Sanat kimi zaman dünyanın ağırlığına tanıklık eder, kimi zamansa o ağırlığın içinde bir direniş alanı yaratır. Sanatçının yalnızca estetikle değil, aynı zamanda etik ve politik olanla kurduğu ilişki bu noktada belirleyici hâle gelir. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin 20. yılına özel olarak hazırladığı Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans – Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla başlıklı sergi, tam da bu sınır çizgisinde yer alıyor. Kanada doğumlu, New York merkezli sanatçı Marcel Dzama’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olan bu kapsamlı seçki, çağdaş sanatın sınırlarını sorgulayan; geçmişle bugünü, bireysel olanla toplumsal olanı iç içe geçiren çok katmanlı bir anlatı sunuyor.
“Abartılı Bir Şiir”
Dzama’nın çizim, heykel, video, diorama, sahne tasarımı ve kukla gibi farklı mecralardaki üretimleri bir araya gelirken, izleyiciyi yalnızca estetik bir deneyime değil, aynı zamanda derin bir düşünsel ve toplumsal yüzleşmeye de davet ediyor. Serginin küratörü Alistair Hicks’in “abartılı bir şiir” olarak tanımladığı Dzama dünyasında, şiirselliğin ardında politik bir bilinç ve tarihsel bir sezgi bulunuyor. Savaşlar, kötü yönetimler ve çevresel yıkım gibi küresel meseleler; grotesk bir mizah, sürreal bir anlatım ve ironik bir bakış açısıyla yeniden anlamlandırılıyor.
Dzama’nın figüratif dili aynı zamanda sembolik ve duygusal bir katman taşıyor. İlk bakışta masalsı ve oyunbaz bir atmosfer yaratan eserler, yaklaştıkça alt metinlerinde çığlığa, sorguya ve itiraza dönüşüyor. Bu yönüyle Dzama yalnızca çağdaş sanatın özgün bir sesi değil; zamanın ruhunu yakalayabilen düşünsel bir figür olarak da öne çıkıyor.

Courtesy the Artists and David Zwirner
Bir Metafor Olarak Satranç
Sanatçının estetik stratejisinde Marcel Duchamp’ın etkisi açıkça hissediliyor. Özellikle satranç, Dzama’nın yapıtlarında yalnızca bir oyun değil; iktidarın doğası, toplumsal düzenin kırılganlığı ve bireyin özgürlük arayışını simgeleyen güçlü bir metafor olarak beliriyor. Satranç tahtasında karşı karşıya gelen taşlar, günümüz siyasi liderlerini, toplumları şekillendiren ideolojileri ve direnişle ayakta kalan bireyleri temsil ediyor. Bu noktada, Duchamp’ın “Tüm sanatçılar satranç oyuncusu olmasa da, tüm satranç oyuncuları sanatçıdır” sözü Dzama’nın dünyasına açılan bir vezire, anahtara dönüşüyor.
Dzama’nın eserlerinde alegorik, şiirsel ve metaforik bir dil görsel düzleme ustalıkla aktarılıyor. Oyun ile savaş, kurgu ile gerçeklik arasındaki geçişken sınırlar belirginleşiyor. Karakterler yalnızca Dzama’nın zihninden çıkmış fantastik öğeler değil; aynı zamanda tarih, mitoloji ve politikanın yankıları olarak sahnede yerlerini alıyor. Grotesk estetik ve zarif şiirsellik bir arada ilerlerken; baskı ve özgürlük arasındaki gerilim yoğun ve kontrast bir biçimde hissediliyor.
Raymond Pettibon’la Birlikte
Dzama’nın dünyasında grotesk, hem estetik bir yaklaşım hem de politik bir araç olarak çalışıyor. Onun figürleri, Goya’nın “Aklın uykusu canavarlar doğurur” sözüne gönderme yaparcasına, toplumsal travmaların şekil verdiği karabasanlara dönüşüyor. Dzama’nın hayal gücü, bireysel bir düş gücünden çok daha fazlası; kolektif hafızadan, kültürel katmanlardan ve tarihsel bilinçten beslenen bir düşünsel evren.

suluboya, grafit ve kolaj 108 x 131.4 cm, 2024. © Marcel Dzama, Raymond Pettibon, Sanatçılar ve David Zwirner izniyle
Courtesy of the artists and David Zwirner
New York’lu sanatçı Raymond Pettibon ile gerçekleştirdiği ortak çalışmalar da serginin önemli parçalarından biri. Bu işbirliği, yalnızca iki sanatçının üretim süreci değil; aynı zamanda sanatın kolektif düşünce ve eylem alanı olduğuna dair güçlü bir hatırlatma. Pettibon’un sivri dili Dzama’nın düşsel evreniyle birleştiğinde, ortaya hem şiirsel hem de politik anlamda yoğun bir ifade biçimi çıkıyor. Bu yaratıcı diyalog, sanatın bireyler arasında nasıl bir düşünsel akış ve ortak mücadele alanı yaratabileceğini de gözler önüne seriyor.
Marcel Dzama’nın pratiği, estetikle politikanın iç içe geçtiği, disiplinler arası üretimlerin düşünsel bir tutarlılıkla buluştuğu nadir örneklerden biri. Onun işleri, günümüz politik krizlerine eleştirel bir bakış sunarken; sanatın yeni biçimler, diller ve izleyici ilişkileri kurma potansiyelini de görünür kılıyor. Dzama’nın dünyası, yalnızca sanat tarihine değil; etik, felsefe ve siyasetle örülü bir evrene açılıyor ve izleyiciyi yalnızca izleyen değil, düşünen ve sorgulayan bir konuma davet ediyor.
Sonuç olarak, Pera Müzesi’nin 20. yılında açtığı bu sergi, yalnızca Dzama’yı Türkiye’de ağırlamakla kalmıyor; sanatın toplumsal ve entelektüel aktarımıyla bugünün gerçekliğini yeniden düşünmeye çağırıyor. Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans – Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla başlıklı sergi, izleyicinin kendini bulacağı, kaybedeceği ve belki de oyun kurucu olacağı bir anlatı olarak 17 Ağustos’a kadar görülebilir.