Talimhane’de askeri geçit töreni. Salt Araştırma, Fotoğraf ve Kartpostal Arşivi

İşgal Altındaki İstanbul

//

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Cumhuriyet’in 100’üncü yılında ziyarete açtığı Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918-1923, son dönemde adından en çok söz ettiren sergilerden. Arapça ‘işgal edilmiş, müsait olmayan’ anlamına gelen ‘meşgul’ kelimesinden yola çıkılarak kurgulanan sergi, imparatorluk başkentinin en sıra dışı ve çalkantılı ama çok da az bilinen bir dönemine ayna tutuyor.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni sergisi, Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918–1923, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz, Fransız ve İtalyan orduları tarafından işgale uğrayan İstanbul’u yazılı ve görsel arşivlerin ışığında ele alıyor. Daniel-Joseph MacArthur-Seal ve Gizem Tongo’nun küratörlüğünde, uluslararası bir danışma kuruluyla birlikte hazırlanan sergi, Kasım 1918’den başlayıp Ekim 1923’e kadar süren beş yıllık işgal süresince şehrin bu çalkantının ortasındaki askeri hikâyesinin yanı sıra aynı zamanda zengin sosyal ve kültürel dünyasını da gözler önüne seriyor.

İngilizce, Fransızca, Yunanca ve Osmanlı Türkçesiyle yazılan “Motorlu Taşıtlar için Hız Sınırı” tabelası. Arka planda Huber Köşkü görülüyor, 1919. Birleşik Krallık Savaş Müzeleri

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Tepebaşı’ndaki binasına görülebilen sergi Birinci Dünya Savaşı sonrası uzun bir işgale maruz kalan dünyadaki tek başkent İstanbul’un çok bilinmeyen bir dönemine tanıklık ediyor. 26 Aralık’a kadar ziyaret edilebilecek sergi bugüne kadar az bilinen ve konuşulan bir döneme dikkat çeken konusu kadar ismiyle de ön plana çıkıyor. Enstitünün Araştırma Projeleri Yöneticisi Mehmet Kentel, ‘meşgul’ kelimesinin anlamını ve öyküsünü serginin açılışında yaptığı konuşmada şöyle anlatıyor: “Serginin en çok konuşulduğu meselesi ismi. ‘Meşgul’ kelimesini modern Türkçede kullandığımız şekliyle ‘yoğun, müsait olmayan’ gibi anlamlarda kullanıyoruz. Kelime işgal ile aynı Arapça kökten geliyor ve aynı anlam dünyasına işaret ediyorlar. İşgal kelimesinin ise bugün kullandığımız askeri anlamına aslında 19. yüzyılda geliyor. Fransızca occupé kelimesine karşılık gelmesi için bu anlam ortaya çıkıyor. Ve bu da tesadüf değil çünkü Latince kelimenin kökü de aynı anlam dünyasına sesleniyor. Bir yandan bir şeyle uğraşma, iş yapma bir yandan da müsait olmama ve işgal halleri… Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, sadece İstanbul’un sadece askeri bir işgal altına alınması hikayesini değil, zengin bir siyasi, sosyal ve kültürel dünyayı, dolu sokakları, yetimhaneleri, barınak ve tavernaları anlatan, yeni entelektüel akımların doğduğu, yeni müzik türlerinin şekillendiği, meşgul insanların meşgul şehrini anlattığı için bu ismin uygun olduğunu düşündük.”

Zengin Bir Yazılı ve Görsel Arşiv

Serginin çıkış noktası İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinde bulunan bir grup fotoğraf ve belgeye dayansa da farklı dil ve topluluklara ait yazılı ve görsel kaynaklar da dikkat çekiyor. Türkiye, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Ermenistan ve Rusya’ya kadar uzanan çeşitli kütüphane, arşiv ve koleksiyonlardan seçilmiş birçok belge kronolojik bir sırayla sergide yer buluyor. Bu belgeler arasında ilk kez sergilenen resmi yazışmalardan resimlere, film ve fotoğraflara; bir dizi yazılı ve görsel malzeme titiz bir çalışmayla sergiye eşlik ediyor.

İzleyicisine işgal yıllarına dair oldukça geniş görsel arşiv sunan sergide şehrin sakinlerinin, şiddetin, işgali protesto eden kitlesel eylemlerin; daha iyi ücret ve koşullara erişmek umuduyla yapılan grevlerin, kahvehane müdavimlerinin, İtilaf Devletleri’nin askerleriyle siviller arasında kopan kavgaların; bu çalkantılar arasında iyileşmek için çabalayan okullar, kurumlar ve cemaatlerin düzenledikleri konser ve sergilerin, kentin tüm gerçekliğiyle gözler önünde olan yoksulluğunun fotoğraflarını görmek mümkün… Yine Britanyalı Deniz Piyadeleri fotoğraf albümü, Yiorgos Theotokas’ın karikatürleri, İstanbul işgal güçleri Fransız 66. Piyade Alayı’nın anı albümü, İstanbul’un işgalini ve Ankara Hükümeti tarafından teslim alınışını belgeleyen karma fotoğraflar ve kentin işgalden kurtuluş günlerinden karma albüm de serginin kapsamlı görsel dijital arşivini oluşturuyor.

İlginizi çekebilir:  Saint Antoine Kilisesi ilk defa bir sergiye ev sahipliği yapıyor

Sergide dikkat çeken başka bir detay ise şehirde hayatta kalmaya çalışanların ve direniş mücadelesine katılanların hikayeleri… Bu hikayelerden biri de Türk edebiyatının önemli isimlerinden Halide Edip Adıvar’a ait. Ünlü yazar 1928’te İstanbul’un işgal günlerine dair şunları anlatıyor: “Bu Şirket vapurlarında, Bebek’ten gelirken genellikle İtilaf kuvvetlerinin Boğaziçi’ndeki donanmalarının önünden geçerdik. Beni bu manzara o kadar sarstı ve bu yüzden belli etmiş olacaktım ki, yanımdaki eli işten katılaşmış bir kadın elimi tutup ‘Bu da geçer’ dedi. (…) Boğaziçi, savaş gemilerinin ışıklarıyla pırıl pırıl. Toplar kıyıya çevrilmiş. Denizciler aşağı yukarı dolaşıyor. Sular beyaz köpüklü.”

Karelin Mitritch, Müttefik polis devriyesi karikatürü,1923. Zeynep Çulha Koleksiyonu

Halide Edip Adıvar’ın yanı sıra sergide 1928’de henüz 10 yaşında olan Prenses Musbah Haidar’ın, İstanbullu genç avukat Christos Evelpidis’in, Britanya ordusunda yüzbaşı ve yüksek komisyon askeri ataşesi Harold Armstrong’un, genç Rus aristokrat-yazar Zinaida Shahovskaia’nın, İstanbullu Ermeni şair Anayis’in, öğretmen Nakiye Hanım’ın ve Amerikalı öğretmen Mary Mills Patrick’in o yıllara dair anlattıklarını görmek mümkün…

Her Haliyle Meşgul Bir Şehir

Sergide İstanbul’un beş yıllık işgal süresince ne kadar ‘meşgul’ bir şehir olduğunu her açıdan görmek mümkün. Kimin kentte kalacağı, kenti kimin yöneteceği söylenti ve spekülasyonları arasında sıkışan bu imparatorluk şehrinin insanlarının bir yandan hem kendi hayatlarını hem de başkalarınınkini iyileştirme çabaları dikkat çekiyor. Tüm bu çalkantıların ortasında yer alan şehirde o yıllara ait belge, resim ve fotoğraflarda okul, kurum ve cemaat derneklerin kuruluşu, muhtelif yetenekli kişilerin verdikleri konserler, düzenlenen sergiler; yeni siyasal, edebi ve sanatsal fikirlerin doğuşu ve canlı basın ve yayın hayatı da anlatılıyor. Öte yandan cepheden, esaretten veya sürgünden dönenlerin sığınacakları bir liman olan İstanbul’da yabancı basın arşivlerinde yer alan yaralı askerlerin ve yetim çocukların durumunu ele alan yazılı ve görsel kaynaklar da görülüyor. Ayrıca kentin ekonomik anlamda yıkımı, çıkan yangınlar, artan nüfusun barınma talebi, tüm dünyayı sarsan İspanyol Gribi, olağanüstü nüfus hareketliliği nedeniyle ortaya çıkan salgın hastalıklar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair belgeler de dikkat çekiyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen o yıllarda İstanbul’un müzikal eğlence sektöründeki canlılık da izleyiciye zengin bir görsel arşiv eşliğinde yansıtılıyor. Taksim Meydanı’nda kurulan Maxim gibi kulüplerde caz ve yeni müzik türleri; Darültalim-i Musiki, Darülelhan, Bahriye Musiki Mektebi ve Darülbedayi’nin müzik bölümü gibi ateşkes öncesinde kurulmuş okullardan müzisyenleri bir araya getiren Şark Musiki Cemiyeti’nin ortaya çıkmasıyla alaturka müzik alanındaki önemli gelişmeler; yerli ve göçmen sanatçıların icraları sergide yer buluyor. Taksim Stadyumu’nda gerçekleştirilen olimpik etkinlik, Maslak’ta kurulan tilki avı kulübü, Kilyos ve Yeniköy’de düzenlenen yaz spor kampları, İtilaf Devleti askerlerinin kentteki varlığının da yaygınlaşmasını tetiklediği spor dallarında müsabakalar da işgal İstanbul’unun bilinmedik öteki yüzünü gösteriyor.

Previous Story

Gün Düşleri Ka’da

Next Story

“Isabel Muñoz: Yeni Bir Hikâye”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.