It/Ortada sergisi, sosyal kodların bizi nasıl konumlandırdığına dair oyun simülasyonlu bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi kitabından ilham alan sergi, ezen-ezilen, mağdur-fail ilişkilerine odaklanıyor. Ayrımcılık, eşitlik, haz gibi kavramların karşıtlıklarını sorgularken, bu kavramların herkeste farklı yansımaları olduğu gerçeğine vurgu yapıyor. Öte yandan bu kavramlar arasındaki geçişkenliğe de göndermede bulunurken: “İktidar sahibine öykünen ezilenin, rollerin değiştiği bir kurguda tahakküm ve kontrol mekanizmalarını aynı şekilde kullanma olasılığı mümkün mü? Bu olasılık, iktidar ve ezilen arasındaki gerilimin kaynağı hakkında ne söyler?” gibi soruları akla getirtiyor. Oyun ise doğasında kazanma-kaybetme, güç-zayıflık içeren yapısıyla bu ilişkileri açığa vurmak için işlevsel bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı, izleyiciye bir deneyim alanı içeren bir sergi sunarken birçok disiplinden yaralanıyor.
İlk ayağı 2023 yılında İzmir Galeri A’da gerçekleşen, küratörlüğünü Ozan Ünlükoç’un üstlendiği It/Ortada sergisi, 24 Ekim-29 Aralık tarihleri arasında İMALAT-HANE İMÇ’de.
Umut Azad Akkel’le sergi süreci, ezme-ezilme kavramları, sosyal kodların yansımaları ekseninde bir söyleşi gerçekleştirdik.
It/Ortada projesi nasıl başladı?
Aslında her şey çok organik gelişti. Sergide odaklandığım konseptler çerçevesinde bir üretime başlamıştım ve oldukça kişisel konular üzerinde çalışıyordum. Bir video performans denemem olmuştu, ancak bu beni çok karanlık bir yere sürükledi. Bir gün İz (Öztat) ile buluştuğumda, bu zor durumdan çıkamadığımdan bahsettim. O da eğer üretmeye devam eder ve başladığım işi tamamlarsam, karanlıktan çıkmanın daha kolay olabileceğini söyledi.
Bu iş serisine başlamama sebep olan deneyime benzer bir süreci Ozan’ın (Ünlükoç) da yaşadığını biliyordum; bunu daha önce birbirimize -neredeyse hiç detay vermeden- anlatmıştık. Ozan’la sanata bakış açımızın benzer olması ve aramızdaki güzel arkadaşlığın da etkisiyle, ondan yardım istedim. Onun da benzer konular hakkında araştırmalar yapıyor olmasıyla, iki haftada bir online görüşmeye başladık. Aslında bu görüşmeler bir sergi iş birliği için değildi; yalnızca konsepti tartışıyorduk. Bu tartışmalar sayesinde üretim sürecim hızlandı ve sergi sürecine girdik.
“Ezilenler özgürleşmenin değil, karşı kutupla -ezenlerle- özdeşleşmenin özlemini çekmektedir,” der Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi kitabında. Kitap, serginizin de temelini kurduğunuz düşünce bütününün çıkış noktası. Kitap boyunca ezen ve ezilen arasındaki ilişkinin dinamiklerinden söz edilir. Sizce bu dinamikleri biçimlendiren unsurlar nelerdir?
Sergide ezilme ve ezme kavramlarını, döngüsel (loop) bir yapıda değişken roller olarak değerlendiriyoruz. Bu döngüden çıkmayı da bir özgürleşme pratiği olarak görüyoruz. Sergideki işler, kitapta geçen kavramları direkt olarak ele almıyor. Kişisel deneyimlerimden doğan yapıyı, kolektif veya kamusal bir düzleme taşırken, kitapta tartışılan kavramları yapının temel unsurları olarak kullandığımı söyleyebilirim. Sergi bağlamında, bu dinamiği oluşturan başlıca unsurlar eşitlik ve ayrıcalık arayışlarının yarattığı zıt motivasyonlar olabilir.
It/Ortada sergisindeki işler oyun temalı. Oyun, tahakküm kuranın biçimlendirdiği sosyal kodlar içinde ne anlama geliyor?
Sergide tahakkümün, kurban rolünde yaşanan kırılganlıkları araçsallaştırarak, ezenin dilini taklit yoluyla yeniden kurgulanabileceğine işaret ediyoruz. Bu kurgunun hem ihtimalini hem de gerçekliğini sorgularken, tahakküm rolünün değişkenliğine de vurgu yapıyoruz. Örneğin, oyunlarda “ebe” konumunun oyuna göre farklılık göstermesi (yakar top ile saklambaçtaki gibi) tahakkümün farklı bağlamlara göre dönüşümünü simgeler. Bu bağlamda, ortaklaşa belirlenen ve kabul gören sosyal dinamikleri bir oyun gibi düşünebiliriz.
Sergideki İp Cambazı işiniz, hep bir şeyleri pek de kendi doğamıza uymayan biçimde gerçekleştirme telaşımızı düşündürdü. İmkânsızı omuzlarımıza yükleyip gerçekleşmediğinde duyduğumuz hayal kırıklığı. Bir yandan tahayyül ettiklerimiz zaten özünde bize mi aitti sorgulaması. Sizin için kim o bardakları taşıyan kişi? Ve kim sürekli yeni bardak ekleyip kişinin varoluşunu zorluyor?
Bu yorumu duymak beni hem mutlu etti hem de düşündürdü; işin hayal kırıklığı boyutuna çok odaklanmamıştım. İlk bakışta bardakları taşıyan, ezilen gibi gözükse de bu süreci ezen de yaratıyor ve yeri geldiğinde deneyimliyor; zaten roller değişken. Bir yandan bardakları ekleyen biri varken, öte yandan bu yükü üstlenen kişi de buna izin veriyor.
“Ezen ve Ezilenin Yarattığı Döngü”
Kırılganlıkların yük hâline gelmesi, iki taraflı bir işleyiş. Bu taşıma pratiği, bizi ezen ve ezilenin yarattığı döngüye (loopa) sokuyor. Bu nedenle bu performansı deneyimledikçe Wet Games işine ulaşıyoruz.
Çoklukla eşitlik, ayrımcılık, haz gibi kavramların herkes için aynı anlama geldiğini düşünürüz. Sergi biraz da bu kavramların farklı yorumlanışı üstüne. Birimize haz veren oyun ötekini bir faile dönüştürebilir. Aradaki bu ince çizgiyi nasıl tanımlarsınız?
Evet, bu kavramların herkes için aynı anlamı taşıdığı yanılgısına kapılabiliyoruz. Hem farklı yorumlara açık olması hem de izleyicinin kendi deneyim ve bakış açısını yansıtabilmesi için işler üzerinden eşitlik, ayrımcılık ve haz üzerine bir standart yaratmamaya çalışıyorum. Bu kavramları yaratan rollere daha çok gönderme yapıyorum. Haz alma deneyiminin, yalnızca ezen değil, ezilen tarafından da yaşanabileceğini araştırıyorum. Bu bağlamda haz, farklı yorumlanabilen ancak yine de ortak bir kavrama dönüşüyor. Buradaki ayrım bir ikilikten çok akışkan ve geçişli bir durum (non-binary) olarak görülebilir.
It/Ortada’da çoklukla kendi bedeninizi nesneleştirerek ve öznel bir hikâyeden çıkma duygusu uyandırarak kişisel olandan söz ediyormuşsunuz gibi görünse de tahakküm kurmak, eşitlik, ayrıcalık gibi toplumsal kavramlar karşımıza çıkıyor. Kişisel olanla toplumsal olanı nasıl tanımlarsınız?
Kişisel olan ile toplumsal olanın ilişkisi ve tanımlanması odaklandığım yeni bir konu. Bu sergi özelinde; kişisel deneyimim, diğer insanların deneyimleri ile birleşerek toplumsal olanı oluşturuyor.
“Bir Döngü Gibi”
Bu ortak deneyim de geriye dönüp kişisel deneyimleri etkiliyor; bir döngü gibi. Burada kişiselliği (bir öznellik olarak), hislerin yoğunluğu ve nasıl tanımlandıkları yaratıyor olabilir. Bu bağlamda kavramları ve duyguları deneyimlemek toplumsal; bunları tanımlamak (öznel olan) ise kişisel diyebiliriz.
Sergide iki kişinin karşılıklı oynadığı Wet Games deneyimini yaşarken oyunda ezen olmama karşın kendimi iyi hissetmedim. Sanki oyun beni ezen olma deneyimi yaşamam için zorluyormuş gibi. Buradan aklıma suç ortaklığı kavramı geldi. İki kişinin ortada, çıplak kişiyi ezerken, fail hâline getirirken birbirinden güç alma durumu. Kurgudaki amaçlardan biri de bu muydu?
Kurgulanan deneyimin bir amacı da buydu diyebilirim. Wet Games Console III, doğrudan çetecilik kavramı üzerine düşünerek geliştirdiğim bir çalışma. Diğer iki konsolun formunu belirleyen, kamusallık ve kişisellik düzeyleri içinde çetecilik, çok kamusal bir alanda kendine yer buluyor. Bu da suçluluk hissiyle ortaya çıkan bir rahatsızlık duygusunu beraberinde getirebilir. Bu duyguya, suç ortağıyla yapılan örtük bir “haklılık” anlaşması üzerinden başa çıkmaya çalışma yaklaşımı da ekleniyor.
Bundan sonraki projelerinizden söz eder misiniz?
Bu sergiyi, hâlihazırda üzerinde çalıştığım yeni projelerle Berlin’de de gerçekleştirmeyi planlıyorum. Ayrıca, ayrımcılık ve zorbalık dinamiklerinin sosyal ilişkilerdeki yerinin yanı sıra, bu dinamiklerin etnik ve kuşaksal kökenler üzerindeki etkilerini de ele alarak araştırmamı genişletiyorum. Bu doğrultuda yeni işler üretmeyi hedefliyorum.