CSO Yeni Salonuyla Dünya Liginde

//

İlk sorum şu olacak. İsminizin hemen yanına “CSO tarihinin en genç şefi” cümlesi âdeta yapıştı. Bu durum ne kadar gerçeği yansıtıyor ve açıkçası bundan sıkılmadınız mı?

CSO tarihinin en genç şefi olduğum doğru, ancak günümüzde bir orkestra şefinin yaşı ürettiği müziğin niteliğine dair hiçbir ipucu vermiyor. 21.yy batı müziği dünyasında benden çok daha genç isimler dünyanın en köklü orkestralarının başına geçiyorlar, bu orkestraları geliştiriyor orkestralarla bütünleşiyorlar. Bizde olduğu gibi dünya medyası da bu isimleri “gençlik” makyajıyla sunmayı pek seviyor ancak ne orkestracı ne de iyi dinleyici yaşa değil çıkan işin gerçekliğine, derinliğine, niteliğine bakıyor.

Sizce sizin kariyerinizde “en genç şef ” bir tarafa sizi bugünkü konuma getiren aşamalar neler ?

Ben müzisyen bir aileden gelmiyorum. Konservatuvara girdiğimde 13 yaşındaydım ki bir müzisyen için çok geç bir yaş. Fakat müzik hayatımın her aşamasında merak eden, soru soran ve cevaplar bulana kadar ısrar eden bir yapıya sahip oldum. 18 yaşında ana sanat dalım olan kemanı bırakarak Viyana’ya gittim. Çevremdeki herkesin karşı olduğu cesur bir karardı. Avusturya’da geçen 7 yıl kuşkusuz bana çok imkân sağladı, dünyanın en iyi orkestralarını, solistlerini dinleme fırsatı buldum, provalarını izledim içselleştirdim. Çok iyi hocalarla çalışma fırsatı buldum. Geldiğim her bir aşamayı düşe kalka kendi başıma inşa ettim, sanırım bu beni özgür ve güçlü kıldı.

CSO gerçekten çok köklü bir kurum. Sizin yorumunuzla CSO tarihinin dönüm noktaları, mihenk taşları nelerdir?

CSO her şeyden önce benzersiz bir kültür mirası. Salt bir orkestra oluşumundan ziyade Türkiye’de çok sesli müziğin öncüsü. 1924 yılında Atatürk’ün emri ile Ankara’ya gelmesi ile Musiki Muallim Mektebi’nin kurulmasında başrolde yer alıyor. Bu demek oluyor ki orkestranın tarihi aynı zamanda ülkemizdeki müzik eğitiminin doğuşuna da ev sahipliği yapıyor. Sonrasında gelen konuk şefler ve solistler dünyanın en büyük isimleri. Dolayısıyla aslında bir dönem Ankara senfonik müzik anlamında dünyanın metropolleri ile eşdeğer bir içerik üretiyor.

Yeni CSO Konser Salonu. Fotoğraf: Çağrı Öner

CSO çok kısa süre sonra yeni mekânının açılışını yapacak. Bu mekânın mimari, yapısal ve fonksiyonel özelliklerinden bahseder misiniz?

Yeni CSO konser salonu yapımı 25 yılı aşan bir inşaat sürecinden sonra nihayet tamamlanıyor. Burada Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın olağanüstü çalışmaları ve destekleri söz konusu. Bir mucizeyi gerçekleştirerek bir dönem beklemekten herkesin ümidini kestiği muazzam bir kültür sanat kompleksini çok kısa bir zamanda bitirdiler ve yeniden hayat verdiler. Bina kısaca; 2023 kişilik Ana Salon, 500 kişilik Mavi Salon ve dış mekân konser alanlarından oluşuyor. Burada tabii bir CSO Müzesi, CSO Kütüphanesi, CSO Arşivi, CSO Shop gibi çok işlevsel alanlar da yaratıldı. Salt bir konser salonundan ziyade gün boyu yaşayan, sanat üreten, insanların içinde vakit geçirmekten ilham alacağı bir yer haline geldi.

CSO’nun yeni mekânında planladığınız kısa ve uzun vadeli programın altı çizilmesi gerekenlerini paylaşmanızı istesem.

Her şeyden önce yeni salonla birlikte dünya liginde en üst sıralarda yarışacak bir orkestra hedefliyoruz. Kuşkusuz yeni salon aynı şekilde birçok kültür sanat başkentinin ikonik yapılarıyla aynı ağ içinde yer almalı. Elbphilharmonie, Berlin, Sidney örneklerinde olduğu gibi Türkiye’nin başkentini simgeleştirecek, yine bu ikonik salonlar gibi içerik üretecek bir kültür sanat oluşumu hedefliyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde bu çapta konser salonları kısa vadede mükemmel bir işleyişe sahip olamazlar. Daha aylarca belki yıllarca akustik optimizasyonları yapılacak, operasyonel işleyişi tecrübe edilecek.

Bir Ankaralı olarak kültür sanat etkinliklerinde Ankara seyirci profilinin belirli özelliklere sahip olduğunu gözlemlemiştim. Bu gözleme katılır mısınız?

Ankara’nın klasik müzik dinleyicisi gerçekten özeldir ve bunu bu camianın içinden olan herkes bilir. CSO tarihinin ve konser sürekliliğinin yarattığı çok değerli, sadık bir dinleyici kitlesi var. Yıllardır 650 kişilik salonumuzda dinleyici taleplerine yetişebilmek için haftada iki bazen üç konser gerçekleştiriyoruz. Biletler satışa açıldıktan 4-5 dakika içinde tükeniyor, dinleyici profili farklı programlarda değişebiliyor çünkü eser, şef ve solist içeriğinde çok titiz ve seçici davranıyorlar. Nesilden nesile aktarılan bir CSO geleneği var. İstanbul’da yaşayan Ankaralılar ile konuştuğunuzda CSO ile büyüdüklerini, yahut TRT konserlerini anlatırlar. İstanbul’da böyle güçlü bir müzikal bellek bulmak mümkün mü bilmiyorum. Bir yandan İstanbul cazibesi yüksek, çok renkli, şairane bir kültür başkenti. Ankara için bunu söylemek kolay değil, dolayısıyla Ankara’da bir şeyi sevmek için çaba harcamanız gerekir, onu anlamanız, onunla savaşmanız gerekir. CSO örneğine indirgersek orkestra Ankara dinleyicisine çok yakın, onunla iç içe bir yapı oluşturur ve bu gerçekten benzersiz bir bütünleşme.

İlginizi çekebilir:  "Sanat Pratiğimde Yapmaya Çalıştığım, Yaşadığımızı Hissetmemize Yardımcı Olmak"

Dinleyicinin hiç bilmediği işinize ait minik sırlar var mı? Size ilginç gelmeyen alıştığınız bilgiler okuyucu için çok heyecan verici olabilir….

Hiçbir sırrım yok. Müzik orkestra şefinin yaşam şeklidir, mesleği değil. Daha doğrusu onun için yaşam müziğin kendisidir. Tüm birikiminiz, fikirleriniz çırılçıplak ortadadır. Dolayısıyla her konserde hem dinleyici hem orkestra karşısında en şeffaf, en sade haliyle yer alırsınız.

Bir orkestra şefi kendini nasıl zinde tutar nelerden beslenir ? Fiziksel ve ruhsal olarak neyi yapmak neyi yapmamak iyi gelir?

Bu çok spesifik bir meslek, genellemek imkânsız. Benim hocam orkestra şefliğini yelken sporunda, denge ve zaman tecrübesinde öğrendiğini söyler, bundan beslenirdi. Ruhen çok yıpratıcı bir meslek, sorumluluk çok büyük, her konser bir sınav, adrenalin dolu bir macera. O yüzden mutlaka arındığınız, iç temponuzu yavaşlattığınız, yenilendiğiniz bir ritüel gerekli. Bu anlamda bir müzisyene en iyi gelen şey sanırım doğa.

Bir provadan beklentiniz nedir ? İyi prova kötü prova diye bir şey var mıdır?

İyi prova – kötü prova kesinlikle vardır. Önemli olan her provadan bir sonuç çıkarmaktır, beraber öğrenmek, benzersiz bir anı beraber tecrübe etmektir. Bir orkestra konserinin büyüsü de budur. Dünya üzerinde sadece bir kere gerçekleşecek o ana tanık olursunuz ve biter, tekrarı yoktur. Prova da aynı şekilde disiplinle beraber, motive edici, yenilikçi, heyecan verici olmalıdır. Bir müzisyenin kendini sıkılmış ve zihnen yorulmuş hissettiği bir prova bence kötü provadır. Benim kendimden beklentim ise mükemmel bir sonuç almaktır ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmez, gerçekleşmese de bunu denemekten asla vazgeçilemez.

Salgının dünya çapında en çok vurduğu sektörlerin başında kültür sanat sektörü var. Konserler durmuş durumda. Bu sizler için ne anlama geliyor ?

Son derece korkutucu ve bizler için kırılgan bir tablo. Bu süreçte dijitalleşmeye yönelik eğilim, insanların buna alışması ya da bunun olağanlaşması bir tehlike. Konser; seyircilerin omuz omuza, tıka basa oturduğu, dolu bir salonda, yan yana beraber nefes alıp veren bir orkestra ile yapılır. Şimdi yeni normale uyum sağlamaya çalışıyoruz, herkes tedirgin herkes şaşkın.

Klasik müzik üretimi güncel anlamda ne boyutta ?

“Güncel Sanat” kavramının karşılığını müzikte “Yeni Müzik” olarak ifade ediyoruz. Son derece üretken ve derin bir dünya. Bu dünya içinde “Yeni Müzik” yazan Türk bestecilerinin kıtalararası başarılarından bahsetmek isterim hatta bu ayrı bir röportaj konusu olabilir çünkü çok önemli ve geniş bir konu. Gerçekten dünyayı sallayan bestecilerimiz var, sayısız başarılar, muazzam eserler, tonlarca ödül, bizim için büyük bir gurur kaynağı. Bu alanda en üretken ülkelerden biriyiz ancak kendi bestecilerimizi kendimiz tanımıyor onları çalamıyoruz. Bu anlamda Ankara Yeni Müzik festivali çok önemli bir misyonu üstlenerek uluslararası iş birlikleriyle dünyanın sayılı festivallerinden biri olmaya aday. Bu sene pandemi nedeniyle ertelemek zorunda kaldığımız festival umuyorum 26 Mart – 2 Nisan 2021 tarihlerinde gerçekleşecek ve yeni salonumuzda, yeni müzik alanında en iyi isimleri, gurur kaynağımız onlarca bestecimizi dinleyici ile buluşturacağız.

CSO’DAN GEÇEN YILDIZLAR

Orkestra tarihi boyunca; Ernst Praetorius, Gotthold Ephraim Lessing, Jean Perisson gibi efsanevi daimi şefler dışında Louis Fremaux, Lukas Foss, Walters Susskind, Aaron Copland, Vladimir Fedoseyev, Christian Jarvi, Hermann Scherhen gibi tanınmış birçok konuk şef ile çalışmış. Andre Navarra, Yehudi Menuhin, Wilhelm Kempff, Albrecht Mayer, Igor Oistrakh, Leonid Kogan, Raphael Wallfisch,Truls Mork, Julian Rachlin, Paul Tortelier, Pierre Fournier, Grigory Sokolov, Mintcho Mintchev gibi birçok solist yine CSO sahnesinden geçmiş.

AÇILIŞ 29 EKİM

CSO yeni Konser Salonu 29 Ekim tarihinde sürpriz solistlerin konuk olacağı özel bir konser ile açılacak. 30 Ekim’de tekrarlanacak bu konserin ardından 31 Ekim ve 1 Kasım tarihlerinde Ana Salon, Mavi Salon ve tarihi CSO sahnesinde gerçekleşecek birbirinden farklı etkinlikler yer alacak.

 

Previous Story

Pandemide Sönmeyen Festival Ruhu: Şov Devam Etmeli

Next Story

Tiyatro “Şimdi” ve “Burada”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.