Ece Özdikici’nin sanatla yolu İzmir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nde kesişmiş. Burada resim sanatına akademik bir bakış açısıyla tanıklık ettikten sonra deyim yerindeyse bu sanata resmen çarpılmış. Daha çocuk sayılabilecek yaşlarda profesyonel resim yapmaya başlamış. Özdikici’nin sanatla olan uzun yolculuğu daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk eğitimiyle devam etmiş; şimdilerde profesyonel bir oyuncu. Popüler pek çok televizyon dizisi ve tiyatro oyununda rol alıyor. Bir yandan da resim düşünmeye, resim üretmeye devam ediyor.
- Resmin hayatınızdaki yeri nedir?
Genelde insanlar beni tiyatrodan ya da televizyondan, oyunculuğumdan dolayı tanıyor. Ama aslında benim resim sanatı ile olan mazim oyunculuktan da eskiye dayanıyor. Şimdi sergideki eserlerimi görenler zannediyorlar ki bir anda resim yapmaya başladım. Oysa ben çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Hatta benim hayattan ilk istediğim şey ressam olmaktı. Bu nedenle çok küçük yaşlarda öğretmenlerim de beni resme yönlendirdi. Güzel Sanatlar Lisesi’nin sınavına girdim, kazandım. Akabinde bu hayalim doğrultusunda İzmir’de Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nde dört yıl boyunca resim okudum.
Lisede resim okurken bile aklımda tiyatro okumak da vardı. O dönemde bir yandan oyuncu, bir yandan da ressam olmak istiyorum. Aslında çok zor bir süreçti benim için… Ankara, İstanbul, İzmir geziyordum elimde dosyalarımla. Konservatuar salonuna giriyorum diyorlardı ki “Güzel sanatlar burada değil”. “Yok” diyordum ben de, “tiyatro için geldim zaten”… Oradan çıkıyorum resim sınavına giriyorum. Resim sınavını da, tiyatro sınavını da kazandıklarım oldu. Ama Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü’nü kazanınca tercihimi bu bölümden yana kullandım. O dönemde resme büyük bir ara vermek durumunda kaldım. Çünkü mesleğime oyunculuğa çevirdiğim için bu alanda kendimi geliştirmem gerekliydi. Elbette yine resim yapıyordum ama tam anlamıyla kendimi vererek değil. Ta ki bundan on yıl önceye kadar…
- Tekrar resim yapmaya nasıl karar verdiniz?
On yıl önce yeniden büyük bir tutkuyla resim yapmaya başladım. Şunu itiraf etmeliyim: Bu uzun aradan sonra kendimden korkarak resim yapmaya başladım. Ben iki yolla ifade edebiliyorum kendimi. Biri oyunculuk, biri ressamlık. İki tane sanat dalında da kendimi geliştirdiğim ve kendimi ifade edebildiğim için de mutlu hissediyorum. Artcontact İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’na ve Pinelo Art Gallery’nin Olasılıklar Evreni isimli karma sergisine katıldım en son.
- Resim yaparken meseleniz ne?
Aslında özellikle kadın portesi çalışayım diye bir seçimim olmadı ama kadın figürü çok verimli geliyor bana. Kadınların yüzlerindeki ifadelerden, yaşadıkları şeylerden çok etkileniyorum. Doğrudan çok yaratıcı geliyor bu topraklarda yaşayan kadınların his ve duyguları. Acı, ıstırap, özlem, mutluluk, aşk… Bedende saklanan, bastırılan ama gözlerin açık ettiği her duygu ve his… Dolayısıyla bu şekilde rahatlığın ve rahatsızlığın beraber olduğu resimleri yapmayı seviyorum. Kadınlar galiba bu konuda bana daha çok malzeme verdiği içinde onları konu olarak seçiyorum. Kısaca derdim bu.
- Türkiye’de takip ettiğiniz beğendiğiniz ressamlar var mı?
Öykündüğüm çok sayıda sanatçı var. Örneğin; Türkiye›nin ilk kadın ressamlarından biri olan Hale Asaf’ın eserlerine inanılmaz hayranlık duyuyorum. Nuri İyem, Fikret Otyam, Neş’e Erdok, Neşet Günal… Benim de umutsuzluğa düştüğüm çok an oluyor. Hemen sevdiğim bir sanatçıların eserini açıyorum böyle anlarda. İncelediğimde nasıl resmettiklerini hayal ediyorum. Sonra ne tür şartlar altında yaşadıklarını kendilerini nasıl geliştirdiklerini. Hemen açıp biyografilerini okurum. Bu beni ferahlatır biraz. Sanatçı biyografileri okumak, resimlerini incelemek inanılmaz bir terapi.