Nihat Özdal ile Skopje Şiir Festivali Üzerine - ArtDog Istanbul
Nihat Özdal.

Nihat Özdal ile Skopje Şiir Festivali Üzerine

Nihat Özdal, şiiri görsel sanat, müzik ve koku gibi duyusal alanlarla buluşturan disiplinlerarası yaklaşımıyla, bu yıl beşincisi düzenlenen Skopje Şiir Festivali’nin konuğu olarak Makedonya’da okurlarla buluşuyor.

/

Skopje Şiir Festivali’nin beşinci yıl dönümünde, Makedonya seyircisi çağdaş Türk ve dünya şiirinin en ilgi çekici, en disiplinlerarası isimlerinden biriyle tanışma fırsatı yakalıyor: Nihat Özdal. Şiirle görsel sanat, müzik ve duyusal deneyim arasında kurduğu köprülerle tanınan Özdal, bu yıl 24-26 Nisan tarihleri arasında Gençlik Kültür Merkezi, “Bukva” kitap kafe ve “Blaze Koneski” Filoloji Fakültesi gibi farklı mekânlarda düzenlenecek olan festivalin konuğu olacak.

Festivalin bu yılki teması “Ritmden Algoritmaya” başlığını taşıyor. Kalbin mahrem ritminden şehrin nabzına, oradan da dilin dijital kodlara dönüşümüne uzanan bu tema, şiirin dönüşen ritmini sorguluyor. Bu bağlamda Özdal’ın şiiri, gelenekle modernite, maddeyle mana, kelimeyle duyular arasında bir köprü işlevi görüyor. Ayrıca, Özdal’ın Kanat İzleri adlı şiir kitabının Makedoncaya çevrilmiş olması da yerel okurla doğrudan bir diyaloğu mümkün kılıyor.

Kelimelerin Kokusu, Separation.

Özdal’ın Skopje ziyareti sadece uluslararası bir katılım değil; aynı zamanda gerçek bir kültürel olay. Festivalin açılış etkinliğinde sahne alacak, şiir okumalarına katılacak ve Kelimelerin Kokusu başlıklı sergisini sunacak. Bu sergi, şiirsel dili genişleten bir deneyim sunuyor: Parfümler aracılığıyla şu soruyu ortaya atıyor – kelimelerin bir kokusu olsaydı, şiir nasıl kokardı? Bu eşsiz yaklaşım, şiiri çok duyulu bir deneyim alanı olarak konumlandırıyor.

CI BLOOM
CI BLOOM Mobil

Şiirlerinde kimlik, hafıza, kumaşlar ve beden gibi temaları işleyen Özdal, Skopje’ye hem kişisel hem de evrensel olan bir poetikayla geliyor. Onun festivaldeki varlığı, şiirle türler arası sınırları zorlayan, şiiri yaşayan ve ortak bir deneyime dönüştüren bir şairle tanışmak için önemli bir fırsat sunuyor. Bu söyleşide ise Özdal’ın şiirsel düşüncesi, günümüz dünyasında şiirin anlamı ve Skopje’den beklentileri üzerine odaklanıyoruz.

Şiirlerinizde duyusal olanla simgesel olan arasında sürekli bir geçiş var. Özellikle Skopje’de sergileyeceğiniz Kelimelerin Kokusu başlıklı sergi bağlamında, kelimeyle duyular arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Benim için dil, gramer ya da sözdizimiyle sınırlı bir alan değil—duyumsamanın kendisidir. Kelimelerin sıcaklığı, dokusu, ağırlığı vardır. “Kelimelerin Kokusu” sergisinde, dilin hiyerarşisini sorgulamak istedim. Genellikle ilkel ya da ikincil sayılan koku duyusuna söz hakkı verdim. Koku, aklı devre dışı bırakır ve doğrudan hafızaya, duyguya, bedene ulaşır. Bu sergi şunu soruyor: Ya dil önce akıldan geçmeseydi? Ya önce hissetseydik, sonra anlasaydık? Bu anlamda şiir, artık sadece okunmaz—solunur hale gelir.

Kelimelerin Kokusu, Time.

Festivalin bu yılki teması “Ritmden Algoritmaya”. Dijital çağda şiirin ritmini nasıl deneyimliyorsunuz? Şiir, algoritmalar çağında hâlâ kendi nabzını koruyabilir mi?
Ritim yalnızca şiirsel bir araç değil—bir varoluş biçimidir. Kalp atışlarımız, adımlarımız, nefes alışlarımız—bunların hepsi dile gelmeden önceki ritimlerdir. Algoritmalar da ritim içerir ama bu ritim savunmasızlıktan yoksundur. Şiirin varlığını sürdürebilmesi, tam da bu optimizasyon karşıtlığında yatar. Verimli olmaya çalışmaz, gerçek olmaya çalışır. Zamanın sıkıştırıldığı, dilin düzleştiği bir çağda şiir bizi yavaşlatır. Bize hatırlatır: varoluşun nabzı dijitalleştikçe bir şeyler kaybolur.
Bu düşüncelerimi yakın zamanda gerçekleştirdiğim bir projeyle test ettim: Dans. Hem nostaljik bir kaset olarak hem de dijital platformlarda yayımladığım bir ses-şiiri. Bu proje analog yavaşlıkla dijital hız arasındaki gerilimi sorguluyor. Dans sadece bir kayıt değil; bedenin bir arşivi, unutmaya karşı şiirsel bir direniş. Dinleyiciyi duraklamaya, geriye sarmaya, bedeniyle dinlemeye davet ediyor. Dijitalin içinde bile ritüele, sessizliğe ve insanı insan yapan ritmik düzensizliklere yer olduğunu gösteriyor.

Kanat İzleri adlı şiir kitabınız Makedoncaya çevrildi. Makedon okuyucusuyla buluşmak sizin için ne anlam ifade ediyor? Festivaldeki varlığınızdan beklentileriniz neler?
Kanat İzleri ikinci şiir kitabımdı—haiku ruhuna yakın, biçim olarak sade bir kitap. İçinde çok sayıda kuş var. Sadece birer sembol değil, gerçek varlıklar olarak. Göç yolları, yaz ve kış aylarında sığındıkları sulak alanlar, bu ekosistemlerin kırılganlığı… Bunlar uzun zamandır hem şiirimin hem de ekolojik mücadelemin kalbinde yer alıyor.
Bu kitap sekiz yıl önce Makedoncaya çevrildi. Yani benden önce Skopje’ye geldi. Şimdi onun izinden buraya gelmek, onun indiği topraklara adım atmak—bu benim için yalnızca edebi değil, duygusal, göçsel bir karşılaşma. Buraya bir kitap tanıtan şair olarak değil, kendisinden önce uçup giden bir parçanın peşinden gelen biri olarak geliyorum.

Kelimelerin Kokusu.

Festivalde farklı ülkelerden ve şiir geleneklerinden şairlerle aynı sahnede olacaksınız. Bu tür karşılaşmalar sizi nasıl etkiliyor? Şiir, kültürler üstü bir ortak dil olabilir mi?
Eskiden şairle seyyah aynı kişiydi. Hâlâ da öyle olduğunu düşünüyorum. Şairler yalnızca fiziksel olarak değil, hayal gücüyle de en çok seyahat eden sanatçılardır. Fırat Nehri kıyısında doğmuş biri olarak yürüttüğüm “Nehir Yolcuları” adlı bir projede, farklı ülkelerden şairlerle birlikte nehir boyunca yol alıyor, şiiri coğrafya, tarih ve sessizlikle buluşturuyorum.Skopje Şiir Festivali de bana farklı şiirsel zamanlarla, duyma biçimleriyle karşılaşma imkânı sunuyor. Bu karşılaşmalar sadece sözcük alışverişi değil, zamanın ve duyunun farklı versiyonlarıyla temas hâlidir. Şiirin diller arasında, dizeler arasında, bir şairin diğerini dinlediği o duraklarda geliştiğini hatırlatıyor bana.

Şiirlerinizde şiir, özgürlük ve deneysellik alanı olarak beliriyor. Sizce günümüzde şairin rolü nedir? Tanıklık eden mi, başkaldıran mı, yoksa dilin ve duyunun yeni sınırlarını arayan bir kâşif mi?
Şair, her şeyden önce bir anomalidir. Netlik, kontrol ve hız takıntılı bir çağda şair, belirsizlikte, yavaşlıkta ve kuşkuda ısrar eder. Tek bir rol olduğuna inanmıyorum—tanık, başkaldıran, kaşif… Bunların hepsi şiirin zaman zaman taktığı maskeler. Ama altında hep aynı şey yatar: Şair bir dinleyicidir. Henüz adı konulmamış olana alan açan kişidir.
Bugün şiirin işlevi, yanıtlar vermek değil; algoritmaların hesaplayamadığı, siyasetin silmeye çalıştığı soruları korumaktır.

Previous Story

Teoman Madra’yı Kaybettik

0 0,00