Neandria
Neandria

Neandria: Neşeli Bir Taşra Sıkıntısı

Türkiye'de sinemacılar yeni bir taşra filmi daha görmek istemediğimize bir türlü ikna olmamış ki Reha Erdem yeni filmi “Neandria” ile taşra kasabasını bir kez daha gündemimize taşıyor. Peki Neandria'da, yapımı “Yerli Sinemada Taşra 2.0” diye nitelendirmeyi sağlayacak, bizi bir taşra filmi daha izlemeye götürecek ne farklar var?

/

Uçsuz bir çayırda uzun uzun koşan, bedeninin sadece alt yarısını gördüğümüz bir genç kız. Yeşil çimenler yalnızlığının, lacivert taytı güvende olduğunun kanıtı. Suna’yla, nihayet, beden bütünlüğü içinde tanıştığımızda ise üstündeki kırmızı fermuarlı sweat shirt’ünü fark ediyoruz. Bu millî bir sporcu olmaya çalışan Suna’nın dinamizmini mi yoksa her gün her şeyin aynı olduğu taşra kasabasında yaşanacakların mı habercisi, filmin geri kalanında ortaya çıkacak.

“Taşra” eski Türkçede “taş” yani “dış” kelimesinden türemiştir. Arapçada ise “taşş” kökünden gelir ve “uzaklık” veya “uzak yer” anlamına gelir. Bu yüzden Reha Erdem‘in 15 Mart’ta gösterime girecek yeni filmi Neandria‘da bolca taş görürüz. Su kıyısındaki cesedin cepleri taşla doludur, hazine arayan diğer maktulün ise ağzı. İmam, Suna’yı sakinleştirmek isterken elinde taş vardır, kendi sakinleşmek istediğinde de küçük taşlarla oynar…

“Her Yer Taş”

Neandria
Deniz İlhan, Neandria

Bolca taş, Yeşilçam geleneğinden aşina olduğumuz sahte mi gerçek mi olduğunu sorgulamaktan kendimizi bir türlü alamadığımız kasabaya gelen tuhaf ve gizemli yeni imam, Suna’nın kendini influencer olmaya adamış kız kardeşi, rap tutkunu Mako ile “Neandria”, alışageldiğimiz taşra sıkıntıları içerisinde daha güncel ve daha neşeli bir taşra zuhuru. Fakat bu ufak güncellemeler, kahramanların da ağzından düşürmedikleri “her yer taş”, “bıktım bu taşlardan”, “bu dağ başında…” diye tarifledikleri taşrayı ve taşra sıkıntısını, biz zavallı yerli sinema seyircisine tekrar “Yerli Sinemada Taşra 2.0” gözüyle bakılacak bir çerçevede sunmaya yetiyor mu?

Bu sorunun cevabı Türkiye’yi dev bir taşra olarak görmek isteyen yurtdışı festivalleri ve ödülleri bazında belki farklı olabilir. Mesela geçen yıl “Karanlık Gece” ve “Kurak Günler” gibi filmler, en azından cinsel yönelimler sosuyla, bu çerçeveye daha çok yaklaşarak festivallerde bolca ödül almıştı. Ancak Neandria, oldukça önemsediği ama pek gösteremediği “sürdürülebilirlik” meselesi ve birkaç eğlenceli sahnesi ile bu çerçeveden oldukça uzak duruyor. Üstelik benzerlerinden nadir ayrıldığı mizah unsurunu Berkun Oya’nın Nuri Bilge Ceylan parodisi “Cici” gibi mizahı bir kimlikle de sahiplenmiyor. Fragman bize bir gerilim filmi vaat ediyor, filmde sadece çağdaş bir drama sunuluyor…

Neandria Neyi Sahipleniyor?

Neandrianın Çanakkale’nin Kayacık köyünde ve Neandria antik kentinde yapılan çekimlerinde pet şişe tüketilmemiş, LED ışık kullanılmamış, jeneratör kullanımından kaçınılmış. Filmin cüzi bütçesi ölçüsünde harcamalar, yerel halkın kazanmasına öncelik verecek şekilde yapılmış. Örneğin sette yemek olarak köylü kadınların yaptığı yemekler satın alınmış. Erdem, “sürdürülebilirlik” ve “doğa” kelimelerini yaygınlaşan klişe kullanımlarından dolayı sevmese de pratikte bu meselelere kafa yoran ve bu uğurda politik bir tavır göstermeye inanan bir yönetmen. Senaryoda bu konu, kekeme bir biçimde köy yakınında açılacak bir maden üzerinden yer alıyor. 

