Müze Gazhane

“Herkesin kültür ve sanata erişimini sağlamalıyız”

//

Bugünlerde İstanbul’u şöyle bir dolaştığınızda şehrin sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında yeni kültür-sanat mekânlarına ve bu mekânlar içerisinde gerçekleşen farklı disiplinlerdeki pek çok etkinliğe rastlıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) desteği ve ev sahipliğinde şehrin dört bir yanına yayılan bu kültürel canlılık ve zenginliği İBB Kültür Dairesi’nin yeni başkanı Tolga Volkan Aslan ile konuştuk.

  • Hizmete açılan en yeni yapıyla başlayalım: Restorasyonun bir bölümü tamamlanan 123 yıllık Botter Apartmanı’nın bir tasarım merkezine dönüşmesi planlanıyor. Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi İstanbul’a tasarım açısından ne vaat ediyor?

Casa Botter ile ilgili hep vurguladığımız noktalardan biri, bağımsız sanatçıların çalışmalarına açık bir yer olarak planlandığı. Tarihi yapının giriş katı sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri bir sergi alanına, birinci katı ise Cumhuriyet’in 100. yılı kapsamında yapılacak etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Diğer katların restorasyon süreci tamamlandıktan sonra Casa Botter çatısı altında gösterim merkezi, İstanbul Documenter Film Arşivi, Bilgi-Belge Merkezi, konferans salonu, tasarım atölyeleri ve sanatçı ofisleri gibi farklı etkinlik alanları da yer alacak. Döneminin eşsiz mimarisiyle yeni sanatçılara ilham olacak İstanbul’un yeni sanat ve tasarım merkezi, bu topraklardan doğacak kültür-sanat üretiminin kuluçka merkezi haline gelecek diyebiliriz. Casa Botter, birbirinden farklı pek çok disipline, sanat dalına ait icracıların bir araya gelip, Doğu ile Batı’nın sentezleneceği farklı disiplinleri birleştirerek, bambaşka üretimler yapabilecekleri bir merkeze dönüşecek.

Binanın restorasyonu tamamlanan birinci katında bizim çok önemsediğimiz 100. Yıl Ofisi yer alıyor. 100. yıl dolayısıyla yapacağımız tüm etkinlikler burada katılımcı bir süreçle organize edilecek. Burada bir tarafıyla şimdiye kadar çok da deneyimlenemeyen, herkese açık, farklı bir mekân oluşturduk. İstanbulluların istedikleri gibi girip, çalışma ofislerimiz dâhil her yeri gezebilecekleri, yapılanlarla ilgili bilgi alabilecekleri ve hatta kendi projelerini sunabilecekleri açık bir çalışma alanı oluşturuyoruz. Bu, yeni bir deneyim. Binadaki sergi alanı da çok değerli. Biliyorsunuz İBB ve İBB Miras, Beyoğlu’nda yoğun ve kapsamlı bir çalışma yürütüyor. Orada yapılanları bir bütün olarak ele almak gerekiyor bence. Örneğin, Metro Han da bu bütünün bir parçası…

  • Beyoğlu’nda yaşanan bu kültürel sıçramayı, bölgedeki tükenmek üzere olan kültürel kimliği yeniden canlandırmaya çalışmak olarak mı değerlendirmeliyiz?

Bence içinde bulunduğumuz süreç Beyoğlu kimliğinin geçmiş döneminden de daha farklı bir şey vaat ediyor. Bu sebeple ‘yeniden canlandırma’ tabiri bu güzel yapılanma için haksızlık olabilir. Birçoğumuz için İstanbul’un, İstanbullunun yaşam alanı, yaşam merkezi, nefes alma alanı – bir kuşak için en azından- İstiklal’di, Taksim’di… Dolayısıyla hepimizin aklının bir köşesinde Beyoğlu’nun o eski havasına geri dönmesi meselesi hep var. Bunun için de elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ben son dönemde buradaki kültürel varlığın kamunun desteği ve kamu ev sahipliğinde özellikle bağımsız sanatçılara açılmasının, Beyoğlu’nu hayalini kurduğumuz dönemlerin çok daha ötesine taşıyacağını söyleyebilirim.

