İrfan Önürmen’den “Bilinmeyen Neden” - ArtDog Istanbul
İrfan Önürmen, Fotoğraf: Orçun Kaya

İrfan Önürmen’den “Bilinmeyen Neden”

Tüller ve gazetelerden ürettiği eserleriyle resim sanatına farklı yollar sunan İrfan Önürmen ile Galata Rum Okulu’nda açılan "Bilinmeyen Neden" başlıklı sergisini konuştuk.

//

Sanatsal üretiminde malzemeye ilgi duyan ve bu ilgi onu beslenen bir sanatçı İrfan Önürmen… Sanatçının özgün stili niteliğindeki tül işlerinden kâğıt kolajlara, beton çalışmalarından tuvallerine kadar farklı teknik ve yaklaşımlarının biraya geldiği üretimleri şimdilere Bilinmeyen Neden başlığıyla Galata Rum Okulu’nda sergileniyor. “Bilinmeyen, sadece benim bilinmeyenim değil; aynı zamanda izleyicinin de keşfetmesi gereken bir alan,” diyen sanatçıyla bilindik tekniklerinin yanında zımpara kağıdına yaptığı boya ve sürtmelerle oluşturduğu işlerinin de yer aldığı son sergisini konuştuk.

Bilinmeyen Neden belirsizlikler, çözülemeyen veya tam anlamıyla kavranamayan anlamlar üzerine düşündüren bir başlık. Bu başlığın sizin için nasıl bir anlamı var? Serginin kurgusuyla ve işlerinizle nasıl örtüşüyor?

Bilinmeyen Neden başlığı, aslında sanatla olan ilişkimi, yaratıcı süreçlerimi ve bu süreçlerin ardındaki düşüncelerimi yansıtıyor. Bu başlık hem yapıtlarımın hem de kendi sanatsal arayışımın temellerinden biri olan varoluşsal sorularla doğrudan ilişkilidir. İlk yıllardan beri ürettiğim işlerimde bir anlam, bir cevap arayışını içinde oldum ve bu arayış hiçbir zaman son bulmadı. Serginin temelinde yatan belirsizlik, çözülemeyen ya da tam anlamıyla kavranamayan anlamlar fikri, benim uzun zamandır üzerinde düşündüğüm ve işlerime de yansıyan bir kavram. İşlerimde form, malzeme ve temsiliyet arasında bir çeşit bilinçli bulanıklık var. Bu bulanıklık, izleyiciye mutlak bir anlam sunmak yerine, yeni soruların oluşmasını sağlayabilir. Yani başlıktaki “bilinmeyen” sadece benim bilinmeyenim değil, aynı zamanda izleyicinin de keşfetmesi gereken bir alan.

Bilinmezlik, nedensellik gibi kavramlar felsefenin konuları olmasına rağmen, günlük yaşam içinde farkında olalım ya da olmayalım bizim düşünce yapımızı şekillendirir. Neden varız? Hakikat nedir? Tanrı var mıdır? türünden sorularla dillendirmesek de hayatın anlamını sürekli sorgularız. Yanıtları tarihsel döneme ve toplumlara göre değişir ama bu sorgulama hiç bitmez… Soruların sonu yoktur. Benim sorularım ve cevaplarım kendimedir, sanat dili içinde örtük ve sezgiseldir. Bazen yaptığımız eylemlerin ve işlerin nedenleri de belirgin değildir. Hatta bilemeyiz, yanıtlayamayız. Sergideki eserlerin çoğu, özellikle figürlerin silikleşmesi, parçalanması ya da soyut formlara bürünmesi, insanın ve toplumun bu bilinmeyenlerle ilişkisini simgelediğini düşünürüm. Serginin kurgusunu da bu kavram etrafında düşündüm. Sergi kurgusunda hem eski hem yeni işlerimi belli bir kronolojik sıraya göre dizmedim. Böylelikle zamanın ve mekânın doğrusal olmayan doğasına bir gönderme yapmak istedim. Serginin kurgusal yapısını önemserim. İzleyicinin her işten sonra bir önceki veya bir sonrakine dair yeni bir anlamlar üretmesini, bağlantılar kurmasını teşvik edeceğini umuyorum.

Olaydan Sonra, tuval üzerine akrilik, 92x89cm, 2023

Tül, gazete kâğıdı gibi gündelik hayattan nesneler sizin sanatsal üretiminizin karakteristiğini oluşturuyor. Neden bu malzemelere ilgi duyuyorsunuz?

Gündelik nesnelerle çalışmak, görünüşte basit ve sıradan olanın altında yatan derinliği keşfetme arzumu yansıtıyor. Tül gibi şeffaf ve hafif malzemeler, aynı anda hem örtücü hem de gösteren bir işlev görüyor. Bu ikilik, bir gönderme olarak insan doğasının ve toplumun karmaşıklığında var. Gazete ve tül malzemeyi kullanımımım da katmanlılık vardır. Aslında bu kullanım şekline beton işlerimi ve tuval çalışmalarımı da ekleyebiliriz. Anlam ve biçimsel olarak bu katmanlar arasındaki ilişkiler temel sorunsallarımdan birisidir. Gazetede katmanlarındaki imgeler arasındaki ilişkiler daha çok sosyal göndermeler ve anlam üzerinden kurulurken, tülde ise bu ilişki daha çok ressam olmam ile ilgilidir ve içseldir. Burada renk, ton ve biçimsel sorunlar ile uğraşırım. Tülü esas olarak katmanlar halinde, belirli bir derinlik yanılsaması, resim sanatındaki espas probleminin bir karşılığı gibi ele alırım. Tülü renk açısından boya gibi algılar kolaj yapar gibi uygularım. Medyayı simgeleştirdiğim gazete kâğıdı ise bilgi yüklüdür, haberleşmeye ve zamana dair bir bağlantı kurar, iktidarın kitleler üzerindeki aygıtıdır. Kitleleri yönlendirici gücü vardır. Geçmiş ve gelecek ile ilgili bir projeksiyona da sahiptir. Aynı zamanda tüketilen ve toplumun hafızasında erozyona uğrayan, unutulan şeyleri de bulabilirsiniz. Sonuçta her malzemenin doğası ve dokusu farklıdır. Aynı dilden konuşmazlar. Doğal olarak ulaştığım plastik sonuçlar ve duygu farklı yerlere götürür beni.

ArtDog Istanbul 25. Sayı200,00Kasım – Aralık 2024

“Semiha Berksoy Berlin’de” Sayısı

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Kapak: Semiha Berksoy, Sound, sunta üzerine yağlıboya, 1970. ©️ Semiha Berksoy ve GALERIST’in izniyle. Hamburger Bahnhof – Uluslararası Çağdaş Sanat Müzesi.

Başarılı

Sergide zımpara kağıdına yaptığınız boya ve sürtmelerle oluşturduğu işlerinizi de sunuyorsunuz…

Zımpara kâğıdı, yüzeyde sert ve pürüzlü, ancak işledikçe yeni katmanlar açığa çıkaran bir malzeme. Kendini hemen ele vermeyen, her aşamada direnen, dönüşmek istemeyen bir doğası var. Bu benim için bir metafor haline geldi; görünürde kaba ve aşındırıcı olan, aslında içimizdeki daha derin katmanları ortaya çıkarıyor. Zımpara kağıdıyla çalışmak, bilinmeyen nedenlere ulaşma, onları yüzeye çıkarma ve yeniden yorumlama sürecini simgeliyor. Bu malzemeyle yaptığım işlerde tıpkı hayattaki gibi aşınan, direnen ama sonuçta değişen ve sürekli bir dönüşüm içinde olan şeyleri bulmak isterim. Zımpara kağıdında beni etkileyen diğer bir şey ise ışığı geri yansıtmaması ve yüzeyinde oluşan derin matlık. Önceden bildiğim fakat diğer kullandığım malzemelere göre elime yeni aldığım bu materyal beni daha çok meşgul edeceğe benziyor.

İlginizi çekebilir:  ASTİM, Çanakkale Bienali’nin Yeni Mekânı
Kum Üzerine-96, zımpara üzerine akrilik, 28x23cm, 2023

Serginin hazırlık aşaması ve mekânın eserlerinizle olan ilişkisi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Galata Rum Okulu, tarihle dolu, kendine özgü bir enerjiye sahip bir mekân. Öğrencilik yıllarımdan beri ilgimi çeken içini merak ettiğim bir binaydı. Çok sonraları bir sergi dolayısı ile içini de görmüştüm çok etkileyiciydi. Altı yıl önce de Sınır adını verdiğim bir solo sergi açtım burada. Sınır kavramı üzerinden çadır kentler, göçler, mülteciler ve insani yardım gibi konulara dair işler sergilemiştim. Ayrıca yakın tarihimiz ve yaşanan acılar düşünmemiz gereken konulardı. İşlerimi üretirken binanın mimari dokusunu ve tarihini düşündüğüm bir süreçti. Son yıllardaki tadilattan sonra bile binanın nostaljik atmosferinin kaybolmadığını ve işlerim ile doğal bir şekilde bütünleştiğini görebiliyorum. Bu sergimde sınır sergimdeki gibi mekâna özgü büyük bir yerleştirme yapmadım. Daha çok zımpara üzerine yaptığım resimler var ve eski işlerimle ilişkilendirmeler ve okumalar yapacağım. Sergimi hazırlarken hem mekânın hem de eserlerin birbirini beslemesini ve anlamlarını güçlendirmesini istedim diyebilirim.

Sergide eski ve yeni ürettiğiniz işler nasıl bir kurguyla sergilenecek?

Bu sergiyi oluşturmamdaki temel nedenlerden biri tüm üretimlerimde süreç içinde oluşan çatallanmalar, birleşmeler ve dağılmalar arasındaki diyalektik ilişkiyi somut bir platformda gösterme ve tartışma ortamını oluşturma arzusuydu. Gelişimim içinde söylersem resimsel düzlemden malzemenin derinliğine ilerleyen plastik yapıda birbiri ile ilişkisizmiş gibi duran farklı fakat ortak kaygıları da olabilen üretimlerim vardır. Bunlar arasındaki unsurların geçirgen, kırılgan ve parçalanmış olduğuna inanırım. Bu sergide eski ve yeni işlerimi kronolojik bir sırayla sergilemedim, temalar da yok. Anlam bütünlüğü gözetmedim ama malzeme ve yaklaşım bütünlüğünü düşündüğüm oldu. Bu şekilde, işlerim arasındaki bağları, sürekliliği ve arayışlarımı izleyiciye daha net hissettirebileceğimi düşünüyorum. Yeni ürettiğim işlerimin, eski işlerime getirdiği yeni yorumlar ve katmanlar da böylelikle daha belirgin hale geliyor.

Bilinmeyen Neden. zımpara üzerine akrilik, 51,27x82cm, 2024

Bir söyleşinizde “…benim resmimin ana motifi insan ve toplum olmuştur her zaman,” diyorsunuz. Üretiminizdeki insan figürü günümüz toplumuna dair neler söylüyor?

İnsan figürü, işlerimde her zaman sorunsaldır ve resmimin merkezinde olmuştur. Ancak bu figür, zamanla genel bir kimliğe büründü ve kimliğine ait izler görünmez oldu. Hatta giderek ete kemiğe bürünmez oldu. Tam bir soyutlamaya uğramasa da parçalanmış ve giderek belirsizleşmiştir. Figürün anlamı giderek bende muğlaklaştı diyebilirim. Bir yöntem olarak toplumun ve insanın izini sürdüğüm medyaya bakıyorum. Bu bakışın, günümüze özgü bir çeşit gerçeğin içinde üretildiği ve başka sanatçılar gibi benim de gerçeğin izini sürdüğüm bir bağlam olduğunu düşünüyorum. Medyada sunulan gerçeğin ne kadarının kişinin kendisine ait olduğu ne kadarının soyutlandığı ya da değiştirildiği başlı başına bir sorun olarak durmaktadır. Modern insanın kendi kimliğini bulma mücadelesi gibi günümüz toplumunda da birey, sürekli bir parçalanma ve belirsizlik içinde. Benim işlerimde de bu figür, tam anlamıyla net bir görüntü sunmaz; her zaman bir arayış, bir eksiklik duygusu taşır. Bu da günümüz insanının toplumla olan ilişkisini ve varoluşsal sorunsalını yansıtıyor. Sonuçta medya üzerinden kurduğum bu karşılaşma ve görsel imgeyle kurduğum ilişkiler bazı yapıtlar üretmeme sebep oldu.

İçinde bulunduğumuz ekonomik, siyasi ve toplumsal dalgalanmalar sizin sanatsal pratiğinizi nasıl etkiliyor?

Sanat pratiğim, her zaman kişisel deneyimlerim ve toplumsal gözlemlerimle şekillendi. Toplumu ve insanı medya üzerinden izlediğimi söylemiştim. Geriye dönüp baktığımda sosyal olaylara karşı bir refleks geliştirmiş olduğumu görüyorum. Örneğin; ilk aklıma gelen körfez savaşlarıyla ilgili iki büyük enstalasyonum var. Sınır ve mülteci sorunları ile ilgili bir sergim var. Kadın cinayetleri ile ilgili bir seri tül iş yaptım. Gazetede gördüğüm öldürülen sekiz kadını konu etmiştim. Almanya’ya işçi göçü ile ilgili yine büyük bir enstalasyonum var. Bunlar ilk aklıma gelenler. Nasıl ele alırsam alayım figür benim için politik bir imgedir her zaman. Dolayısı ile Türkiye’deki ve dünyadaki toplumsal ve politik değişimler, işlerimde yer yer direkt, yer yer dolaylı yansımalar bulmuştur. Toplumun bireyin ve tabi kendimin bu dalgalanmalar içindeki konumunu sorgulamak, sanat pratiğimin önemli bir parçası oldu.

*Sergi  2 Aralık’a dek  Galata Rum Okulu’nda görülebilir.

Previous Story

Unutulan ve Hatırlatılan

Next Story

“Küçük Prens” İstanbul’da

0 0,00