Kezban’ın Nadire Kabinesi - ArtDog Istanbul

Kezban’ın Nadire Kabinesi

Kezban Arca Batıbeki, MeşhRu’daki yeni sergisi "Kezban’ın Nadire Kabinesi" ile yıllar boyunca biriktirdiği nesneleri kadın ve ev/yuva temaları etrafında bir araya getiriyor.

/

Dünyanın çeşitli müzelerinden alınmış kalemler, silgiler, cetveller, kitaplar, maket evler, matruşkalar ve büstler… Tüm bu nesneler, Kezban Arca Batıbeki’nin MeşhRu’daki sergisinin birer parçası. Aynı zamanda, Batıbeki’nin ailesinden gelen ve “kalıtımsal bir bağlılık” olarak ifade ettiği, nesneleri biriktirme tutkusunun da bir yansıması. Sergide, yıllar içinde bir araya getirdiği bu nesneleri kadın ve ev/yuva temaları etrafında kurgulayan sanatçı, tüm bu objeleri aynı apartmanda yaşayan ama farklı geçmişlere sahip ailelere benzetiyor. İzleyicileri kişisel dünyasına ve atölyesine dair bir yolculuğa çıkaran Kezban’ın Nadire Kabinesi adlı serginin öyküsünü sanatçıdan dinledik.

Kezban’ın Nadire Kabinesi farklı bir tasarım ve kurguyla izleyici karşısına çıkan çok sesli ve renkli bir sergi… Eserlerinizle birlikte, yıllarca özenle biriktirdiğiniz koleksiyon objelerinizin de görülebildiği bu sergi fikri nasıl oluştu?

Koleksiyonlarımı içeren kapsamlı bir sergi yapma fikri yıllardır hayalimdi. Ama gerçekleştirmesi çok zor bir proje olduğunu, çok büyük bir alan ve bütçe gerektirdiğini düşünüyordum. MeshRu açılmadan önce Döne Otyam ve Feride Edige’nin kurşun kalemlerimle ilgili sergi yapma fikri, bir “Keşke” kelimesiyle başladı ve giderek izlediğiniz sergiye dönüştü. Sergide kurşun kalemlerimden de az da olsa örnekler var. Bu kalemlerin özellikleri; yıllar içinde eşimle gezip gördüğümüz sergi, müze, fuar, ülke ve şehirlerin logolarını üzerlerinde taşımaları ve aynı zamanda eşimle benim ortak tarihimizin de bir çeşit belgesi olmaları. MeshRu da üzerinde logomuzla kurşun kalem üreterek sergiye tatlı bir katkıda bulundu.

Borusan Mid
Borusan Mid Mobil

Nesneleri biriktirme dürtüsünün “ailenizden gelen kalıtımsal bir bağımlılık” olduğunu söylüyorsunuz. Biriktirme tutkusu sizin için kişisel bir hafıza inşası mı, yoksa daha geniş bir toplumsal belleğe işaret eden bir arayış mı?

Biriktirmeye aslında bilinçli bir tavır olarak başlamadığımı söyleyebilirim. Sanırım başlangıçta ailede olan bir ilginin devamıydı. Erken yaşlarda sevdiğim objeleri toplamaya, evde kendi içlerinde sınıflandırmaya başladığımı hatırlıyorum. Daha sonra bunların aralarında bütünlük oluşturduklarını fark ettiğimde zaten koleksiyon haline gelmişlerdi. Bu sevdiğim objeler topluluğu mu giderek belleğimi oluşturdu, ben mi onları belleğim doğrultusunda topladım inanın bilemiyorum. Tümüyle istem dışı bir beğeni çerçevesinde topladığımı sanıyordum. Ama sizin sorunuzla şunu fark ettim ki “ikisi de” olmalı… Yani hem kişisel bir hafıza inşası hem de toplumsal belleği işaret eden bir arayış… Aynı zamanda da istem dışı bir düşünce biçimi.

Bir söyleşinizde sergilerinizi önce kafanızda bir film gibi kurguladığınızı ardından çalışmaya başladığınızı söylüyorsunuz. Bu sergide nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Genellikle önceki sergilerimde, beni tetikleyen “şey” o sırada her neyse, -ki bu bir film, obje ya da bir haber olabilir- zamanla belleğime yerleşir ve bu fikirle ilgili herhangi bir şey ilgimi çekmeye başlar. Ardından da araştırmaya, bulmaya, toplamaya ve üzerine düşünmeye başlarım. Başlangıç noktası belli olduğundan bu sergi diğerleri gibi sancılı olmadı. Daha önce de belirttiğim gibi koleksiyonlarımla ilgili bir sergi yapma fikrim hep vardı. Bu MeshRu kapılarını açtığı anda bir ölçüde gerçek olmaya başladı. Öncelikle galeri mekânı benim için fazla sterildi. Mademki bu içerik fikri; Döne, Kezban ve Feride Hanım için atölyemde tetiklenmişti, “o zaman atölyemi bu mekâna yansıtmak keyifli olur” diye düşündüm.

“Kendiliğinden Yerlerini Buldular”

Ama bu isteğimi gerçekleştirmek önemli bir bütçe gerektiriyordu. Bu noktada Club Marvy ve Wings imdadımıza yetişti. Galeri alanında koyu renkte duvarlar ve raflarla bir konstrüksiyon inşa ederek, daha kapalı ve bana özel bir atmosfer yaratmaya çalıştım. Uzun süren sergi kurulumunu takiben senaryomda yer alacak resimlerin olay bütünlüğünü ve koleksiyon parçalarıyla diyaloglarını kurgulamam gerekiyordu. O bölüm çok zor olmadı, zaten elimdeki malzeme yeterliydi ve resimlerin bazılarında o görsellerden, kitaplar ya da objelerden faydalanmıştım. Böylece kadının tarihsel yolculuğunun; tanrıçalıktan, nasıl işlevi belirlenmiş ev kadınına dönüştürüldüğünü irdelediğim bu senaryoda, toplum tarafından kadına dayatılan roller ve beklentiler de atölyem, evim ve galeri arasında gidip gelen objelerle yavaş yavaş kendiliğinden yerlerini buldular.

Kadın imgesi sizin sanatınızın içinde çok önemli. Bu sergideki işlerinizin de merkezine yerleşiyor. Kadının sizin sanatınızdaki yeri ve önemi nedir?

Grafiği bırakıp resim alanında çalışmaya karar verdiğimde en iyi bildiğim konudan, kendimden yola çıkmak en doğrusuydu. Önce resimle başlayan, şimdiki titrimle güncel sanatçı kimliğim, bir kaçışla başlamıştı. Bu kaçışta samimiyet ve istediğim iş üzerinde çalışma özgürlüğü çıkış noktamdı. Kısacası yaptığım iş bir çeşit terapiydi benim için. Sorunuza gelince; esas mesleğim olan grafik sanatçılığını bırakıp, tabir doğruysa kendim için sanat yapmaya başladığımda zaten kadın ve giderek farklı cinsiyetler adına topluma da söz söyler oldum. Toplum tarafından baskı gören kadınların, birey olmaya çalışacakları yerde kendilerini daha da sıradanlaştırmak için uğraştığı bir ülkede yaşarken sanat yapmak, hâlâ bir çeşit “can simidi” gibi geliyor bana.

Sergideki işlerinizde yılan imgesi de dikkat çekiyor. Bunun hikâyesi nedir?

“Adem Havva’yı suçladı, Havva Yılanı”…Mitler ve efsaneler, kadın ve erkeğin, gerçek ile kurgunun, uzlaşma ile çatışmanın hem yaratıcısı hem de anlatıcısıdır. Tarih boyunca negatif motiflerle tanımlanan dişil enerji ve yılanın kaderi büyük ölçüde kesişir. Tanrıçalar hem saygı duyulan hem de korkulan figürlerdir. Yaratıcı güçlerine rağmen yıkıcı yanları da vardır. Yılanlarla betimlenen Yunan-Roma tanrıçalarından hareketle, onların adlarını verdiğim bir seri resim ürettim. Özellikle yaradılış mitlerinde, ilim ve ölümsüzlüğü temsil eden yılan sembolüne dair en önemli görüşlerden biri de yılanın ilahi bir güce sahip olmasıdır. Yılan da kadın da hayatın kendisi gibi ikilenmiştir. Şahmeran’ın, bedeniyle hem ölümü hem sonsuzluğu hem de şifa ve bilgeliği aktarması da bu karşıtlığın başka bir yansımasıdır.

“Yeniden Bakmayı Seviyorum”

Bu sergi benim iç dünyamla, dış dünya arasında bir köprü işlevi görüyor. Evrensel bilgiyi alıp kendi bakış açımla yeniden yorumlayıp, mitler ve efsanelerle yaratılmış bilinçaltı kayıtlarına imgeler aracılığıyla yeniden bakmayı seviyorum. Tuvallerimde birer ikona dönüşen kadın ve yılan; sırları barındıran bir güç, şifa ve zehri aynı anda sunan dünyanın ve yaşamın kendisi olarak bir bütün oluşturuyorlar.

Mekânın eserlerinizle ve biriktirdiğiniz objelerle olan ilişkisi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Mekânı yeniden inşa ederek, resimlerim ve objelerimi gerçek atölyemin görselleriyle bir araya getirip, bu detaylarda yer alan bazı eşya ve objeleri de galeri mekânında kullanarak bir illüzyon yaratmak istedim. Bu tür görsel illüzyonlar daha önce de çeşitli sergilerimde kullandığım ve çok sevdiğim dokunuşlardır, bu dokunuşların sergiye, bana özel bir ruh kattığına inanıyorum.

Son olarak şunu sormak isterim: Her şeyin geçici ve dönüşüme açık olduğu bir zamanda koleksiyoner olmak ne anlama geliyor? Fiziksel nesneleri biriktirmek bu çağda sizin için nasıl bir direnç ya da anlam taşıyor?

Dönüşüme açık evet ama geçici olduğuna inanmıyorum. Ancak kalıcı olmak çaba gerektirir. Fütüristik bir filmde Harrison Ford, suların altında kalıp yıkılmış bir New York’ da sakladığı eski bir pikapla plak dinliyordu. Ben de sanırım o tip biriyim. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz derler. Benim kişisel özelliğim biraz farklı. Geçmişe duygusal olarak çok bağlı değilim aslında, geleceğe dönük ve hep ileriye bakan biriyim. Ancak, kendi tarihleri olan objelerin; dönemlerini yaşayıp günümüze kadar gelmiş hallerini, yaşanmışlıklarını, onların bana anlattıkları ya da benim uydurduğum öykülerini ve onlarla birlikte yaşamayı seviyorum.

Previous Story

İstanbul’un Müzikal Renkleri New York’ta

Next Story

Bir Masanın Etrafında Yükselen Sesler

0 0,00