Özkan Işık, İçimizden İkimiz serisinden “IV”,87x156 cm, Polyester Jüt Kumaş Üzerine Dokuma, 2021.

Umuda Yolculuk Bir Keşif Alanı olarak MAMUT

//

Güncel sanatta yılın umut vadeden sanatçıları için bir keşif alanı olmayı başaran Mamut Art Project, sanat kariyerinin başında olan bağımsız yeteneklerin çalışmalarını koleksiyonerler, küratörler, galeriler, kültür-sanat kurumları ve sanatseverlerle buluşturuyor.

Her yıl alanında uzman isimlerden oluşan jüri üyeleri tarafından belirlenen sanatçılara, disiplinlerarası bir paylaşım ve sergileme imkanı sunan Mamut Art Project, bu yıl 19-31 Ekim tarihleri arasında fiziksel ve çevrimiçi olarak izleyicileriyle buluşuyor.

Yapı Kredi Bomontiada’nın iki katına ve bahçesine yayılan sergi alanında 44 sanatçının eserleri sergilenecek. Türkiye genelinde bağımsız yetenekleri sanat profesyonelleriyle buluşturan ve süresiz danışmanlık desteği sağlayan Mamut Art Project, yeni sergi tasarımı ile pandemi öncesi ve pandeminin ilk yılında yapılan uyarlamaların bir sentezi ile ziyaretçilerini ağırlayacak. Çalışmaları sergilenmeye hak kazanan sanatçıların 300’e yakın eserinden oluşan daha kapsamlı bir seçki ise eş zamanlı olarak mamutartproject.com adresi üzerinden sanatseverlerle buluşacak.

Mamut Art Project’in bu yılki jürisinde; İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı ve İç Mimarlık Bölüm Başkanı Can Altay; küratör, sanat tarihçisi ve yazar Necmi Sönmez; sanatçı Hale Tenger; sanat danışmanı Melis Terzioğlu ve Pilot Galeri kurucusu ve direktörü Azra Tüzünoğlu yer aldı.

Sergide yer alan eserlerde video başta olmak üzere dokuma ve yerleştirmeler dikkat çekerken; seramik, illüstrasyon, dijital, fotoğraf, kolaj ve resim dahil olmak üzere birçok alanda üretimler yer alıyor. Bağımsız sanatçıları sanat profesyonelleri ve koleksiyonerlerle buluşturan Mamut Art’ın bu seneki sergisinde yer alan sanatçılardan çalışmalarını dinledik:

Mamut Art Project 2021 ile ilgili duyuruları takip etmek ve randevu almak için mamutartproject.com adresini ziyaret edebilir ve sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.

Özkan Işık, İçimizden İkimiz serisinden “IV”,87×156 cm, Polyester Jüt Kumaş Üzerine Dokuma, 2021.

| Özkan Işık

İçimizden İkimiz

  • “İçimizden İkimiz” isimli seri hem malzeme kullanımı hem de işaret ettiği konu bakımından oldukça etkileyici. Bu konuyu tekstil malzemeleri kullanarak ele almaya nasıl karar verdiniz?

Yaklaşık on yıldır tekstilin kapsamına giren malzemeler ile üretim yapıyorum. Tekstil, araştırdığım süreci ve gözlem yaptığım durumları ifade etme noktasında özgür davranabilmemi sağlıyor. Çünkü akışkan ve değişken yapısı, çalışmaların odağında yer alan kadınlık ve erkeklik meselesi ile örtüşüyor. Ayrıca tekstil dişil bir ifade aracı olarak görülüyor/hissediliyor. Bu anlamından kurtarıp malzemeyi özgür bırakmakta sürecin bir parçası benim için.

