“Prelude” ve Akaşa Coral  

/

Sinema; rüştünü ispatlamış simaların yanında bu alana yeni adım atan başarılı senaryo yazarlarını da her geçen gün bünyesine katıyor. Bu yeni isimlerden biri Akaşa Coral. UCLA’da Entertainment Business (Sinema ve Televizyon) üzerine yüksek lisans yapmakta olan Coral; öğrenci filminden daha ötelere giden ve dışarıdan mükemmel görünen bir çiftin kapalı kapılar ardında aslında nasıl bir şiddete evrildiğini sorgulayan “Prelude” isimli filmiyle oldukça ses getirdi.                      

Akaşa Coral’la kendi sinema tarihini konuştuk. Kendisini senaryo yazımı ve film çekimine iten nedenlerden, klasik müziğin senaryo yazımına etkilerinden, ilhamlarından ve daha çok şeyden… 

  • Hikayeler “çekmek” senin için ne anlama geliyor? Bir sağaltım, kendini ve evreni keşfediş ya da sonsuz bir merak? Bu doğrultuda Los Angeles’ta Entertainment Business yüksek lisansına başlamak seni nasıl bir Akaşa Coral’la tanıştırdı?

Hikayeleri “çekmek” benim için kesinlikle kendimi ve evreni keşfediş demek. Kendi filmleştirmek istediğim fikirler, genellikle kafamın içinde çözümleyemediğim meseleler oluyor. Bir yandan da sonsuz bir merak. Hiçbir zaman olayların siyah ve beyaz olduğunu düşünmedim. Benim için hep grinin tonları mevcuttu. Dolayısıyla, insanların kaldıkları zor durumlarda aldıkları kararları hangi dürtüyle, yaptıkları seçimleri neden yaptıkları hep ilgimi çekmiştir. “Prelude” de biraz bu tarz hikaye anlatımına bir başlangıç gibi oldu.

Los Angeles’in benimle tanıştırdığı Akaşa Coral, her şeyin mümkün olduğuna inanan ve elinden geleni de asla ardına koymayan bir insan olup çıktı. Bunları keşfetmekte UCLA’daki eğitimim çok büyük rol oynadı. Bir senelik eğitimim boyunca sanırım elimizdeki en önemli kaynak ekip olarak birbirimizdik. Sonuçta hepimiz aynı hedefle oraya gelmişiz ve herkes birbirine yardım etmek istiyor. Öğrenci filmi çekiyoruz diye başladığımız çoğu yolculukta çıkan filmler, kalite olarak bir öğrenci filminden çok öte noktalara gitti. Sonuç olarak, ben bir arkadaşa yardım ettim, başkaları bize ışık temin etti, kamera temin etti. Kimi zaman mekân mekân gezip orijinal pazarlıklarla çekim yapacağımız restoranı aldık ama sonuç olarak hep bir takım çalışması oldu. Ve elimizdeki sınırlı imkanlarla ve genelde kısıtlı zaman ve çok fazla uykusuz geceden sonra elimizdeki senaryoyu hayata geçirebilmenin mutluluğunu yaşadık. Artık geldiğim nokta; bir şey üretmediğim zamanlarda sanki bir şey eksikmiş gibi hissetmem.

“Yapbozu tamamlayan, piyano geçmişim oldu”

  • Kimi zaman zorlayıcı insan hikayelerini mercek altına almaya çalışıyorsun. “Prelude” bu anlamda nasıl bir zeminde ilerledi?

