Osman Dinç, Tek Gözlü Dünyalar, Fotoğraf, 50x70 cm, 2000

Osman Dinç’in Evren Anlayışı Göz Kuşak’ı Altında

Osman Dinç, Pi Artworks Istanbul’daki "Göz Kuşak’ı Altında" adlı sergisinde evren anlayışını, sanat ve bilimin kesiştiği noktadan izleyiciye sunuyor.

//

Osman Dinç’in Pi Artworks’teki yeni sergisi Göz Kuşak’ı Altında insan ve evren arasındaki benzerliği sorgularken, izleyiciye bilim, felsefe ve sanat arasındaki yakın ilişkiyi göstermeyi amaçlıyor. Dinç, uzaydaki kara deliklerle göz bebeği arasındaki bağlantıları ele alıyor. Bu şekilde, sanatın ele aldığı alışagelmiş konuları ardında bırakarak bilim ve kuramsallığın alanına giriyor. Dinç’in sergideki eserleri sanatçının kendi gerçekliği üzerinden kendi evrenindeki hakikat arayışı üzerine. Kara delikler ve insan göz bebeği arasındaki görsel yakınlık, aslında bilimsel ve felsefi alanda da sanatçının bize göstermek istediği bir durum. Bu benzerlikten beslenen Göz Kuşak’ı Altında sergisindeki eserler, farklı şekillerde izleyiciye bilimi sorgulatıyor. Dinç, bilim ve sanat bir arada hakikati sorgulayabilir mi sorusuna cevap arıyor.

Sergide bir damla çini mürekkebi kullanılarak oluşturulmuş görüntüler görüyoruz. Hem göz bebeğini hem de evrenin dört bir yanına dağılmış kara delikleri anımsatan formların benzerliklerini keşfediyoruz. Bu bağlamda sanatçı, insan ve evren arasında süregelen sonsuz iletişim ve benzerliğini araştırıyor. Bunu yaparken sanatçı hem farklı teorilere ve insanın bilgiyle var oluşuna dair yeni söylemler üretiyor.

Bilgi Nasıl Oluşuyor?

Birçok dini, batıni, okült ve ruhani inanca göre evren, yaratıcının bir parçası olan insanın içindedir. İnsanın temeli, logos ya da öz dediğimiz kavram aslında bu yaratıcının bir parçası olduğu için, hiçbir şey birbirinden farklı var olmamıştır ve her şeyin özü aynıdır. Bu durum, evren bilincine de yansır. İnsanın içinde evrenin bir parçası olduğuna dair inançlar, yüzyıllardır var olmuştur. Örneğin, Hermetik Felsefenin en önemli ilkelerinden birisi her şey büyük enerjinin içindedir ve bizlerin içinde de bu büyük enerjiden bir parça vardır. Bu inançların, sanat gibi farklı alanlarda anlam bulduğunu tarih boyunca görebiliriz. İnsanın neyi nasıl algıladığı ve bu algılardan ortaya çıkan üretimlerin ve sonuçların nasıl evrildiğini, sanat alanında da deneyimlemek mümkün. Sonuç ve kural basit: İnsan zihnini ve algısını yönetebilen gelişmiş bir varlıktır. Osman Dinç de bir sanatçı olarak, bu sergisinde tam bu noktada bizlere bir sorgulama alanı açıyor. İnsanın algıladığı bilgiyle neler yapabileceği ve bu bilgiyi hayatında nasıl kullanacağını gösteriyor. Bilgi nasıl oluşuyor sorusuna sanatsal bir alandan bakıyor.

Osman Dinç, Sıra Selviler, 125 x 125 x 46 cm, 2023

“Elbette göze giren ışık, davranışlarımızı etkileyen ve yönlendiren bilgi olarak algılanıyor” diyor sanatçı. Bu alanda bilgiyle ilgili felsefi bir alana da giriyoruz. Dışarıdan gelen her bilgi bizim içimizde yeni bir oluşuma (bilgiye) dönüşüyor mu? Ya da bu bilgileri bir arada alan insan ona kendi içindeki bilinçle birlikte yeni bir varlık mı yüklüyor? Bilgiyi alma ve işleme mekanizmasını karadelikler için de söylemek ve ifade etmek mümkün. “Bazı yeni teorilere göre kara deliğe giren ışık, galaksilerin oluşumunda önemli rol oynuyor. Bazı bilim insanları, kara deliğe giren ışık ışınlarının başka bir boyutta, başka bir evrende ortaya çıkarak varlık kazandığını savunmaktadır” diyor Dinç.

İki Farklı Kaynaktan Gelen Bilgi

Aslında, Alman Aydınlanması’nın büyük filozofu Immanuel Kant, bilginin insan içinde iki temel kaynaktan türediğini söyler. Bunlardan birisi tasarımları alma kapasitesidir, ikincisi ise bu tasarımlar aracılığı ile nesneyi bilme gücüdür. Tasarımlar, çevremizde olan biten olaylar, algıladıklarımız ve nesneleri ifade eder. Bu tasarımları bilme gücü ise bilincimizle ilgilidir. Bilincimiz yükseldikçe tasarımları ve nesneleri algılama ve anlama kapasitemiz de yükselecektir. Dinç’in ilgilendiği alan ise ikinci alan, bu tür bilme gücünü sanata çevirebilme kapasitesi…

Gözü ve karadelikleri bu bağlamda birleştiren sanatçı, “Göz ve karadelikler oran ve yer kaplama açısından büyük tezatlık içerse de, yapı bakımından benzerlikler barındırıyor” diyor. “Karadeliğe giren ışınlar, gök cisimleri ve yıldızlar karadeliğin içini doldurmuyor ve bizler aslında tüm bu nesnelerin neye dönüştüğünü tam olarak bilemiyoruz. Göze giren ışığın da nereye gittiğini bilemiyoruz. Bunların nasıl bir bilgiye dönüştüğünü de bilemiyoruz. Sadece, bir bilgiye dönüşüyor bizim içimizde ve bu bilgi bizim bilincimizle ilgili bir sonuca ulaşıyor.” Dinç’in eserlerinde de bu dönüşen bilginin sonuçlarına tanıklık ediyoruz.

Bilginin Sürekliliği Ve Dönüşümü

Dinç’in sergide önemsediği bir diğer konu ise bilginin dönüşümü. Sanatçı, bilginin sezgiyle olan ilişkisini araştırıyor. Hem sanatta hem de bilimde bilginin sezgiyle birlikte geliştiğini savunan sanatçı, “Bilim insanları bu sezgiyle bir formüle varır, sanatçı ise bir tekilliğe varır” diyor. Bu tekil olma hali, aslında sanatta yapılan ya da üretilen bir şeyin bir daha asla aynı şekilde üretilemeyeceği üzerinedir.

İlginizi çekebilir:  Sanat Dünyamız'dan Film Günleri

“Yapılan bir şey bir daha asla tekrarlanamaz. Doğadaki ağaç yeniden açar, baharda yeni bir şekilde var olur ama her varoluş farklıdır. Ben de eserlerimde bu tekilliği anlatıyorum” diyor Dinç. Her eserin kendi içinde tekilliği bulunduğunu ve her eserin aslında sanatçının evren anlayışına dair bir sonuç ürettiğini savunuyor. Sanatçı bu anlatımdaki tekilliği sorguluyor ve bir daha asla aynı şekilde ortaya konulamayacak eserleri ve eserin tek olma hali üzerinden üretimler yaptığını belirtiyor.

Osman Dinç, Yarım Aylar, Çelik ve elektrostatik boya

Sanatçının bilgiyi eserlerinde süzgeçten geçirip izleyiciye sunması, onun üretimlerinin temel alanlarından birisi olarak öne çıkıyor. Sanatçıya göre, hem sanatta hem de bilimde önemli olan, bilginin dönüşümü ve sürekliliği. Osman Dinç bu durumu şu şekilde açıklıyor: ‘‘En basit atom olan hidrojen, evrenin oluşundan beri ne yapması gerektiğini bilir ve unutmaz. Ve bu bilgi aslında ölümsüz olan tek şeydir. Biz canlılar ölümsüz olmadığımız için unutma kabiliyetimiz vardır. Bu nedenle sanat eserlerim genel olarak unutulmuş ortak duyguların ve bilgilerin arkeolojik çalışmaları olarak değerlendirilebilir. Ne zaman ve hangi medeniyetlerde ne işe yaradığı bilinmeyen objeler ve aletler gibidir. Kendi hikâyelerini anlatan figüratif eserlerdir.”