“İçimizden İkimiz” dizisinde ipliğin şekillendirilmiş halini yani halıları görüyoruz. Halı, tekstil ile insanın ilk temasından beri en temel, en gizli anlatıların yer aldığı bir eşya olarak karşımıza çıkıyor. Halılar insanların aşklarının, kimseyle paylaşmadığı sırlarının yükünü taşıyan açık bir sandık gibi. Bu sandık, efsaneler, mitler ile aktarıcısı kumaşlar, iplikler ve çoğu zaman zanaat pratiklerinin ön plana çıktığı süslemeler ile dolu.

  • İçinde bulunduğumuz coğrafyanın çok kanıksanan bir öğesi çeyiz. Hemen her doğan çocuğun bebekliğinden itibaren mürüvvetini görmek ve aile kurması ve çocuk yapması varsayılan bir öngörüdür. Çalışmalarınız bu hayali iki taraftan da durduruyor. İçinde yaşayan bireyin de, onun ailesinin de hayallerine başka perspektiften bakmamızı sağlıyor. Biraz kendi bakış açınızdan anlatabilir misiniz?

Aslında toplumların devamlılığını esas alan tahakkümün dayattığı hayal, arzu ve beklenti üçgenini tersten okumaya çalışıyorum. Bu üçgene sıkışmış, ulaşabildiğim en yakınımdan, ulaşamadığım en uzağıma kadar binlerce hikâye var. Gözlemliyorum fakat hiçbir hikâyenin peşinden koşmuyorum. Gördüğüm, tecrübe ettiğim, izlediğim sadece seyrettiğim ne var ise hepsi iç içe geçiyor. Çalışmaların temelde temsil etmeye çalıştığı şey seyirlik bir çeyiz nesnesi olsa da içinde yer alan imgeler tam da bu iç içeliği ifade etmektedir. Bu iç içelik bir bütün oluşturur mu bilinmez ama bir anlatıya katkı sunduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla bir hayalin yönünü değiştirmek, bugüne kadar bakılmamış/bakılamamış taraflarından devam ettirmek diyebilirim.

  • Kuir bir bakış açısıyla evlilik ve çeyiz kavramları ne ifade ediyor?

Toplumların genel geçer kabulüne ilişkin en önemli referans olarak, hayali gerçekleşmiş arzunun, nesneler dünyasında ki nihai göstereni çeyiz… Kuir bir birey de evlenme hayali kurabilir ve çeyizi olsun isteyebilir elbette.

İlginizi çekebilir:  Margaret Atwood'tan İtiraf: "Totaliter Rejimlerden Korkuyorum"

Bu noktaya kadar her şey güzel fakat benim altını çizmek istediğim şey evlilik kavramının kendisidir. Evliliğin toplumsal yapı içindeki yer ve normlarının belirleyici dinamiklerinin ne/ kim olduğu sorusuyla daha çok meşgul oluyorum.

Burada ‘şu, şudur’ diyebileceğimiz bir öneri getirmemiz mümkün değil gibi görünüyor. Çünkü tanımlamak o şeyi kategorize etmektir. Ve kategorize ettiğimiz şeyler üzerinde söz hakkı hissetmeye başlarız. Sonunda ise şu an tanıdık gelen evlilik pratiklerinin tümünün belirleyici kişi/şeylerin bakış açısına girmiş oluruz. Dolayısıyla kuirin anlamı, nasıl ki kaygan bir zemin üzerinde kendine tanım bulmaya çalışırken sürekli dönüşüme uğruyorsa, evlilik gibi kavramlar için de bu geçerlidir.

Batınay Ünsür, Pasif Bir Yumruğu Işıklara Kazımak, Video, 6’46’’, 2020.

| Batınay Ünsur

Pasif bir Yumruğu Işıklara Kazımak

  • Film ve sinema okumuş biri olarak video sanatına geçiş nasıl gerçekleşti?

Bundan 2-3 sene önce satın aldığım kamerayla sinemaya bakışım oldukça değişti. Videonun potansiyelini o zaman fark ettim. Çünkü kameraların gitgide küçülmesi, kameraları yanımızda gezdirebilme imkânı vermişti. Bu da aslında sinemayı gerçeğe biraz daha yakınlaştırmıştı bence. Sonuçta kameralar gündelik hayata karışabiliyordu. Büyük setlere, oyunculara ya da yazılı bir metne ihtiyaç duyulmadan çekim yapılabiliyordu. Videoyu kullanarak gerçek hayattan estetik bir şey ortaya çıkartmak mümkünmüş gibi gelmişti bana. Bu manada fotoğrafa kendimi çok yakın hissettim. Gerçeğin, fotoğraf ile kurduğu ilişkiyi ben video ile kurmaya çalıştım ve bunun peşinde olmak istedim. Kameram gittiğim her yerde yanımda. Sürekli hareket halinde olan gerçeğin içinden bir şeyler toplamaya devam ediyorum halen. İkinci bir düzlemde, kurgu ile bu topladığım şeyleri kendi yorumum ile tekrar birleştiriyorum. Videonun en büyük ve cezbedici yönü bu: Her an her yerden imge toplayabilme ve sonrasından yeniden düzenleyip birleştirebilme.

  • İşlerinizde müzik ve yazıyı tamamlayıcı bir öge olarak kullanıyorsunuz. Aynı zamanda videoda bir diyalog da yok. Diyaloğun yerini müzik ve yazılar mı alıyor?

Aslında evet. Rancier’e göre, sinema kendine özgü gücünü çok ihmal etmiştir. Sinemanın kendine özgü materyallerinden (görüntü, montaj, vb…) çok, edebiyatın mirasından ilham aldığını söylüyor. “Sinematografik Masal” adlı kitabının başında Jean Epstein’in “Sinema gerçektir, hikâye ise yalan” alıntısı yazmaktadır. Yazılı bir metne bağlı olan diyalog da hikâyenin bir parçası olduğu için tercih etmek istemedim. Bunun yerine sinemanın kendi ögeleri olan ses ve montajı kullanıyorum. Ses, kimi zaman görüntünün bile önüne geçebilen bir güce sahip bence. Yazı ve söz ise anlamda bozuma uğramaya çok yatkın bir öge. Kimi zaman ses ile beraber kullanılınca anlamda çok fazla değişmelere yol açabiliyor. Bu çeşitliliği kullanmak hoşuma gitti. Ayrıca kimi yerlerde görüntünün ve sesin yetersiz kaldığı yerleri, yazılarla tamamlayabiliyorum.

  • Rastgele topladığınız görüntülerle anlamlı bir cümle kurma çabası içerisindesiniz. Belki de anlamın da çok peşinde olmadan bir araya getirdiğiniz bu imgeler filmin genel-geçer kanıksanmış varlığına bir başkaldırı gibi. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?

Sinema tarihine bakınca aslında bu başkaldırının çok fazla olduğunu görüyoruz. Beni en çok etkileyenlerden biri, Vertov’un “Kinoglaz Manifestosu” olmuştu. Bunun yanında özellikle belgesel sinema deneyselliğe çok yer veriyor. Senaryonun çok büyük pay sahibi olduğu filmlerin yerine imgelerin rol oynadığı filmlerin beni daha çok etkilediğini fark etmiştim. Kesin imgelerle konuşan ve bu tek anlamlılığı ortaya koyan filmlerden ziyade, çeşitli anlamların veya estetik bakış açıların keşfedilebileceği filmleri seyretmek daha keyifli ve merak uyandırıcı geldi bana. Özellikle Godfrey Reggio, Paracanov ve Vertov gibi isimler imgeleri kullanarak, azdan çok çıkartıyorlardı. Günümüzde ise ana akım sinema bu durumdan biraz uzak durmakta. Senaryo ve hikâyeye çok daha fazla önem vermekte. Ben sadece bu duruma bir alternatif yol bulmak ve yapabilirsem göstermek istiyorum.

Previous Story

Topraktan Aldığı Mirasla Topraktan Üretilene

Next Story

Londra’da Yeniden Frieze Rüzgârı Esti

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights