Yaşar Kemal, kelam ustasıydı. Onun sözlüğünde bu ülkenin adı, ‘bin bir çiçekli bahçe’ydi. “Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz. Sen, ben, o varız diye güzel bu bahçe. Koparma farklı çiçekleri, kalsın renkleriyle, kokularıyla…” derdi. O, bu bahçenin tam
Yalnızlık Çağı sergisi nasıl ortaya çıktı? Buradaki eserlerden yola çıkarak tümel bir hikâyeye ya da kavrama ulaşmak mümkün mü? Yalnızlık Çağı uzun zamandır üzerinde çalıştığım ve yine uzun soluklu bir sergi serisi olarak tasarladığım bir proje. Bu nedenle Yalnızlık Çağı Vol. I
Vision Art Platform’da açılan Horror Vacui serginizin ismi çarpıcı, bu açıdan içeriğe dair de dikkat çeken bir yön sunuyor. Öncelikle sergi ismi ne anlama geliyor, nereden referansla başlığı oluşturuyor? Horror Vacui, aslında mimaride kullanılan bir kavram, güzel sanatlar alanına da 18. yüzyılın
Entelektüel olarak zorlu kavramları minimal ama çekici bir estetikle dengelemek konusunda yetkin bir sanatçı olan Zafer Akşit’in, disiplinler arası yapıtları, objelerden enstalasyona, videodan performansa uzanan çeşitli disiplinleri kullanmasıyla karakterize edilebilir. Yapıtlarında hazır nesnelerin manipülasyonları ile bu nesnelerle var olmak için üretilen objelerin
Akbank Sanat, dijital sanat temalı sergilerine bir yenisi daha ekledi: Küratörlüğünü Helena Nikonole’nin üstlendiği ve 11 Şubat’a kadar devam edecek Dijital Sezgiler / Digital Serendipity adlı sergi; yeni medya sanatının dilinde yapay sinir ağlarını irdeliyor. Proje çerçevesinde yapay zekâ hem bir araç
Koleksiyonerlik yolculuğunuz nasıl başladı? Herkes gibi ben de resim sevgisi ya da koleksiyon bilinciyle dünyaya gelmedim. Seyahat etmeyi sevdiğim için gittiğim yerlerde müze ve galeriler her zaman ilk uğradığım destinasyonlar olmuştur. Bu şekilde resme aşina olmaya ve sevgi duymaya başladım. Daha sonra
Sabo’nun Versus Art Project’te gerçekleşen son sergisi Golden Hours (Altın Saatler), anılar, fotoğraflar, hisler ve tüm bunların verdiği hislerin peşinde koşan anları bir araya getiriyor. Sergide üzerinden vaktin akmakta olduğu ideal bir zamana gönderme yapan altından saatler, aynı zamanda hayali bir mekânı da çağrıştırıyor.
Nihat Özdal şair, yazar, küratör ve doğa gönüllüsü… Aynı zamanda Halfeti Koku Festivali’nin yaratıcısı. Şimdilerde, “Elimizde sözcükler yerine kokular olsaydı nasıl bir şiir yazardık?” sorusunun peşine takılıp özgün ve özel bir şiir kitabıyla okuyucusunun karşısına çıkıyor. Koku; koku ve şiir ekseninden izler
Duvar süslemesi ve dokuma tekstilinin en eski formuyla birleştiği Duvarlar ve Ötesi sergisi, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi‘nde açıldı. Farklı koleksiyonlardan 110’dan fazla duvar halısını buluşturan sergi, 30 Nisan’a kadar ziyaret edilebilecek. Mardin’de Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine 2009 yılında Sabancı Vakfı tarafından restore edilerek müze
Fransa Kralı I. François, Paris için “Paris n’est pas une ville; c’est un monde” yani “Paris bir kent değildir; o bir dünyadır” demiş. İstanbul için de aynı şeyi söylesek abartmış olmayız sanırım. İstanbul da dünya üzerindeki kentlerden bir kent değil, başlı başına
Mimar, mimarlık tarihçisi ve akademisyen Uğur Tanyeli’nin son kitabı Korku Metropolü İstanbul, kısa bir süre önce yayımlandı. Kitap toplumsal bir kaygı olarak korkunun, mekânı, kenti inşası üzerine… Odağında ise 18. yüzyıldan bugüne İstanbul var. Fakat kitabı okudukça, miras olarak aldığımız bu korkuların
Berlin Schwules Müzesi iki sergiye ev sahipliği yapıyor. Queering the Crip, Cripping the Queer tarih boyunca benzer bir adaletsizliği paylaşan ‘kuir’ ve ‘sakatlık’ kavramlarının kesişim noktasına odaklanırken; Tuntenhaus Forellenhof 1990: The Short Summer of Gay Communism ise DDR yıkılırken Friedrichshain’da bir işgal
Küratörlüğünü Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in üstlendiği “Zamane İstanbulları” sergisi, İstanbul’da yaşayan ve birbirinden farklı tarzlarda üreten 11 fotoğraf sanatçısının yakın tarihli çalışmaları sayesinde kente dair çarpıcı kesitleri bir araya getiriyor. Silva Bingaz, Osman Bozkurt, Ci Demi, Kıvılcım Güngörün, Ekin Özbiçer, Emin