“Prelude”aslında bir ders için oluşturulmuştu. Hikayeyi yazmak için çok kısa bir zaman vardı ve ilham gelmesini bekliyordum. Bir gün evi toplarken müzik listemde araya bir klasik müzik parçası karıştı. Rachmaninoff’un ‘Prelude in C-Sharp Minor’ü. Bu parçayı o an duyduğumda biliyordum, onun üzerine veya daha doğrusu, o parçanın bende uyandırdığı hikayeyi yazmalıydım. On üç senelik bir piyano geçmişimin olması da yapbozu tamamlayan parça oldu. Şarkının çok vahşi ve yoğun bir melodisi var ve ancak komplike bir hikaye anlatıyor olabilir gibi gelmişti bana. Bunun üzerine de ilişkilerin hiç dışarıdan bakıldığı gibi olmadığını müzik kadar keskin kadanslarla anlatan bir öykü çıktı ortaya.

“Prelude”ün çekimi biraz sancılıydı. Çekimin gerilla tarzda, yani sigorta veya izinlerle uğraşmadan gerçekleşmesini kararlaştırmıştık. Yeni başlayan bir yönetmen olarak en çok dikkat ettiğim şey oyuncularım ve filmde istediğim görüntüyü yakalamak için edinmem gereken prop’lar ve ışıklardı. Mesela filmin görüntüsü için quasar denilen, neon ışık veren uzun çubuklara ve ay ışığı etkisi oluşturacak Arri ve Aputure marka ışıklara ihtiyacımız vardı. Filmin finansmanını kendim yaptığım için de bütçe çok dardı; dolayısıyla geleneksel anlayışta sette olacak birçok şeyden fedakarlık etmem gerekti. İki günde her şeyi çekmemiz gerekiyordu ve sadece iki mekanda çekecektik. Bir tanesi klasik bir Los Angeles düşük bütçe öğrenci filmi usulü benim dairemdi, diğeri de yalvar yakar bir sürü pazarlık ve rica sonucu bize tahsis edilen kocaman bir balkondu. Balkonda çektiğimiz parti sahnesinin püf noktası, akşamüzeri çekeceğimiz için güneşin hareketine uyum sağlamayı başarmaktı. Çünkü saat 4’ten sonra ışık çok hızlı yer değiştiriyor ve bu filmin devamlılığına uymak adına çok disiplinli bir çekim gerektiriyor. İlk gün iyisiyle kötüsüyle hallettik. Geldik ikinci güne. Dairede filmin ikonik kavga sahnesini çekecektik. Zaten Rachmaninoff’un parçası da bu sahnede baş gösteriyordu. Dolayısıyla bu sahneler filmin bel kemiği idi. O gün aynı zamanda görüntü yönetmeniyle vizyon olarak anlaşmanın ve detaylı planlamanın ne kadar önemli olduğunu gördüğüm gündü. Yapımcım sağolsun yardımcı oluyordu ama o da her şeye yetişemiyordu ve ben kendimi hem set tasarımı yapıp hem oyuncularıma motivasyon verip hem de onlara gereken direktifleri verirken, bir yandan da yemek siparişinde yaşanan sorunları telefonda çözmeye çalışırken buldum. Bir yandan setin moralini yüksek tutmaya çalışıyordum (daracık bir daireye 15 kişi koyduğunuzu ve sürekli yanan set ışıklarının orayı hamama çevirdiğini hayal edin), bir yandan da dikkatimi tamamen sahneye vermeye çalışıyordum. Günün sonunda herkes olabildiğince mutluydu ama maalesef ki bitirmemiz gereken zamanı geçmiştik ve hala en önemli sahneleri çekememiştik. Görüntü yönetmeni beni anlamıyordu, ben de kendimi ona anlatamıyordum ve sonuç olarak sözde benim yönettiğim ama görüntülere bakınca benim vizyonuma hiç uymayan bir malzeme çıktı. 

Bunun siniri, hayalkırıklığı ve küskünlüğüyle iki hafta yaşadım. İkinci haftanın sonunda meseleyi ele almaya karar verdim ve filmde bize kamera ve ses malzemelerini ödünç veren, aynı zamanda da ses kaydında bana yardım eden dostum Erhan Güçel ile konuştum. Dedim bunu tekrar çekmemiz lazım, bana yardım eder misin? Çünkü Erhan görüntü yönetmeni olmasa da bir film karesinin nasıl olması gerektiğine ve daha da önemlisi benim vizyonuma aşinaydı. Ve o noktada tamamen ona ihtiyacım vardı. Kabul etti ve artık elimde kalmayan bütçeyle ışık bulmaya çalıştık. Şehir merkezinden kiralamak çok pahalıydı dolayısıyla Los Angeles’ın ücra köşelerinden, acayip acayip mahallelerden kiralık ışıkları topladık. Bütün bunlarda da bana destek olan bir arkadaşımın arabasıyla yaptık. Bu seferki film günü çok çok daha küçük bir ekiptik. Yaklaşık 6 kişiydik, sadece güvendiğim insanları topladım ve 1 günde tekrar çektik. Bu konuda da oyuncularım Maeva Marcognet ve Berk Karaca’nın azmine ve bağlılığına hayran olduğumu da söylemeliyim. Eğer onlar her rica ettiğimde bu filme koşmasalardı, böyle bir şey mümkün olmazdı. Üstüne üstlük filmde şiddet ögeleri bulunmasına rağmen birçok şeyi denemeye çok istekli, bir o kadar da bilinçlilerdi. Çalışması çok keyifli bir ikiliydi. 

“Gazetelerden ilham alıyorum”

  • “Prelude” demişken… Seni neler besliyor?

Güleceksiniz belki de ama bazı zamanlarda gazete ve değişik köşe yazıları okumak beni yaratıcı olarak çok besliyor. Eskiden içim kararırdı gazete okurken ama şimdi oradaki hikayelerden çok ilham alıyorum. Özellikle haksızlığa hiç tahammülüm yok ve o tür olayları görünce araştırmaya gömülü buluyorum kendimi.

  •  Ya diğer filmlerin?
İlginizi çekebilir:  “Yeni Normalin” Moda haftaları

Prelude” benim yazıp yönetmedeki ilk tecrübemdi. Normalde yapımcılık alanında çalışmalar yapıyorum. İlk yapımını üstlendiğim kısa film, “Forte” (dram) idi. Forte, Sevgililer Günü’nde yalnızlığını sıradışı bir yolla benimseyen bir kadının hikayesi. Sonra “The Loop” (gerilim/dram) geldi, bir seri katilin yolun sonuna gelişini anlatıyor. Bu filmi de yine gerilla tarzda çektik. Hırsızlama sokakta çekilen görüntüler ve nice şirinliklerle de çok iyi bir sonuç elde ettik.  Filmin büyük bir kısmı için yönetmenin abisinin evini kullanacaktık o yüzden o kısmı halletmiştik. Ama bir parti sahnesi vardı ve onun için bir bar bulmalı ve bu bara mümkün mertebe az para kaptırmalıydık. Nice acayip pazarlıklarla herhalde dört ila beş tane barı gezmişimdir. Kimisine filmde kredi vereceğimizden, kimisine tüm ekibe çekim bittikten sonra bira ısmarlayacağımız sözü vermiştim, kimisine de filmde oynatma teklifinde bulunmuştum. Sonuç olarak başka bir binanın çatı balkonunda çekmeye karar verdik ama süreç çok keyifliydi. Bu filmin bir diğer zorlayan anı ise, set tasarımcılarımızın hazırladığı ikonik cinayet panosunun sahnesi gelmeden yıkılması ve set tasarımcılarımızı setten göndermiş olmamızdı. Şimdi eğer bütçeniz bu kadar düşükse, yapımcı genelde sette ne gerekiyorsa onu çözen insan oluyor. Burada da ben ve sevgili yapım asistanımız, bu prop’u sıfırdan yapmaya başladık. 2 saatin sonunda ortaya çıkardık ama soğuk terler döktük. Çünkü her ne kadar ekip yardıma çok istekli olsa da, 12 saat neredeyse aralıksız çekim yaptıktan sonra herkesin isteği biraz kırılıyor haliyle ve kimse daha fazla kalmak istemiyor. 

“Kata” (Bilim kurgu/dram), erkek çocukların istenmediği ve doğdukları anda bir kampa gönderilip, orada hayvanlarla yetiştirildikleri bir dünyada anaerkil bir toplumda yaşayan veliaht kabile liderinin bir erkek çocuk annesi olarak verdiği savaşı konu alıyor. Konunun yoğunluğundan dolayı düşündüğümüz zamanda ve düşündüğümüz bütçeyle çekmeyeceğimizi söylüyordu herkes. Zorlu bir süreçti ama başardık. O yüzden “Kata”nın yeri bende çok ayrıdır. “Kata” bunların arasından en zorlusuydu. Çünkü diğer filmlerde hep ‘gerilla çekim’ yapmıştık. Lakin “Kata” için kanyonlarda çekim yapmamız gerekiyordu ve sigortaya kesinlikle ihtiyacımız vardı. İzin de şarttı çünkü biri bizi şikayet etse veya yakalasa, kamera ve tüm çektiğimiz görüntülere devlet el koyuyordu. Ve bütün bu süreç inanılmaz uzundu ve epeyce bir evrak işini beraberinde getiriyordu. Bu dönemde de ben hem burada staj yapıyordum, hem “Prelude”ün post süreci başlamıştı ve “The Loop”un çekimleri yeni bitiyordu, aynı zamanda da ev taşımam gerekiyordu. Yani evrak işi tam ‘Çin işkencesi’ olmuştu ve sonunda Film LA görevlimiz ve sigortacımız en çok konuştuğumuz insanlar haline geldiler.  “Kata”yla ilgili bir diğer anım ise bir arkadaşımızın evinin içine kurduğumuz kocaman çadırdı… Kanyonlarda mağara sahnelerini çekmek çok pahalıya gelecekti o yüzden evin içine mağara-çadır tadında bir şey kurduk. Sonra da çeşitli ışıklarla ateş yanıyormuş hissi oluşturduk. Bu gibi orijinal ve pratik çözümler “Kata”yı mümkün kıldı. 

Bir diğer film ise, “Daniel in Denial” (komedi/dram/gerilim). Kapitalist düzende bir şirket kölesi olan Daniel, bir gün bu düzene istemsiz bir tepki verir. “Living in Color” (animasyon – gerçek) birbirleri için hazır olmayan iki insanın başarısız olan ilişkisini yoğun renk ve ışık kullanımıyla, adeta bir yağlı boya tablosu gibi ekrana taşıyacak ve “Aurora” (LGBTQ, dram) gerçek bir Türk LGBTQ hikayesini konu alıyor. Tüm filmlerle ilgili fazladan bilgiyi IMDB’den veya dreamwarehaus.com adresinden takip edebilirsiniz.

“Bizans’ı babamdan daha iyi anlatanla tanışmadım”

  • Kısa metrajlı çekimlerin hikayelerini aktarmaya daha çok olanak verdiğinden bahsetmişsin…

Kısa metrajlı filmlerin kıymetini ve gücünü açıkçası ben Los Angeles’a taşındıktan sonra daha çok anladım. Aslında 10-20 dakika içinde anlatmak daha zor olsa da çekim daha kolay oluyor. Ve bana kalırsa, dikkatlerimizin bu kadar daraldığı bir dönemde kısa filmler çok ideal. Benim de yakında açacağım sitede vermek istediğim içerik bu. Dreamware’de uzun dönemli hedef, oraya farklı temalarda kısa filmler yerleştirip, insanların girip ilham alabileceği bir yer oluşturmak. İçine girebilecek projeler hem bu kısa metraj filmlerin fragmanları, hem de daha deneysel 2-4 dakikalık parçalar olacak. Geçtiğimiz ayda Amerika’da Quibi diye bir platform çıktı. Quibi, Netflix’in kısa formatta içeriğe sahip versiyonu olmayı hedefliyor. Yani bu demek oluyor ki, akıllı telefonunuzdan 5 dakikalık bir aranız olduğunda bir şey izleyebilirsiniz. Pandemi sırasında çıkması şansına yansıyacak mı hep birlikte göreceğiz ama eğer işe yararsa, o zaman sektörün işleyiş şeklini ciddi anlamda değiştirecek.

  • Yazar bir babanın kızısın. Mehmet Coral’ın hikayeleri üzerine belirli bir çalışman var mı?

Elbette ki! Şu ana kadar bir stüdyo (Lionsgate), bir ajans (Creative Artists Agency) bir de butik yapım şirketinde (Echo Lake Entertainment) çalışma şansım oldu. Bu yerlerde okuduğum sayısız senaryodan sonra piyasada Bizans’a dair inanılmaz bir eksiklik olduğunu fark ettim. Ve Bizans’ı babamdan daha iyi anlatan biriyle henüz tanışmadım. Onu okurken veya ondan dinlerken adeta hikayenin içinde kendini kaybediyor insan. Hatta şu an İstanbul’dayken bile küçük çalışmalar yapıyoruz diyebilirim. Daha bir şey söylemek için çok erken ama uzun dönemli listemizde büyük bir yer kaplıyor diyebilirim.

  • On yıl sonra nasıl bir sinemacı göreceğiz?

Açıkçası bunu ben de çok merak ediyorum! Bir sene içerisinde bakış açım bambaşka bir yere geldi ve buradan sonra da yapılabilecek çok fazla proje var. Ama umarım baş tacı ettiklerinden biriyle çalışma fırsatı yakalamış, vizyonunu ortaya koyabilen ve insanlara dokunabilen bir sinemacı görürüz. Bunun yanında da başarılı bir dizi ve/veya uzun metraj bir film bitirmiş olmak da listede…

 

Prelude 

Yönetmen: Akasha Coral

Görüntü Yönetmeni ve Kameraman: Ekrem Erhan Güçel (Senelerce Türkiye’de dizi ve Emma Juncosa)

Yürütücü Yapımcılar: Ekrem Erhan Güçel, Tatiana Caillaud, Akasha Coral

Yapımcı: Nicole Fahel (Olağanüstü yetenek vizesiyle Amerika’da çalışan bir yapımcı)

Kamera: BlackMagic Pocket Cinema Camera 4K – Sektörün küçük boyutta olup üstün kalitede görüntü veren popüler kamerası. 

Lokasyon: Westwood 

The Loop 

Yönetmen: Sumit Parnami

Görüntü Yönetmeni: Natalia Moscoso 

Yürütücü Yapımcılar: Sumit Parnami, Ekrem Erhan Güçel 

Yapımcı: Akasha Coral

Kamera: BlackMagic Pocket Cinema Camera 4K 

Lokasyonlar: Northridge, Westwood

Kata

Yönetmen: Kamila Sadykova

Görüntü Yönetmeni: Jonas Schubach (Daha çok komedi odaklı olan ve Ray Ban reklamlarında çalışmış bir görüntü yönetmeni)

Yürütücü Yapımcı: Kamila Sadykova

Yapımcı: Akasha Coral

Kostum Tasarım: Talia Gradney. Talia, Universal Studios’da kostüm asistanlığı yapan genç bir yetenek. Filmin kostümlerini olmasını istediğimiz noktaya getiren kişinin ta kendisidir.

Kamera: Sony a7ii – Sektörün ileri gelen Black Magic, Arri Alexa veya Red kadar kullanılmayan ama yeni başlayan sinemacılar için üstün kalitede görüntü veren kamera.

Lokasyonlar: Hollywood’daki Bronson Canyon mağaraları, Santa Monica

Previous Story

BASE 2020’ye Son Başvuru 1 Temmuz

Next Story

Uluslararası Göç Filmleri Festivali ‘Uzun Metraj Yarışma’ Jürisi Açıklandı

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights