İçimizi Isıtan An’lar - ArtDog Istanbul
Sabo, Light Leaks (Işık Sızıntıları), tuval üzerine yağlıboya, 55x45 cm, 2022

İçimizi Isıtan An’lar

///

Sabo’nun Versus Art Project’te gerçekleşen son sergisi Golden Hours (Altın Saatler), anılar, fotoğraflar, hisler ve tüm bunların verdiği hislerin peşinde koşan anları bir araya getiriyor. Sergide üzerinden vaktin akmakta olduğu ideal bir zamana gönderme yapan altından saatler, aynı zamanda hayali bir mekânı da çağrıştırıyor.

Bu hayalî mekânın zemini ışık ve ışığın farklı hâllerinden oluşuyor. Sabo’nun kurguladığı mimariye yakından bakıldığında, yaşanmış ve iyimser bir altın çağın izlerini taşıdığı görülüyor. Sanatçı, bu sergide eserlerinin üzerine yeni bir katman daha ekliyor; ışık sızıntıları adını verdiği su damlacıklarına benzeyen, tuvaller üzerinde dağılan soyut alanlar resmediyor. Sanatçının bu sergide kullandığı soyut alanlar, anlam derinliğinin yanı sıra aynı zamanda çalışma tekniğine dair de ipuçları taşıyor. Kuru boya ve kâğıda resmettiği kolaj yöntemini tuvallere aktaran sanatçı, yoğun boyalı soyut alanlarla, zaman içerisinde bir yolculuk yapıyor.

Sergideki eserler küratör Ela Atakan ile Sabo’nın konuşmaları sırasında, sanatçının “Ana rahminde olup dışarıdaki dünyayı görebilmeye çalışmak, sarı ve turuncu ışık parlamalarının büyüsüne kapılmak,” gibi ilk düşüncelerini söylemesiyle ortaya çıkmış.

Sergideki eserlerde yeniden doğma fikri öne çıkıyor. Işık ise bize sıcaklığı ve güzel zamanları hatırlatan bir etki niteliğinde. “Bu eserler, ışığın sıcaklığının kavramsal olarak renklere yansımasıyla kurgulandı” diyen sanatçı için “Golden Hours” sergisindeki eserler güneşin su ile birleştiği anlar ve hatıralarla dolu.

Sabo, Savior (Kurtarıcı), tuval üzerine yağlıboya, 96.5 x 133.5 cm, 2022

Sergide Sabo’nun bizler için kurduğu dünya zamansız ve mekânsız bir yer. Golden Hours yani altın saatler aslında zamanın yok olduğu ve bambaşka bir varoluşun ortaya çıktığı ve belki de iki kişinin birbiriyle vakit geçirirken zamanın akışını kaybettiği zamanları anlatıyor. Bazen bir kişiyle konuşurken ya da vakit geçirirken nasıl olur da zamanın geçtiğini anlamayız ve o an tüm tasalar ve kaygılar bir kenarda durur ve aklımıza o andan başka hiçbir şey gelmez… İşte sergide Sabo’nun anlatmak istediği anılar ve zamanlar böyle zamanlar. Bir yandan paylaşımların gerçekliğini diğer yandan da hayatın o anlarda ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyor bizlere.

Böylece, sergide anılar ve anılardan gelen olayların ve zamanların iki kişi arasında sonsuzca yaşanan zamanlar gibi süzüldüğünü görüyoruz. Sonsuza kadar devam eden ve başlangıcı olmayan, herhangi bir telaş ya da zaman akışının olmadığı sadece anın yaşandığı gerçeklik içindeki anları temsil ediyor. Güneşin içimizi ısıttığı altından saatler, sergide üzerinden vaktin akmakta olduğu ideal bir zamana gönderme yapıyor ve aynı zamanda hayali bir mekânı da çağrıştırıyor. Bu hayalî mekânın zemini ışık ve ışığın farklı hâllerinden oluşuyor. Sabo’nun kurguladığı mimariye yakından baktığımızda, yaşanmış ve iyimser bir altın çağın izlerini taşıdığını görebiliyoruz.

