle, kadınlarıyla, bütün duygularıyla, düşünceleriyle, mitleriyle, masallarıyla, rüyalarıyla ve daha pek çok şeyiyle görmekte ve duymakta olduğum, içinde nefes aldığım, ait olduğum, kalbimin en derinlerinde hissettiğim, bugüne kadar ara vermeden resmettiğim dünyayı görüyorum.

“Hepimiz Birbirimize İyi Bakalım”

  • “Birbirimize İyi Bakalım” adlı eserinize neden bu ismi verdiniz?

S. G: “Birbirimize İyi Bakalım” isminin iki anlamı var aslında. Bir taraftan insanların vedalaşırken birbirlerine iyi niyet temennisiyle söyledikleri “kendine iyi bak” sözüne gönderme yapıyor. Sadece sen kendine iyi bakma, dünya çok kötü, çok zalim bir yer oldu, senin kendine iyi bakman yetmeyebilir, hepimiz birbirimize iyi bakalım, iyi davranalım, birbirimizi koruyalım kollayalım diyor. Bir taraftan da, resme bakan izleyiciyle doğrudan iletişim kurarak kinaye yapıyor. Resimdeki ağlayan kadın yüzleri doğruca izleyiciye bakıyor ve gözlerini kendisine dikmiş izleyiciye “Birbirimize İyi Bakalım” diyor. İğneleme içeren bir çağrı gibi, yaşanan acılara kör sağır dilsiz kalmaması için bir dilek gibi…

İfade Arayışı

  • Kadın figürleri, resminize nasıl bir dinamik sağlıyor? Neler söylemek istersiniz?

S. G: Hayatımda hep acayip kadınlar vardır, onlar hayal ettiğim kadınlardır, hepsi benim aslında. İfadem, gülüşüm, portrelerimdir onlar… Kadınlarımın kırılganlıkları, cesaretleri, muziplikleri, tebessümleri benim farklı duygu yansımalarım. Hep bir ifade arayışını sanatıma kattım. Zaman içinde bu figürler, benim figürlerim, varolmaya devam etti. Afrika’ya seyahatimle birlikte farklı döngüler, farklı hikâyeler buldular. Bir değişime uğradılar. Bu sergiyle birlikte işte o değişimi göreceksiniz.

Kendi Diline Dönüştürebilmek

  • Pandemi dönemi size ve çalışmalarınıza nasıl yansıdı? Malum, yeni dünyanın sanat camiası da dijital işler arıyor… Dijital araçlarla iş üretimi hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Siz de ilk kez dijital çalışmalar gerçekleştirdiniz, hangi dönemde, pandemi sırasında mı? Dijital çalışmalar üretmek nasıl bir deneyimdi? Yeni bir dil gibi mi?

S. G: Pandemi herkes gibi ben de çok etkilendim bu süreçten. Hayatın akışı bir anda değişti. Aynı zamanda birçok insanı da eve bağladı. Yaşam tarzları, iş yapış yöntemleri, alışkanlıklar terk edilmek zorunda kalındı. Teknolojik araç gereçlere, dijital dünyaya sarıldı herkes. Biz de sergi hazırlık sürecinde bazı toplantılarımızı mecburen online olarak yaptık. Normal zamanda çok seyahat eden bir insanım. Yerimde duramam pek. O yüzden evde hapis hayatı yaşamak zorunda kalmak çok çaresiz hissettirdi. İlk aylar atölyeme bile gidemedim. Bununla birlikte evde geçen zamanımı olabildiğince verimli kullanmaya çalıştım. Sporumu, meditasyonumu, yogamı evimde yaptım. Pek çok film ve belgesel izledim. Yeni kitaplar okudum. Denize açıldım. Denizde geçen iki aylık sürede sergimi düşündüm. Yalnızlık beni hem eğitti hem gerçekleri görmemi sağladı.

Gelişen teknoloji ile sanatta dijital işlerin artması çok doğal. Sanat her zaman kendi çağındaki teknik gelişmeleri kullanmış, teknolojinin imkanlarından yararlanmıştır. Önemli olan şahsi bir dil kurabilmesi, bir ruha, duyguya ve önermeye sahip olmasıdır.

İki Video İşi

Her ne teknik olursa olsun dijital de olsa önemli olan bu tekniği kendi dilinize dönüştürebilmek. Benim esas tekniğim elim, fırçalarım ve kalemlerim. Geleneksel diyebileceğimiz bir teknik. Afrika seyahatime çıkarken aklımda video çekimi yapmak ve dijital bir çalışma ortaya koymak fikri vardı. Ona göre bir ekipman ve teçhizatla yola çıktık. Üç saati aşkın görüntü kaydettik. Sonunda sergide görmüş olduğunuz iki video çalışmasını oluşturduk. Malzemeden memnun kalmasaydım dijital bir iş koymayabilirdim de, hiç önemli değil. Videodaki zıplayarak dans eden Masaileri gördüğüm anda bunun tam da kafamdaki gibi bir video çalışmasına evrilebileceğini hissettim. İstediğim için video kullandım bu sergide, farklı bir ilişki kurabilmek etkisini görebilmek için.

Küratör Öykü Özsoy, serginin bağlamını anlattı

Doğa Anaya Dönüş

  • Serginin adı neden “Dünya Diye Bir Yer”? Bu isim, dünyayı sanatçının gözünden mi bize anlatmaya niyet ediyor?

Öykü Özsoy: “Dünya Diye Bir Yer” bir yandan yaşadığımız dünyaya sanatçının gözünden bakmayı amaçlarken, bir yandan da sanatçının dünyasını bize açıyor. Bu anlamda iki yönlü ilerleyen bir sergi başlığı: Yaşadığımız dünyadan beslenerek, kendi imge dağarcığıyla buluşturup üretimler yapan Selma Gürbüz, hepimizin bir parçası olduğu dünyayı nasıl algılıyor? Bize neler anlatıyor? Gördüklerimiz ve görmediklerimize ait hikâyeleri bize nasıl sunuyor? Biz sanatçının yaratımları karşısında, yaşadığımız dünyaya ait şaşırtıcı, büyüleyici yapıtlarla karşı karşıya kalırken, sanatçı bu yolla bizi kendi dünyasını keşfetmeye de davet ediyor.

  • Pandemi dönemi, sergiyi hazırlarken sizi nasıl yönlendirdi?

Ö.Ö: Pandemi döneminin etkileri, sergi hazırlıklarımız sürerken kendini bir takım kısıtlamalarla göstermeye başladı. Öncelikle, bir mekânda, Selma Gürbüz’ün stüdyosunda fiziksel olarak bir araya gelmemiz ve yapıtlar, sergi hakkında karşılıklı fikir alışverişinde bulunma imkanlarımızı sınırlandırdı. Şubat 2019’da Selma Gürbüz’ün stüdyosuna yaptığımız ziyarette, serginin nasıl bir kurgusu olmasını istediğimiz hemen hemen belli olmuştu. Sanatçının özellikle son dönem üretimlerini serginin odağına yerleştirip, Selma Gürbüz’ün otuz beş yıllık sanatsal pratiğine birtakım tematik duraklar çerçevesinde bakmayı hedeflemiştik. Mart 2020’de İstanbul Modern de dahil olmak üzere, müzeler, kültür merkezleri ve birçok farklı alanda faaliyet gösteren iş yerleri ve kurumlar kapanıp, biz de evlerimizden çalışmaya başlayınca, çevrimiçi kanallar sergiyi hazırlarken en büyük iletişim aracımız oldu. Sergi kurgusu, seçilen yapıtlar hakkında çevirimiçi toplantılar gerçekleştirdik.

İlginizi çekebilir:  Ayça Telgeren'in ''Tenden Daha Yakın'' sergisi Galerist'te

Yeni Yöntemler

Aynı zamanda, Selma Gürbüz otuz beş yıla ait üretimlerini içeren arşivini de bizimle paylaştı. Arşiv malzemeleri üzerine yoğun bir çalışma gerçekleştirip, serginin temalarını ve sergide yer alacak yapıtları belirledik. Pandeminin ortaya çıkardığı olağanüstü dönem, alıştığımız yaşam koşullarının tamamen değiştiği, yeni yöntemleri hayatımıza soktuğumuz ve deneyimlediğimiz bir zaman dilimi. Aynı anda, yaşadığımız dünyayı ve bizlerin dünyanın geleceği üzerine etkilerini daha sıklıkla düşünmemize ve bu düşünceyle bağlantılı temaları sergiye taşımamıza aracı oldu diyebilirim.

  • “Selma Gürbüz için çalışmalarında insan, doğa ve hayvan figürlerini birbirinden ayrılmaz birliktelik içinde tasvir ediyor” diyorsunuz. Bu tanımı biraz daha açabilir misiniz?

Ö.Ö: Selma Gürbüz’ün yarattığı gizemli ve renkli dünyasında, insanlığa, doğaya, yaşama dair semboller ve hikâyeler hayat bulur. Sanatçının doğaya karşı büyük bir sevgisi, tutkusu ve merakı var. Doğaya yapılan sevgisiz, fırsatçı müdahaleler onu fazlasıyla yaralıyor ve bunlardan kaçıp, doğanın içinde onunla bütünleşmeye, onun bir parçası olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyuyor. Bu deneyimlerini de yapıtlarında bizimle paylaşıyor.

Bitkilerle Karışan Bedenler

İnsan ve insan olmayan varlıkların birbirinden uzaklaştığı modern dünyanın hükümranlığı Selma Gürbüz’ün resimlerinde bir anda yıkılıyor. Sanatçının resimlerinin alt metninde ise Gaia, yani doğa anaya dönüş, onun besleyici ve koruyucu dişil varlığını, üretme gücünü hatırlamak, unuttuğumuz özümüze, yani doğanın bir parçası olduğumuz gerçekliğine vurgu vardır. Sanatçının yapıtlarındaki tarih öncesi söylencelere aitmiş gibi görünen melez varlıklar, bitkilerle karışan bedenler, kadim anlatıların insanlar ve insan olmayanlar arasındaki hiyerarşik düzeni yıkarak onları bir araya getiren anlayışıyla paralellik gösterir.

Tree Woman, 2019, 220×120 cm, Ink on handmade paper, Collection of the artist.

Anadolu Söylenceleri

Gürbüz’ün ilham aldığı Anadolu söylencelerinde, doğu ve batı mitolojilerinde, Şamanizm anlatılarında, İran, Hint, Türk minyatürlerinde gördüğümüz hayvan başlı, insan vücutlu varlıklar ucubeler değil, aslında doğayla bir ve bütün olmayı simgeleyen yaratımlardır. Doğayla insan arasına rasyonel aklın zaman içinde koyduğu engelleri ortadan kaldıran ve bunu kutlayan varlıklardır. Sanatçının hayvan insan melezi figürlerinde, insan kendi hayvani doğasıyla buluşur, onunla bütünleşir. Modern hayatın yarattığı iki tür arasındaki katı sınırlar bulanıklaşır, birbiri içinde erir. Yabancılaşma ortadan kalkarak özgürleşme gelir. Bu özgürleşmenin içinde Selma Gürbüz’ün yapıtlarında sıklıkla gördüğümüz kutlama, dans etme, şarkı söyleme, meditasyon, doğadan kopan kökenlerin yeniden toprağa ulaşarak tam ve bütün olmasını dileyen bir arzu vardır.

  • Sergiyi nasıl bir bağlam üzerine kurdunuz?

Ö.Ö: Daha önce de belirttiğim gibi, Selma Gürbüz’ün daha önce sergilenmemiş son dönem yapıtlarını odağına yerleştiren sergi, sanatçının zamandan ve mekândan bağımsız; masallar, mitler, söylencelerle örülü, incelikle işlenmiş yapıtlarını ziyaretçilerle paylaşıyor. Son otuz beş yıla yayılan sanatsal pratiğine belli temalar çerçevesinde bakmayı amaçlayan bir sergi “Dünya Diye Bir Yer”. Bir retrospektif olarak adlandırmasak da, sanatçının Türkiye’de bir müze çatısı altındaki en kapsamlı sergisi diyebiliriz. Sergide, sanatçının resim, yerleştirme, desen, video ve heykel gibi farklı ifade araçlarıyla ortaya koyduğu yüzden fazla yapıtı yer alıyor.

Kendine Has Renk Skalası

Selma Gürbüz, otuz beş yıla yayılan sanat pratiğinde tarih, gelenek, mitoloji, doğa ve bilinçaltına ait temaları araştırır. Sanatçı, yıllar içinde kullandığı farklı malzemelerle, bu temalar üzerinden yeni boyutlar kazandırdığı sanatsal bir dil ortaya koyar. Tuval üzerine yağlıboya çalışmalarıyla birlikte, 1980’li yıllardan bu yana çalıştığı el yapımı kâğıt üzerine mürekkep uygulamaları, kendine has renk skalası kullanarak ürettiği optik illüzyon, ışık ve gölge oyunları, rüya ile gerçeklik arasında bir dünyaya kapı açan sembollere, figürlere, desenlere ve motiflere hayat verir.

Sanatçının dünyanın farklı coğrafyalarına gerçekleştirdiği seyahatler aynı zamanda farklı kültürleri merakla araştırdığı, gözlemlediği ve kendi görsel birikimiyle ve hayal gücüyle birleştirdiği yeni anlatıların ortaya çıkmasında da itici güçtür. Sergide ilk kez gösterilen Afrika seyahati sonrası yaptığı resimler, bu kıtanın sıcak, cömert, bazen de tehditkâr doğasında insan ve hayvanların birbirleriyle kesişen hayatlarını görselleştirir.

From Where We Left Off, 2019, 114×197 cm, Ink on handmade paper, Collection of the artist.

Kadın Teması

Kadın teması da Selma Gürbüz’ün yapıtlarında sıklıkla işlediği bir olgudur. Onun kadın betimlemeleri, toplumsal baskıları ve kendilerine dayatılan rolleri kıran, kendi doğalarını keşfetmek üzere iç yolculuklara çıkan, doğanın ruhunu kendi varoluşunun bir parçası olarak gören kadın karakterlerdir ve sanatçının zaman içindeki dönüşümünü betimler.

Selma Gürbüz, hem doğu kültürüne hem de batı kültürüne ait ögeleri, iki kültüre ait konuları ve teknikleri ustalıkla yan yana getirir. Siyah renk ve bu renkle özdeşleştirdiği gölgeler, Selma Gürbüz’ün sanatsal pratiğinde önemli yer tutar. Sanatçının gölgeyle ilişkisi, hem Türkiye hem de doğu kültürlerinde yeri olan gölge oyunlarını araştırması ve yeniden yorumlamasıyla gelişir. İlk gölge oyununu 1995 yılında Güney Kore’deki Gwangju Bienali’nde bir yerleştirme olarak hazırlayan sanatçı, bu proje için kâğıt hamurundan yaptığı hayvan figürlerini hareketlendirir ve projeksiyonla duvara yansıttığı figürlerle gölgeler oluşturur. Gölge karakterler, ilerleyen yıllarda Gürbüz’ün iki boyutlu yapıtlarına yerleşir. Sanatçı gölgeyi, insanı takip eden ve ışığın formuyla değişen iki boyutlu bir suret ve “bize kendimizi gösteren bir aracı” olarak tanımlar.

İnsanlığın, yaşam ve ölümle olan çetrefilli ilişkisi Selma Gürbüz’ün resimlerinde kendine yer bulur. Sanatçı yapıtlarında yaşam ve ölümü birbirini tamamlayan döngüler olarak tanımlar. Kendi kişisel deneyimleri ve görsel birikimiyle birleştirerek ortaya koyduğu bu resimlerde sanatçı, ölüm ile yaşam, gerçek ile düşsel arasındaki çelişkileri açığa çıkarır.

Görsel Bir Ansiklopedi

“Dünya Diye Bir Yer” adlı sergiyi bir serginin ötesinde, Selma Gürbüz’ün yıllar içinde gittikçe rafine hale gelen sanat üretiminden süzülerek vücut bulan görsel bir ansiklopedi olarak tanımlamak isterim. Sanatçının coğrafyalar, zamanlar, kültürler arasında seyahat eden gezgin ruhunu; insanlara, doğaya, yaşama ait özenle biriktirdiği konuları üzerine yeniden düşünmemiz için bize sunuyor. Selma Gürbüz’ün yapıtları, yaşadığımız dünyanın gerçekliğinden uzak gibi görünse de, aslında bize hayatı, zamanın geçişini ve insanların bu döngüdeki hâllerini anlatıyor.

Selma Gürbüz İçin Coğrafi Bir Sınır Yok

  • Yerel ve global sanat tarihinde Selma Gürbüz’ün yeri hakkında neler söylersiniz? Sanatçı özgün tarzıyla nasıl bir farklılık getirmiştir?

Ö.Ö: Selma Gürbüz, sanat pratiğinde hem doğu kültürüne hem de batı kültürüne ait ögeleri bir arada kullanarak, onlar arasında beklenmedik ilişkiler kurar. Bir yandan İran, Hint, Türk minyatürü, uzakdoğu sanatı ile ilişki kurarken, Batı resminin ögelerine de aşinadır ve yapıtlarında kullanır. Farklı coğrafyalar, kültürler arasında bir zaman gezgini gibi seyahat ederken, sanatsal üretimini ve düşünsel pratiğini tek bir coğrafyanın hükümranlığı altında inşaa etmez, tam tersine bunlar arasında kendine mal ettiği farklı ilişkiler, anlatılar kurar. Selma Gürbüz için coğrafi bir sınır yoktur, sanattaki tüm geleneklerle ilgilidir ve bu geleneklerin içinde kendi üretimini harekete geçiren duygunun peşinden gider. Bütün üretimlerinde kendimize, insanlığa, içinde yaşadığımız dünyaya dair daha önce keşfetmediğimiz duyguları bize aktarma becerisine sahiptir.

Selma Gürbüz KİMDİR?

1960 yılında İstanbul’da doğan Selma Gürbüz, sanat eğitimine 1980 yılında İngiltere’deki Exeter College of Art Design’da başladı. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Paris, Roma, Buenos Aires ve Barselona başta olmak üzere, Japonya’nın farklı şehirlerinde de birçok sergiye katılan Gürbüz’ün yapıtları, Londra’daki The British Museum, Paris’teki Galerie Maeght Koleksiyonu, İstanbul Modern, Ankara Resim Heykel Müzesi gibi farklı koleksiyonlarda bulunuyor. Yurtiçinde ve yurtdışında sergilerini açmaya devam eden sanatçı, İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.

“Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer” İstanbul Modern’de görülebilir.

Previous Story

Frieze New York 5 Mayıs’ta Kapılarını Açıyor

Next Story

Monet’nin ‘Nilüferleri’ne 40-60 Milyon Dolar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.