Koray Ariş’le “İçinde Yaşadığımız Deri” - ArtDog Istanbul
Koray Ariş, 2024. Fotograf: Hadiye Cangökçe

Koray Ariş’le “İçinde Yaşadığımız Deri”

Koray Ariş’in 60 yılı aşan sanat pratiğine kapsamlı bir bakış sunan "İçinde Yaşadığımız Deri" sergisi Arter’de açıldı. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği sergide 300’e yakın eser ve nesne izleyiciyle buluşuyor.

//

İçinde Yaşadığımız Deri sergisi, Koray Ariş’in heykel pratiğinin bütün dönemlerine, zamanla evrildiği alana ışık tutar nitelikte. Kavramsal olarak figür, ten, denge, hareket ve tınıyı odağına alan sanatçı; deri, ahşap, taş, metal gibi birçok malzemeyi işlerinde kullanıyor. Sanatçıyla 3 Ağustos 2025’e dek sürecek İçinde Yaşadığımız Deri sergisi özelinde, sanat pratiğine, sanatsal izleğinde figüratif ile soyut formalar arasındaki geçişlere, atölye yaşantısına ve doğayla ilişkisine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Serginin adı izleyiciye birçok şeyi bir arada düşündüren bir başlık. Siz İçinde Yaşadığımız Deri adının referansları hakkında neler söylemek istersiniz?

Serginin başlığını küratörüm Selen Ansen belirledi. Bana arada bahsetmişti böyle bir şey düşünüyorum diye. Ben de tabii ona saygı duyuyorum. Kendine özgü bir seçim yaptı ama hepimiz bir derin altındayız değil mi? Deriyle uzun süredir çalışıyorum, bir türlü terk edemedim. O malzemeyi işlerimde belirli yerlerde hep kullandım. Senelerdir çalışmaya devam ettiğim bir malzeme ve sergide çoğunlukla o malzemeyle kullanmış işler olduğu için derinin başlık olarak kullanılması son derece doğru benim açımdan.

Sergi belki de uzun zamandan sonra sanatınıza bütünlüklü bir bakış sunuyor. Yıllardır odağınızda olan hareket, denge, figür, ten ve tını temalarına da kapsamlı bir yaklaşım getiriyor. Bu temalar sanat pratiğinizi nasıl şekillendiriyor?

Bu temalar zamanla oldu. Ben sürekli çalışan ve üreten bir kişiyim. Yaptığım işleri severek yapan biriyim ve bu süreklilik devamında sizi bir yerlere getiriyor. Sürecimde önce akademik çalışma, ardından gelen dönemde biraz soyut figüratif, sonra daha soyut formlar yaptıktan sonra tekrar bir figüratife dönüş var Türkiye’ye döndükten sonra. İşlerimi kendime has yöntemlerle yaptığım, atölyemde kimseye muhtaç olmadığım –hep zaten öyle yaptım, işlerimi dışarıda herhangi bir kimseye vermeden, atölyede yapabileceğim bir malzemeyi seçerek– için onlar hepsi beni bir yere getirdi.

Koray Ariş, “İçinde Yaşadığımız Deri” sergisinden görünüm. Küratör: Selen Ansen. Arter, 2024. Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)

“Birbirini Doğuran Bir Süreç”

96’dan sonra figüratifi bıraktım. Daha farklı soyut formlar, hareketli formlar seçtim. Çocukluğuma da dönüp oradaki oyuncaklardan veya çocukluğumuzda bindiğimiz ahşap atlardan yola çıkarak hareketli, insanları daha farklı bir yöne götüren işler yapmaya başladım. Bunların içerisinde ses var; bazılarına boşluklar bırakarak, bu boşluklara bilyeler atarak veya ufak çanlar koyarak, yaptığım formları diğerlerine geri kaplayarak çalıştım. Dokunduğunuz zaman oradan seslerin çıkması, çalan kişinin bunu fark etmesi ve devam etmesi… Sonunda bir sürü dokunmatik işler çıktı. Onları interaktif işler olarak düşündüm. Yani birbirini doğuran bir süreç, sürekli çalışmanın sonunda farklı bir yere kadar gelebiliyorsunuz. Neticede böyle bir serüven sonunda bu sergide aşağı yukarı 1960’tan ve bugüne kadar yaptığım işlerden bir seçki olarak Selen Ansen sundu.

Üç yüze yakın eserin ve objenin yer aldığı sergide nasıl bir izlek ortaya kondu? Sergiyi bir Koray Ariş retrospektifi olarak algılayabilir miyiz?

Evet, tabii. Çünkü farklı dönemlerden işler var. İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde retrospektif adıyla açılan bir sergi vardı. Orada da belki buradaki işlerden bazıları olabilir. Ama bu sergide ondan sonra geçen zaman içerisinde yaptığım hareketli ve dokunulabilir işler var. Yani birbirinin üzerine. Onun için bu sergi de bir yerde bir retrospektif bir sergi anlamına gelebilir tabii.

Sanatçının üretiminde seçtiği malzeme kavramsal olarak da birçok açılıma gebe. Sizin deri, taş, ahşap, kimi zaman da metalle ilişkiniz bu anlamda neler söylüyor?

Akademik yıllarda genelde kille çalışıyorduk. Modelimiz oluyordu, anatomik çalışmalar oluyordu. Bir yandan da kille çocukluğumda dört beş yaşlarımda çalıştığımı, birtakım şeyler yaptığımı hatırlıyorum. Babamın sanatla ilişkisi dolayısıyla sonraları ahşaptan hatta ufak metallerden işler yapmaya başlamıştım. Ama ahşabı çok sevdim çünkü ahşap yaparken, yontarken size ayrıca rahatlık hissi veren bir malzeme. Zaten şu âna kadar yaptığım işlerin çoğunda da gene farklı ahşap malzemeleri, mesela suntaları ekleyerek bir form haline getiriyorum. Onu yonttuktan, sonra törpüyle formları verdikten sonra üstüne deri koyuyorum, geçiriyorum. Sonra onları istediğim renkte boyayarak, tekrar zımparalayarak belirli bir sonuca gidiyorum. Ama bu arada yaptığım işlerde de tabii bazı yerlerde metal; metal derken alüminyumla çocukluğumda çalışmıştım ama sonraki dönemlerde kurşun bazı plakaları heykelimde koymaya başladım.

Koray Ariş, “İçinde Yaşadığımız Deri” sergisinden görünüm. Küratör: Selen Ansen. Arter, 2024. Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)

Taş ve Deri

Son dönemlerde ise sağda solda bulduğum, dolaşırken, yürürken bakındığım, sahillerden veya gezilerden topladığım taşlar var. Onları biriktiriyordum belki bir şeyler yaparım diye. Yani taşı da son dönemlerde son derece keyifle, ne olacağını da görerek kullandım. Sonra da iki malzemeyi beraber birleştirdim. Yani soğuk malzeme, sıcak malzeme; deriyle taşı. Yapılan işlerin gereğine göre farklı malzemelerle de yaptığım işler oldu ama çoğunlukla ahşap, deri ve belirli yerlerde de metal kullandım.

Biraz söz ettiniz ama figüratif ile soyut formlar arasındaki geçişinizi biraz daha açmamız mümkün mü? Sanat pratiğinizde figüratif ile soyut formlar arasında nasıl bir denge ya da geçişkenlik mevcut? Bu bağlamda sanatsal üretiminizde bir evrilmeden söz edebilir miyiz?

İlk önce akademik çalışıyorsunuz. Öncesinde de amatörce yaptığım figürler vardı. Sonra akademide model karşısında çalıştım, bütün atölye öyle çalışıyordu, onun gereği buydu. Ama sonradan, bir yere geldikten sonra artık dünyada figüratif işlerin son derece çoğaldığı, yapıldığını, Michelangelo’nun heykel alanında artık noktayı koyduğunu görüyorsunuz. Ondan sonra daha iyisini yapmak çok zor olduğu için siz başka bir kulvara gitmeye çalışıyorsunuz. Yani o yaptığınız anatomik figürü değiştirmeye, bozmaya başlıyorsunuz ama onu iyice kavramadan bozduğunuzda da olmaz. Onun için ilk önce doğruyu bilmek, ondan sonra onu bozmak, kendinize göre bir yol tutturmak gerekir.

Devamlılık ve Üretkenlik

Zaten ben ikinci defa figüratif işler yaptıktan sonra sonuna doğru işler daha büyüdü ve sadeleşmeye başladı. Sonunda bıktım. Dedim ki, nereye kadar. Sonra hareketli, üstüne dokunulabilen, hatta hareket sırasında ses çıkardığı için dinlenebilen işler yapmaya başladım.

Yani aslında bütün hikâye ne kadar çok üretirseniz, çalışırsanız o devamlılık süresinde sizi mutlaka bir yere getiriyor. Dünya değişiyor, siz değişiyorsunuz. Yani gençlikten baktığınız zaman şu anda farklı yerlere gidiyor her şey, yaptığınız işin de değişmesi şey olağan bir şey.

Koray Ariş, “İçinde Yaşadığımız Deri” sergisinden görünüm. Küratör: Selen Ansen. Arter, 2024. Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)

İçinde Yaşadığımız Deri sergisi 1982’den beri çalıştığınız Çatalca’daki atölyenizden de birçok iz taşıyor. Sanatçının gündelik hayatında ve sanat pratiğinde atölyesi ile ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

1982 senesinde tam olarak geçtim. Aslında işte tabi üç dört senelik bir süreç oldu yapımı. Daha oğlum Kerem doğmamıştı.  İtalya’dan döndüğüm zaman Şaşkınbakkal’da babamın aldığı bir evin arka dairesinde boş bir mekân vardı. Hemen orayı tutmuştum, ilk önce atölye yapıp çalışmaya başlamıştım. Sonra Çatalca’daki evi yapınca burada daha keyifle ve istediğim düzenle çalıştım. Atölye zamanla, orada çalışıp ürettikten sonra gittikçe keyiflenen bir mekân hâline geliyor. Orada her şeyi unutuyorum ve beni sürekli çalışmaya iten bir mekân hâline geldiğini düşünüyorum. Bu açıdan atölye çok kutsal bir yer benim için. Çalışırken bir bakıyorsunuz akşam oluyor ve günler geçiyor. Birtakım işler de ortaya çıkıyor. Onlar sonra sizi boğabiliyor, fazla gelebiliyor, bıkabiliyorsunuz. Bu sefer onların bir kısmını ardiyelere koyup saklayarak –çünkü göre göre bu sefer yeni bir şey yapmak da istemiyorsunuz– bir kısmını çalışmaya devam ediyorsunuz. O açıdan atölye benim için hayatımın yarısını geçirdiğim, mutlu olduğum bir mekân.

Eserleriniz insanın, insanlık tarihinde yıllar içinde edindiği kültürel katmanları da yadsımadan öze, maddeye dair. Malzeme seçiminizden sanat pratiğinize kadar doğanın izlerini derin biçimde taşıyor. Sanatın doğa, bundan doğru hayatla ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?

Biz de bu doğanın içinde yaşıyoruz. Her an her şeyle karşılaşabiliyoruz. Doğanın içinde senelerdir yaşayan biriyim; ağaç dikerek, o ağaçların büyümesini görerek, onun gelişimiyle beraber yaptığım birtakım işlerin farkında olarak veya olmayarak doğadan esinlendiğimi de hissediyorum.

İnsan doğayla bir yerde bütünleşiyor ve doğaya saygı son derece önemli. Benim en son sahillerden ve başka yerlerden seçerek topladığım taşlara emek harcayarak, zaman harcayarak, o taşlara emek verdiğimi insanlara anlatmayı doğaya saygı niteliğinde değerlendiriyorum.

O açıdan doğayla alışverişiniz yaptığınız işlere hâliyle yansıyor.

“Eleştiri Olmadan Nasıl İlerlersiniz?”

Çok teşekkür ederim. Çok verimli bir söyleşi oldu.

Kendi yaptığım işleri anlatmak gerçekten zor. Onun için sizlerin eleştirisi benim için önemli. Selen’in son derece olumlu bir şekilde 300’e yakın işi düzenlemesinin sizlere verdiği algı nedir? Biz bir şeyler yapıyoruz, onları sergileyip oradan gelecek olan eleştiriler bizim için daha önemli. Yoksa üretip de kimseye göstermeden onları korumak olmuyor. Amacımız, yaptığımız işleri sergiledikten sonra gelecek olan ilgi ve eleştiri çünkü eleştiri olmadan insanların ilerlemesi mümkün değil. Onları düşünüp kendimize göre doğru yanlış bir tarafa bırakıp tekrar çalışmaya üretmeye devam etmek…

Bu da Türkiye de sanat eleştirisi yeterince var mı sorusunu getiriyor. O da başka bir söyleşinin konusu olsun.

Evet. Aslında bizde insanların çoğu eleştiriyi kabul etmiyor ama eleştiri olmadan nasıl ilerlersiniz? Mutlaka bunlar üzerinde düşünmek, konuşmak, irdelemek gerekiyor.

Sergi 3 Ağustos 2025 tarihine dek Arter’de görülebilir.

Previous Story

2025 Dünya Sanat Takvimi

0 0,00