İlki 2022 yılında düzenlenen Kommagene Bienali bu yıl Şubat 2023’te yaşanan deprem felaketinin ardından “iyileşmek” temasıyla düzenleniyor. 24 Ağustos – 8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek olan bienalin küratörü, Macaristan Güzel Sanatlar Üniversitesi profesörü sanatçı István Erőss iyileşmek ve iyileşmenin sanatla olan ilişkisine dikkat çekiyor. Bu yıl paralel etkinlikler kapsamında edebiyat ve iyileşmek üzerine bir oturum da yer alıyor. Bienal direktörü Nihat Özdal ile iyileşme kavramının sanatsal etkisini konuştuk.
2.Kommagene Bienali, Şubat 2023’te yaşanan deprem felaketinin ardından “iyileşmek” temasıyla düzenleniyor. Temanın Türkiye’de yaşanan felaket açısından önemi büyük ama sanatsal alanda değerlendirildiğinde “iyileşmek” çok evrensel bir kavram. Bu kavramı direktör olarak siz nasıl ele aldınız?
“İyileşmek”, iyileşmenin sanatla ilişkisi, sadece duygusal ve ruhsal yaraları sarmakla değil, aynı zamanda toplulukları bir araya getirmeyi ve ortak bir amaç etrafında birleşmelerini sağlamayı da ifade ediyor. Daha önceki bienal tecrübesinde farklı ülkeler ve Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen sanatçılar bölgedeki genç sanatçılar, marangozlar, demirciler, taş ustaları, camcılar gibi farklı meslek gruplarından insanlarla birlikte eserlerini üretti. Bu bir sanat eseri üretiminden fazlasıydı çünkü aynı sofrayı ve ekmeği de paylaştılar. Bu bağların gücünü deprem sonrasında da gördük, pek çok sanatçı kendi ülkelerinde çeşitli kampanyalar ile destek oldu, çadır kentte kurduğumuz sanat merkezinde yine dayanışma vardı. Depremde çok yakın arkadaşlarımı kaybettim, bu felaket sanatçı rezidansı olarak kullandığımız Socrates’i de yıktı. Bu yıkımı ve kayıpları birinci dereceden bilen ve yaşayan biri olarak şimdi daha geniş sofralarda daha geniş coğrafyalardan sanatçılarla buluşmanın, bölgede yaşayanlar için ne kadar önemli olduğunu biliyorum.
Bu yıl bienalde çok daha fazla sanatçı ve daha çok ülke görüyoruz. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz? Açık çağrı sizce daha fazla kişiye mi ulaştı?
Bienal küratörümüz Eros Istvan “Açık çağrı yapalım mı?” sorusunu yönelttiğinde aslında biraz tedirgin oldum. Ama bu durum ilk sorunuza paralel değerlendirilebilir. Çünkü bu sadece bir bienal çağrısı değildi, “iyileşmek” çağrısıydı. Bienalin bu yılki temasının, başvuru sayısı ve ülke çeşitliliğinde etkili olduğunu düşünüyorum. Karakuş tümülüsündeki, depremde yıkılan sütun, ayağa kaldırılırken oradaydım. Bu bienalde ele almak istediğimiz ana konu ve durum biraz da ayağa kalkmak için taşın ucundan tutmak isteğidir diyebilirim.
İlk bienalde olduğu gibi bu bienalde de bölgenin kültürünün ve kültürel derinliğinin öne çıktığını görüyoruz. Bu durum eserlere ve kavramsal çerçeveye nasıl yansıyor?
Harfhane denilen bir kültür var bölgede. Çeşitli meslek gruplarından insanların buluştuğu, sohbet ettiği, usta çırak ilişkisinin öne çıktığı, bu buluşmalar, dayanışmayı da ifade ediyor. Bienale, bu sene biraz da “harfhane” kültüründen baktık ve bu kapsamda değerlendirdik.
“İki Bin Yıllık Bir Mirası Sürdürüyoruz”
Bienalin size göre bölge için önemi nedir? Kommagene sadece coğrafi olarak değil, tarihsel açıdan da anlamı olan bir alan, sizce bienal bu kapsamda bölgeye nasıl katkı sağlıyor?
Biz aslında iki bin yıllık bir mirası sürdürüyoruz. Kommagene Kralı, Antiochos I Theos, Nemrut Dağı’ndaki mezar kompleksinde bulunan yazıtlarda, kendi mirası ve krallığı hakkında çeşitli bilgilerde, ölümünden sonra her yıl yapılması gereken kutlamalardan da bahseder:
“Ben, Antiochos, bu kutsal alanın inşasını tanrıların ve atalarımın şerefine yaptırdım. Her yıl doğum günümde ve tahta çıkış günümde, bu kutsal alanda büyük kutlamalar yapılmasını buyuruyorum.”
Arkeolojinin çağdaş sanatla ilişkisini ayrıca önemsiyorum. Müzeler, ören yerleri ziyaretçiler için çoğu zaman mesafeli ve soğuk bir yer izlenimi verir. Bienalde ören yerlerine yakın yerlere yerleştirilen eserler ziyaretçilerin daha “sıcak” bir tur yapmalarını sağlarken, sanatçıların da bölgenin tarihine daha derinden bakarak bağlar kurmasını sağlıyor.
Siz de direktör olarak bölgeye hakimsiniz, hatta bölgeyle olan bağınız çok derin diyebilir miyiz? Bienali düşünürken bölgeye olan aidiyet duygunuzu öne koyabildiniz mi? Nasıl yaklaştınız?
Ben Fırat Nehri’nde doğdum, Adıyaman’da kıvrılan nehrin, güneydeki Halfeti ucunda… Bağım, fiziksel anlamda da derin, çünkü sular altındaki şehrime, civarda barajlar nedeni ile sular altında kalan köylere sık dalıyorum. Doğup büyüdüğüm bir coğrafya, güzelliklerini, zorluklarını yakından bilmek bölgede çalışmak için avantaj.
Bienalin yine farklı alanlara yayıldığını görüyoruz, Nemrut Dağı, Kahta Kalesi, Cendere Köprüsü ve adalar bunlardan birkaçı, bir bienali bu kadar farklı alanlarda yapmanın ve düşünmenin zorluğu neler? Bu süreçten biraz bahseder misiniz?
Bölgeye uçakla gelenler, pencere kenarında oturuyorlarsa aşağıda muhteşem bir manzara olduğunu fark edecektir. Bienal mekânlarında binlerce yıl öncesinden çok kıymetli eserler var. Açık alanlarda duruyorlar. Kapalı bir mekân, ışıklar, duvarlar, koridorlar, dünyanın pek çok yerinde çağdaş sanat müzeleri, sergi mekânları benzer özellikler taşıyor. Bir fark olmalı… Kommagene’den bahsediyorsak, onu var eden yukarıdaki mekânlar olmadan, Kommagene adını taşıyan bir bienal, ne kadar anlamlı olur?
Bir şair ve sanatçı olarak sizin üretimleriniz ya da yaratıcı fikirleriniz bienale nasıl yansıyor?
Geçen yıl iki bienal arası yaptığımız Commagene LAR (land and river art) ile nehir sanatı kavramını, bir bienale entegre ettik. Mezopotamya’ya hayat veren iki nehir var, Fırat ve Dicle. Suyla ilişkili işler, hatta bu sene su altında da yapılacak işler de sanırım ben biraz daha aktif olacağım. Ayrıca bu sene “edebiyat ve iyileşmek” üzerine de uluslararası bir oturum yapacağız bienalde.
“GÜNEŞ, DENİZ, KUM VE SANAT” Sayısı
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Kapak Fotoğrafı: Sucuk & Bratwurst, Sand Ca(r)stle, fiberglas, 120x2x0.9 metre, 2024, Mercedes Benz ve PİLEVNELİ iş birliği