Özer Kabaş Robert Kolej oyuncularıyla, takribî 1965-1966 Arka sıra, soldan sağa: Ali Taygun, Tarık Okyay, Samuel Gatenyo, David Bonfil, HilarySumner Boyd, Oya Başak, Bülent Ayık, Özer Kabaş, Erhan Yaşar Ön sıra, soldan sağa: Cevdet Suner, Erkan Söylemez, Ahmet Celebiler, Arif Güpgüpoğlu, Muammer Ünlüer, Selim Alguadiş Salt Araştırma, Özer Kabaş Arşivi

Karalar ve Ötesi

//

Bir süredir, Salt Araştırma’daki arkadaşlarımla rahmetli Özer Kabaş üzerine yürütülen bir arşiv ve araştırma çalışmasına katılıyorum.1 Süreç içinde 1964-1974 yıllarında öğretim üyesi ve “Kültür Etkinlikleri Yöneticisi” olarak yer aldığı Robert Kolej Yüksek Okulu (bugünkü Boğaziçi Üniversitesi), dönüşümsel açıdan öne çıkarak Kabaş’ın yaşamında kritik bir rol oynuyor.

Robert Kolej öğrencilerinin, Türkiye tiyatro ve sinema pratikleri ve ana akıma alternatif olarak biçimlenen kısa film pratiğine çok kritik ve değerli katkıları biliniyor. Kadroları birer birer sayamasak da 1950’lerde Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Haldun Dormen, Şirin Devrim, Genco Erkal gibi karakterleri hatırlayabiliriz. 1960’larda da, Nevra Serezli, Ahmed Levendoğlu, Meral Taygun ve Melek Ulagay gibi muazzam bir ekip söz konusu. Kolej’de sahnelenen oyunlar arasında çok şaşırdıklarımdan biri rahmetli Ali Taygun’un Türkçeye aktardığı ve Hilary Sumner Boyd’un yönetmenliğini yaptığı Jean Genet’nin Karalar’ı (Les Nègres). Dekoru Özer Kabaş ve Muammer Ünlüer gerçekleştiriyor. Hikâyenin en önemli ögesi maskeler ise Kabaş’ın elinden çıkıyor. Oyun önce TMTF festivalinde ardından da Kolej’de oynanıyor.

Karalar Jean Genet’nin Cezayir Bağımsızlık Savaşı sürerken, bakışın ideolojisi, beyazların siyahileri görme biçimleri ve kolonyalite üzerine, özellikle Franz Fanon etkisinde yazdığı bir oyun. İlk kez 1959 sonuna doğru Paris’te, 1961’de ise New York’ta Off-Broadway’de oynanmaya başlıyor. Oyunun Türkiye’ye “gelişi” ve oynanması ise 1965. Ali Taygun’un o dönemde Jean Genet’ye tutkusunu ve Yale’de okuduğu dönemde Genet ile tanıştığını biliyoruz. Gene de konumsal manada, bu oyunun hangi sebeplerden ötürü, Paris ve New York’dan sonra Türkiye’de bir üniversitede oynandığını tam da açıklamıyor.

Bu konuya başka bir arka planı da iliştirmeyi arzuluyorum. 1950’lerdeki Afrika bağımsızlık hareketlerini farklı bir yerden okuyan, daha doğrusu bu hareketleri anti-emperyalist mercekten tanımlayıp, üstüne de Kurtuluş Savaşı ile bağlantılayarak ıskalayan Türk Solunu hatırlayalım. Fanon’un Türkçeye ancak 1980’lerde çevrilmiş olması şaşırtıcı olmadığı gibi Türkiye entelektüellerinin bugün bile postkolonyel ve dekolonyel tartışmaya eklemlenmekte zorlanmasının ardındaki ögelerden biri Osmanlı’nın 19. yüzyılda aksak ama teşekküllü bir sömürgeci devlete evrilmesi olduğu kadar Bandung konferasından kuyruğunu bacakları arasına kıstırmış dönen Türkiye vardır. Bu olgular havalandırılmadıkça da bu sıkıntı sürecektir. Stalin’in tehdidiyle kendini NATO’da bulup, 1950’lerin ortasında Irak, İran ve Pakistan’la birlikte Sovyetlerin güneyine ket çeken antikomünist CENTO macerasını da bu bağlamda okumak gerek. Türkiye’nin Bağlantısızlar hareketinde yer bulamamış olması uzun yıllar boyunca postkolonyal ve dekolonyal tartışmadan yoksun kaldığı anlamına da gelebilir. Söylemsel yegâneliğe de buradan bakmak mümkün. Tam da burada, Ali Taygun’un vesile olduğu Karalar oyunu nasıl okunmalı? Bir anomali midir, Genet sevgisi midir? Yoksa o dönemde Robert Kolej’deki demokrat ve açık görüşlü Amerikalı hocaların da etkisi olmuş mudur? Şimdilik bu sorulara bir yanıt veremiyoruz. Bu, aynı zamanda, yeniden düşünmemizin elzem olduğu ve sanat ortamında hiç konuşulmayan ancak 1960’larda çok tartışılan “yerellik” konusuna bağlanıyor. Nasıl konuştukları, kendilerine hangi tarihi layık gördükleri, neleri eledikleri, kendilerinden nelerin temellük edildiğini düşünmeleri coğrafyaya göre değişken. Mısırlı sanatçıların Faronik geçmişi sahiplenmeleri, dindar olmayan sanatçıların Süfi mistizmini elverişli kullanıma sokmaları, soyutlamanın bu coğrafyaların “doğal” ifadesi olduğunun iddia edilmesinin ötesinde Kabaş’a dönersek, kendisini 1960’ların sonunda çok etkilemiş olan Kemal Tahir düşüncesini de kritik bir tartışmaya sokmak zorundayız. Gelecek ay devam etmek üzere.

İlginizi çekebilir:  Zafer Aracagök Mardin'de

1-Arşiv ve araştırma sürecinin ilk çıktısı olan Sentez ve Montaj: Özer Kabaş Yazıları Yazıları başlıklı e-yayına saltonline.org üzerinden erişilebilir.

Vasıf Kortun
Previous Story

“Seni Seviyorum/Beni Sev”

Next Story

Genç Caz+ Başvuruları Devam Ediyor

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.