Tiyatro “Şimdi” ve “Burada”

//

Tiyatro belli bir mekân dahilinde bir oynayan ve seyreden topluluğunun bir araya gelmesiyle oluşan canlı bir sanat. Alana dair alışageldiğimiz bu tanımın üç bileşeni pandemiyle birlikte bir süreliğine kesintiye uğradı. Oyuncu, seyirci ve mekân birbirinden uzaklaştı. Sosyal ilişkimizi metreyle belirleyip eve kapandığımız dönemde yüz yüze tiyatroyu yapmak neredeyse imkânsız hâle gelmişti. Mesele başlangıçta “gösterinin devam etmesi” üzerine geçici çözümler ve denemeler üretmekti. İnsanlar evinin balkonundan birbirine şarkılar söyledi, oyunlar oynadı. Sosyal medyada dijital oyun denemeleri yapıldı.

Pandemi tiyatronun can damarı olan “şimdi ve burada” bir araya gelmenin koşullarını sekteye uğrattığı için dünyanın hemen her yerinde benzer reaksiyonlarla karşılaşıldı. İlk kez bütün dünyayla ortak bir trajedinin içine sığıştığımız bu dönemde tiyatro kabuk değiştirmeye başladı. Dünyanın önde gelen toplulukları oyun arşivlerini çevrimiçi ortamlarda paylaştı. Festivaller çevrimiçi ortama taşındı. Pek çok topluluk tiyatroyu sanal ortamda yapabilmenin olanaklarını araştırdı. Başlangıçtaki olumsuz tepkilere rağmen dijital ortamda “şimdi ve burada”yı deneyimlemenin, sanal dünyada hissedilebilir, deneyimlenebilir bir mekânın imkânları sorgulandı.[1] BGST Tiyatro’nun “Her Güne Bir Vaka”, Duygu Dalyanoğlu’nun K’nın Sesi adlı ses tiyatrosu denemesi, Onur Karaoğlu’nun Alt Yazıları Yüksek Sesle Oku videolog tasarımı, Şule Ateş’in Karantina 2020 Video Performans Serisi ve Map To Utopia’nın oyun (game) ve dijtal tiyatroyu birleştiren performansları bu süreçten çıkan dijital tiyatro denemelerinden sadece birkaçı.

Pandemi, tiyatrocuları seyirciyle buluşmanın, teatral olanın ve anlatının yeni biçimleri üzerine bir dizi denemeye itti. Ancak buna ekonomik sıkıntılar da eklenince sanat üretme kaygısı var kalma mücadelesine dönüştü. Hayat tümüyle askıya alındı ama vergiler, kiralar, faturalar durmadı. Tiyatrolar ve mekânlar dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de şimdi birer birer çöküşün eşiğine geliyor. Üstelik Türkiye’de kurumsal ve ödenekli tiyatrolar dışında pek çok bağımsız topluluğun kendi olanaklarıyla tiyatro yaptığını ve bu noktada en büyük destekçilerinin oyunlarını tutkuyla takip eden bir seyirci kitlesi olduğu düşünülerse toplulukların ayakta kalması giderek zorlaşıyor. Pandemiyle birlikte iki binin üzerinde tiyatro emekçisi işsiz kaldı. İstanbul’un önemli mekânlarından Toy İstanbul pandemi süreci ile oluşan ekonomik koşullar nedeniyle mekânlarını kapattığını ilan etti.[2] Kültür ve Turizm Bakanlığının özel tiyatrolara destek fonu sağlayacağı söylense de topluluklar desteğin proje merkezli olduğu ve uzun vadede sorunu çözmeyeceğini düşünüyor. Ayrıca vergi borcu, sgk borcu yüzünden kara listede olan birçok topluluğun yararlanamayacağını da.[3]

Madalyonun bir de diğer yüzü var. Tiyatronun içine düştüğü ekonomik kriz bir dayanışma ağının, hatta yeni örgütlenmelerin de önünü açtı. Örneğin, Mayıs ayı sonunda “Dayanışmanın 100’ü Şiir” adlı bir dayanışma kampanyası başlatıldı.[4] Tiyatro eleştirmeni Bahar Çuhadar, tiyatro sanatçıları Tilbe Saran, Ali Düşenkalkar ve Çağlar Çorumlu’nun öncülük ettiği kampanya maddi sıkıntıda olan tiyatro emekçilerine bir yıl boyunca düzenli olarak yardım edebilmeyi amaçladı.[5] Yine pandemi döneminde Türkiye’nin farklı bölgelerinde tiyatro yapan ve belki de daha önce hiç bir araya gelmemiş topluluklar seyirciyi de dahil ederek Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi altında birleşti. Başlatılan imza kampanyasıyla ilk dört günde otuz binin üzerinde imza toplandı. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nin başlattığı imza kampanyası tiyatrocuları ve seyircileri kendi şehrinde mücadele etmeye ve örgütlü bir yapı kurmaya itti ve mesleki yasal hakların tanınacağı bir Tiyatro Yasası için çalışmalara başlandı.[6] Benzer niyetlerle yola çıkan Tiyatro Kooperatifi ise pandemi sürecinde de tiyatroların hak talebi için mücadele eden örgütlü bir yapı olarak çalışmalarını sürdürüyor.

İlginizi çekebilir:  Bergama Tiyatro Festivali'nin Programı Açıklandı

Peki tiyatrocular bu süreci nasıl değerlendiriyor? Hemen bütün festivallerin ve oyunların çevrimiçi ortama göre düzenlendiği yeni sezonda bizi nasıl bir tiyatro bekliyor? Bu süreç alanın aktörleri tarafından ne kadar ve nasıl sorgulanıyor? Bu kriz için tiyatronun içinden öneriler neler? Yavuz Pak’ın sorduğu gibi, tiyatronun içinden ve somut öneriler getirilebilir mi?

Örneğin BGST Tiyatrodan Cüneyt Yalaz, yavuz Pak ile yaptığı söyleşide pandemi döneminde tiyatronun içinden somut öneriler getirilebileceğini söylüyor ve Devlet Tiyatrosunun bu yılki kaynağının özel ve bağımsız tiyatrolarla paylaşılmasını öneriyor: Ben yeni bir kaynak ve yeni bir destek projesi öneriyorum. Öncelikli olarak salonu olan topluluklara ve işsiz kalmış, zor durumdaki bağımsız sanatçılara, emekçilere yapılacak bir destek. (..) Diyorum ki bu sezon “ölü doğmuş” bir sezon, özel koşulları olan bir sezon, bu sezon da yeni oyun çıkarma, eski oyunlarını oynamaya devam et. Zaten büyük olasılıkla pandemi tırmanışa geçecek ve Kasım’dan itibaren yeniden kapanacak bütün sahneler. Ben bu önerinin DT kadrosu içindeki arkadaşlardan gelmesini beklerdim. Tam tersine düşmanca olan şey çöküp gitmekte olan özel tiyatro bölgesinin bu çaresizliğine sesiz kalmak, bu çöküşü görmezden gelmek.” [7]

Bu konuda, dramaturg ve yönetmen Ruteba Doğan ise “şimdi nasıl tiyatro yapabiliriz sorusunu sormalı, harekete geçebilmeliyiz” diyor. Doğan’a göre “tüketim kültürünün egemenliğine hizmet etmeyen, kamusal kimliğini toplumla ilişkilendiren, devletin ya da mülkiyet sahibi olanların güce dönüşmediği, mülksüzlerin, bağımsızların, üretmek isteyenlerin de bir araya gelebildiği, bilgi ve dayanışma ile yürüyen örgütlü bir mücadeleye ihtiyacımız var.[8]

GalataPerform’un kurucusu ve Tiyatro Kooperatifi temsilcilerinden Yeşim Özsoy’a göre bu sürec tiyatroyla ilgili kalıplaşmış kimi düşüncelerimizi değiştirmek konusunda önemli değişikliklere yol açabilir. Yepyeni bir form oluşturmak ve bu zamanın dilini bulmak için bir fırsat olabilir.[9]

Bu tiyatronun geçirdiği ne ilk salgın, ne de ilk kriz. Tarihi boyunca türlü badireler atlatmış, suçlanmış, ikincilleştirilmiş, zararlı görülmüş, yasaklanmış ve hep bir başka şeyle, örneğin sinemayla, kıyaslanarak ölüp ölmediği konuşulmuş ama tüm bunların içinden yüzünün akıyla çıkabilmiş kadim ve güçlü bir sanattan bahsediyoruz tiyatro deyince. O yüzden ne salgın, ne dijitalizmle birlikte gelen “tiyatronun can’ı ölüyor” tartışmaları tiyatronun belini bükecektir. Tiyatro umuyorum ki Covid-19’u “ayakta geçirecek”. Her ne kadar tiyatro emekçilerini işsizlik, gelir kaybı ve kimi tiyatroları kapanma tehlikesi beklese de. Özsoy’un söylediği gibi bu bir geçiş, bir eşik ve “muhakkak eski bildiğimiz sahnelere döneceğiz ama ondan evvel teatral olanı farklı seyir teknikleri olsun, dijital olsun her yerde arayıp ayakta tutmalıyız ve farklı örgütlenme biçimleri kendi özerk seslerini oluşturmalılar. Bu dönemin belki de en büyük çıktısı bu olacak.”[10]

 

[1]  Bu konuda yaratıcı çalışmaların izini süren bir çalışma için tiyatro eleştirmeni Mehmet Kerem Özel’in “Çevrimiçi gösteri izlenimlerim” yazı dizisine bakılabilir. https://danzon2008.blogspot.com/2020/06/cevrimici-gosteri-izlenimlerim-iii-show.html

[3]  Bu konuda Yavuz Pak’ın tiaytrodergisi.com sitesinde başlattığı söyleşi dizisine bakılabilir. Yavuz Pak’a bu serinin henüz yayınlanmayan söyleşilerini de benimle paylaştığı için çok teşekkür ederim.

[5]  Kampanya sosyal medyada büyük ilgi görse de toplanan destekle ancak 400 kişiye tek seferde destek sağlanabildiği belirtiliyor.

[6]  Bu konuda detaylı bilgi için tiyatro eleştirmeni Yavuz Pak’ın Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nden topluluk temsilcileriyle yaptığı söyleşi serisine bakılabilir.

 

 

Previous Story

CSO Yeni Salonuyla Dünya Liginde

Next Story

Sahilden Bostancı

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.