Meksika’nın meşhur güreş stili “Lucha Libre” dövüşçüsü kadınlara ‘luchadora’ deniyor. Ringe renkli kostümler ve maskelerle çıkan bu kadınların ‘serbest atlama’ teknikleriyle uçtukları, atladıkları, zıpladıkları bu spor, ülkenin en büyük eğlencelerinden aynı zamanda.
Paola Calvo ve Patrick Jasim’in geçen yıl Selanik Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü, FIPRESCI Ödülü ve Seyirci Ödülü’nün üçünü birden kucaklamış belgeselleri “Luchadoras / Kadın Dövüşçüler”, Lucha Libre’nin merkezi sayılan Ciudad Juárez’e götürüyor seyirciyi ve dünyada kadın cinayetlerinin en yüksek oranda olduğu bu şehirde hayatta kalmaya çalışan üç luchadora’yla tanıştırıyor bizi.
Bugün Kundura Sinema’da ücretsiz izlenebilen belgeselin yönetmenlerinden Paola Calvo ile konuştuk.
-
Neden Ciudad Juárez?
Çok yıkıcı bir şekilde biliyoruz ki, dünya çapında kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı yer Ciudad Juárez ve burası hakkında sürekli bunu duyarsınız, aynı zamanda genel olarak Meksika hakkında duyduklarınız da budur. Biz ise böyle bir şehirde kadınların nasıl yaşadığını, günlerini nasıl geçirdiklerini anlamak istedik. Keşfettiğimiz şey ise, herhangi bir gazete haberinin yaratacağı etkiden çok daha büyük, parlak ve güçlüydü. Çünkü Juárez aynı zamanda Lucha Libre sporunun da ana merkezlerinden. 2019 ve 2020’de daha etkili hale gelen yeni feminist hareketle de birleştiğinde, orada yaşananların, evrensel bir eşitlik arayışının parçası olduğunu derinden hissettik. Zaman içinde, korku Meksika’daki protestoları felç etmiş olsa da, on binlerce kadının cesedi, acil değişim talep eden protestolarda filizlenen tohumlara dönüşmüş. Luchadora’lar, Lucha Libre gibi geleneksel olarak testosteron odaklı bir kültürde bile zamanın nasıl değiştiğinin sinyallerini veriyor. Birçoğu, yeni bir rol modelini kutlayarak -ve erkeklerin onayından bağımsız olarak kendilerini gerçekleştirmeyi başararak-, Meksika’daki yeni feminist hareketle doğrudan bağlantı kuruyorlar. Artık mağdur olmayı kabul etmiyor kadınlar. Filmimiz, Juárez’in öldürülmüş kadınları için adalet isteme ve Juárez’in yaşama direnen kadınlarını kutlama ihtiyacından doğmuştu. “Kadın Dövüşçüler”, Meksika’nın tüm kadınlarıdır ve dünyanın neresinde olursa olsun herkese, maçoluğa karşı harekete geçmeleri için ilham vermeyi umut ediyor.
Hepsinin Ortak Bir Yanı Var: Mizah
-
Mini Serinita, Lady Candy ve Baby Star… Üçü de birbirinden çekici ve merak uyandırıcı karakterler. Onları izlemeye nasıl karar verdiniz peki?
Lucha Libre, sporla harmanlanmış oldukça zorlu bir eğlence. Meksika kültürüyle derinden bağlantılı. Parlak, renkli, agresif, çılgın… Luchadora’lar aynı zamanda etten kemikten süper kahramanlar: Her dövüş sonrası yetişkin, çocuk, herkes onlarla selfie çektirmek ya da imzalarını almak için yanlarına koşuyor. Her biri idol ve insanlar onlara hayran. Lucha Libre kültüründe olan bütün bu şeylerin Juarez’deki kadınlar hakkında hissettiklerimizle oldukça bağlantılı olduğunu hissettik. Bu kadınlar da bizim idollerimizdi. Ana karakterlerimiz çok farklı kişiliklere sahip. Ama hepsinin ortak bir yanı var: Mizah. Bu kadar zorlu koşullarda yaşamalarına rağmen gülmeyi ve gülümsetmeyi çok iyi bilen, başaran süper komik insanlar. Onlardan çok şey öğrendik ve bize ilhâm verdiler.
