Türkiye’deki ilk kadın filmleri festivali olan ve bu yıl 24’üncüsü düzenlenen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin direktörü Azize Tan, “Araftan Çıkmak” temasıyla izleyicilerle buluşan festivali ArtDog Istanbul’a anlattı.
Festivaller ile sinemaların geleceğini, pandemide festival düzenlemenin ve sinemalardan uzak kalmanın zorluklarını konuştuğumuz Tan, pandemi sonrası dünyaya dair umutlu. Çevrimiçi versiyonu 27 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen festival, 4-11 Haziran tarihleri arasında da açık hava seanslarıyla fiziksel olarak izleyiciyle buluşuyor.
‘Sinemada Kadın Emeğini Görünür Kılmak Çok Önemli’
-
Daha önce defalarca İstanbul Film Festivali ve Ayvalık Film Festivali direktörlüğünü üstlendiniz. Bu kez bir kadın filmleri festivalini yönetiyorsunuz. Festivalin kadın filmleri üzerinden şekillenmesi nasıl bir fark yaratıyor?
Kadın filmleri festivali yönetmenin başka türlü bir sorumluluğu var, ben de açıkçası ilk başta kabul ederken biraz çekindim, üzerine de düşündüm. Çünkü kadın filmleri festivali düzenleyen kurumlar genellikle çok uzun yıllardır kadın mücadelesi için emek vermiş, bu alanda çalışmış yapılar oluyor. Çok uzun yıllara yayılan bir emeğin üzerine geliyorsunuz, hele de Türkiye’de 24 yıl kesintisiz bir şekilde bir festivali devam ettirmek pek de kolay bir iş değil. Tabii ki onun sorumluluğunu hissettim.
“Biz bu yıl pandemi nedeniyle azalan film ve üretim sayısıyla film bulmakta zorlanırken kadın yönetmenlerin ne kadar üretken olduklarını gördük. Belki de son dönemde yükselen kadın hareketi, #metoo sonuçlarını gösteriyordur.”
Festivalin kadın yönetmenlerin filmleriyle şekillenmesi konusuna gelirsek, ne yazık ki hâlâ tüm dünyada büyük festivallerde, Cannes Film Festivali gibi ya da Oscar’larda olduğu gibi, hâlâ kadın yönetmen kotasını tartışıyoruz, konuşuyoruz, bugün bile. O nedenle sinemada kadın emeğini görünür kılmak çok önemli. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali de böyle bir platform sağlıyor. Biz bu yıl pandemi nedeniyle azalan film ve üretim sayısıyla film bulmakta zorlanırken kadın yönetmenlerin ne kadar üretken olduklarını gördük. Belki de son dönemde yükselen kadın hareketi, #metoo sonuçlarını gösteriyordur. Film endüstrisindeki kadınlar daha fazla üretim yapabilir hale geldiler hakikaten. Bu yıl kadın yönetmenlerin ürettikleri filmlerden içimize çok sinen bir program oluşturmayı başardık. Kadınların yaptıkları filmleri gösterecek bir platform bulabilmeleri çok önemli. Bunun dışında tabii ki hem Türkiye’deki hem yurtdışındaki sektörde çalışan kadın sinemacıların bir araya gelmeleri, iletişim halinde olmaları da bizim için önemli ve festivalle birlikte bu platformu sağlamaya çalışıyoruz.
“Bizim İşimiz Sosyal Bir Buluşma Yaratmak”
-
Salgın döneminde festival düzenlemenin zorluklarından bahseder misiniz?
Salgın döneminde festival düzenlemenin zorluklarını tabii ki pek çok farklı sektör gibi biz de yaşıyoruz, çünkü bizim işimiz aslında sosyal bir buluşma yaratmak. Festival dediğimiz şey bir şenlik aslında, insanların bir araya geldiği sadece film izledikleri değil ama film üzerine konuştukları, birbirleriyle fikirlerini paylaştıkları bir etkinlik aynı zamanda, bir buluşma. Elbette pandemi nedeniyle alınan önlemler sinemayı da pek çok sektör gibi vurdu. Bu dönemde bir festival düzenlerken de sürekli tetikte olmanız ve sürekli değişen şartlara uyum sağlamanız gerekiyor, kararlarınızı sürekli gözden geçirmeniz, çok daha hızlı organize olmanız gerekiyor. Biz de öncelikle tarihimizi 27 Mayıs-3 Haziran olarak duyurmuştuk. Çünkü Uçan Süpürge geleneksel olarak mayıs ayında gerçekleştirilen bir festival. Ama açık hava gösterimlerinden yararlanabilelim diye mayıs sonunda bir tarih belirlemiştik. Çünkü geçen yıl festivali çevrimiçi yapıldıktan sonra bu yıl fiziksel olarak yapmayı çok arzu ediyordum.
Ancak pandeminin seyri bize duyurduğumuz tarihlerin fiziksel bir buluşma için biraz erken olabileceğini gösterdi. O nedenle festival tarihlerini bir hafta daha uzattık ve festivali ilk haftasında çevrimiçi ikinci haftasında fiziksel olarak yapmaya karar verdik. Böylece 27 Mayıs’ta çevrimiçi gösterimlerimiz başladı, 3 Haziran’a kadar devam edecek. 4-11 Haziran tarihleri arasında da fiziksel gösterimlerimizi gerçekleştireceğiz. Haliyle gösterim mekânlarının kapasitelerinin düşmesi bizi etkiliyor. Açık hava sinemasından yararlanmak çok güzel bir şey, farklı bir mecra ama tabii ki açık hava sinemasında gündüz seansı koyamıyorsunuz. O nedenle de seans sayılarımız azalıyor ama her şeye rağmen bütün tedbirleri alarak biz bu festivali bir şekilde fiziksel olarak da gerçekleştirebilmekten dolayı çok büyük mutluluk duyuyoruz.
FIPRESCI Jüri Üyeleri Ankara’ya Geliyor
İlk başta yurtdışından çok daha fazla sayıda konuk ağırlamayı düşünmüştük ama pandemi nedeniyle yurtdışından daha az sayıda konuğumuz gelecek. “Lübnan Semaları/Skies of Lebanon” filminin yönetmeni Chloe Mazlo bizlerle birlikte olacak. FIPRESCI jürimizin üyeleri de Ankara’ya geliyor. Türkiye’den filmi olan pek çok yönetmen, yapımcı ve oyuncuyu da festivalde ağırlayacağız. Sıklıkla haberleri ve yönergeleri takip ediyoruz. Gösterim saatlerini ayarlama ve benzeri konularda sürekli tetikte olmak zorunda kalıyorsunuz ama bir şekilde her türlü şeye adapte olmayı başarıyorsunuz.
“Çevrimiçi Gösterimler Festivallerin Parçası Olmaya Devam Edecek”
-
Festivallerin çevrimiçi olması, filmlerin çevrimiçi gösterilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunlar fiziksel olarak bir arada olmanın yerini tutar mı?
Çevrimiçi gösterimler tabii ki bir acil durum karşısında alınan, akla gelen ilk çözümdü. Uçan Süpürge de geçen sene bu anlamda ilk reaksiyon veren ve festivali iptal etmek yerine çevrimiçi olarak yapmaya karar veren festivallerden bir tanesi oldu.
“Her şehrin festivali kendine özeldir, o şehrin özelliklerini taşır. Festival şehri değiştirir, şehir festivali değiştirir. Bu karşılıklı bir etkileşim. Siz insanları fiziken bir araya getiren bir festival yapamadığınız zaman bunu da sağlayamazsınız.”
Yine de bunlar ancak geçici çözümler olabilir. Ben inanıyorum ki çevrimiçi gösterimler bundan sonra da festivalin bir parçası olmaya devam edecek. Aslında pandemiden önce de vardı online gösterimler. Venedik gibi, Sao Paulo gibi festivallerde sinemadaki gösterimlerin yanında az da olsa çevrimiçi gösterim de yapılarak o şehirde olmayan insanların o filmleri izlemesi sağlanıyordu. Ama bu ancak fiziksel gösterimlerle birlikte olduğu zaman benim için bir anlam ifade ediyor. Çünkü festival dediğiniz şey sadece film izlemenin ötesinde bir sosyal buluşma, bir şenlik yukarıda da bahsettiğim gibi. O nedenle çevrimiçi gösterimlerin iyi festivallerin yerini almasına imkân yok. O filmlerin yaratıcıları, yönetmenleri ve oyuncuları gelecekler, seyirciler ile buluşacaklar. Her şehrin festivali kendine özeldir, o şehrin özelliklerini taşır. Festival şehri değiştirir, şehir festivali değiştirir. Bu karşılıklı bir etkileşim. Siz insanları fiziken bir araya getiren bir festival yapamadığınız zaman bunu da sağlayamazsınız. O nedenle durum normale döner dönmez çevrimiçi gösterimler bir alternatif sinema salonu gibi iş görmeyi sürdürse de muhakkak festivaller eskisi gibi yapılmaya devam edecek.
“Kadınlar Sinemada Hep Erkeklerin Gözüyle Görüldü”
-
Bir sinema tutkunu olarak sinemalardan uzak kalmak sizi nasıl etkiliyor?