Yani naçizane şöyle söylüyorum: Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Beyoğlu için yapılabilecek en önemli kültür – sanat hamlelerinden biri yapılıyor aslında; sahipleniliyor, restore ediliyor, tekrar kullanıma sunuluyor… Beyoğlu ikinci yüzyılın kültürel değişiminde, İstanbul’un kültürel devriminin en önemli sacayaklarından biri olacak. Bu herkesin yeniden kültür ve sanat için buraya dönüşünü sağlarken, demokrasi kültürüne yakışır biçimde sanat emekçilerine de alan açacak.

  • Şehrin farklı bölgelerinde kültür sanat rotaları oluştu. Bu projelerin bugüne kadar belli alana sıkışıp kalan kültür-sanat etkinliklerini şehrin farklı bölgelerine de taşıdığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle… Zaten var olan bir şeydi ama restorasyon bence daha da fark edilmesini sağladı. Yani bu alanlar restore edilip sadece gezerek deneyimleyebileceğiniz alanlar halinde bırakılabilirdi. Keza genelde öyle yapılır ülkemizde. Ama İBB burada çok önemli bir misyon üstlenerek restore edip bırakmak yerine orada yeni kültür-sanat, üretim mekanları oluşturarak orayı hayatın bir parçası haline getiriyor. Bu tabii sadece sergilerle olacak iş de değil. O nedenle çeşitli mekânlara göre, çeşitli etkinlik deneyimleri yaşatmak bizim için çok değerli. Gülhane Sarnıcı örneğinde bunu yapıyoruz bir parça. Burada bir yandan sarnıcı gezebilirsiniz diğer yandan o sarnıçta haftada birkaç gün konser dinleyebilirsiniz. Fener Evleri de benzer bir proje. Zaten kendi başına bir kültürel miras değeri taşıyan bu yapılar, aynı zamanda içinde bir sergi olduğunda size sanatsal bir deneyim sunuyor. Bu da kültürel alanların sadece genişlemesini de sağlamıyor. Bölgesini de sanatla birleştirmeyi amaçlıyor.

  • Geçmişte şehrin hafızasında farklı işlevler için kullanılan pek çok yapı bugün şehir içinde bambaşka kültür-sanat mekânlarına dönüşüyor… Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu alanların nasıl kullanılacağıyla ilgili sürekli mekân içerikleri geliştirmemiz gerekiyor. Bunu da sürdürülebilir bir biçimde gerçekleştirmeliyiz. Örneğin, Moda İskelesi restore edildi. “Biz burayı restore ettik” dediğiniz anda iş bitmiyor. “Tamam siz orayı restore ettiniz de ben niye gideceğim ki Moda İskelesi’ne?” sorusuna yanıt vermemiz de gerekiyor. Bu nedenle, insanların içinde rahatlıkla gezebilecekleri, aktivitelerden yararlanabilecekleri, özel sergilerle buluşabilecekleri ya da sanatçıların gelip çalışmalar yapabileceği yapılar oluşturma peşindeyiz… İstanbullunun rahatlıkla girip çıkabileceği kültürel alanlar oluşturmak bizim için önemli… Örneğin, Müze Gazhane böyle bir alan. Çünkü duvarların, kapıların insanı dışarıda tuttuğu bir modeli aslında burası yok etti… Casa Botter de çok önemli bir deneyim bu anlamda. Yani içeri girip rahatlıkla gezebildiğiniz bir yer. Metrohan’da yine böyle bir yer. Orada da gelip bağımsız çalışmalar, provalar yapabilirsiniz. Akşam konser varsa dinleyebilirsiniz. O yüzden de buraların kültür sanat alanında bir zihniyet değişimi olduğunu da düşünüyorum.

  • Peki, bu kadar çok mekân açılırken sektör profesyonellerinin deneyimlerinden nasıl yararlanıyorsunuz?

Kültür-sanat mekânlarını çok hızlı bir şekilde toparlayıp, kullanıma açmak durumundayız. Burada kendimizi şöyle ifade ediyoruz: Biz böyle bir yer açtık, restore ettik ve burada da kültürel etkinlikler yapıyoruz, sizler de gelin burada üretin, gelin bu alanları kullanın. Şimdi ufak ufak başladığımız çalışmalar var. Fatih’te bir kültür merkezimiz var; bir odasını hemen toparladık ve tiyatrolara “Gelin prova alanı olarak burayı kullanın” dedik. Şişli Habitat örneği mesela… Habitat bitti. Orada altta bir tiyatro salonu, üstte bir prova salonu var. Prova salonu tüm tiyatrolara açıktır. Gelip orada istedikleri gibi prova yapabilirler. Keza Metrohan da öyle bir yer. Yani sanatçıların yapacakları işlere açık yerler bunlar. Aslında uzun vadede planladığımız şey de bu.

  • Sizin gerçekleştirdiğiniz projelerde sanatçılar sadece eserleriyle mi yer alıyorlar? Aynı zamanda katılımcı bir süreç de işliyor diyebilir miyiz?
İlginizi çekebilir:  50. İstanbul Müzik Festivali Başlıyor

İşleteceğiz diyebiliriz. İşleyenler var. Çok özel projeler geliyor. Göreceksiniz yakında… Bizim hedefimiz kültür sanat dünyasını dışarıda bırakmak değil, içeride tutmak. Kendimizi dışarıda bırakmak. Yani destekleyen olmak. Çünkü kamunun desteği olmasa ne yazık ki sanat yürümez şu anda. Bugün bir sergi açmak çok maliyetli bir iş. İBB olarak bunu yapmak zorundayız. İBB’nin kültür merkezleri ve programlarının içerisinde yer almak isteyen yüzlerce sanat emekçisi var. Pandemi sonrasında İBB kendi üzerine düşen sorumluluğu yaparak sanatçılara belli programlarla sahnelerini açtı ve yaptıkları işin karşılığı olan ücreti ödeyerek bir yürütme sistemi oluşturdu. Burada yapılması gereken ve doğal olan da buydu. Bundan sonraki süreç sadece bununla kalmadı. Sanatçılara alan yaratmaya doğru giden bir destekleme biçimi şekillendi. Yani bugün sanatçıların en büyük meselelerinin başında alan bulunmamaları geliyor. Bu nedenle sözünü ettiğimiz mekânların sanatçılar tarafından kullanabiliyor olması çok önemli bir konu.

  • İstanbul gibi büyük bir kentin kültür sanat politikalarını belirlemenin avantajları ve dezavantajları neler? Tüm etkinliklerin organizasyon sürecini nasıl yürütüyorsunuz?

Yeditepe Üniversitesi’nde Kültür Politikaları dersi veriyorum ve yıllardır katılmadığım kültür politikalarıyla ilgili panel vs. de kalmadı. Hep şunu vurgularım: Kültür politikaları katılımcı ve sürdürülebilir olmadığı sürece bir anlam ifade etmez. Yani bizim burada asıl meselemiz aslında kültürün işin merkezinde olduğu bir politika oluşturma… Biz üç – dört tane temel nokta üzerinden kültür politikasını toparlamak zorundayız. Bunlardan en önemlisi, herkesin bir hak olarak kültür ve sanata erişimini sağlamak zorundayız. Şehirdeki engelli bireylerimizi de içine alan kapsamlı bir proje geliştirmeliyiz. Bu bizim politik olarak da, kültür politikası olarak da görevimiz.

Ben sanatta katılımcı süreci ve erişilebilirliği hep önemsiyorum. Ben de alandan gelen biriyim. Örneğin, çocuk tiyatrosu meselesi çok önemli konu benim için. Şehirdeki her çocuğun tiyatro izleyebilmesi çok, çok önemli… Bunu sağlamak zorundayız. Ayrıca şehrin kısa ve uzun vadeli kültürel hareketliliğini planlayacak, belirleyecek yapıları ve mekanizmalarını kurmalıyız. İşte tüm bunları gerçekleştirdiğimiz zaman tam anlamıyla kültür politikası olur.

  • İstanbul’da son dönemde birbiri ardına halk kütüphaneleri açıyor ve bunların önemli bir bölümünün şehrin dezavantajlı bölgelerinde kurulduğunu görüyoruz. Bu kütüphaneler nasıl bir işlevi yerine getiriyor?