-
Korkunun bu kadar baskın olduğu bir şehirde çekim yapmak da kolay olmamıştır sanıyorum. Çekim sürecinizi anlatır mısınız? Ne kadar sürede çektiniz? Planladıklarınızın dışında gelişen ve çalışmanızı engelleyen şeyler oldu mu?
Juárez’deki tehlike gerçek. Doğru zamanda doğru yerde olup olmadığınızın belirsizliği gün içinde birkaç kez hissettiğiniz bir şey. Böyle bir yerde yaşamanın ilk sonuçlarından biri korkudur. “Dövüşçü Kadınlar”’ı çekmenin en zorlu kısmı korkularımızla başa çıkmaktı. Korku kişisel, bireysel ve her şeyden önce mantıksız bir şeydir. Benim çok korktuğum ama Patrick’in korkmayıp çok rahat olduğu, ya da tam tersini yaşadığımız pek çok anımız oldu… Juarez’de birkaç hafta geçirdikten sonra, böyle bir yerde yaşarken en önemli şeyin bir topluluğun parçası olmak olduğunu öğrendik; bu bir güreş topluluğu da olabilir, aileniz veya arkadaşlarınız da… Bir grubun parçası olmak güvende olmak demektir.
-
Kadın dayanışmasının yanı sıra kendi kendini güçlendirmenin de hikâyesini izliyoruz. Kadına şiddet konulu belgesel filmlerde sıklıkla gördüğümüz bir şey değil bu. Ayrıca bunu yeni ve özgün bir anlatı kurarak yapıyor film. Dilinin ve özellikle renklerinin nasıl olacağına, anlatımın nasıl ilerleyeceğine hangi süreçte karar verdiniz?
Ana karakterimizle tanıştığımızdan beri filmin ‘gerçek süper kahramanlar’la ilgili olduğunu biliyorduk. Ciudad Juarez’deki kadınlar kendilerini güçlü ve kuvvetli görüyorlar. Sadece mağdur oldukları fikri basından ve özellikle yabancı medyadan kaynaklanıyor. Oysa günlük yaşamda çok güçlüler ve filmi yaparken de en büyük motivasyonumuz bu oldu.
“Bir Ekibe İhtiyacınız Olduğunu Sakın Unutmayın”
-
Yeni başlayacak belgesel sinemacılara tavsiyeniz ne olurdu?
Film çekmek için en önemli şeyin azim olduğunu söyleyebilirim. Uzun soluklu projelerin ortaya çıkması için en az birkaç yıl gerekir. Bir yönetmen ve yapımcı olarak parayı toplama, filmi çekme ve ardından seyircinin önüne çıkarmaya çalışma enerjisine sahip olmalısınız. İlk seferinde belki herkes sizi desteklemeyecek ve birçok kişi size projenize inanmadıklarını söyleyecek. Savaştığınız ve inandığınız sürece başarılı olacaksınız. Ama mücadeleye katlanmak zorundasınız. Ve bir ekibe ihtiyacınız olduğunu sakın unutmayın. Filmi tek başınıza çekemezsiniz. Olabildiğince açık ve doğru şekilde iletişim kurun ve her şeyden önce, birlikte çalıştığınız insanlara iyi davranın. Sizin ve ekibinizin film çekme deneyiminden mümkün olduğunca keyif aldığınızdan emin olmaya çalışın. John Cameron Mitchell’in de dediği gibi “Film hayatınız değil, filmi çekmek hayatınızdır”.
“Luchadoras / Kadın Güreşçiler”i, 4 Haziran Cumartesi günü saat 17:00’de Kundura Sinema’da ücretsiz izlemek mümkün.