Her gün katlanarak artan vize problemi Türkiye gündeminin ön sıralarında… Toplumun hemen hemen her kesiminden gelen örnekler, yanıt aranması gereken birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Bazı uzmanlara göre git gide kaotik bir hal alan vize sorunu AB’nin Türkiye’ye yönelik gizli bir yaptırımı olabilir. Öte yandan öğrenci, akademisyen, gazeteci, kültür sanat insanı ayırımı yapılmadan uygulanan orantısız bu yaptırım çeşitli meslek grubundan insanların ciddi sıkıntılar yaşanmasına neden oluyor. Peki, ‘sıradan vatandaşa’ uygulanan uygulamaların dışında kültür-sanat insanlarının da bu muameleye maruz kalması ne anlama geliyor?
Her fırsatta Türkiye’deki sivil toplumun dayanıklılığını artırmak için mücadele edeceklerini vurgulayan AB parlamentosunun bu politikasıyla çelişen sert vize uygulamaları özellikle kültür sanat alanında çalışan insanların ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Öyle ki sanatçılar eserlerinin yer aldığı sergilere katılım göstermezken, konserler iptal ediliyor, gazeteciler habere ulaşamıyor… Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Faruk Şen, AB’nin vize konusunda artık hiçbir ayırım yapmadan Türkiye kökenli insanların hepsine aynı yaptırımları uyguladığına dikkat çekiyor. Prof. Dr. Şen, “Recep Tayip Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Türkiye’ye vizeleri çok sert olarak veriyorlar. Zira biliyorsunuz Türkiye’de Erdoğan döneminde birçok kişi geldi ve Türkiye’den Türk vatandaşlığını satın aldı. Başta Almanya olmak üzere ülkeler çekiniyorlar bu durumdan, gelen insanlar gitmeyecek diye. Zira, son zamanlarda Türkiye’den vize için müracaat eden insanların sayısı büyük ölçüde arttı. Dönenler de azaldı. Bunu önlemek için daha çok sorun çıkarıyorlar,” şeklinde konuyla ilgili değerlendirmede bulunurken “Herhalde biraz daha yumuşayacaktır diye tahmin ediyorum, bunun daha şiddetlisi olamaz,” diye ekliyor.
Kültür sanat insanlarının son günlerde artan Schengen vizesi sorunundan söz açılmışken; son yıllarda kamuoyu gündeminin ön sıralarında yer alan vize sorunu etrafında şekillenen tartışmalara kısaca göz atmakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı’nda yayımlanan bir rapor Türkiye’den Schengen vizesi için yapılan başvurulara ret oranının 2022 yılında Kovid-19 salgını öncesinin iki katına çıktığına dikkat çekiyor. Raporda dikkat çeken bir başka ayrıntı ise Türkiye’ye Schengen vizesi uygulayan ülkeler arasında Estonya, Finlandiya ve Belçika’nın vize başvurularına yönelik ret oranlarında en ön sıralarda yer alması… Konuyla ilgili uzmanlar, 2022’de Türkiye’den gerçekleştirilen Schengen vizesi başvurularına ret oranının yüzde 15’lerden bu yıl yüzde 50 civarına yükseldiğine işaret ediyor. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu sözcülerinden Anita Hipper ise Schengen vizesi için yapılan başvurulara ret oranındaki artışın Türkiye›ye özgü bir durum olmadığını belirterek sorunun artan taleplerden kaynaklı bir gecikme olduğunu iddia ediyor. Yine konunun uzmanları yaptıkları açıklamalarda Haziran 2023 itibariyle 26 binden fazla Türk vatandaşının AB ülkelerine sığınmacı olarak başvurduğunun altını çiziyor.
Schengen vizesiyle ilgili tartışmalarda sık sık gündeme gelen Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan paylaşılan verilerde ise 2023 yılının Ocak-Mayıs döneminde Türk vatandaşlarına yaklaşık 100 bin Schengen vizesi ve 18 bin ulusal vize verildiği belirtiyor.
