Dünya edebiyatından kuir ve feminist bakış açısından yazılmış kitapları Türkçeye kazandırmayı hedefliyorlar. Kurdukları yayınevi Umami Kitap’ın amacı, “Adını aldığı beşinci temel tat gibi benzersiz lezzette kurgu ve kurgu dışı kitapları” okurla buluşturmak. Yola çıkış kitapları, Rita Mae Brown’un 1973’te Daughters Inc. tarafından yayımlanan ve 2015’te Lee Lynch Klasik Kitap Ödülü alan klasikleşmiş romanı Rubyfruit Jungle oldu. Yakut Orman, 48 yıl sonra ilk defa Seçil Epik, Bike Su Öner ve Büşra Mutlu editörlüğünde ve Dılşa Ritsa Eşli çevirmenliğinde, sanatçı Şafak Şule Kemancı’nın tasarladığı göz alıcı kapakla okurlarına ulaşıyor.
WiFi’siz bir dünyada yaşayan Rita Mae Brown ile mektuplaşarak, Umami Kitap ekibiyle bol bol konuşup mesajlaşarak Yakut Orman dosyamızı oluşturduk. Brown söyleşimiz boyunca ritmin öneminden bahsetti, dosyanın ritmi ilk andan itibaren belliydi, çoklu ritimli, mavi notalı bir performans! Rita Mae Brown’un yanıtlarıyla, Türkiye’de ilk “Yakut Orman” söyleşisi Artdog İstanbul’da…
-
İkonik roman Yakut Roman, güzel bir kapak ve akıcı bir çeviri ile artık Türkçede. Tüm dünyada pek çok nesil için özel bir yere sahip olan roman şimdi 2021’de Türkiye’deki okuyucularına merhaba diyecek. Yakut Orman sizin için ne ifade ediyor?
Yakut Orman kaleme almış olduğum ilk roman olduğu için yazarken düşüncelerim daha çok metin yapısı üzerineydi. Birinci tekil şahıs mı kullanmalıyım yoksa üçüncü tekil mi, karakterleri hayat kadar gerçekçi kılabilecek miydim, plot nasıl olmalıydı gibi sorular odak noktamdaydı. Yakut Orman’ı asla başka birisi gibi okuyamam. İşte bu kitap, tüm bunları ifade ediyor bana.
-
Zamanın akıp gitmesi ve okuyucu nesillerinin değişmesi Yakut Orman’ı etkiliyor mu?
Genç okurlarım kitapta kendilerine ait şeyler buldular. Yaşlı okurlarım kitabı okudular ve genç oldukları zamanları hatırladılar. Bu nedenle tepkilerin çok fazla değiştiğini düşünmüyorum, Yakut Orman etkilenmiyor değişimlerden.
-
Yıllar süren üretimlerinizi düşününce, yazarlık ve yayıncılık bugün nasıl görünüyor? Artık okuyuculara ulaşmak ve hikâyeleri dünyaya yaymak daha mı kolay?
Yayıncılık büyük bir iş. Araba veya deodorant satmak gibi. Rakamlar önemlidir, gerçek ürünün önemi satışlardan sonra gelir. ABD’de gerçekten heyecan verici işler butik, bağımsız yayınevleri tarafından yapılıyor.
-
Peki üretimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konu İngilizce yazmaya gelirse bu durum artık özensiz hale geldi. Latince, İngilizcenin yüzde altmışıdır, ancak çok az genç ve hatta çok az orta yaşlı yazar Latince bilir, Latince okuyabilir. Bu durumu, tepsisinde aletlerinin sadece yarısına sahip olan bir cerraha benzetebiliriz. Bu seçilmiş bir cehalet. Teknoloji ve sosyal medyanın yükselişi, yazma eyleminin kendisine yarar sağlamamakta. Dijital medya, alana yönelik talepleri kısaltması ve kriz vurgusu nedeniyle sadece saçmalık üretebilir. Kabul, medya iyi işleri yeniden üretebilir ama geliştiremez. Milyonlarca insan podcast’inize ya da buna her ne diyorsanız orada sizi takip edebilir ama bu durum yazının kalitesinin düşük olduğu gerçeğini değiştirmez.
-
Türkiye’de şimdiden bir hayran kitleniz oluşmaya başladı, kitabınızı orijinal dilinden okumuş olanlar da zaten takipçinizdi. Onlarla henüz bir araya gelme şansınız oldu mu?
Türkiye’de hayranlarım olduğunu söylediğiniz için teşekkür ederim. Kadim ve güçlü ülkenize hiç gitmediğim için onlarla maalesef tanışamadım. İris Love adında çok kıymetli bir arkadaşım Knidos’ta kazı yapmıştı. Türkiye hakkında bildiklerimin çoğunu bana o anlattı. İris Türkiye’yi kesinlikle sevmişti ve İris’e göre etkileyiciliği yüksek bir diliniz var.
