Hav Hav! Havlıyor Köpekler - ArtDog Istanbul
Derdin Ne Benimle ve Seni Her Gördüğümde single kapağı.

Hav Hav! Havlıyor Köpekler

Havlıyor Köpekler isimli ilk albümlerini geçen sene Eylül ayında dijital platformalar aracılığıyla paylaşan Hav Hav! grubu punk estetiğini barındıran, minimal, güçlü riffler üzerine kurulu ve ilk dinleyişte akılda kalan parçalarla hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi yakaladı. İstanbul alternatif müzik sahnesinin yeni ekiplerinden Hav Hav! ile projenin ortaya çıkışı ve yerli sahne üzerine konuştuk.

//

Eğlenceli, enerjik, biraz duygusal biraz serseri, biraz punk, daha çok garaj… İstanbul alternatif müzik sahnesinin yeni sayılabilecek ekiplerinden Hav Hav! ile tanışacaklar için bu ifadeler bir rehber niteliğinde. Havlıyor Köpekler isimli ilk albümlerini geçen sene Eylül ayında dijital platformalar aracılığıyla paylaşan grup, punk estetiğini barındıran, minimal, güçlü riffler üzerine kurulu ve ilk dinleyişte akılda kalan parçalarla hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi yakaladı. Derdin Ne Benimle ve Seni Her Gördüğümde isimli yeni single’larını son zamanlardaki konserlerinde görücüye çıkaran ekip, yakında yayımlanacak yeni albümlerinin müjdesini de verdi. Mert Tugen, Ozan Uzunsoy, Emir Aktunç ve Caner Akcan’dan mürekkep Hav Hav! ile bu projenin ortaya çıkışı ve alternatif sahne üzerine konuştuk.

Nasıl başladı bu proje?

Mert Tugen: Türkiye’de pandemi süreci başlamadan hemen önce, Portekiz’de ilk kişisel sergimi açıp dönmüştüm ve döner dönmez prosedürden ötürü 14 günlük karantinaya girmem gerekiyordu. O sıralar evde çizim ve yemek yapmak gibi aktivitelerden fırsat buldukça oturup gitarla da tekrar zaman geçirmeye başladım. Daha önce evde, işten güçten vakit buldukça kendi kendime bazı demolar kaydedip Soundcloud üzerinden paylaşıyordum.

O zamanki ev arkadaşım Büşra Üzgün’le evde biraraya gelip doğaçlama takılıyorduk. Kendisi de hem illüstrasyonla hem de müzikle uğraşıyor ve bas gitar çalıyor. Bu esnada çalmaya çalıştığım çok basit bir akor dizilimi hoşuma gitti ve ilk defa bunun üzerine gidip söz yazmayı denedim. O dönem Instagram hesabımda hikayeler yazıp çiziyordum zaten, kısa ironik şiirler gibi. Belki onun verdiği rahatlık ya da cesaretle aklıma gelen sözleri yazıp düşünüp karalayınca, sonradan ilk single’ımız olacak Aptal Duygular parçasının ilk taslakları ortaya çıkmış oldu. Sonra oturup parçayı evde kaydettim, Büşra da bas gitarıyla ve geri vokalleriyle eşlik etti. Bu sırada pandemi süreci devam ederken, o dönemi Eskişehir’de geçirmeye karar verdim, zaten orada okumuştum. O süre zarfında ikinci single Ben Bir Zombiyim isimli şarkıyı evde tek başıma kaydettim ve yine o yıl içerisinde ilk albümümüz Havlıyor Köpekler’de yer alacak şarkıların demolarını tamamlayıp İstanbul’a elim dolu döndüm.

Ozan Uzunsoy: Mert’in Aptal Duygular şarkısını yaptığı dönemde ben de Yağız İpek’ten davul dersleri almaya başlamıştım. Şarkıya bayılmıştım. Çok sevdiğim bir arkadaşımla beraber müzik yapmak çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir şeydi zaten. 2020 yazındaki Çanakkale tatilimizde Mert’le stüdyoya girdik ve ilk defa beraber çaldık. O zaman sadece Aptal Duygular ve Ben bir Zombiyim şarkıları vardı. Muhtemelen berbat bir performanstı ama stüdyo çıkışı inanılmaz heyecanlı olduğumu hatırlıyorum. İstanbul’a döndüğümüzde daha sık stüdyoya gitmeye ve Mert’in yaptığı yeni şarkıları denemeye başladık.

Tüm ekibin yolları nasıl kesişti peki?

Mert Tugen: Emir’le ortak arkadaşlarımızın Ayvalık’taki bir etkinliğinde tanıştım ve ondan sonraki dönemde sık sık görüşür olduk, ama zaten birbirimizin işlerini biliyor ve takip ediyorduk. Ozan’la onun evindeki bir partide tanıştım. Ozan’ın kitaplığında Mac DeMarco’nun 2 albümünün plağı duruyordu. Benim en sevdiğim DeMarco albümü. Aynı zamanda salonunda o yıl en sevdiği grupların isimlerinin yazdığı bir yazı tahtası vardı ve çoğu benim sevdiklerimle aynıydı neredeyse. Eskişehir’de dinlediğim müziğe yakın müzikleri dinleyen insanlar bulmak konusunda sıkıntı çekmiştim epey; daha doğrusu bir şekilde bu önem verdiğim bir durum haline dönüştü, o yüzden o yazı tahtasındaki grup isimlerini birarada görünce etkilenmiştim gerçekten.

Emir Aktunç: Müzik yapmadan önce birbirimizi tanıyor olmamız ve aslında birlikte rahat hissetmemiz beraber çalmaya yönelik motivasyonumuzu arttırmıştır diye düşünüyorum. Farklı zevkleri olan insanlar olsak da ortak bir nokta bulduk ve bunun üzerine gittik diyebilirim.

Caner Akcan: Benim Hav Hav! ile tanışmam, geçen sene Palmiyeler grubunun albüm lansman konserine dayanıyor. Daha sonra gerçekleşen Büyükada konseri ise diğerleriyle tanışmamın başlangıcı diyebiliriz. Bu başlangıç arkadaşlığa ve oradan da Mert’in “Bizimle çalmayı denemek ister misin?” mesajıyla grup üyeliğine evrildi.

Hav Hav! Kapak

Bu proje için motivasyonunuz neydi?

Mert Tugen: İlk zamanlar kafamda tek başıma evde birkaç şarkı kaydedip lo-fi estetiğiyle bir EP ya da albüm yapıp konuyu orada kapatmak gibi bir fikir vardı. Çünkü ne doğru dürüst gitar çalmayı biliyordum ne de yeterli teknik kapasitem vardı. Hepsini geçtim, biraz utangaç sayılırım ve insanların karşısına çıkıp şarkı söyleme fikri ilk zamanlar biraz kabus gibi geliyordu.

Eskişehir’de kaydettiğim şarkıların demolarını Ozan’a gönderiyordum, o da davul derslerinde o şarkılar üzerine çalışıyordu. Yani ilk etapta amaç birlikte müzik yapmak gibi değil de, dinlemeyi sevdiğim ya da duymak istediğim müziğe yakın bir şeyler yapmak ve bunu internete salıp bırakmaktı. Orada da kafamda şöyle romantik bir durum oluyor: Bazen birilerinin yıllar önce yaptığı bazı ev kayıtlarını, demo albümlerini keşfedip çok seviyorum ve bu da bana çok gerçek, çok samimi geliyor. Çoğunun teknik tecrübesi çok fazla yok, kayıtlar kötü, şarkılar neredeyse çocuk şarkıları gibi, ama bu formülde beni çeken bir şey oluyor her seferinde. O kötülüğün ve cızırtılı sound’un üzerine söylenen basit sözler ve ‘catchy’ melodiler direkt cezbediyor beni. Aklıma Türkiye’den ilk gelen iki örnek Kahverengi Karton Ayı ve Bunu Sen İstedin gruplarının albümleri.

İlginizi çekebilir:  KISS’e Özel Dört Saatlik Belgesel

Tabii sonrasında grup bir araya gelince birlikte çalmanın enerjisini öğrenmeye başladık, çok keyif aldık. Şarkılar, o demo hallerinden çıkıp daha yüksek hisli başka şeylere dönüşmeye başladı. Birlikte stüdyoda şarkı çıkarmaya başladık derken, o baştaki düşüncenin yerini “Hadi artık konser verelim” düşüncesi almaya başladı. Ek olarak, hepsinin yanında temel motivasyon benim için başkası yapsa dinlemek isteyeceğimiz şeyleri yapmak ve bunu bu dönemde Türkiye’de yapıyor olmak.

Ozan Uzunsoy: Aslında Mert ilk demoları yolladığındaki motivasyonum sadece “Stüdyoya girip beraber çalmak nasıl oluyor” diye tecrübe etmekti. Şarkı paylaşmak, konser vermek ve albüm çıkarmak kendi kendime hayalini bile kurmakta zorlandığım şeylerdi. Şahika’daki ilk konserimizden önce kusacak gibiydim bu yüzden.

İlk albümünüz Havlıyor Köpekler ile şehirde hatırı sayılır bir kitleye ulaştınız. Hemfikir misiniz bu konuda?

Mert Tugen: Bana henüz çok küçük bir dinleyici kitlemiz var gibi geliyor aslında. Dinlenmelerimiz de öyle ama zaten bir anda çok dinlenen, çok popüler olan bir grup olmayı beklemiyorum. Olacaksa eğer bunun yavaş yavaş, organik bir şekilde olması bana daha doğru geliyor.

Ozan Uzunsoy: Mert’in dediği gibi popüler olma hedefimizin olmaması ve özellikle bunun üzerine çalışmamamız benim çok hoşuma gidiyor açıkçası. Konserlerimize gelen tanımadığım insanların şarkılara eşlik ettiğini görmek beni çok mutlu ediyor. Bu da bence bir şekilde iletişimde olduğumuzu gösteriyor.

Yakında yayımlanacak ikinci albümünüzden iki single’ı yani Derdin Ne Benimle ve Seni Her Gördüğümde’yi geçtiğimiz aylarda paylaştınız. Yeni albüm, ilkine kıyasla nerede konumlanıyor sizin için?

Mert Tugen: İkinci albümde de ilk albümdeki estetiği koruyoruz yine ama bu sefer üzerine daha fazla riff’ler ve bazı şarkılarda ilk defa kullandığımız synth’lerle biraz daha katmanlamaya çalıştık. Yine enerjik ve eğlenceli şarkılar var ama onların yanında nispeten daha sakin, belki daha duygusal şarkılar da var. Ben tema olarak kendi işlerimde de, müzikte de ergenlik, büyüme sorunları, erken aşklar ve o ilişkilerin kavgaları ya da yalnız olmak, dışlanmışlık gibi konular etrafında gezinmeyi seviyorum genelde. Yine bazı şarkılar punk estetiğine yakınlaşıyor, bazı şarkılar 90’larda izlediğimiz çizgi filmlerin müziklerini andırıyor. Bir de konserlerde çalmaya başladığımız ama henüz yayımlamadığımız Param Yok gibi bir şarkı var mesela, doğrudan sözlerle bu dönem yaşadığımız meselelerden de bahsediyoruz. Kısaca, önceki albüme göre daha dolu, daha zengin bir sound var albümde. O yüzden ben şimdiden çok heyecanlıyım albümü insanlarla paylaşmak için.

Bu arada albümün çıkış tarihi net değil, önümüzde daha paylaşmak istediğimiz birkaç single var. Albüm için 13 şarkı kaydetmiştik ama biliyoruz ki kimse albüm dinlemiyor ve çoğu şarkı gümbürtüye gidecek. O yüzden yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyoruz. Her şey yolunda giderse Mart gibi albümü paylaşırız diye düşünüyorum.

Caner Akcan: Ben ilk albüm zamanında grupta değildim ama ilk albüme göre Hav Hav!’ın formunun aynı yönde fakat gelişerek ilerlediğini hissediyorum. Bazı yeni şarkılarda synth melodileri eklentileri var artık, sözler de daha serseri ve melankolik. İnsanların Hav Hav! hakkındaki yorumları genelde şarkıların sound’u yönünde oluyor, bence Mert çok iyi bir söz yazarı aynı zamanda. Normalde bir şarkıyı dinlerken sözleri ikinci plana atarım, Hav Hav!’da yeni şarkılara çalışırken sözlerin herkesi ne kadar kapsayabildiğini ve benimseyebileceğini fark ettim, bence bu çok güzel bir şey.

Ozan Uzunsoy: Ben Mert’in yaptığı her yeni şarkının bir öncekinden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bence tam bir ‘hit making machine’ kendisi ve bu yüzden yeni albüm böyle şarkılarla dolu.

Emir Aktunç: Çok daha zengin ve farklı duygular barındırdığını düşünüyorum. Canlı çalmak için sabırsızlandığım birçok parça var. Prova sıklığımız arttıkça aklımızda olmayan yeni melodiler keşfediyoruz. Birlikte çalmaya alışmamız ve geçirdiğimiz zamanda öğrendiklerimizin yeni albüme de yansıdığını düşünüyorum.

Son on yılda İstanbul’daki alternatif sahnede müzikal temsil adına neler değişti sizce?

Mert Tugen: Pandemiden sonra alternatif grupların konserleri bir anda sıklaştı gibi gelmişti bana. Bence epey de aktif grup var ama mekân sayısı çok az. Zaten bu yüzden Kadıköy dışında çok çıkamıyoruz. Çoğu zaman aynı yerdeki mekânlarda dönüp duruyoruz. Bazı mekânlar, konser verebilmemiz için Spotify’daki dinlenme sayılarına bakıp yeterli bulmuyorlar mesela, böyle tatsız bir durum var.

Şehrin her iki yakasında nasıl konumlanıyor şu an yerli sahne?

Mert Tugen: İlk konserimizi Şahika’da vermiştik. Daha çok elektronik müziğe yer veren bir mekân, bence bu dönem altkültür ve queer topluluğu açısından önemli bir yer. Eğer bu işi birkaç yıl önce yapıyor olsak eski Peyote’de çalmak isterdim. Bunlar dışında şu an karşıda çalabilmek için ya birilerinin alt grubu olmamız gerekiyor ya da dediğim gibi dinlenme sayılarımızın yüksek olması gerekiyor. Bu yüzden Kadıköy mekânlarıyla daha sıkı fıkıyız zaten. Burada da Karga’yı özellikle anmak gerekir. Aynı şekilde Arkaoda da destekçilerimizden biri.

Previous Story

Krakow’da Tartışmalı Altyapılar

Next Story

Siste Yolumuzu Bulmak

0 0,00