Vize mağduru sanatçılar
Türkiye’de de son yıllarda yaşanan vize sorunu toplumdaki her kesimin hayatına şiddetini artırarak sirayet ediyor. Hiç kuşkusuz vize yaptırımları konusundan en çok etkilenen meslek kollarından biri de müzisyenler… Geçtiğimiz günlerde vize engeline takılan Volkan Konak, Twitter hesabından yaptığı paylaşımla Almanya’ya yaptığı vize talebinin reddedildiğini ve bu nedenle de konserini iptal etmek zorunda kaldığını duyurdu. Bir başka isim Onur Akın ise yine sosyal medya hesabından 35 yıllık sanatçılık hayatında ilk defa vize alamadığını takipçileriyle paylaştı. Akın, sosyal medyada ses getiren paylaşımında şunları kaydetti: “Bugünleri de gördük! 35 yıllık sanat hayatım boyunca dünyanın birçok ülkesinde defalarca konser yapmış, özellikle Schengen ülkelerinden uzun soluklu vizeler almış ve hiçbir sorun yaşamamış bir sanatçıyken Almanya konsolosluğundan ilk defa ‘ret’ aldım… Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken bu ülkenin sanatçılarının Avrupa kapılarında sığınmacı ve mülteci muamelesi görmelerini ret ediyorum. Bu durumdan ülkem adına üzüntü ve utanç duyuyorum!”
Kültür – sanat dünyasında Türk vatandaşlarının almak zorunda olduğu Schengen vizesi krizi örnekleri ne yazık ki bunlarla sınırlı değil. Medyada yer alan bir habere göre, son dönemde vize krizinden etkilenen sektörlerden biri de tiyatro oldu. 10. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali kapsamında ekibiyle birlikte Almanya’nın Frankfurt kentinde Tatavlada Son Dans adlı oyunu oynamak için Almanya’ya giden oyuncu Sumru Yavrucuk, festival kapsamında oynanacak Kelepçe Kullanma Kılavuzu’nun oyuncusu vize sorunu gidemeyince, onun yerine tek kişilik Shirley oyununu sahneledi.
T24 yazarı gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın 2022 yılı sonunda kaleme aldığı yazısı da kültür – sanat dünyasının içinde bulunduğu vize sorunuyla ilgili çarpıcı bilgilere yer veriyor. Eryılmaz yazısında, İstanbul Almanya Başkonsolosluğu›nun TC vatandaşlarına çok zor vize vermesinin ‘en çok Cihangir’i vurduğunu’ belirterek “Tiyatrocu İpek Bilgin ve STK’cı Murat Çelikkan Almanya’da eğlenirken komşularım Deniz Türkali ve Y.T.’nin vize başvuruları reddedildi. Sadece bu kadar da değil, mahallemizin muhtarı Halil Kalafat da vize alamadı. Yani hepsi konsolosluk ve aracı kuruma bayağı para kaptırdılar, üstelik de vizelerini alamadılar” dedi.
Kültür – sanat dünyasında hafızalara kazınan bir başka vize olayı da geçtiğimiz yıllarda sanatçı Suavi’nin başına geldi. Sanatçı, İstanbul İngiltere Konsolosluğu’ndan “Irkçılığa Hayır” etkinliklerine katılmak için vize alamazken, orkestrasındaki müzisyenlerine 6 aylık vize verildi. Suavi, vize reddini “Irkçılık karşıtı bir festivalde sahneye çıkmak isterken, ben İngiltere’nin ırkçılığına maruz kalıyorum. Suçum ‘Türkiye’de doğmak’ olarak kaldı,” diyerek eleştirdi.
Plastik sanatlar dünyasından iki yeni örnek ise bu alanın da vize probleminden büyük darbe aldığını gösteriyor. Sanatçı Egemen Tuncer ve küratör, yazar Nergis Abıyeva yaşadıkları vize mağduriyetini anlattılar.
“Vize reddinin kişisel değil politik olması çok acı”
Nergis Abıyeva / Küratör, yazar
2023 Türkiye’sinde hepsi birbirinden orijinal vize reddi hikâyelerimiz var. Benimki şöyle: 13 Nisan’da Yunanistan Konsolosluğu’na Schengen vizesi başvurusunda bulunmuştum. Atina’da yaşayan arkadaşım Theodora Michel’i ve ailesini ziyaret edip (daha önce defalarca yaptığım gibi) oradan doktora bursuyla bir süreliğine Berlin’e giden eşim Uras’ın yanına gidecektim. Daha önce 9 Schengen ve 1 ulusal oturum vizesi aldığım ve belgelerimi eksiksiz teslim ettiğim için, açıkçası rahat hissediyordum.
En son İtalya’dan aldığım 6 aylık Schengenin süresi yeni dolmuştu zaten. Vize başvurusundan 33 gün sonra, 16 Mayıs’ta başvurumun reddedildiğini öğrendim. 1 ay dolunca aracı kurum Kozmos’a gidip başvurumun akıbetini sorduğumda, “İşleminiz devam ediyor” demişlerdi, 2 gün sonra reddetmişler.
En çok da pasaportumu 33 gün ellerinde tutma hakkını kendilerinde görmelerine çok şaşırdım ve kızdım. 3 ayrı işten sigortalanıyorum, doktora öğrencisiyim, 2 üniversitede ders anlatıyorum, arkadaşımdan davet mektubu almışım. Hemen ardından itiraz ettim tabii ama henüz yanıt alamadım, alacağımı da sanmıyorum. Aklıma geçen yıl Venedik Bienali’nde Alman bir müzeciye Türk lirası çok değer kaybettiği için Türkiye’den yazarların, küratörlerin vs. eskisi gibi gezemediğinden yakındığımda, “Aman zaten karbon ayak izi açısından daha iyi” mealinden bir cümle kurmuştu. “Avrupalı kültür sanat profesyonelleri fellik fellik geziyor ama” dediğimde bir şeyler gevelemişti. Oryantalizmin envai çeşidine maruz kalmak gerçekten bezdirici ve zorlayıcı oluyor bazen. Kurunun yanında yanmaya alışmalı mıyız, bilmiyorum ama bu vize reddinin kişisel değil politik olduğunu bilmek bana acı ve endişe olarak geri dönüyor.
Şimdi Salzburg Akademi’de Jennifer Higgie’nin vereceği sanat yazarlığı kursuna katılma bursu kazandım, Avusturya Konsolosluğu’ndan randevu tarihi alabildim; ama artık şüpheyle yaklaşıyorum. Türkiye’de yaşayan birinin uluslararası bir kariyer inşa etmesi neredeyse mucize artık. Sadece vize reddinde değil yaşamın her anında/alanında adaletsizliğe maruz kalıyoruz. Vize reddinden çok daha büyük adaletsizliklerle de boğuştuğumuz kesin. Umarım gelecekte bu kalp kırıcı deneyimler nostaljik hikâyelere, masallara, söylencelere dönüşür. Umarım, umalım.
“Dipsiz bir kuyuya pasaportumuzu atıyoruz”
Egemen Tuncer / Sanatçı
29 Nisan – 3 Haziran tarihleri arasında açık olan Dresden’de bulunan GEH8 isimli mekanda bir grup sergisinde yer almıştım. Yaklaşık 1 yıldır herhalde gördüğüm kadarıyla vize başvurularında ciddi yoğunluk yaşanıyor. Elbette bu yoğunluk vize mağduriyetlerinin bahanesi olmamalı. Süreç neden bu kadar tıkanıyor, vize reddi oranları neden bu denli arttı diye haklı olarak herkes şikâyetçi. Belli ki konsolosluklar belirli bir ajandaya göre hareket ediyor. Ben de bu yoğunluk sebebiyle seyahatimden ancak 2 hafta öncesinde acenteden randevu alabilmiştim. Önceki başvurularımda bu süre gayet yeterliyken, bu sefer pasaportumun elime ulaşması tam 1 ay sürdü.
Gidiş 26 Nisan, dönüş 4 Mayıs olacak şekilde programımı yapmıştım, pasaportumu 10 Mayıs’ta alabildim. Ve bu süreçte konsolosluğa bilgi almayı bırakın ulaşamadım bile. Acente de ‘konsolosluk ile irtibat kuramıyoruz’ deyip herhangi bir açıklama yapmıyor. Dipsiz bir kuyuya pasaportumuzu atıyoruz, ne zaman ve nasıl gelecek belli değil. 1 ay boyunca sanki yurt dışı yasağı konmuş bir vatandaş gibi yaşıyoruz. Ayrıca gidiş tarihini kaçırsam da pasaportumu alayım, seyahati yeniden organize ederim diye düşünüyordum. Fakat konsolosluğun pasaporta herhangi bir müdahalede bulunmadan, yanına bir evrak iliştirerek, “madde 10: planlanan kalışın amacı ve şartlarına ilişkin sunulan gerekçe inandırıcı değildir “ gerekçesiyle vize vermediğini gördüm. Hâlbuki davet mektubundan dilekçeye, bütün rezervasyonlara dair bütün dokümanlar mevcuttu. Öte yandan daha öncesinde hem katılımcı, hem de izleyici olarak defalarca Schengen ülkelerine ziyaretim olmuştu, vizelerim uzun süreliydi. Haliyle böyle bir ret ile karşılaşacağım aklımın ucundan geçmemişti açıkçası… Tabii bu süreçte ödeme yaptığım konaklama, uçak ve vize masrafları yanmış oldu. Maddi ve manevi kayıp çok sinir bozucu. Sergiden aldığım artist fee ile bu harcamaların bir bölümünü telafi edebildim en azından.
Bu sürece ilişkin son aşama vize başvurusu olumsuz sonuçlananların bu karara itiraz etmesi. Ben de itiraz dilekçemi geçen ay konsolosluğa gönderdim. Bakalım, haber bekliyorum.
Son olarak ekleme yapabileceğim husus şu olabilir: Özellikle sanat etkinliklerinde bazı programlar çok sınırlı bir zaman kala netleşebiliyor. Dolayısıyla teferruatlı vize başvuru prosedürleri bahsi geçen seyahatleri imkânsız hale getirebiliyor. Gerçi bu dönemde yaşadığımız sorun sadece takvime ilişkin değil, vize alamamak maalesef. Bu açıdan diplomasi anlamında da herhangi bir şekilde temsil edilmediğimizi düşünmek de üzücü. Dilerim hiç kimsenin böyle sorunlar yaşamayacağı zamanlar gelir.
Venedik Mimarlık Bienali’nde Vize Krizi
Dilerseniz bizdeki duruma göz attıktan sonra yazıya dünyadan güncel bir örnekle devam edelim… Venedik Mimarlık Bienali (20- Mayıs- 26 Kasım), bu yıl kültür-sanat dünyasında şok etkisi yaratan ilginç bir vize kriziyle başladı. İtalyan hükümeti, etkinliğin 18. edisyonun Afrika kökenli ilk küratörü Lesy Lokko’nun ekibinde yer alan 3 Ganalı küratörün ülkeye girişine izin vermedi. İşin en ilginç yanı Geleceğin Laboratuvarı başlıklı bienalin bu yıl Afrika’nın dünyaya etkisini ana konu olarak belirlemesiydi. Bu nedenle de sergiye davet edilen isimlerin yarısı Afrika kökenliydi. Küratörler, Geleceğin Laboratuvarı başlıklı bienale katılmak ve sergiyi yönetecek Gana asıllı İskoç küratör Lesley Lokko ile çalışmak için Venedik’e gidiyorlardı.
