Rüya Mağaraları’nda Ruhsal Yolculuk - ArtDog Istanbul
Serina Haratoka, Teslimiyet Mağarası

Rüya Mağaraları’nda Ruhsal Yolculuk

Serina Haratoka'nın "Rüya Mağaraları" sergisi, mağaraların mistik anlamları üzerinden öz benlik ve ruhsal derinlik keşfine davet ediyor.

/

Serina Haratoka’nın Tokatlıyan Han’da gerçekleşen Rüya Mağaraları adlı sergisi içsel bir yoluculuğun ifadesi. Haratoka, bu bağlamda farklı aşamalarda mitoloji, arkeoloji, antik medeniyetlere değiniyor. Ancak, tüm bunların ortasına ve kendi odağına da insan ve ruh sevgisini koyuyor.

Denizhan Özer küratörlüğünde gerçekleşen Rüya Mağaraları rüya, mağara ve renk metaforları çerçevesinde şekilleniyor. Sergi kapsamındaki çalışmalarında, sanatçının geçmişte ağırlıklı olarak kullandığı figüratif dil ve semboller öne çıkıyor. Haratoka’nın uzun yıllardır yaptığı araştırmalar ve rüyalarla ilgili yaşadığı yüzlerce tesadüfle şekillenen, rüya ile gerçek arasındaki çizgiyi zaman zaman silmek istediği bir çalışma olarak ortaya çıkan Rüya Mağaraları; sadece öze dönüş kavramını değil, öze nasıl dönebileceğimizi ve görünmeyeni nasıl daha derin keşfedebileceğimizi anlatıyor. Haratoka’nın mağara betimlemeleri, eksik olan ruhsal yolculuğu tamamlamak için dönüşüm sürecini tetikliyor.

Bir Tür Teslimiyet Yolculuğu

Gördüğü ve gerçekte yaşadığı uyku anındaki hipnagojik ve uyanık hâldeki parlak rüyalar, halüsinasyonlar ve Kafkasya’daki köklerinden gelen kadim inançların mirasıyla dünyanın farklı noktalarından edindiği çeşitli öğretilerle üretimlerini şekillendiriyor. Tüm bu birikimi, mitolojik çalışmalar, rüya çalışmaları, prehistorik dönem bilgileri ve  antik çağ ritüelleriyle besleyen Haratoka, aslında bir tür teslimiyet yolculuğu sunuyor.

Teslimiyet yolculuğunda bizlere yardımcı olan alanlar ise mağaralar oluyor. Ezoterizm, okültizm, ve dinler tarihine baktığımızda mağaraların her zaman derin anlamlar taşındığını görüyoruz. Haratoka’da sergisinde de mağara metaforunu bu öğretilere gönderi olarak kullanıyor. Mağara insanın kendisini bulmak için döndüğü öz benliği ya da ana rahmini yeniden doğulan karanlık alanın sembolü olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer yandan, mağaraların felsefi açıdan da önemi tarih boyunca insanlığın öğretisinde ortaya çıktığından bahsetmek gerek. Platon’un Devlet adlı eserindeki ünlü pasaj, derin bir mağaranın duvarına zincirlenmiş bir grup insanın tüm yaşamlarını önlerindeki mağara duvarında dans eden gölgelere bakarak geçirdiğini anlatır. Mahkumlar, arkalarındaki ilahi ışığın kaynağından habersizdir. Gölgeler ve mağara alegorisini Hinduizm’de de görürüz. Bu gölgeler, Tanrıça Maia’nın yarattığı yanılsamalı nesnelerle eşanlamlıdır; ışık ise ebedi formların gerçek ve hakiki dünyasını simgeler. Platon’un evreninde ise gerçek sandığımız şeyler yalnızca gölgelerden ibarettir.

Tasavvufta ise mağara insanın kendini bulmak için girdiği yerdir. Peygamberin Hicret yolculuğunda önemli bir yeri vardır ve mağaradan çıkan kişi bir daha asla eskisi gibi olamaz. Hem marifet derecesinde hem de akıl mertebesinde yükselmiştir.

