Belgesel tiyatronun öncü gruplarından Rimini Protokoll’ün 50’den fazla dünya şehrinde gerçekleşen projesi ‘Remote X’in Türkiye uyarlaması olan Remote İstanbul, geçen yıl karşımıza çıkan en heyecan verici işlerden biriydi. Pandemiye denk geldiği için kısıtlı sayıda seyirciyle buluşan performansın ikincisi kaldığı yerden
devam ediyor ve Cumartesi ve Pazar günleri Kadıköy’de, şaşırtıcı olduğu kadar kafalarda türlü sorular ve fikirler yaratan bir deneyim yaşatıyor. Kasım sonuna dek devam edecek Remote İstanbul’u yaratıcısı Stefan Kaegi ve İstanbul uyarlamasını yazıp yöneten Jörg Karrenbauer ile konuştuk.
Avrupa tiyatrosunun provokatif ismi Stefan Kaegi’yi tiyatrodaki gerçeklik duygusuna yeni sorgular getiren farklı formatlarda ürettiği projeleriyle yakından tanıyoruz. Kimi zaman bir ahtapotu başrolüne taşıdığı, kimi zaman da Formula 1 yarışmacılarını, politikacıları ve hatta bir android’i oyuncusu yaptığı projelerinde, GPS navigatörleri,
radyo dalgaları, telefon kayıtları, video oyunu gibi farklı form anlayışı ve medya olasılıklarını kullanarak etkileşimli, eğlenceli ve şaşırtıcı işlere imza atıyor. Özellikle, ilk sahnelendiği 2018’de tiyatro dünyasında heyecanla karşılan oyunu ‘Uncanny Valley / Tekinsiz Vadi’ ile de yakından tanıyoruz kendisini. Bir androidi oyunun aktörü olarak
izlediğimiz ve tiyatroda yapay zeka kullanımını yeni bir eşiğe taşıyan oyun, gerçekliğin algısını ve yapısal bütünlüğünü sorguluyordu. (Henüz izlemediyseniz Kundura Sahne’nin blog’unda Türkçe altyazılı seçeneğiyle yakalayabilirsiniz.)
2013’te başlattığı ve gelişmekte olan şehirlere özel tasarladığı “Remote X” projesini ise Şangay, Moskova, New York’un olduğu 55 farklı şehre uyarladı. 2015 yılında bu projesiyle Rus Tiyatro Festivali’nin Altın Maske Ödülü’ne aday gösterilirken, aynı yıl, tiyatro dünyasında yılın etkin isimlerine verilen İsviçre Büyük Tiyatro Ödülü’nün sahibi oldu. Geçen yıl Kundura Sahne yapımı olarak nihayet Türkiye’ye de uyarlanan “Remote X”ten yola çıkıp yeni projesi “The Walk”a uzanan bir sohbette merak ettiklerimizi kendisine sorduk.
-
Teknolojiye olan ilginizin ne zaman başladığını merak ediyorum. Çocukken de bir oyun aracı mıydı mesela sizin için? Tiyatro ile buluşturmaya ilk ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Tiyatro antik çağlardan beri teknolojiyi kullanıyor. Deus Ex Machina! (Makineden inen tanrı, Antik Yunan tiyatrosunda vinç benzeri bir düzenekle yukarıdan sallanarak sahneye oyuncu girmesini betimleyen tiyatro terimi.) O zamanlar teknoloji yanılsamalar yaratma rolünü üstleniyordu. Şimdiyse eskiden sahne ve seyirci olarak ikiye ayrılan kısım arasındaki iletişimin akışını yeniden yönlendiriyor. Teknolojinin bu güncel rolü, özellikle kamusal alandaki performanslarda çok işe yarıyor.
“Daha Özgür Oldukça, Daha Güvensiz Hale Gelir Olduk”
-
‘Uncanny Valley’ ile ilgili verdiğiniz bir röportajınızda şöyle diyorsunuz: “Kendimizi robota yansıttığımızda bu makine ile empati kurmaktan alamamamızdan dolayı benim için bu oyun empati ile ilgili. Ve bir robotla bir insan arasındaki sınırın nerede olduğu konusunda beni şüpheye düşüren birçok insan “programlarından” bir tanesi de tam olarak bizdeki bu empati mekanizması. Özgür irademiz aslında ne kadar özgür?” Bu özgür irade meselesi Remote X’in metinlerinde de rastladığımız bir kavram. İpek bizim empati sistemimizi anlamadığını ve performans boyunca bizim tüm verilerimizi toplayıp sakladığını söylüyor. Her geçen gün yığılarak artan bir veriler dünyasında yaşarken özgür irademizle kurduğumuz ilişkiyi ‘Remote X’ bağlamında yeniden nasıl tanımlayabiliriz?
Güzel soru. İstatistikler görüşlerimizle bir başımıza kaldığımızı söylediği anda özgürlükten korkuyoruz gibi gözüküyor. Daha özgür oldukça, daha güvensiz hale gelir olduk.
-
Oyundaki metamorfoz da çok ilginç, neden tek bir ses yerine bir dönüşümü tercih ediyoruz?
Cinsiyet değiştirmek hiçbir zaman kolay olmadı, o halde neden dünyaya bir de diğer taraftan bakmayalım?
-
‘Remote X’i ilk kez sahnelediğiniz 2013 yılına geri dönebilseniz projede neyi değiştirmek isterdiniz?
Adapte ettiğimiz her yere göre projede değişiklikler yapıyoruz. Performans her şehirde kendine yeni bir yol buluyor ve güncelleniyor. Dünya gittikçe kararları Yapay Zeka’ya aldırır oldu. Remote bu yöndeki gelişmeleri öngörmüştü ve gözlemlemeye de devam ediyor.
-
Son dönemde yaptığınız projelerden “The Walk”, pandemi ile değişen yürüme alışkanlığı ve çevreyle kurduğumuz ilişkiyi yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. “Remote X”i ilk tasarladığınız dönemden bugüne, yürüme eylemi nasıl bir evrim geçirdi sizin için?
Pandemi kamusal alanın işlevini değiştirdi. Kapanmalar sırasında insanlar beraber oturmak yerine beraber yürümeye başladılar. En azından Berlin’de böyle oldu… Bu durum ilginç ve yeni iletişim yollarını ortaya çıkardı: Beraber yürüdüğünüz insanla aynı istikameti ve bakış açısını paylaşıyorsunuz, mekânları ve meseleleri birlikte geride bırakıyorsunuz.
-
Tüm “Remote X”ler içinde başınıza gelen ilginç deneyimleri anlatır mısınız?
İlginç olan, zorlukların nerede karşımıza çıkacağı, kamusal alanda gerçekleşen böyle bir projenin sınırlarının ne olduğu, nereye gidip nereye gidemeyeceğimiz gibi konular… Ya da Tahran, Moskova, Kudüs ve Abu Dabi gibi şehirlerde metni ya da eylemlerimizi ne kadar sansürlememiz gerektiği…
Jörg Karrenbauer: “İstanbul En Unutulmaz Egzotik Deneyimlerimi Temsil Eden Şehir”
2003’ten beri Rimini Protokol ekibinin vazgeçilmez bir parçasına dönüşmüş Jörg Karrenbauer de ‘Remote X’in dünya şehirlerindeki uyarlamalarını yazıyor ve yönetiyor.
-
Remote İstanbul öncesi İstanbul ile ilişkiniz nasıldı? Remote’un hazırlık sürecini nasıl etkiledi? Ya da bir kez daha İstanbul’da Remote yapsaydınız nasıl tercihleriniz olurdu?
Uzun araştırma süreçlerinden sonra şehrin iki yakasında birkaç rota alternatifi belirledik. Şu anki rotayı büyük ölçüde belirleyen fizibilite, izinler ve yerel yönetimlerin desteği -ya da destek olmayışı- oldu. Ama genel olarak başka ilginç rotalar yaratmak da kolay gözüküyordu. Avrupa yakasında ikinci bir Remote İstanbul projesini
deneyimlemek ilginç olurdu mesela. Hem mekanlar hem de seyirci açısından.
-
Stephen Hawking yapay zekânın sürekli artan bir oranda kendini yeniden tasarlayacağını söylüyor ve “Yapay zekanın tam gelişimi, insan ırkının sonu anlamına gelebilir. Yavaş biyolojik evrimle sınırlı olan insanlar rekabet edemez ve onların yerini alır” diyor. Katılıyor musunuz?
Nasıl Stephen Hawkins ile aynı fikirde olmayabilirim ki… (Gülüyor.)
-
“Remote X”in çoğunlukla büyük şehirlere özel tasarlandığını düşünürsek, bir taşra kasabasında ya da köyde deneyimlenmesine itirazınız olur mu?
Bu durum kişisel bir ilişki kurmanın önünü kesiyor ve sadece bir programı dinliyor olduğunuz gerçeğini netleştiriyor. Dijital bir sesi takip ederken aslında kimi dinlediğimiz sorusunu ortaya atıyor.
-
İstanbul’da bir çok kez mekana özgü performanslarla karşılaştık ama ilk defa böyle bir oyun gerçekleşiyor.
Seyirciye sormak lazım… (Gülüyor.) Bence, en büyük sürpriz topoğrafyadaki değişimdi. Sadece birkaç kat çıkıp böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyordum. Sokaktan bakıldığında hiç anlaşılmıyor. Bu, en büyük sürprizin hemen köşe başında olabileceğini gösteren en iyi metafor belki de.
-
İstanbul ile ilişkinizi anlatır mısınız? Kişisel keşif yerleriniz, mekânlarınız, rotalarınız neler?
18 yaşımdayken Batı Avrupa dışına çıktığım ilk yolculuğum beni Türkiye’ye getirdi. Altı haftalık bu seyahatim İstanbul’da başlamış ve bitmişti. Bu yüzden İstanbul benim ilk ve en unutulmaz egzotik deneyimlerimi temsil eden şehir. Remote projesi için araştırma yaparken, Asya yakasında ilk kez bulundum ve geçen yıllara rağmen o
zamanki hisler geri geldi. Burası benim için her zaman sevdiğim ve günlük hayatın serüven gibi hissettirdiği bir şehir olarak kalacak.
-
Peki, İpek nasıl biri? Ve ona aşık olur muydunuz?
“Her” filmini izledikten sonra Scarlett Johansson’a aşık oldum. Film 2013’te Berlin’de ilk Remote projesini yaptığımız yıl çıktı. Kusura bakma İpek! (Gülüyor.)
Remote İstanbul’un takvimine ve biletlerine beykozkundura.com adresinden ulaşabilirsiniz.