Kültür merkezi gerçek anlamıyla işletildiği zaman bir mahalledeki her şeyi değiştirir. Çünkü belediyenin kültür merkezi kamu alanıdır. Ucuzdur ya da ücretsizdir. Diğer yandan o kültür merkezinin içinde bir kütüphane varsa; bu kütüphanenin birden fazla amacı vardır. Ama İstanbul’da şöyle bir gerçeklik de söz konusu: Çok fazla yoksul mahalle var ve bu mahallelerde insanlar çok küçük evlerde, kalabalık bir şekilde yaşıyorlar. Buralardaki birçok çocuğun, birçok gencin dersiyle ve kitabıyla baş başa kalacağı mekânlara ihtiyacı var. O nedenle bu semtlerdeki kütüphaneler o çocuklar için bir çalışma odası aynı zamanda. Kütüphanelerde ders çalışma ortamını bulabiliyorlar.

  • İstanbul’un, UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Ağı kapsamındaki Tasarım Şehri unvanı uzun süredir ihmal edilen de bir konu. İstanbul, Tasarım Kenti unvanını koruyabilecek mi?

İstanbul Tasarım Başkenti projesinin yürütücülerinden biriyim. Bugünlerde bu konuyla ilgili inanılmaz yoğun bir çalışma süreci yönetiyoruz. Çünkü bir an önce bu proje kapsamında İstanbul’daki tasarım projelerinin tamamını sonlandırmak ve ne yaptığımızı anlatmak zorundayız. Eylül ayında İstanbul’da dünyanın her yerinden tasarımcıları ağırlıyor olacağız. Yakın zaman içerisinde projeyle ilgili detayları kamuoyuyla paylaşacağız. İstanbul Tasarım Başkenti meselesine odaklanarak hızlı bir şekilde hem tasarım merkezimizi hem tasarımla ilgili olan yeni alanlarımızı hem de kültürel restorasyonla birlikte kente kazandırdığımız yeni tasarım alanlarını sırasıyla açıklıyoruz.

  • Son dönemde Cumhuriyet’in 100. Yılı etkinliklerine de başlandı. Bu etkinlikler hakkına ne söylemek istersiniz?

100. yıl coşkusuyla şehrimize yakışır bir seri etkinlik planladık. Hem kültür-sanat yuvası olan mekânlarımızda hem halkla bir arada olduğumuz meydanlarda, sokaklarda tüm yıla yayılacak şekilde gerçekleşecek “Demokrasi Yüzyılı” etkinliklerine, İBB’nin Cumhuriyet’in öncü kadın ressamlarının ele alınacağı sergi serisinin ilki olan “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı (1953-2013)” retrospektif sergisiyle 5 Nisan’da Müze Gazhane’de başlattık. Bunu 7 Nisan’da “Kemal Sunal Film Kostümleri ve Film Afişleri” sergisi takip etti. 23 Nisan’da Sarayburnu’ndan hareket edip tüm yaz boyunca İstanbul’un sokaklarında, meydanlarında Cumhuriyetin 100. yıl coşkusunu yaşatacak Cumhuriyet Otobüsü ve akabinde de tarihleri yaklaştıkça duyurusunu yapacağımız nice etkinlikle İstanbullularla birlikte olmaya devam edeceğiz.

  • İBB Hatay’da deprem sonrası etkin bir rol oynadı. Hatay özelinde deprem sonrası bölgede sosyal yaşam için neler yapılıyor?

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı olarak bölgeyi mahalle mahalle, köy köy gezip özellikle kadınlar ve çocuklar için etkinlikler düzenliyoruz. Deprem felaketinin yaşandığı ilk günden beri mobil etkinlik ekiplerimizle Antakya’nın mahalleleri ile köylerindeki çocuklarla bir araya geliyor, İBB Kültür bünyesindeki gönüllü tiyatro sanatçıları ve müzisyenlerden oluşan bir toplulukla da çocuklar için çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Yine bölgedeki sanatçılarımıza “Sahnemiz sahnenizdir” diyerek kültür merkezlerimizin kapılarını açtık. Dayanışmamıza müzikle de devam ettik. 31 Mart-1 Nisan tarihlerinde Hatay’ın sesini İstanbullu müzikseverlere ulaştıran Antakya Medeniyetler Korosu ve Hatay Akademi Orkestrası’nı CRR’de “Dayanışmanın Müziği” konserlerimizde ağırladık. Dayanışmamızı kültür-sanat yoluyla sürdürmeye devam edeceğiz.

Previous Story

Uçup Gitmesin Diye

Next Story

İşgal Altındaki İstanbul

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.