“Milyonlarca insan podcast’inize ya da buna her ne diyorsanız orada sizi takip edebilir ama bu durum yazının kalitesinin düşük olduğu gerçeğini değiştirmez.”
-
Sneaky Pie Brown serisi, the Sister Jane serisi, the Runnymede romanları, Six of One and Cakewalk, A Nose for Justice ve Murder Unleashed, Yakut Orman, In Her Day ve daha pek çok kitap… Hikâyelerinizin dünyayı dolaşacağını ve bu kadar başarılı olacağını düşünür müydünüz?
Hayır ama insanların çalışmalarımda mizahın yanı sıra fikirler bulabilmesi beni heyecanlandıran bir durum. Seni güldürebiliyorsam başarılıyımdır. Kolay olan ciddi olmak. Güldürmeyi başarmak zordur. Kendimi bir ev sahibi olarak düşünüyorum. Romanlarım insanların birbiriyle tanıştığı partiler ve umarım iyi vakit geçirirsiniz bu partilerde.
-
Yayıncınız, WiFi’siz bir hayat yaşadığınızı bildirdi. Bu sizin bir lütuf mu yoksa lanet mi?
Bilmiyorum, WiFi kullanıyor olsaydım bu soru için bir cevabım olabilirdi.
“Dil ve Tarih… İkisi de Gizli Aşklarım”
-
Latince ve Antik Yunanca eğitimi almış bir filolog olarak, bu iki dili de çalışmış olmanızdan çok etkilendim ve mutlu oldum. Bu “ölü diller” yazınınızı ve düşünce dünyanızı nasıl etkiledi?
Antik Yunanca ve Latince bilmiyor olsaydım belki de kaybolurdum. Dil ve tarih… İkisi de benim gizli aşklarım. Başlangıç noktam gerçekten İlyada ve oradan Latince, Yunanca ve İngilizce ve diğer diller hakkındaki az çok bilgimle bugünlere geliyorum. Fakat yolu biliyorum ve hem Aristophanes’le hem Toni Morrison’la konuşmaya devam ediyorum.
Yunanca ve Latincenin bana verdiği diğer büyük hediye ise dilin ritmine dair keskin bir sezgiye sahip olabilmem. İngilizce beşli ölçüdedir, yani iambik pentametron. Latince daktilik heksametron ölçüdedir. Türkçenin ritmi nedir bilmiyorum, bu sebeple beni bağışlayın ama o ritimler her neyse sizin düşüncenizin hatta duygularınızın en can alıcı noktası onlardır. Okul hayatım boyunca kimse bana bundan bahsetmedi. Üstelik doktora derecem bile var! Sanırım hepimizin üzerinde durduğu zemin bu. Bu durum, anadili olmayan bir konuşmacı sizin dilinizi konuştuğunda gerçekten ortaya çıkan ve sizi etkileyen bir durum. Diksiyonu ve grameri mükemmel olabilir ama her zaman için birazcık farklı bir ritim olduğunu hissedebiliyorsunuz. Sizinkine benzemeyen bir ritim…
-
Dünyanın bu tarafında, bağımsız kitapçıların önemi hakkında giderek daha fazla konuşuyoruz. Zincir marketler ve bağımsız kitapçılar ve bunların okuma alışkanlıklarınızı nasıl şekillendirdiği hakkındaki düşüncelerinizi duymak isterim.
Kim bağımsız kitapçılara hayran olmaz? Genellikle topluluğun bir parçası olan sahiplerinin özelliklerini yansıtırlar. Özelliği olmayan bir topluluk olabilir mi, var mı? Zincirlere gelince, onlar süpermarketler ama onlara ihtiyacımız var.
Chauer, zincirlerde güncel olanı ve geçmişin büyük eserlerini bulabileceğinizi söylüyor. Ama bugünün çoksatan olmayanlarını bu marketlerde bulamıyoruz. Beni üzen şey, göreceli olarak daha küçük ülkelerdeki en iyi işleri alıp okuyamamam. Örneğin Macar yazar Antal Szerb’den Yolcu ve Ay Işığını istiyorsam onu elde etmek için çok çabalamamve beklemem gerekiyor.
Amerika o kadar büyük ki Nijerya’dan, Norveç’ten, Türkiye’den, Portekiz’den ve daha pek çok farklı ülkeden fantastik yazarları özümseme yeteneğimize zarar verdiğine inanıyorum. Adını koymamız gerekiyor bu durumun. Bu, ülkemin tüm cephelerde derin bir zayıflığı. Evrensel sanılan müzik bile evrensel değil burada. Sanat biçimleri ne olursa olsun diğer sanatları bulmak ve kucaklamak için mücadele ediyorum. Sanatla uğraşan, deneyen herkes beni güzel bir at gibi şaha kaldırır. Her zaman, her ikisi için de yaşadım ve yaşıyorum diyebilirsiniz.
-
Yakut Orman’ın devamını yazmayı hiç düşündünüz mü?
Hayır. Molly Bolt, annesi ve arkadaşları zamanlarının insanlarıydı. Sonrasında hayatının nasıl olacağını hayal etmek size kalmış. Bu soru, sizi etkileyen kitaplar konusunda sizi zorlamam için beni kışkırtıyor. Örneğin, Anna Karenina’daki Anna hakkında yirmi iki yaşında hissettiğinizle elli yaşınızda o romanı tekrar okuduğunuzda Anna hakkında hissedecekleriniz aynı olmayacaktır. Okumaya devam edin.
Umami’den Mesaj Var!
“Her şeyiyle çok heyecan verici üç ayı geride bıraktık. Hem yayınevine hem de ilk kitabımız Yakut Orman’a gelen tüm yorumlar heyecanımızı ve mutluluğumuzu katlar nitelikteydi. Bağımsız yayıncılığın özellikle dağıtım aşamasındaki zorluklarını bilsek de kitabı okuruyla buluşturmanın onu yayımlamaktan daha zor bir süreç olduğunu yaşayarak tecrübe ettik. Eğer çok fazla kitabı olan bir yayınevi değilseniz, yeni bir yayıneviyseniz heyecanla çıktığınız yolculukta kitabı okuruyla buluşturabilme sorumluluğunun da tamamen size ait olduğunu gördük. Bu aşamada hem bize inanan arkadaşlarımızın, yayıncıların hem de belli bir alana yönelmiş butik bir yayınevini heyecanla karşılayan okurların çok büyük desteğini gördük. Hayatımızın kendimizi en şanslı hissettiğimiz dönemlerinden birini yaşadığımızı söylemek yanlış olmaz. Tüm bu ilgi 2022’ye ve yayına hazırladığımız kitapların okurunu bulabileceğine dair hem umut verdi hem de yaptığımız işe dört elle sarılmamızı sağladı.”
Çevirmen Dılşa Ritsa Eşli’den…
“Yakut Orman’ı ilk okuduğumda 18 yaşında, İstanbul gibi kocaman bir şehre yeni alışmaya çalışan, yeni yeni açılan bir lezbiyen, kendime benzeyen birilerini arayan, kimliğimle nefes almayı yeni öğrenen bir çocuktum. Kitabı bitirip kapattığımda ilk hissettiğim şey keşke idi. Keşke bu kitabı lisedeyken okuyabilseydim, keşke kült sayılan diğer romanların arasında bu da olsaydı belki o zaman sadece kimliğimi keşfetmekte değil yalnız hissettiğim her anımda elimden tutacak bir Molly olurdu. İlk okumamda kurduğum “bu kitabın çevrilmesi lazım” cümlesi çevirmen olarak kendime güvenmeye başlamamla “bu kitabı ben çevireceğim” cümlesine döndü. Fakat şimdi geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki bu güveni sadece çevirmenlik değil, arkadaşlarım, İstanbul’da bulduğum lubunya camiası, hem feminist hem kuir örgütlenmelerimiz de vermiş. Adana’dan gelen feminist lezbiyen bir kadının böylesine kült bir kitabı Türkçeye çevirebileceğine beni inandırdılar. Mezun olurken de bir kitap seç dediler çevirmek için ve bir dakika bile düşünmeme gerek kalmadı. Kitabın haklarının hangi ajansta olduğuna kadar araştırdım. Ve sonra her yerde konuştum, her yerde anlattım. Olmayacak dediğim anlar oldu, onur yürüyüşünde yediğim her gazda, engellenen her etkinlikte… En sonunda Umami bu hayali belki de en olmayacak diye düşündüğüm anda gerçekleştirdi. Bir kere daha Molly ile buluştum, bu sefer hiç bırakmamak üzere onun elinden tuttum. Molly ile bir kere daha çocukluğun o kafa karıştırıcı günlerine döndük, ergenliğin o heyecanlı keşiflerini yaptık, üniversitede aşık olduk, New York’ta kalbimiz kırıldı, parasız kaldık ama tutunduk. Pandemi, ülkenin gidişatı, ekonomik kriz ve türlü dertle boğulduğumuz ve istediklerimizin peşinden değil koşmaya yürümeye bile mecalimiz olmadığı günlerde Molly’nin o inatçılığı, hayallerini başaracağına dair inancı beni güçlendirdi. Bu çeviriyle okurlarımıza yaşatmak istediğim duygu da bu, en yalnız, en anlaşılmadığını düşündüğün durumlarda bir yoldaş, hayatında lezbiyenin “l”sini duymadığın yerlerde türünün tükenmediğine bir kanıt, şartlar ne kadar umutsuz olursa olsun bir gün istediklerini başaracağına, ve en ateşli ellilik olacağına dair bir umut.”