İBB Kültür ve İBB Miras ev sahipliğinde “Botter Sergileri” serisinin ikincisi olan Solo Botter: Nuri İyem sergisi Casa Botter’de geçtiğimiz hafta açıldı. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun, asistan küratörlüğünü ise İrem Büşra Coşkun’un üstlendiği serginin açılışı, epey kalabalıktı. Sergi açıldıktan üç gün sonra sakin sakin gezmek amacıyla gittiğimde yine resimlerin önünde uzun uzun soluklanan bir kalabalıkla karşılaştım. Özellikle “Anadolu ve Göç” ile “Sıradan Sevdalar” bölümlerinde yer alan resimlerdi gelenlerin odağında olan.
Solo Botter: Nuri İyem sergisinin en önemli özelliği İyem’in sanatıyla özdeşlemiş Anadolu kadını portreleri çalışmalarına odaklanmamış olması. Sergi, galerinin sol duvarında “Portreler”le başlıyor. Burada Nuri İyem’in seramik sanatçısı eşi Nasip İyem, Adalet Cimcoz gibi yakın çevresini resmettiği portreleri görüyoruz. Nuri İyem’in dünyasına yaklaşma, kimi nasıl resmettiğini görme açısından isabetli bir başlangıç. Bu duvarın tam karşısında ise 1951 tarihli Sünger Avcıları ve İsimsiz bir resim var.
Hem Yaşam Hem Mücadele Alanı
Sünger Avcıları resmine baktığınızda sanatçının toplumsal gerçekçilik anlayışını ve insanın doğayla olan ilişkisini görebildiğimiz gibi, resmin hikâyesinde emeği, dayanışmayı, geçim mücadelesini görüyoruz. Burada deniz hem bir yaşam- geçim hem de bir mücadele alanı.
Anadolu ve Göç
Tekrar karşı duvara yöneldiğimizde sırasıyla “Natürmort Ve Soyut”, “Yüzler”, “Peyzaj”, “Anadolu ve Göç”, “Sıradan Sevdalar”la İyem’in farklı dönemlerindeki resimlerini görüyoruz. Serginin özellikle “Anadolu ve Göç” ile “Sıradan Sevdalar” bölümlerinin salonda birbirine selam veren, bir hikâyenin parçaları gibi izleyiciye bir bütün sunduğunu düşündüm. Anadolu köylerinde yaşayan insanların duruşları, yüz ifadeleri ve beden dillerinin resmedildiği bu eserlerde göç, kırsaldan kente geçiş, gecekondu yaşamı ve modernleşme süreçlerine dair izlekleri takip edebiliyoruz. Bu, tabloların her birine baktığınızda Nuri İyem’in toplumsal gerçekçiliğinin ve insan hikâyelerine olan duyarlılığına bir kez daha hayran oldum.
Sıradan Olanın Şefkati
Ve “Sıradan Sevdalar”… “Anadolu ve Göç” resimlerinin karşısında duran bu bölümdeki resimlerde yüz ifadeleri, beden dilleri, renk seçimleri, sanatçının ele aldığı o “sıradan”, “küçük” anları doğallık ve sadelikleriyle aslında bu çağda unuttuğumuz sahiciliği hatırlatıyor. Sıradan, görünme-gösterme kaygısı olmadan, kendi halinde ve öyle olduğu için de gerçek olan ve mutlak suretle bir mücadeleyi anlatan resimler insanın sıradan, basit ve en gerçek haliyle birlikte o döneme dair sosyal dinamikleri de yansıtıyor. Ben Solo Botter: Nuri İyem sergisinde seçilen tüm işlere bir bütün olarak baktığımda uzun bir hikâye okudum. İyem’in toplumsal gerçekçi yanını bir kez daha görmekle beraber, bağımsızlığını, duyarlılığını, politik tavrını ve süssüz-sıradan, gerçek insanı gördüm. Tüm bunlar naçizane kişisel görüşüm, İyem’in resimlerinin bana bu sergide hissettirdiği. Söz şimdi serginin küratörü Levent Çalıkoğlu’nda….
“Katıksız Gerçekçilik”
Serginin küratöryel konseptini belirleme aşamasından başlamak isterim. Nuri İyem’in hangi yönlerine odaklanmak istediniz?
Nuri İyem deyince sanat tarihimizde, sanatseverlerin zihinlerinde yer edinmiş olan Anadolu kadın yüz ve gözlerine ilişkin karakteristik çalışmalarını bir araya getirmek üzere yola çıkmadım. Amacım İyem’in bilinmeyen, günümüz seyircisinin farkında olmadığı, tüm sanat yaşamı boyunca düzenli olarak devam ettirdiği ve geliştirdiği temalarını paylaşmak ve sanatçı üzerine yeni bir dikkat alanı yaratmaktı. Nitekim portre, peyzaj, soyut, göç ve özellikle sıradan sevdalar temalarının en önemli çalışmalarını tematik bir sergileme ile sergi tasarımında benim “ada” dediğim duvarlarda kendi içlerinde kronolojik bir akışla sundum. Her bir tema için yazdığım metinler ile de sanırım İyem’in sanatındaki çoğul tematik çeşitlilik vurgulanmış oldu.
Sanat tarihinde Nuri İyem’in yerine dair neler söylersiniz?
Kendine özgü sanatçı kişiliği, resim tekniğindeki özgünlük ve zengin konu çeşitliliği bakımından Nuri İyem’in modern sanat tarihimizde özel ve ayrıcalıklı bir yeri var. 1941 yılında kurulan, ilk sergilerinde dönemin liman işçilerinin yaşantılarını konu edinen Yeniler grubu sergilerine katılarak başlayan profesyonel sanat kariyerinin merkezinde, keskin bir gözlem gücü ile yaklaştığı insan ve doğa sevgisi bulunuyor. Yaşadığı coğrafyanın sosyo-kültürel ve ekonomik dönüşümünü yalın bir ifade ile sanatında yorumlayan İyem, tüm hayatı boyunca savunduğu politik görüşleri ve sivil bir birey olarak kendi ayakları üzerine durma mücadelesiyle sıra dışı bir sanatçı duruşu gösterdi. Türkiye’de kendi kaderini kendi tayin eden bağımsız sanatçı tipinin oluşmasında Nuri İyem’in sergilediği mücadeleci tavrın çok önemli bir etkisi var. Onun sanatının çıkış noktasını katıksız bir gerçekçilik, baskıya dönüşen her türlü otoriter görüşle mücadele ve ne olursa olsun kendi ayakları üzerinde yükselme kararlılığı oluşturur.
“Her Türlü Zorluğa Rağmen Umutlu Portreler”
Bakar bakmaz duygusal bir yakınlık kurabileceğimiz imgelere odaklanır Nuri İyem’in sanatı. Her seferinde yeni baştan yorumladığı ikonik kadın yüzleri, renk ve ışık ile yoğunlaşarak romantik bir atmosfere bürünen manzaraları, dönemi için köyden kente göçün sembolü haline dönüşen figürlü kompozisyonları, her türlü yokluğa ve zorluğa rağmen umutlarını yitirmeyen aşıkların sevgi dolu portreleri, onun resim sevgisini toplumun tüm kesimlerine yayma arzusunun işaretleri ile doludur. Bu sergi, yaşadığı coğrafyaya özgü bir öz arayışını üzerinde yoğunlaştığı her temada çözümlemek üzere tuvalin karşısına yerleşen Nuri İyem’in farklı dönemlerinden karakteristik çalışmalarını bir araya getiriyor.
Özellikle Anadolu ve Göç resimlerinde bir varoluş mücadelesi var. Hem bu açıdan hem de İyem’in eserlerindeki toplumsal meseleler yahut politik duruş için neler söylersiniz?
Nuri İyem kurucuları arasında yer aldığı Yeniler Grubu’nun ilk sergilerinden itibaren sergilediği figüratif toplumsal gerçekçi resim anlayışının Türkiye’deki en özgün karakterlerinden biridir. Köyden kente göçü, bu yer değiştirmenin dramını, dönüşümün sosyo-kültürel ve politik etkilerini gözlemleyen, tüm bu temayı sade ve net imgelerle görselleştiren Nuri İyem, bu tavrını tüm ömrüne yayarak yeri doldurulamaz bir sanatçı tavrı ve duruşu sergiledi. Yaşadığı zamandaki sınıfsal çatışmayı ve ekonomik eşitsizliği toplum ve birey ölçeğinde katı bir gerçeklik olarak tarif etti. Anadolu kırsalından başlayan kompozisyonlarını bir döngü olarak kente uzanan göçe, gecekondu yapımına, alışılmaya çalışılan yeni şehir hayatına, yaşanan geçim sıkıntısına ve birey ile toplumun buralardan mayalanan dönüşümüne kadar genişletti. Çekirdek aile ve etrafında şekillenen varoluş mücadelesini tüm çıplaklığı ile izleyicisine sundu ve ortak bir duygudaşlık yaratmaya çalıştı.
“Sıradan Sevdalar’ı Kimse Dikkate Almadı”
Bununla beraber “Sıradan Sevdalar” başlığı altında topladığı yapıtlarına da özellikle dikkat çekmek isterim. Uzun sanat kariyeri boyunca sıklıkla tekrar ettiği temalardan biri olmasına karşın, döneminin erkek egemen eleştirmen ve sanat tarihçilerinin dikkate almadığı konulardan biri oldu “Sıradan Sevdalar”. Bu seri üzerine esaslı bir makale veya çözümleme yapılmadığı gibi, İyem’in kendisinin de bu konuda özel bir açıklaması yok ne yazık ki. Oysa ki köyden kente göçün en sert koşullarında ayakta kalabilme mücadelesi veren sevgililerin birbirlerine karşı hissettikleri yoğun duyguları içtenlikle yansıtan bu kompozisyonlar, her dönem izleyicinin özel bir bağ kurabildiği örneklerdendir. Bir Yeşilçam dönem filminin en ikonik anını hatırlatan bu imgeler İyem’in bir bakış ve gözlerle bazen de sadece bedenlerin yakınlığı, hatta küçük bir jest sayesinde katıksız bir aşkın derinliğini aktarabilmesindeki resimsel ifade gücünü yansıtıyor. Aynı zamanda köyden kente göçün ezici ağırlığına ve altüst edişine karşı çiftlerin ayakta kalabilme güçlerinin incecik işaretlerini görselleştiriyor. Bu kompozisyonlar toplumsal dönüşümün çekirdek aile ve bireyde şekil bulan sembolizmine hem bir ağıt hem de bir güzelleme olarak İyem’in derin insan sevgisinin karşılıksız yansımalarıdır.
Sergiyi gezenlerin Nuri İyem’in sanata, topluma bakışı ile ilgili ne görmesini, öğrenmesini, anlamasını umuyorsunuz?
Solo Botter sergilerinin öznesi olan sanatçıların sanat dünyalarına ilişkin kendi sözleri serginin tüm akışını belirleyen özel bir referans. Aracıyı ortadan kaldıran, izleyiciyi direkt olarak sanatçının sözlerine odaklayan bu sergilemede her bir duvarda sanatçıların cümlelerini okumak mümkün. Dolayısıyla resimleri ile birlikte düşünce akışlarına dair de doğrudan bir etkileşim oluşturmak esas amacım. Bu sergileme imge ve yazı arasında da bir bağ oluşturmayı amaçlıyor. Örneğin 1982 yılında sarf ettiği şu kelimeler İyem’i sanatçı birey olarak daha yakından tanımamız için bir anahtar olabilir: “Resim yapmadığım günler oluyor, ama inanılmaz, hani Orhan Veli’nin dediği gibi ‘tarif edilmez kederler’e bulanıyorum ben o günlerde. Görevini yapamamış bir insan gibi ağlaya sızlaya gider yatarım. Hasta olurum resim yapmazsam. Uyanırım, ilk işim atölyeye gitmek olur. Atölye de hemen yatak odamın yanında. Akşam gün ışığıyla bıraktığım yerden başlarım. Duvarda çalıştığım bir sürü resim vardır, onlara bakarım. Biri beni çok çeker, şununla bir hasbıhal edelim, derim. Karşıma koyarım. Kendimi yoklarım; ona çalışabilecek gücüm var mı? Onu daha iyi duruma getirecek hevesim var mı? Ne koyarsam buna, daha alımlı olur?”
Solo Botter: Nuri İyem sergisini 29 Ağustos’a kadar Beyoğlu’nda bulunan Casa Botter‘de görebilirsiniz.