Itziar Barrio, eserlerinde teknolojinin yozlaşmasını, bozulmuş yapıları, gücün nasıl el değiştirdiğini, emek ve sınıf çatışmalarını, kadın ve erkek rollerinin güç açısından nasıl yozlaştığını göstermeyi ve bu fikirler arasında gidip gelerek eser üretmeyi seven bir sanatçı.
Bomb Magazine dergisine verdiği bir röportajda (2021) özellikle de videolarında ve fimlerinde ürettiği hareketli sahnelerin ve birçok işbirliğinin ardından stüdyoda yalnız kalarak heykeller, baskı eserler ve kolajlarla uğraşırken eser fikirlerinin aklına geldiğini söylüyor. Barrio, bu üretim anında farklı mecraları birbiriyle düşünebiliyor ve bağlantı kurabiliyor. Bu şekilde, Itziar Barrio tek bir mecra ve tek bir konuyla ilgilenmek yerine birçok konunun iç içe geçtiği, bir araya geldiği katmanlı eserler üretebiliyor.
Barrio’nun eserlerinde, yerleştirme unsurunun öne çıktığını görüyoruz. Birkaç mecra, heykel, video, filmin birleşmesiyle ortaya çıkan bu eser yerleştirmeleri, aslında sanatçının dışarıda gördüğü ve etkilendiği her şeyi üretim alanının içine alarak ve sonra bir bilgi süzgecinden geçirerek yeni bir bilgi olarak izleyiciye sunmasının sonucu. Bu sunuş aslında bir tür ‘akıl yürütme’ (reasoning) olarak adlandırdığımız kavramı ortaya koyuyor. İzleyici, Barrio’nun eserleri aracılığı ile emek, toplumsal güç dengeleri, teknoloji, teknolojinin ya da bilimin yozlaşması gibi konularda akıl yürütme eğilimine doğru ilerliyor. Bu safhada ise en belirgin konu bağlantılar kurmak ve kurabilmek. İzleyici, sanatçının eserlerini anlarken, tıpkı sanatçının kendisinin de kurduğu gibi konular, karakterler, durumlar ve olaylar arasında bağlantılar kuruyor ve sonuçta kendine ait yeni bir ilgi ortaya çıkartıyor. Bu da izleyiciye, aslında insan olmanın özünü yeniden hatırlatıyor: Bizler akıl yürütebilen ve bağlantılar kurabilen varlıklarız ve bazı durumlarda sanat bize bunu daha kolay yapmamız için yol açıyor.
Salt Beyoğlu’ndaki Öyleyse En Başa Dönelim sergisindeki eserleri de aynı alandan değerlendirmek mümkün. Bu sergi, sanatçının Madde Üçlemesi’ni oluşturan video eserlerini bir araya getiriyor. Hem çok katmanlı hem de Barrio’nun imza eserleri olarak öne çıkan işlerinde konu ettiği teknoloji ve teknolojinin yozlaşması, toplumdaki güç dengesini, teknoloji ve etik kavramlarını bir araya getiriyor. Öyleyse Başa Dönelim, emek, kimlik, teknoloji ve madde arasındaki ilişkiyi araştırıyor.
Teleskobuna Girip Işığı Kesen Şeytan
Üçlemenin ilk bölümü A Demon that Slips into Your Telescope While You’re Dead Tired and Blocks the Light (Sen Yorgun Düşmüşken Teleskobuna Girip Işığı Kesen Şeytan) (2019), bilimin ve bilim insanlarının kişilerin dünyaya bakış açısını nasıl etkileyebildiğini anlatıyor. Bu açıdan bakınca aslında Barrio bizlere felsefi bir soru soruyor. Teknoloji toplumun her alanında bilimsel amaçlarla kullanılabilir ama bu alandan gelen bilgi, ne kadar verimli bir bilgidir ve biz bu bilgiyi kendi yaşantımızda nasıl kullanırız? Bir diğer soru ise şu şekilde yönelebilir: Bizlerin başka bir kişiden duyduğumuz bilgi (bu kişi bilim insanı olsa dahi) kendi içimizde anlamlandırmadığımız sürece gerçek bilgi olabilir mi? Bu bilgi yine de toplumun bakış açısını değiştirebilir mi?
Bu bağlamda Barrio’nun da izleyiciye göstermek istediği ana konu, bilginin gücü… Eğer bilgi bu kadar güçlü bir kavramsa, o zaman bilgiyi elde eden de o gücü eline geçiriyordur. Tam bu alandan iktidar kavramına bakan Barrio, aslında izleyiciye toplumdaki kendi rolünü de hatırlatıyor.
Tüm bu üretim ve katmanlılık içinde belki de düşünmemiz gereken tek şey; felsefe ve teknolojiyi bir araya getiren ortak alanların da en önemli sorusu: ‘Gerçeklik’ sorgulaması. Bir bilgi ne zaman gerçek ya da hakikat olur ve bu bizim hayatımızda nasıl bir iktidar alanı oluşturur? Bu bağlamda Barrio, bilginin iktidar üretebilme potansiyelini de araştırıyor.
ROBOTA MML
Üçlemenin diğer eseri ROBOTA MML (2019-2023), bir kelime kökenine dayanıyor. Çekçe robota kelimesi mecburi hizmet, angarya, köle emeği anlamına geliyor ve bu sözcüğü (robota) ilk olarak 1920’de ‘mekanik işçi’ anlamında yazar Karel Čapek, R.U.R. adlı oyununda kullanıyor. Barrio’da “robot” kavramının etimolojik kökenlerini takip ediyor. ROBOTA MML, Barrio’nun yine uzun süre üzerinde çalıştığı eserlerinden birisi ve Barrio eseri sürekli güncelleyerek geliştirmiş.
Eserin ana mekânı Karel Čapek’in 1920 tarihli R.U.R. oyunu ve bu oyunda insan emeğinin özgürleşmesi için robotların üretildiği bir fabrika görüyoruz. Bu oyunun karakterleri, Barrio’nun eserinde sınıf bilinci, iktidar, kimlik ve toplumsal cinsiyet konularına duyarlılar. Eserde, Barrio bir robotu aslında insanların yaşadığı ve deneyimlediği güncel bağlamlarda yeniden kimlik sahibi yapıyor. Bu oyunda insan ruhunu etkileyen her şey dumanla ifade ediliyor. Duman, duygular ve kavramlar için bir metafor. Barrio aynı zamanda kullandığı sahnelerde görsel anlatımlara önem veriyor. Böylece, izleyici Fransız ressam Theodore Géricault’nun Medusa’nın Salı adlı tabloyu anlatan sahnelerden, kuir kulüplerine kadar birçok görsel materyalle karşılaşıyor.
Parçacıklı Madde
Barrio’nun, besteci ve ses tasarımcısı Seth Cluett ile birlikte ürettiği Particle Matter (Parçacıklı Madde) (2021) ise Barrio’nun sanat, akademik ve bilimsel araştırmayı bir araya getirdiği başka bir eseri. Barrio bu eserinde maddi dünya ve bilimsel araştırmanın yanı sıra insan deneyiminin duyusal boyutlarını keşfetmeyi amaçlıyor. Bu nedenle, video eserde birçok farklı alanın bir araya getirdiğini görüyoruz. Sesleri ve hareketli imajlar bir arada sunulurken, Barrio’nun ses üzerine özel olarak çalıştığını görüyoruz. Bu video eserde duyulan sesler Nokia Bell Labs laboratuvarında ‘yankısız odada’ kaydedilmişti. Bu odanın sesi yüzde 99.995 yok edebildiği ve akustik enerjisinin de 200 Hz olduğu biliniyor. Oda gerçek anlamda sessiz bir yer ve içinde hangi ses kaydedilirse dışarıdaki her sesi yok ederek ‘saf’ sesi verebiliyor. Barrio ve Cluett bu alanda kaydettikleri sesleri görsellerle destekliyorlar. Bu görseller jeolojik olaylar, kayalardan çıkan gazlar, partiküller ve tozlar olarak karşımıza çıkıyor. Barrio, bu görsel-işitsel eserde doğada gerçekleşen olayları, sesle bir araya getirerek, doğaya yeni bir ses frekansı veriyor. Ancak bu doğanın kendisine ait değil ve insan üretiminin yapaylığını barındıran bir ses. Eserdeki meditatif etkiden de bahsetmek gerek. Bu iki gerçek (görsel) ve yapay (işitsel) alan birleştiği anda meditatif bir etkiyle izleyiciyi içine alıyor.
Üçlemeyi oluşturan tüm çalışmalarda, bilim insanlarından teknoloji çalışanlarına, vücut geliştirmecilerden robotik mühendisine, farklı alanlardan uzmanların görüşlerine de yer veriliyor.
Öyleyse En Başa Dönelim, ortak varoluş fikriyle hafıza, duyumsama ve deneyimin merkezi olarak bedenin işlevine dair açılımlar barındırıyor. Zaman, mekân ve kolektif deneyimin kesişimlerine dikkati çekerken, daha geniş toplumsal bağlamlar ile bireyleri bir arada tutan bağlantıları yeniden düşünmeye davet ediyor.