Ünlü Japon yönetmen Kiyoshi Kurosawa, son filmi “Wife of a Spy”da ülkenin tarihinde ‘karanlık’ bir yolculuğa çıkıyor. Kurosawa’ya Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran film Japonya’nın savaş dönemindeki ordu deneylerinin vahşetlerini gözler önüne seriyor.
Japonya’daki modern hayatın karamsar yeraltı dünyasını ve intikamcı hayaletlerini konu almasıyla bilinen korku filmlerinin ünlü yönetmeni Kiyoshi Kurosawa’nın son filmindeki ‘kötü ruhlar’, ülkenin geçmişinin korkutucu gerçeklerini yansıtıyor: İmparatorluk ordusunun Mançurya’da, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında biyolojik ve kimyasal silahları gerçek insanlar üzerinde denemesi gibi…
Japon Hükümeti Ödüllü Filmi Hoş Karşılamayacak
“Wife of a Spy” isimli filmin bu ay Japonya’da gösterime girdiğinde ülke gündemini karıştırması bekleniyor; savaş döneminin vahşetleri hala büyük bir tabu ve nadiren ekranlarda gösteriliyor… Kültürel endüstrisini yaymaya çalıştığı “Cool Japan” programına çok büyük yatırımlarda bulunduktan sonra uluslararası bir festivalde önemli bir ödül kazanmak Japonya için büyük bir başarı olsa da Kurosawa’nın ödülü aldığı “Wife of a Spy” ülkenin hatırlamak istemediği bir yanına vurgu yapıyor.
New York Times’ın yer verdiği haberde ideolojik bakış açıları ne olursa olsun, Japon savaş filmlerinin Japon emperyalizminin kurbanlarını göz ardı ettiğini belirtiliyor. Sağ kesim ülkenin dövüş sanatlarını ve sessiz dayanıklıklarını yüceltirken sol kesimse savaşta ölen askerlerin ve sivillerin acılarını ön plana alıyor.
Vazgeçemediği Tema: Toplum ve Bireyin Çatışması
65 yaşındaki yönetmen yakın zamanda verdiği bir röportajda Japon savaş cinayetlerinin 75 yıl sonra bile hala ülkenin yönetmen ve yapımcıları tarafından tabu olarak görülmesine anlam veremediğini söyledi. Son filminin “kesinlikle bir tartışma konusu çıkarmaya veya skandal yaratmaya çalışan bir film olmadığını” belirtirken “tarihi yok etmeye çalışan bir filmin de yapılamayacağını” anlatan Japon yönetmen, “Bazı gerçekler hakkında bir dram film çektiğinizde o dönemin sosyo-politik atmosferi, insanları, ve olayları kaçınılmaz olarak beliriyor. Bunları saklanan bir şey yapamazsınız” diyerek özetliyor.
Kurosawa’yı savaş dönemine çeken ise bireylerin ihtiyaçları ile toplumun talepleri arasındaki çekişmeyi araştırmak için ideal bir alan sunması. Yönetmenin ağırlık verdiği bu temayı filmlerinden de hatırlamak mümkün. Karakterlerin anlam veremedikleri ve kontrol edemedikleri toplum baskılarının insafına kalmaları durumu, filmlerinde de sıklıkla izleyicinin karşısına çıkıyor. “Çağdaş zamanda da bir çatışma, toplum ve birey arasında rekabet var, fakat en azından görünürde istediğimizi yapmaya özgürüz,” diyen yönetmen savaş döneminde bunu böyle olmadığını, topluma uyum sağlama zorunluluğu belirginleştiğini savunuyor.
Hitchcock Gerilimini Andırıyor
Kurosawa’nın korku türündense daha çok bir Alfred Hitchcock gerilimini andıran “Wife of a Spy” savaş öncesi döneminde başlıyor. Filmde Japon bir kadının seyyar kocasına Çin’de yaptığı bir iş gezisi esnasında tanık olduğu ordu deneylerini açığa çıkarmasına yardımcı olma hikayesi anlatılıyor.
Çoğu Çinli olmak üzere “odun” ismi verilen binlerce kurbanın ordunun 731. ünitesinin biyolojik silah araştırmalarında ölmesini konu alan filmde yönetmen korkunç sahnelerin büyük kısmını ekrana getirmezken filmi savaş döneminde kurgulamanın çekici gelen yanlarından birinin seyircinin sonunu – Japonya’nın yenildiğini- bilmesi olduğunu söylüyor.
Kaynak: The New York Times
Yazar: Ben Dooley
Tarih: 10.10.2020
Orijinal Başlık: A Famed Horror Director Mines Japan’s Real-Life Atrocities