İlginizi çekebilir:  73. Emmy Ödülleri Sahiplerini Buldu

Neandria” sanki daha çok bir şeyleri ucundan kıyısından ifade edip sahiplenmemek üzerine kurulmuş… “Genç erkeklerin ülkesi” anlamına gelen “Neandria” bize genç erkekleri de anlatmıyor. Suna, Mako’ya “burası senin ülken” diyor mesela. Ama Suna’nın neden böyle hissettiğini anlamamız için haberleri ya da X’i açmamızı istiyor Reha Erdem. Sık sık tekrar eden “Burada olan dünyanın her yerinde oluyor, dünyanın her yerinde olan burada oluyor” repliğinin içini dolduracak politik bir duruş veya derinlikli bir hikayeye de erişemiyoruz.

“Yarışmak istemiyorum, koşmak istiyorum” diyen yetenekli şampiyon adayı Suna’nın millî bir sporcu olmak yerine tarih okuyarak özgürleşmeyi seçme hikayesi ise başka bir trajikomik detay. Ona fazladan iki tur attıran antrenör ve çocuğu üzerinden yırtmayı hayal eden çaresiz tek ebeveyn figürü yüzünden insanlar hayallerinden vazgeçse dünyada spor kalır mıydı diye soruyor, izleyici kendi kendine… Birdenbire karar verdiği tarih bölümünden mezun olunca nerede iş bulacağı, ne kadar kazanabileceği ve hatta bu kararla taşraya muhtemelen ömür boyu mahkum kalabileceği hiç sorgulanmıyor.

Meçhul İmam Makbul İmama Karşı

Ahmet Rıfat Şungar, Neandria
Ahmet Rıfat Şungar, Neandria

Erdem’in karantina komedisi Seni Buldum Yadan sonraki yeni filmi Neandrianın en güçlü tarafı ise Suna rolüyle ilk kez bir sinema filminde rol alan Deniz İlhan ve filmin en hareketli sahnelerinin kahramanı meçhul imam Ahmet Rıfat Şungar. Şungar’ın performansının yanında vahdet-i vücûd felsefesini kendine düstur edinmiş bu (acaba) imam, filmi yazan Reha Erdem ve Tanıl Bora‘nın bize en büyük armağanı.

İkili, “Nuh Tepesi” ve “Ahlat Ağacı” gibi birbirinin kopyası filmlerde resmi ideolojiye saygı duruşundaki Diyanet’e bağlı makbul imamlar yerine kim olduğuna, nereden geldiğine ve iyi mi kötü mü olduğuna dair hiçbir şey bilmediğimiz, felsefi gözü açık bir imam sunuyor. Diyanet’in atadığı, doğayı yok edecek madene “eşref-i mahlukat için feda edilebilir” gözüyle bakmak yerine, o madenin hiç açılmaması için imza toplayacak bir din görevlisi…

Reha Erdem Filmografisi İçinde Bir Hayal Kırıklığı

Neandria
Nihal Yalçın, Neandria

Zayıf bir film olmasa da Neandria’yı izleyip Reha Erdem filmografisi içinde hayal kırıklığı duymamak, yönetmenin başka bir taşra filmi Beş Vakit ile birlikte değerlendirince, iyice imkansız hale geliyor. Orada ilmek ilmek dokunan hikayeyi hatırlarken, Neandria’da neredeyse hiçbir aksa bağlanmayan rastgele sahnelerle bombalanıyoruz. Magazin figürü popülerliğine ulaşmış Nur Fettahoğlu, Serkan Keskin ve Nihal Yalçın bu hikayede sadece yabancılaştırma işlevi görüyor.

Bize ise her nedense yaşıtları gibi Sefo, Çakal veya Lvbel C5 olmayı değil de 30 sene öncesinin bir genci gibi Ceza olmaya çalışan Mako’yu tekrar etmek düşüyor: “Burada hiçbir şey yok, gitmek istiyorum!”

Previous Story

MUBI’de Şubat Filmleri

Next Story

Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Sinematek ve Onat Kutlar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights