Viable’ın Cihangir’de konumlanan sabit mekânı YAYA’da, “The Idealist and The Contrarian / İdealist ve Karşıtı” başlıklı sergiyi açan Matthew Burdis ve Jon Baker, sergiyle ilgili olarak ArtDog Istanbul’un sorularını yanıtladı. İki sanatçının ürettiği 10 filmlik seriyi izleyiciyle buluşturan sergi 13 Mart’a kadar devam ediyor.
-
“İdealist ve Karşıtı” sergisi için birlikte 10 film ürettiniz. Bu proje için ilhamı nereden aldınız?
Matthew Burdis: 2013’te Londra’daki Chelsea College of Art’ta bir stüdyoyu paylaşırken tanıştık. Ben hareketli görüntü ile çalışıyordum. Jon da büyük ölçekli fotoğrafçılık yapıyordu. 2014’te bir kasım akşamı, Sigmar Polke retrospektifini görmek için birlikte Londra’daki Tate Modern’e gittik. Orada, Polke’nin 60’ların sonu – 80’lerin ortalarında yaptığı, çoğu çift pozlamadan oluşan 16 mm film koleksiyonunu gördük. Bu açık uçlu, yoğun katmanlı filmler ikimize de çekici gelen bir canlılığa ve özgürlüğe sahipti. Birlikte çift pozlamalı filmler yapmanın, bizi yoğun emek harcadığımız bağımsız işlerimizden ‘azat edeceğini’ düşündük. Başlangıçta bu filmleri dijital olarak düşündük ama bu projenin sadece analog filmle olabileceğini fark ettik. 2016’da projeye fon sağlayan Elephant Trust ile de bir fırsat ortaya çıktı.
Jon Baker: İkimiz de çok yoğun olarak kendi işlerimiz üzerinde çalışıyorduk ve aldığımız tüm kararlar çok önemli, zahmetli ve yorucu gözüküyordu. Polke’nin filmleri büyüleyiciydi. Başta kaotik ama kısa bir süre sonra ilgi uyandırıcı… Görüntünün katmanlanmasından büyülendik ve kendi 16 mm filmlerimizi yapmaya karar verdik. Üzerimizde bir baskı olmadan yeni bir şey yapmak heyecan vericiydi.
“Aramızdaki Diyaloğun Filmleri”
-
Bazı kurallarınız vardı: Bir sanatçı film makarasını doldurduktan sonra diğerine geçiyordu. Konu ve içerikle ilgili olarak birbirinizle hiç iletişime geçmediniz. Tüm bu kurallar ortaya çıkan sonucu nasıl etkiledi? Kurallarınızın çekim süreci ve sonuç üzerindeki etkisinden bahseder misiniz? Filme ne gibi özellikler kazandırdı?
M.B.: Kendi belirlediğimiz kurallar ve medyumun oluşturduğu sınırlamalar, aramızdaki iletişim eksikliği nedeniyle önemli olan ortak çalışmanın yolunu yarattı. Ayrı olarak ve aynı zamanda birlikte, çift pozlamalı filmler çektikten sonra bitmiş filmleri tek başımızayken izleyecektik. Her film serideki bir önceki filme yanıt veriyor; ikimiz arasında sessiz, görsel bir diyalog yaratıyor. Bazen birbirimizin kararlarının önceden içini boşaltıyor, önceki çabaları yansıtıyor ve bazen de mevcut olanları yok ediyor. İkimizin de bazen kurallara karşı ya da birbirimize karşı geri adım attığı oldu. Örneğin 6 numaralı filmi ele alalım: Filmi tamamlayıp Jon’a verdim, o da filmi ışığa tutarak sildi ve 3 dakikalık beyaz bir görüntü yarattı. 10. filmin son film olduğunu bildiğimden Jon’un tamamlanmış makarası üzerine çekmemeye karar verdim, bunu yerine makarayı direkt olarak laboratuvara gönderdim. Son film tek pozlama ve Jon’un tatlıları çiğneyip tükürdüğü görüntülerden oluşuyor. Bu sefer silmek benim aldığım karardı.
J.B.: Bu kurallar çektiğimiz her şeyin gösterileceği anlamına geliyordu: Bütün hatalar sergileniyor. Eğer ne çekeceğimizi önceden konuşsaydık, diğeri sanat olacağını düşündüğü bir şeyi kaydedebilir ve bu da fazla ‘mükemmel’ olabilirdi. Biz aramızdaki diyaloğun filmleri olmasını istedik. Kaos istedik.
-
Ziyaretçilere bu sergiyle ilgili neler söylemek istersiniz? “İdealist ve Karşıtı” ziyaretçileri nasıl etkileyecek?
M.B.: İlk defa bu 10 film birlikte gösteriliyor. Filmleri 5 ekran aracılığıyla göstermeye karar verdik. Her ekran tüm 10 filmi de baştan sona gösterecek ama hepsi farklı yerlerden başlayacak. Böylece ekranlarda hep farklı filmler oynayacak. Bu yan yana oynayan net görsel tepkilerin filmler arasındaki diyaloğu vurguladığını düşünüyorum. 6 ve 10 numaralı filmler (daha önce de bahsettiğim gibi) serinin akışını bozuyor, umarım bu izleyicilerin prodüksiyonu ve Jon ile aramızdaki ilişkiyi tekrar gözden geçirmesini sağlar.
“İlk Kez Amaçladığımız Şekilde Gösteriliyor”
J.B.: Bu çalışma ilk kez bizim amaçladığımız şekilde gösteriliyor, görsel ‘sohbetimiz’in ortaya çıkışını görmek büyüleyici. Filmler oynadıkça seri aracılığıyla birbirimize verdiğimiz tepkileri ve bireysel ilgi alanlarımızı, temalarımızı görebilirsiniz. Örneğin benim işim genellikle soyuttur ama Matthew’ın babasını filme çekmesine cevap olarak onun işini kopyalar şekilde, kendi ailemi filme aldım. Sanki sanatçı rollerimizi değiştiriyormuşuz gibi oldu. Bu çalışmayı hazırlarken ikimiz de özel hayatlarımızda çalkantılı dönemler geçiriyorduk ve bu durum protesto olarak bir filmin tamamen yok edilmesi ve diğerinin tamamlanmaması şeklinde “Idealist ve Karşıtı”nın yapımına sıçradı. Bu filmler bir ilişkinin kaydı…
-
Viable ile bir araya gelme sürecinizi kısaca anlatır mısınız?
M.B.: 2019’da Londra’daki Royal College of Art’taki ‘Hareketli Görüntü’ dersinde Eline Tsvetkova ile tanıştım. Daha sonra pandemi başladı ve şimdi buradayız. Özetle bu şekilde anlatabilirim.
J.B.: Viable’ı kuran Eline ve Kerim birlikte çalışması harika insanlar. İşi anladılar ve bize sergilememiz için bu televizyonları sağladılar. Ayrıca filmler için tanıtım fotoğraflarını en güzel şekilde, yüksek çözünürlüklü tarayıcılar aracılığıyla bastılar. Onlar kendi başlarına birer sanat eseri oldu. Viable’la birlikte İstanbul’da sergilemek harika bir süreç oldu.
-
Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?
J.B.: Objeyi olduğundan daha büyük şekilde kaydeden oda boyutunda makro bir kamera ürettim. Bu, dijital teknoloji içermeyen kimyasal bir süreç. Işık çekilen objeden yansıyarak kamera lensinden geçer ve kameranın arkasında asılı olan büyük bir fotoğraf kağıdına yansır. Bu ‘Macro Obscura’yı yaptım çünkü kaydettiği ışık miktarı geleneksel dijital ve analog kameralarla mümkün olmayan bir şekilde ayrıntılı ve zengin bir görüntü yüzeyi oluşturuyor. Bunları www.jon-baker.co.uk adresinden veya Instagram’da @bakerbang hesabından görebilirsiniz.
M.B.: Şu anda “Interior (The Spectator)” ve “Zipped Up Blues” adlı iki proje üzerinde çalışıyorum. “Interior (The Spectator)” ressam Howard Hodgkin ile ilişkimi inceleyen otokurgusal bir video çalışması. Çalışmaya 2017’nin başında o Hindistan’da resim yaparken, evinde ve stüdyosunda başladım. Eve dönmesini beklerken ve binlerce analog fotoğrafını kaydederken yaptığı röportajları dinledim. Sesi kulaklarımda, görüntüleri ellerimdeydi. Howard Hodgkin eve döner dönmez öldü. Hiç görüşmedik. Onunla tanışma beklentim halen devam ediyor…
Interior (The Spectator) Hodgkin’in Londra’daki evinde, oldukça kişisel bir alanda geçiyor ve bu alan, eşyalar ve aidiyetlerin kişisel kayıp, hafıza ve kimlikle ilişkisini araştıran bir ‘kap’ işlevi üstleniyor. Zipped Up Blues ise babamın Lockerbie bombalamasında düşen Pan AM Flight 10 uçağının enkazını 1988 ve 1989’da arama anılarına odaklanan ses ve görüntüleri bir araya getiriyor. Lockerbie’de fiziksel olarak bulunmamasına rağmen arama çalışmalarında yaşadığı deneyimden derin bir şekilde etkilendiğini hatırlıyor. @burdismatthew