Dünyaca meşhur mimar – yazar Lokko, bienalin açılış basın toplantısında küratörlere İtalya hükümetinin vize uygulamasını sert bir dille eleştirdi, olaydan kaçmaya ve yasadışı yollardan İtalya’ya girmeye çalışacaklarına dair asılsız endişeler gerekçe gösterilerek vizelerin verilmediğini söyledi. Lokko, Ganalı meslektaşlarının dışlanmasını İtalyan göçmenlik politikasının ‘çirkin arka yüzünün’ bir belirtisi olarak nitelendirdi. Lokko’nun ses getiren açıklamalarının ardından Gana’nın İtalyan Büyükelçisi Daniela d’Orlandi Afrikalı sanatçıların büyük çoğunluğunun vize aldığını belirtti. “Büyükelçiliğimiz, kültürel sektör de dahil olmak üzere tüm sektörlerde Gana ile işbirliğini teşvik etme konusunda derinden kararlıdır ve analı sanatçıların İtalya’da planlanan önemli sanat sergilerine veya etkinliklere katılımını kolaylaştırmak için hiçbir çabadan kaçınmıyoruz” diyen d’Orlandi, İtalyan hükümetinin söz konusu üç Ganalı küratöre vize verilmemesine yol açan katı Avrupa Birliği düzenlemelerine uymak zorunda olduğunu da ekledi.
Yapılan açıklamaların ardından The Guardian gazetesi yazarı mimarlık eleştirmeni Olly Wainwright, Twitter hesabından d’Orlandi’nin kararını ‘mide bulandırıcı’ olarak nitelendirdi. Mimarlık endüstrisinden üst düzey isimlere göre ise İtalya hükümetinin
Mimarlık Bienali’nde Afrikalı katılımcılara karşı yaptığı ilk ayrımcılık bu değildi.
“İşkenceye dönüşmüş bir sorun haline geldi”
Siyaset bilimci, yazar ve akademisyen Soli Özel ile son dönemde yaşanan vize krizini konuştuk.
- Vize başvurusu reddi niye bu kadar arttı?
Şimdi bunun birkaç sebebi var gibi gözüküyor. Bu Geri Dönüş Anlaşması’nda Türkiye giderek daha az insanı geri alıyor; veyahut da almıyor. Ona bir mukabele tarafı bunun var. Türkiye’nin son yıllarda önüne gelene pasaport vermesinden kaynaklanan bir durum da var anladığım kadarıyla; bu pasaportla başvuranlar Arap ülkelerinden gelenler özellikle… Ondan sonra oralarda kalmayı istiyorlar. Üçüncü bir neden, giderek Türkiye’den Avrupa’ya seyahat edenlerin Avrupa’da kalmak için iltica başvurusunda bulunmaları. Bunun sayısında ciddi bir yükseliş olduğu söyleniyor. İki taraf da birbirleriyle medeni bir şekilde konuşmayı beceremedikleri için de bu giderek sıradan vatandaş açısından tahammül edilmesi çok zor istiskale ve işkenceye de dönüşmüş olan bir sorun haline geldi. Yani birtakım rakamlar açıklandı Alman Büyükelçiliği’nden ama onun karşılaştırmalı bir analizini talep edenler oldu. Buna çok inanmayanlar oldu… Yani bunun bugün çok ciddi bir problem olduğuna şüphe yok ve dediğim gibi sadece bir tek nedeni de yok.
- Bu durum aynı zamanda sanatçıları, gazetecileri yani kültür sanat insanlarını da etkiliyor. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler? Örneğin, Doğan Akın da bu konuda bir yazı kaleme alarak gazetecilere çağrıda bulundu. Bu çağrıyı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu vize alma cenderesinden geçen herkes kendisine yapılan muameleden zaten rahatsız olur. Hele ki bunu özel şirketlere filan da verdiler. Dolayısıyla kimin müracaat ettiğinin farkında değil bu şirketler. Ama konsoloslukların en azından bir eleme sistemi olması gerekirdi diye düşünüyorsunuz. Doğan Akın’ın yazısında örneğin gazetecileri İsveç hükümeti davet ediyor ve vize verilmiyor, uzatılmıyor ya da sorunlar çıkarılıyor. Şimdi bu gibi durumlarda konsoloslukların daha dikkatli olması ve bir kategorizasyonla başvuruları ayırmaları gerekir. Onu da yapmıyorlar. Yazının sonunda da dediği gibi sana her gün akıl danışan insanlar bir anda seni tanımazlıktan filan gelmeye başlıyorlar. Bu da açıkçası kolay kolay sindirilebilecek bir tavır da değil. O zaman Doğan Akın’ın dediğinin yapılması; yani bunun ciddi şekilde protesto edilmesi gerekir ve bir şekilde Avrupa büyükelçiliklerinin ya da konsolosluklarının da bu durumu gözden geçirmeleri gerekir. Yapacaklarına dair bir umudum olduğunu söyleyemem ama durum bu.
- Neden bu duruma düştük?
Nedenleri söyledim. Bir de tabii eski emekli Türk büyükelçiler bunun biraz da itibarla bağlantılı olduğunu söylüyorlar. Yani ülkemizin itibarı ne kadar yüksekse vize meselesinde o kadar kolaylıkla karşılaşırsınız diye bir değerlendirme yapıyorlar, bir denklem kuruyorlar. Bugün Türkiye’nin Avrupa’daki pek çok ülkeyle olan ilişkileri pek iyi değil. Onun da bir sonucu olarak bunu görüyoruz gibime geliyor. Biraz dediğim gibi bunun somut nedenleri var ve aslında iki tarafın bir araya gelerek bunları konuşabilmesi de gerekiyor. Yani şunu düşünün; 2016’da 72 madde konmuştu önümüze. Bunları gerçekleştirdiğimiz takdirde vizesiz dolaşacaktık. Avrupa Birliği’ne aday olmak isteyen ülkeler arasında vizesiz seyahat etme imkânına sahip olmayan kimse yok. Kosova’da filan bile bunu yapabiliyorlar, Sırplar bunu yapabiliyor; Türkler bunu yapamıyor. Bu hakikaten kabul edilebilecek bir şey değil! Ben bunu da şunu bağlıyorum; devlette kırmızı yani diplomatik pasaportların bu durum zaten umurunda değil. Bir de o kadar çok yeşil pasaportlu var ki eğer yeşil pasaportluların da vize alma gerekliliği olsa ya da onlar da benzer güçlüklerle karşılaşsalardı o zaman bu işi çok daha ciddiye alırlardı. O zamanda Avrupalılarla masaya oturup her iki taraf içindeki kurtları döktükten sonra bir çözüm bulma yolunda harekete geçerlerdi. Yapılmıyor… Başlangıçtaki sıraladığımız sorunlara bir ekleme de bu. Yeşil pasaport işinin istismar edilmesi. Hatırlamıyorum şimdi hangi belediye göndermişti, bir belediye kırk yedi kişiyi gönderiyor; bunlardan üçü geri dönüyor. Bu adamlara yeşil pasaport verilmiş. Bu adamların yeşil pasaport almamaları gerekiyordu; almaları için bir sebep yoktu. Siz kendinizi bu kadar suiistimale açık bir halde bırakır ve bunları hiç umursamazsanız; o zaman da bir şekilde bir misilleme gelir. Ama bu misilleme karar vericileri, yeşil pasaportu olanları etkilemiyor. Sıradan vatandaşları ya da normal pasaporta sahip olan, konsere, ders vermeye, konferansa davet edilenleri etkiliyor.
- Bundan sonra ne olacak?
Bizim tarafın bunu umursadığını göstermesi lazım. Tabii şunu yapamıyorsunuz; Turist gelecek diye, pek çok şeyi askıya aldık zaten, bir misillemede bulunamıyorsunuz. Türkiye’ye gelmek için konsolosluklarımızdan vize alacaksınız diyemiyorsunuz. Çünkü tatil için Tunus’a giderler, Cezayir’e giderler, Fas’a giderler diye korkuyorsunuz. O da sizin zayıflığınızı gösteriyor. Çünkü kendi vatandaşlarınıza yapılan bu muamelenin karşılığında karşı tarafın vatandaşlarına benzer bir muamele uyguladığınız takdirde en büyük, en yüksek gelir kalemlerinizden biri olan turizmden kazanacağınız parayı kaybedeceğinizi düşünüyorsunuz. O da açıkçası acıklı bir durum. Misilleme yapamıyorsunuz. Ama yani dediğim gibi bu işin maddi tarafı. Aynı zamanda bizi yönetenlerin insanların bu çekilenleri pek umursadıklarını sanmıyorum. En azından bir girişim yapabilirlerdi.