Carl Jung, İnsan ve Sembolleri adlı eserinde mağaralara “yeryüzünden gökyüzüne, bedensel olandan ruhsal olana dönüşümün gizeminin ve meditasyonun yeri” olarak atıfta bulunur. Jung için mağara, bilinçdışının sembolüdür; burada dönüşüm süreçleri, istenmeyen gözlerden uzak bir şekilde huzur içinde mayalanabilir.

İşte Haratoka’nın da sergide izleyicilere açtığı mağaralar tüm bu sembolleri ve metaforları içinde barındırıyor ve mitoloji, doğa, ritüeller, sanat tarihi, prehistorik dönem, inanç sistemleri Haratoka’nın araştırma alanları arasında yer alıyor.

4 Mağara ve Sırları

Serginin Tokatlıyan Han’ın 5. Katında olması bir tesadüf değil. ‘‘Semaya en yakın alandayız ve buradan aslında yükselişle kendi özümüze gidiyoruz,’’ diyen sanatçı sergiyi hikâyesel bir düzlemde 4 mağara olarak tasarlamış.

Haratoka için her mağaranın bir özelliği var; Doğum Mağaras’ında insan özüne yolculuğa başlarken kadının gücünün hayatın inşasındaki etkisini hatırlatıyor, İfade Mağarası ise insanın kendine yeni bir ifade alanı bulmasını anlatıyor ve sanatçının kendi sözleriyle; ziyaretçiyi kendi sırlarını düşünmeye ve ifade etmediği duygularıyla yüzleşmeye davet ediyor. Sonrasında karşımıza çıkan Sevgi Mağarası ise kendi özünü sevebilmenin ayakta durmak için en önemli temel taşı olduğunu hatırlatıyor ve kişinin kendi özüne dönüşte kalbini açtığı alanı temsil ediyor. Bu alanda yapılandırılan Sırlar Sütunu adlı eser, Haratoka için bir paylaşım alanı. Haratoka burada katılımcılardan isimsiz olarak sırlarını yazmalarını istiyor. Teslimiyet Mağarası ise son mağara ve ziyaretçiyi bir umuda ya da daha büyük bir güce teslim olmanın huzuruyla tanıştırıyor.

Sanatçının eserlerinin üretiminde renkleri ve renklerin derin bilgeliğine yer verdiğini görüyoruz. Haratoka sergi için kaleme aldığı metinde şöyle yazıyor: ‘‘Her şey renklerin gücüyle tanışmamla başladı. Asya inançlarında, bedenimizdeki enerji noktalarının renklerle tasvir edildiğini biliyordum. Ancak bu renklerin sıralanışlarının ve titreşimlerinin bilimsel olarak kanıtlanmış olduğunu öğrenmem beni derinden etkiledi. Renkler sadece estetik unsurlar değil; aynı zamanda ruhu dengeleyen, zihni ve bedeni iyileştiren güçlü birer araç olarak tarih boyunca kullanılmıştır.’’

Özellikle de öze dönüşte yeniden doğumun önemini vurgulayan sanatçı sergide öze dönüşü karanlık bir odada kalp atışlarıyla başlatıyor. Tünelin sonundaki aydınlık işe ruhumuzun ilerlediği ve çekildiği aydınlık alanı ve ışığı anlatıyor. Rüya Mağaraları aslında günümüzde içi çok boşaltılmış bazı kavramlara yeniden bakmaya davet ediyor ve bizlere ruhsal derinliğin önemini ve keşfini bir kez daha hatırlatıyor.

ArtDog Istanbul 26. Sayı100,00250,00Ocak – Şubat 2025

“… ve Markiz’de Dehşetli Güzel” Sayısı şimdi hem basılı hem de dijital versiyonuyla satışta!

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Başarılı

Previous Story

Neş’e Erdok Yapı Kredi bomontiada’da

Next Story

Christie’s’in AI Müzayedesine Tepki: “Sanat Değil, Hırsızlık”

0 0,00