Su damlacıkları zamanın izinde

Sanatçının resimleri kurgularken, sadece sıcak ve altın saatlere odaklanmadığını görüyoruz. Sabo bizlere bahsi geçen bu zamanların aslında sonsuz bir alanda her zaman var olduğunu söylüyor.

“Bu zamanları, adeta normal akışında olan zamanın arasına bir virgül koyup o alanın içerisine girmek gibi diyebilirim” diye ifade eden Sabo, bu girişi de resimlerin tümünde kendini hissettiren su damlacığı formunda bulmuş. Böylece, Sabo resimlerinde katmanlarla ilerlemenin yolunu bulmuş. Su damlacıkları da bunun temsili… Aslında, su damlacıkları tuvallerin üzerindeki soyut alanları ortaya koyuyor. Her resimde ufak ya da büyük bir su damlacığı bizlere sanki zamanda yolculuğun mümkün olduğunu ve bu su damlacıklarının da bir tür portal olduğunu söylüyor. Sabo’ya göre bu zerreler, onun kurguladığı kendisinin içerisinde yer almadığı altın anlara sızdığı kapılar. Sanatçının bu sergide kullandığı soyut alanlar, anlam derinliğinin yanı sıra aynı zamanda çalışma tekniğine dair de ipuçları taşıyor. Kuru boya ve kâğıda resmettiği kolaj yöntemini tuvallere aktaran sanatçı, yoğun boyalı soyut alanlarla, zaman içerisinde bir yolculuk yapıyor.

Zaman kavramı ve zamanı farklı bir şekilde anlatma ve anlamlandırma şekli Sabo’nun resimlerinde ve eserlerinde sık gördüğümüz bir tema. Daha önce Time Machine adlı sergisinde de sanatçı bizlere zamanı ve zamanın içinde farklı şekillerde var olabilen karakterleri gösteriyordu. Şimdi ise kendi anıları ve ışık sızıntıları üzerinden ilerliyor. Bu sefer kullandığı mekan ve alan ise daha farklı. Bu sergideki eserlerde betimlediği alanların, deniz, havuz kenarında, suyun yanında olması bir tesadüf değil. Su, serginin ilk tohumu olan ana rahmine gönderme yaparken aynı zamanda, ışığın en iyi yansıtıcısı ve sanatçının tanımladığı mutluluk anlarının da belki de en iyi eşlikçisi. Golden Hours, bizleri bir mutluluğun peşinde, hafiflik hayalinde, namevcut mekânlarda, tanıdık ama gerçekleşmemiş hayattan kesitlere taşıyor.

İlginizi çekebilir:  Ai Weiwei Çocukluğunu Yazdı

Sabo belki de bizlere mutluluğun peşinde koşmanın ya da mutlu olmanın -günümüzde sanıldığı gibi- hiç de o kadar zor olmadığını söylemek istiyor. Işık sızıntılarını ve su damlacıklarını takip etmek ise mutluluğa giden bir yol gibi… “Elâ Atakan ile çalışırken bu ile bizim ‘Işık Sızıntıları’ olarak ifade ettiğimiz görüntülerin anılara ve anlara açılan kapılar sağladığını konuştuk ve bu konuda hem fikir olduk” diyen Sabo diğer yandan sergideki eserlere hâkim olan ışığın karanlığını da gördüğümüzü ifade ediyor. Bu güneşin üzerinden sızan ışığın gün içindeki değişimi karanlığı da ortaya çıkartıyor. Böylece, sızıntılarla açılan ve anılara doğru yönelen kapılar büyüyor ve gerçeklik yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Ve adeta tadı damağımızda kalan bu anlar karanlığın yaklaşması ile tekrar hafızalarımızdaki yerlerine geri dönüyor. Böylece, Sabo’nun resimleri bizlere unuttuğumuzu yeniden hatırlamak ve koptuğumuz bazı duygulara yeniden sarılmak için bir fırsat oluyor.

Sabo, Light Leaks (Işık Sızıntıları), tuval üzerine yağlıboya, 55x45 cm, 2022
Sabo, Fever Dream, tuval üzerine yağlıboya, 175 x 200 cm, 2022

İşte ‘golden hour’ yani altın saat tam da bu demek Sabo’ya göre. ‘‘Gün içindeki zamanın nasıl geçtiğini de bir şekilde yeni ifadelerle ortaya koyan eserlerde ‘golden hour’ (altın saat) dediğimiz o ‘şahane’ zaman diliminin gün doğumu ile başlayıp, karanlıktan bir adım öncesi ile sonlanmasını kapsıyor” diyor sanatçı.

Serginin kurulumunda da dikkat ettikleri bu akış, adım adım işlerin de kızıllaşması ile sona ulaşıyor. Serginin düzenlenmesinde günlük güneş ışınlarının yansımasına dair notlar keşfediyoruz. Bu notların takibi de hem bir merak duygusuna hem de sürecin net bir şekilde açıklanmasına yardımcı oluyor. Sabo’ya göre akılda kalıcı anların takibinin yoğun çalışma ve yaşama temposu içerisinde gün geçtikçe zorlaştığı günümüzde, o anları ufacık bir spot ışığı ile hatırlamak ve kendimize hatırlatmak gerekiyor.

Sabo için insanı mutlu eden anların sevgi dolu şefkatli ışığın yapıtlarda parlaması ve ortaya çıkması önemli. Bunu yaparken renkler ve renklerin tonları da önemli bir unsur haline gelmiş. Sergide iyilik dolu ve sıcak hissiyatın izini süren sanatçı, aile albümlerini karıştırırken huzur anılarının peşine düşüyor. Sabo’nun galeride gerçekleşen üçüncü kişisel sergisi olan Golden Hours’ta yer alan eserler, sanatçının önceki sergileri Paracetamol ve Time Machine’den izler taşıyor. Renklerin baş döndürücü etkisi ile kurgusal zaman içerisinde yer değiştiren ifadesi, yerini daha öznel bir anlatıya, güneşin başka açılarıyla aydınlattığı huzur dolu anlara, anılarına bırakıyor. Paracetamol’deki kırmızı, Time Machine’deki prusya mavisi, Golden Hours’ta yerini sıcak turuncu ve sarılara bırakırken beraberinde bir umut mesajı taşıyor.

Bu kadar şiirsel bir alandan üretimlerini ele alan Sabo için, sergi süreci hızlı akan anılarla geçmiş. Tüm sergi süreci Sabo için farklı bir deneyim olmuş. “Atölye için hızlıca geçici bir alan kurup işleri tamamlamak beni oldukça zorladı ama öte yandan, önemli olanın mekânlar değil, sürecin tamamı olduğunu net bir şekilde hatırlattı. Duygunun netleştiği anda, her nerede olursa olsun o aktarım sonuca mutlaka ulaşıyor. Elâ ile bunu yoğun bir şekilde hissettik. Bahane üretip kolay vazgeçen bir yapıda olmasam da arada değişen bu aşamaları hızlıca kabul edip, onları artıya çevirmek gerekiyor. Elâ ile en başından bu birlikteliği sürdürmemiz ve sonuca dönüp baktığımızda, değindiğimiz her detayı rahatlıkla görebilmemiz bizim için en değerli kısım oldu.”

“Golden Hours” Versus Art Project’te 28 Ocak’a kadar izleyiciyle buluşmaya devam edecek.

Previous Story

“La Bayadère” Balesi Sahnede

Next Story

Küratörün Gözünden “İntrospektif: Zamanda Rastlaşmalar”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.