Anneliği tasvir etmenin Orta Çağ’dan Barok döneme kadar “eski ustalar” için bir tür saplantı olduğu söylenebilir. Ne de olsa Meryem ve Çocuk (Virgin and Child) sanat tarihinin en ikonik motifi. Meryem genellikle kucağındaki İsa ile uysal ve şefkatli görünür.
Aslında bu resimlerin hiçbirinin bir anne tarafından yapılmamış olması, sanat tarihinde anneliğin temsilini sorunsallaştırmak için yeterli olabilir ve sanat tarihinde gerçek deneyimlere dayanan sahici bir annelik tasviri sunmak şöyle dursun annelerin çoğunun profesyonel olarak resim yapma şansına sahip olması için yüzyıllar geçmesi gerekecektir.
İnsanlığın tartışmasız en etkileyici eylemlerinden olan ancak sürekli olarak türlü kalıplara sıkıştırılıp suistimale açık hale getirilen anneliğin nasıl temsil edileceği sorusu bugünlerde Bristol kentindeki daha önce Filistin kültürüne sansür uyguladığı için boykot edilen sanat merkezi Arnolfini’de “Yaratılış Eylemleri: Sanat ve Annelik Üzerine” (Acts of Creation: On Art and Motherhood) sergisinin ana temasını oluşturuyor.
Erkek Egemen Sanat Alanında Anneliğin Tipik Temsili
Küratörlüğünü “Sanatçı Ebeveynler Nasıl Dışlanmaz” manifestosunun yazarı, eleştirmen Hettie Judah‘ın üstlendiği sergi, sanatçı annelerin tarihini ve erkek egemen bir alanda seslerini duyurmak için verdikleri mücadeleyi de inceliyor. Judah’ın da belirttiği gibi, yüzyıllar boyunca anneliğin en idealize edilmiş vizyonlarını sunmak erkek sanatçılara kalmıştı. Judah, erkek egemen sanat alanında anneliğin tipik temsilini şu cümlelerle eleştiriyor:
“Gece emzirmekten yorgun düşmüş, yerdeki oyuncaklardan oluşan kaotik bir dünyayı toplayan ya da inatçı küçük çocuklarla uzlaşmaya çalışan annelerin yer aldığı sanat eserlerine pek sık rastlanmaz. Büyük müzelerimiz, iş ve çocuk bakımı arasında çaresizce mekik dokuyan, doğum sonrası depresyonla mücadele eden ya da çocuğunun polis tarafından ‘durdurulup aranmasından’ endişe eden anneleri, başka bir deyişle, tüm çeşitliliğiyle sahici anneliği çok nadir gösterir.”
“Hem Sanatçı Hem de Anne Olunmaz”
Ayrıca Judah, anneliğin pek çok sektörde olduğu gibi sanat sektöründe de ciddiye alınmayarak anneliğin sanatçı kimliğine zeval getirdiğine dair bir söylemin yaygın olduğunu ve sanatta annelik temasının da yakın zamana kadar kapının dışında bırakıldığını söylüyor:
“20. yüzyılda kadınlar hem sanatçı hem de anne olamayacaklarına inandırıldı. Annelik kültürel olarak bakıldığında ciddiyetten uzak bir olguydu, söz konusu kadının kendini sanatçı olmaya tam olarak adamadığının bir kanıtı olarak görülüyordu. Çok yakın zamana kadar, sanat öğrencilerine annelik deneyiminin sanat için uygun bir tema olmadığı söylemi yaygındı.”
Anneliği Anneler Temsil Ederse
Ataerkilliğin katı kuralları altında yaşayan anne adayları için en tedirgin edici konulardan biri, yeni bir can doğurduktan sonra bedenlerinin nasıl değişeceği sorusudur. Çatlaklar, yara izleri ve kırışıklıklar sanatçı Claudette Johnson tarafından gururla sergileniyor. 1990 tarihli, dönemine göre bu şaşırtıcı derecede mahrem sayılabilecek otoportre, sanatçıyı yargılanmalara meydan okuyan güçlü bir duruş içinde gösteriyor.
Bir bebeğe bakmanın getirdiği gündelik hayatın zorlukları, doğumdan sonraki ilk birkaç sıkıntılı günde kardeşinin eşine yardım eden Caroline Walker‘ın 2022 tarihli birkaç tablosuna konu olmuş. Yaptığı resimlerin birinde, biberon ve mama vermek için kullanılan ekipmanların temizlenmesini bir natürmort haline getirmiş. Plastik objelerden oluşan bu çalışma, mor ve sarının yapay parlak tonlarına rağmen beklenmedik bir güzelliğe sahip.
Sergide ayrıca annelikle daha çetrefilli ilişkileri olan kadınların çalışmaları da yer alıyor. Paula Rego‘nun 1950’lerdeki kendi deneyimlerine dayanan dokunaklı “Kürtaj” serisi buna bir örnek. Bu seri, 1990’ların sonunda Portekiz’de hayati önem taşıyan bu tıbbi işlemin yasallaşmaması için yapılan referandumu protesto etmek amacıyla yapılmıştı. (Daha sonra 2007’de yasallaştı.) Bu ve benzeri eserler, kadınların gizli saklı şekilde arka sokaklardaki kliniklere gitmeye zorlanmalarının fiziksel tehlikeleri ve psikolojik bedelleri üzerine düşünmeye davet ediyor.
Judah, “Toplumsal cinsiyet konusundaki tarihi uçurumu ele almak, sadece kadınların anlatıldığı şekliyle sanatın öyküsüne yerleştirilmesinden ibaret değildir,” diyor. “Hangi hikayelerin ve hangi deneyimlerin dışlandığını ve hangi hayatların daha az görünür olduğunu sormaya başlamamız da çok önemli.”
“Yaratma Eylemleri: Sanat ve Annelik Üzerine” sergisi 26 Mayıs 2024 tarihine kadar Bristol’deki Arnolfini’de görülebilir.