Ben sanırım bu dönemde bir sürü insanın aksine normalden daha az film izledim, geçen yıl da çok festival iptal oldu biliyorsunuz. En son Berlin Film Festivali Şubat ayında çevrimiçi olarak yapıldı, çevrimiçi takip ettik filmleri. Ama bir noktadan sonra benim için gerçekten sinemada seyrettiğim bir film ile küçük ekranda seyrettiğim filminin bana verdiği duygu ve algı çok çok fark ediyor. Festival için film seçerken de bazı filmleri mecburen küçük ekranda seyretmek zorunda kaldım, ama mutlaka sonradan çok sevdiğim filmler çıkınca fırsat bulursam gidip büyük ekranda bir kere izlemek isterim. Beni gerçekten çok etkiliyor. Bir de benim her yıl 1 Ocak’ta sinemaya gitmek gibi bir ritüelim vardır, bu 1 Ocak’ta sinemalar kapalıydı, gidemedim. Bu beni hüzünlendiren bir şey.
“Ben sinemaya yalnız da giderim, çok severim tek başına film seyretmeyi büyük ekranda. O anlamda sıkça yaptığım bir şeyin eksikliğini hissettim, hakikaten hayatımda bir boşluk olduğunu düşünüyorum.”
Ayrıca sinemaya çoğu insan gibi grup halinde birlikte eğlenmek için gidenlerden değilim. Ben sinemaya yalnız da giderim, çok severim tek başına film seyretmeyi büyük ekranda. O anlamda sıkça yaptığım bir şeyin eksikliğini hissettim, hakikaten hayatımda bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Neyse ki bu dönemde Bodrum Klasik Müzik Festivali’nde bir açık hava sineması yaptık. Orada bazı filmleri gösterebildik. Başka etkinliklerde bu fırsatı yakalamaya çalıştık ama tabii ki normal düzenin yerini tutmaz hiçbir şey.
-
Sizce yönetmen koltuğunda bir kadının oturması nasıl bir fark yaratıyor?
Bir filmin yönetmen koltuğunda bir kadının oturması ancak bakış açısı olarak bir farklılık yaratabilir. Yani hani iki insan birbirinden ne kadar farklıysa bir kadınla bir erkeğin de birbirinden farkı o kadardır. Yıllardır sinemada hep erkeklerin gözüyle görüldü kadınlar. Kadınları kadınlar nasıl görüyor, kadınlar erkekleri nasıl görüyor, kadınlar dünyayı nasıl algılıyor, nasıl aktarıyorlar filmlerine? Bunları görmek açısından bir fırsat diye düşünüyorum, ama bunun ben çok çok büyük bir farklılık yarattığını açıkçası düşünmüyorum. Belki daha gerçekçi kadın karakterler yaratılmasına, yazılmasına, çekilmesine bir kadının duygusunun verilmesi açısından daha gerçekçi filmler yapılmasını sağlıyordur ama onun ötesinde ben çok da büyük farklılık olduğunu düşünmüyorum.
-
Yerli veya yabancı en sevdiğiniz kadın yönetmenler kimlerdir?
Tabii ilk başta Türkiye sinemasından, Uçan Süpürge’de de anısına başarı ödülleri verdiğimiz Bilge Olgaç’ı saymak isterim. Sevdiğim kadın yönetmenler arasında Céline Sciamma’yı saymak isterim, bunun dışında Chloé Zhao, Rider zamanından beri ilgiyle takip ettiğim bir yönetmen. Tabii ki Agnès Varda, Chantal Akerman, Claire Denis, Maya Deren, Andrea Arnold, Kelly Reichardt, Eliza Hittman…
-
Sizce pandemiden sonra sinema sektörü ve festivaller nasıl bir yöne doğru şekillenecek?
Pandemiden sonra sinema için festivaller yukarıda da söylediğim gibi yine büyük bir buluşma yaratmaya devam edecek. Sosyal buluşma noktaları olarak varlıklarını sürdürecekler, içinde bulundukları şehirlerle birlikte özelliklerini koruyarak. Çevrimiçi gösterimler festivalin bir parçası haline gelse de festivallerin yarattığı o buluşma ortamının önemi bence hiçbir zaman azalmayacak. Ama tabii ki sinema sektörü çevrimiçine süreçten iyi etkilendi. Sinema salonlarının yok olacağını da asla inanmıyorum, belki sayılar azalacak ama bazı filmlerin büyük perdede izlenmesi gerekli. Film üretimi ile sinemalarda gösterecek film üretimi arasında bir farklılaşma yaşanacak belki, artık daha düşük bütçeli filmler sinema salonlarında kendilerine daha zor yer bulacak, onlar da çevrimiçinde gösterime girecekler. Hayatımız değişecek eskisi gibi olmayacak tabii ama ben ne festivallerin öneminin ve değerinin azalacağını ne de sinemaların tamamen yok olacağını düşünüyorum.