Dinç’e göre biz canlılar ölümsüz olmadığımız için olan biten her şeyi unutma kabiliyetine sahibiz. Bu durumu sanat eserleriyle açıklamaya çalıştığını belirten Dinç, “Bu nedenle sanat eserlerim genel olarak unutulmuş ortak duyguların ve bilgilerin arkeolojik çalışmaları olarak değerlendirilebilir” diyor. “Ne zaman ve hangi medeniyetlerde ne işe yaradığı bilinmeyen objeler ve aletler gibidir.”

Evreni Sanatla Anlatmak

Dinç’in eserlerinde araştırdığı kavramların farklı bir alanda yeni bilgilerle varlık kazandığını görüyoruz. Örneğin, Tek Gözlü Dünyalar adlı fotoğraf eseri bir göz bebeğini tasvir ediyor ama aynı zamanda bir karadeliği anımsatır gibi içi simsiyah ve ışık yok. Her şey sonsuz bir boşluğa doğru giriyor. ‘‘Girişte gördüğümüz Yedi Kardeşler adlı eserin anlatımı gökyüzündeki yedi kardeşleri yani genç yıldızları anlatıyor. Bu yıldızların bir araya gelmesini anlatıyor” diyor sanatçı. Bu şekilde kendini anlatmadığını, daha evrensel bir boyuttan sanatına baktığını ifade ediyor Dinç. ‘‘Birçok filozof ve düşünür kozmosu matematikle anlatmıştır. Evreni matematikle anlatmak şu ana kadar keşfedilen en iyi anlatım biçimidir. Ben de kendi evrenimi bu şekilde anlatmayı seçiyorum’’ diyor. Bu nedenle sanatçının pratiğinin, evrensel fikirleri somutlaştırmaya dayalı olduğunu görüyoruz.

Diğer yandan, sanatta sürdürülebilirlik ve maddi bütünlüğün gerekliliğine vurgu yapan Dinç, aslında heykellerini genellikle hammaddeye mümkün olan en az şekilde müdahale ederek yaratmayı seçiyor. Göz Kuşak’ı Altında sergisinde de, Dinç’in hem fotoğrafları hem de heykelleri, hazır nesne ile karmaşık fiziksel ve duygusal olgular arasındaki dengeyi somutlaştırıyor. Eserlerin bariz sadelikleri, kendi fikirlerimize ve çağdaş çağrışımlara bir ayna görevi görüyor.

“Demirle Akrabalığımız Var”

Eserlerinde kullandığı malzemeler de sanatçının kendi evren anlayışını anlatması için bir yol ve yöntem. Demir ve çelik gibi malzemeler Dinç’in kavramlarıyla bağlantılar yaratıyor. Hatta, sergide bu bağlantının gerçek anlamda bir bilgiye dönüştüğünü görüyoruz. Malzeme de eserlerden çıkış yaparak bir bilgiye dönüşüyor. Osman Dinç’e göre, bizler hâlâ demir çağını yaşıyoruz, demirle akrabalığımız var. ‘‘Silahlar ve tanklar demirden yapılıyor ama ben sanat eseri yapıyorum ve bu sanki ‘yumuşak’ bir yapıymış gibi duvara asıyorum.’’ Böylece, demir ve çelik gibi bir malzemenin de farklı bir bilgiye dönüştüğüne tanık oluyoruz. Sanatçının tasarımları (üretimleri) aracılığı ile izleyicinin de nesneyi bilme kapasitesinin değiştiğini görüyoruz.

Sergideki Yarım Aylar adlı eser belki de bu dönüşümün ve değişimin en iyi şekilde anlatıldığı yerleştirmelerden birisi. Dinç yarım ay şeklinde beyaz çelikten ürettiği eserleri mavi bir duvarın üzerinde sergiliyor. Mavi ise hem değişimin dönüşümün hem de ruhsal öğretilerde arınmanın rengi anlamında ortaya çıkıyor. Dinç, bu yarım aylar aracılığı ile hem gökyüzüne, hem değişime dönüşüme hem de bütünleşmemiş bir Tanrı fikrine gönderme yaptığını söylüyor. ‘‘İnsan her zaman hakikati arıyor ama aranan hakikat mutlak bir hakikat değil. Ufuk çizgisi gibi… Bizler hakikati ufkun ötesinde arıyoruz ama ufka yaklaştıkça ufuk çizgisi de daha ileri gidiyor.’’

Previous Story

Kültür Metropolü İstanbul

Next Story

40 Kız Öğrenciye Ücretsiz Sanat Eğitimi

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights